“Lavuk müşrikler” ve “bilirkişi” ilahiyatçılar

Kur'an ayetlerine ilişkin yorumları nedeniyle İslamcı çevrelerin ve iktidar yandaşı medyanın hedefi olan ilahiyat profesörü Mustafa Öztürk'ün, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı için "bilirkişi" olarak da görev aldığı ve dini grupları raporladığı ortaya çıktı.

CEM MORA 04 Aralık 2020 GÖRÜŞ

Katılımcı olduğu eski bir programda, “Kur’an 23 sene Velid bin Mugire aşağı Asbil Vahil yukarı deyip bütün kadrajını Hicaz-Taif-Medine’ye sıkıştırmış. İnsanlığa son söyleyeceği sözün çapı oradaki 3-5 lavuk müşrik…” diyerek şimşekleri üzerine çeken Prof. Dr. Mustafa Öztürk istifa etti ama tartışmalar bitmedi.

Akademisyen kimliğinin yanında Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın açtığı davalarda ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde “bilirkişi” sıfatı ile boy gösteren Prof. Dr. Mustafa Öztürk ilginç bir isim.

15 Temmuz’da memleketi Giresun’da olan ve orada bir kalkışma olmamasına rağmen Öztürk Twitter ve Facebook mecralarında hesabı olmadığı için AKP’deki tanıdıklarından sıradan insanlara kadar kent meydanına davet ediyor telefon rehberinden. 13 Ekim 2016 Perşembe günü 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili kurulan Meclis Araştırma Komisyonu” Öztürk’ü “bilirkişi” sıfatıyla dinliyor.

TBMM’nin Tutanak Dergisi’ndeki uzun brifinginde, dönemin Polis Akademisi Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Şafak Ertan ve Emekli Jandarma Kurmay Albay Mustafa Önsel’le -iki isme dikkat- birlikte konuşan Prof. Dr. Mustafa Öztürk kendini tanıtarak söze başlıyor.

‘HAŞHAŞİ’ İFADESİNİ İLK BEN KULLANDIM

AKP’li Reşat Petek, başkan sıfatıyla “Açıyorum mikrofonunuzu” diyor ve başlıyor anlatmaya Öztürk: “1965 Giresun doğumluyum. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi mezunuyum. Akademik kariyerimin ilk aşamalarını Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesinde yaptım, doktoram bitti, 28 Şubatın o kritik zamanlarında Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesine ıztırari olarak gitmek durumunda kaldım. Hâlen, Çukurova Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tefsir Ana Bilim Dalında görev yapıyorum.”

Komisyonda ‘bilirkişi’ olarak bulunma nedenini de kendisi açıklıyor darbe araştırma komisyonunda:  “25 Aralık veya 29 Aralık. O tarihte Star, Açık Görüş, ‘Cemaat Cemaat midir?’ adlı yazı. O ‘Haşhaşi’ tabirinin de ilk kullanımı bildiğim kadarıyla benim tarafımdan.”

Bitmiyor tabi, Prof. Dr. Öztürk, “Bu yapıyla ilgili, bir, bu yapının cemaat mi, örgüt mü olduğu meselesi tartışıldı ama bugün artık bir terör örgütü olduğu tescillendi” diyerek hükmünü oracıkta veriyor.

Hangi konulara girmiyor ki Öztürk. Fethullah Gülen’in “Saidi Nursi’ye yaslanması tesadüf değildi” diyor mesela. Neden? İzah edici bir argüman öne sürme gereği bile duymuyor Öztürk. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın hazırladığı ‘çatı FETÖ iddianamesi’ne bilirkişi raporu yazarken ‘insan devşirme, insan yetiştirme yöntemine dair” söylediklerini burada da tekrarlıyor: “Çocuklara 10-11 yaşlarında bu zatın ismi anılmaksızın bir mitoloji kahramanı gibi birtakım sıfatlar anlatılıyor. Ana Britannica’yı altı ayda ezberlemiştir, 2 yaşında Kur’an-ı Kerim’i ezberlemiştir. Atıyorum, bu minvalde.”

KAYNAĞI EMNİYET RAPORLARI

Atıf yapmıyor, “atıyor”. Bir İlahiyat hocası olarak ‘nakilciliğe karşı aklı önceleyen’ Prof. Dr. Öztürk, naklediyor: “Hani, Profesör Doktor Ahmet Keleş bu yapının içerisinde yıllarca kalmış, sonra ayrılmış, o bir piramit çizmişti. O piramidal yapının 2’nci, 3’üncü, 4’üncü katlarına doğru çıktıklarında din meselesi tamamen örgütün gündeminin dışına düşüyor, ilişkiler bambaşka bir mahiyet arz ediyor.”

Ve ‘rivayetler’ devam ediyor… “Bakın” diyerek “1971 yılı, muhtıranın verildiği yıl. Siz bir kasaba vaizisiniz ama Ankara’da, Vehbi Koç’un evinde, dönemin MİT Müsteşarı Fuat Doğu ve -çok kritik bir adam daha var- Yaşar Tunagür Hoca’yla ne konuşabilirsiniz saatler boyu?” Nakilciliğe karşı aklı öncelemek lazım tabi. Ve devam ediyor hayretini gizlemeyerek:  “1971 yılı, yaşınız 21, bir ilçede vaizlik yapıyorsunuz!”

Nakiller bunlarla da bitmiyor tabi. Nurettin Veren’in “Truva Atı” kitabına yöneliyor sonra. Oradan da nakiller aktarıyor. Anladığı kadarıyla…

BİLİRKİŞİLİĞİ SADECE GÜLEN CEMAATİYLE SINIRLI DEĞİL

TBMM Komisyonu’na dönelim… Süre çok hızlı ilerliyor, zamanın nasıl geçtiği anlaşılmıyor Öztürk için. “Şu andaki yirmi dakikanın dolmasına üç dakika” diyor ve heyecanla anlatıyor da anlatıyor Öztürk.  “’Bütün cemaatler, sivil yapılar lağvedilsin, insanlar sadece bir resmî din söylemi üzerinden dinini öğrenmeye mecbur bırakılsın’ demek hem bakış açıma hem eşyayı kavrayış tarzıma hem temel felsefelerime aykırı bir şey” diyor. Kantarın topuzunu kaçırdık mı kaygısıyla belki de.

Yine de içindeki kuşkucu boş durmuyor Öztürk’ün. “Başka yapılar da ağır ağır, yeniden o boşluğu doldurmanın hevesi içindeler” endişesini dile getiriyor. Hatta “İlle de ‘Bir cemaat ismi verin’ denilirse verebileceğini söyleyerek Menzil’den başlıyor, Yeni Asya gibi ‘yapılara’ kadar getiriyor. Anlaşılıyor ki Mustafa Öztürk’ün “bilirkişiliği” sadece darbe girişimi, Gülen cemaati ile… sınırlı değil.

Sorulara geçiliyor.

Devam ediliyor bilirkişiyi dinlemeye….  “Ta 1967’de -o belgenin sıhhati belki bu araştırmamızda getirtilebilirsek ortaya çıkar- Cumhuriyet Halk Partisine 5 bin lira bağışta bulunduğu, altında Fethullah Gülen yazdığı ortaya çıkıyor” denilince CHP’li Aykut Erdoğdu atılıyor: “‘Ortaya çıkıyor’ derken o belgeyi bir görebilir miyiz?” Neyse Başkan Şentop araya giriyor: “Şey için söylemiyorum Aykut Bey.”

Erdoğdu, “Biz bu adamla anılmak istemiyoruz” diyor. Başkan, “Hayır, hayır, kimse tabii ki anılmak istemez de…” diye tasdik ediyor.

KOMİSYONA DERT YANIYOR: KONUŞMADILAR İLAHİYATÇILAR

Ancak komisyonun performansı bilirkişi Öztürk’ü de memnun etmiyor. Dert yanıyor: “Konuşmadılar ilahiyatçılar. Konuşmadılar, hiç konuşmadılar. Oysa ben şunu düşündüm ve çok da bağırdım çağırdım, anlattım: ‘Bu zamanda konuşmayacaksa ilahiyatçılar ne zaman konuşacaklar?’ diye, konuşmadılar.”

Ve hayıflanmaya devam ediyor Öztürk: “Bir vaiz aklının çok fevkinde bir çalışma ve yazılım gibi görülüyor. Bunun için kâhin olmaya gerek yok” diyor ve komisyona saygılarını sunuyor.

Daha sonra TBMM Komisyonu’nda ‘bilimsel çıta’nın en yüksek olduğu bölüme geliniyor:

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Fetullah Gülen’in ilk defa, bir terör örgütünün başı olduğu ya da karanlık emeller beslediği hukuken ne zaman belli olmuştur?

PROF. DR. MUSTAFA ÖZTÜRK – Devlet tarafından?

AYTUN ÇIRAY (İzmir) – Hukuken de yani bir mahkeme kararıyla ne zaman belli olmuştur?

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – 1999.

BAŞKAN – Tabii, kendi alanınız değil.

PROF. DR. MUSTAFA ÖZTÜRK – Benim alanım değil ama bu Ankara Emniyet Müdürünün raporları, vesaireleri falan, o tarihler 1990’lara, evet.

“OLABİLİR YANİ, HİÇBİR ŞEY OLAMAZ DİYEMİYORUM”

Sonra Komisyondaki konuşmalar öyle bir noktaya geliyor ki, Öztürk her şeyi kabul ediyor:

AYKUT ERDOĞDU (İstanbul) – O kapatma tehdidini de bunlar yaratmış olabilirler mi, psikolojik altyapısını? Kapatma davasını da yaratıp hani AKP’yi…

PROF. DR. MUSTAFA ÖZTÜRK – Olabilir yani ben şu anda hiçbir şey olmaz demiyorum yani.

Nereden nereye? Bilirkişi özgüveni nedeniyle taltif edilen, önü açılan, iktidar medyasında sayfalar tahsis edilen; kararsız kaldığında “aynı bölgenin insanı” Mustafa Karaalioğlu’nun Karar’ına davet edilen Prof. Dr. Mustafa Öztürk, “sızdırılan” bir görüntü kaydıyla linç ediliyor. Ruşen Çakır’ın sunduğu Medyascope yayınında kendisini savunan Öztürk, bir kulağının Beştepe’de olduğunu ele veriyor. Sessiz kalınmasını onaylama olarak görüyor ve “çekiliyorum” diyor. “Lavuk Müşrikler” müellifi kendi tabiriyle son “sarı öküz” olarak sahneden çekiliyor.

Fakat, “duydum”, “öyle diyorlar”, “sanıyorum” çizgisinden öteye gitmeyen, devlet aklına sunduğu bilirkişilik görevinin zaptı Tutanaklar Dergisi’nde, TBMM arşivinde ve online ortamlarda öylece duruyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com