Koltuk-gate’in ardında mülteci krizinin güç dengesi var

Koltuk krizi mülteci müzakeresinden ayrı olarak tartışılmıyor. AB, mart sonundaki zirvede çıkan kararda da ortaya konulduğu gibi, mültecileri kendi topraklarından mümkün olduğu kadar uzak tutmak için Türkiye’yle “yapıcı” ilişkilerine devam etmek istiyor.

NİHAL KAYA 11 Nisan 2021 HABER ANALİZ

Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’e, AB Konseyi Başkanı Charles Michel ile birlikte Cumhurbaşkanlığı Külliyesi’ni ziyaretinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yanında yer verilmemesi, Türkiye’den çok Avrupa’da eleştirilere neden oldu. Elbette! Zira Türkiye’de, AB’den gelen özellikle bir kadın yöneticiye Cumhurbaşkanı yanında yer verilmemesini zafer gibi karşılamaya hazır bir kamuoyu var. Ne de olsa yedi düvele meydan okuyoruz! Ayrıca bu kitleye göre, “kadınlar da yerini bilmek zorunda!” Diğer taraftan, Avrupa’da “Kanepe-gate” ismiyle siyasetin gündemine oturan kriz, AB için pek çok sebepten ötürü yenilir yutulur bir olay olarak görülmedi.

AB’den en sert tepki İtalya Başbakanı Mario Draghi’den geldiği için (Leyen’in bir süre ayakta kalmasıyla ilgili Cumhurbaşkanı Erdoğan’a “diktatör” dedi)  Türkiye’de daha çok bu tepki konuşuldu. İtalya’nın Ankara Büyükelçisi Massimo Gaiani, Dışişleri’ne çağrıldığına, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, “çirkin ve hadsiz ifadelerini kendisine iade ediyoruz” dediğine ve muhalefet de Erdoğan’ın arkasında sıralandığına göre bu tartışmayı Türkiye açısından kapanmış sayabiliriz. Elbirliğiyle “ülkemizi yedirmedik” şenliği kurulabilir. Ama biz biraz daha detaylara bakalım.

Avrupa’da yapılan yorumlarda ortak kanı şu: “Erdoğan’ın yanında tek bir koltuk olması kesinlikle tesadüf değildi.” Örneğin, Brüksel’den yorum yapan Helga Schmidt, “Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan, yanındaki bu tek sandalyeye AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in oturmasını Ursula von der Leyen’in oturmasına tercih ediyor. AB Komisyonu Başkanı, en azından resmî fotoğrafta uzak tutulmalıydı. Orada, erkeklerden birkaç metre ötede kanepede görüntülemeliydi. Her şey Türkiye Cumhurbaşkanının paşalık tafrasına uyuyor – bu yüzden sürpriz değil,” yazdı.

AB KONSEYİ BAŞKANI MICHEL TUZAĞA MI DÜŞTÜ?

Sürpriz olan, AB Konseyi Başkanı Charles Michel’in, yaptığı sanki çok doğalmış gibi, Von der Leyen’i geride bırakıp Erdoğan’ın yanına kurum kurum kurulmasıydı. Sonuçta Avrupa Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan bu konuda bir şey beklemiyor ama AB Konseyi Başkanı’ndan elbette, “kendine gelmesini” bekleniyor. Charles Michel, oturduğu koltukta 27 üye ülkenin hükümetleri adına hareket ediyor, dolayısıyla Michel’den “Avrupa değerlerini temsil etmesini” beklemek bu ülkelerin en doğal hakkı.

Öyleyse ne oldu da böyle bir sorumluluğu olan Michel, Avrupa için bu “utanç verici” görüntünün ortaya çıkmasında rol oynadı. Konsey Başkanı Michel’in bu mizansenin hazırlığına dahil olup olmadığı belirsiz ama tuzağa “koşa koşa” düştüğü kesin.

BRÜKSEL, GÖRÜNTÜNÜN NASIL ORTAYA ÇIKTIĞINI İNCELİYOR

Çünkü hem nezaket hem de protokol kurallarına göre Michel’in, Ursula von der Leyen’e yol vermesi, iki koltuk olduğunu gördüğünde de ev sahibine nazikçe üçüncü bir koltuğa ihtiyaç olduğunu söylemesi ve üçüncü koltuk gelene kadar beklemesi gerekirdi. Ne var ki Michel böyle davranmadı.

Michel eğer böyle davransaydı, toplumsal cinsiyet eşitliği açısından da çok yerinde bir mesaj vermiş olacaktı. Sonuçta görüntüler nedeniyle özür dilediği açıklamasında Michel, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmede “İstanbul Sözleşmesi, kadın ve çocuk hakları, AB’nin temel değerleri, hukukun üstünlüğü ve ifade özgürlüğünden” bahsettiklerini söyledi. Kadın haklarının konuşulduğu bir toplantı öncesinde kameralar tarafından belgelenen bu davranışına talihsiz ve kaçırılmış siyasi bir fırsat diyelim. Şimdilerde Brükselli yetkililer, bu görüntünün nasıl ortaya çıktığını inceliyor. Herhalde Michel, ilerleyen zamanlarda daha tatmin edici bir özür diler.

GÖÇ VE EKONOMİK ALANDA İŞBİRLİĞİ GENİŞLETİLECEK

Ancak, Konsey Başkanı Michel bir konuda haklı. Tam da söylediği gibi, “Avrupa Birliği için verimli olacak Ankara’daki önemli ve faydalı jeopolitik çalışma” bu görüntüler nedeniyle “gölgelendi.”

Aslında Komisyonu Başkanı von der Leyen ve Konsey Başkanı Michel, geçen Mart ayının sonunda AB zirvesinde ele alınan konularda atılacak adımları görüşmek üzere Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşmek için Türkiye’ye gelmişti. AB üyelerinin devlet ve hükümet başkanları bu zirvede, ( Ankara’nın 2021 başından beri AB’ye yönelik provokatif tavrından büyük ölçüde kaçınması üzerine) Türkiye’yle daha yakın ekonomik işbirliği ve Gümrük Birliği’nde iyileştirme sözü vermişti. Michel’in dediği gibi, AB Türkiye ile “kademeli, orantılı ve tersine çevrilebilir bir şekilde” iletişim kurmak istiyordu.

İkili, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Saray’daki görüşmenin ardından yaptıkları açıklamada Türkiye’nin, AB ile yeniden “yapıcı” şekilde çalışmak istediğini vurguladı. Ekonomik konularda işbirliğine ek olarak, göç alanında işbirliği genişletilecek ve insanlar arasındaki temaslar yoğunlaştırılacaktı.

Açıklamaya göre Michel ve Von der Leyen, insan hakları politikasındaki “aksaklıkları” da gündeme getirdi. İkili ayrıca, Erdoğan’ın olmadığı basın toplantısında Türkiye’nin İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmesini eleştirdi. Von der Leyen, bunun “yanlış bir sinyal” olduğunu belirterek, Ankara’nın kararı tersine çevirmesi yönünde çağrıda bulunulduğunu ekledi.

Peki, içinde bolca “yapıcı çalışma”, “işbirliği” geçen bu gündem AB çevrelerinde ne kadar ciddiye alınacak? Michel ve Von der Leyen’in açıklamasına göre bu “olumlu gündem”, ancak Türkiye’deki insan ve kadın hakları ile basın ve medya özgürlüğü sağlanırsa Avrupa toplumları tarafından kabul edilebilir.

Ancak, bu ‘hafif tehdit’ Türkiye açısından bir anlam ifade etmiyor. Çünkü iki taraf da görüşmenin ağırlık noktasının Suriyeli mülteciler olduğunu gayet iyi biliyor. Komisyonu Başkanı Von der Leyen’in takviminde Ürdün ziyareti var.

Komisyon, tüm bu görüşmelerin ardından AB’nin Türkiye, Ürdün ve Lübnan’daki mültecilerin bakımını ve okullarını nasıl finanse edebileceğine dair öneriler sunacak.

Koltuk krizi de mülteci müzakeresinden ayrı olarak tartışılmıyor. Saray’daki görüşme öncesinde Avrupa’da pek çok kesim bu görüşmenin, Türkiye’deki insan hakları ihlalleri nedeniyle iptal edilmesini istemişti. Ancak AB, Mart sonundaki zirvede çıkan kararda da ortaya konulduğu gibi, mültecileri kendi topraklarından mümkün olduğu kadar uzak tutmak için Türkiye’yle “yapıcı” ilişkilerine devam etmek istiyor. Bu da Türkiye’nin Avrupa’ya değil, Avrupa’nın Türkiye’ye ihtiyacı olduğu görüntüsünü ortaya çıkarıyor. Hiç şüphesiz Cumhurbaşkanı Erdoğan da gücünü buradan alıyor.

‘Kanepe-gate’ sonrasında yaptığı açıklamada Türkiye tarafının protokol konusunda “katı” davrandığını söyleyen Konsey Başkanı Michel’e şimdi şu soruluyor: Peki, Türk Cumhurbaşkanı mülteci anlaşmasının zorlu müzakerelerinde gerçekten katı davrandığında siz ne yapacaksınız?

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram