HDP’li Çepni: CHP “Aman sokağa çıkmayın” diyerek halk muhalefetini kötürümleştirdi

HDP 27. dönem İzmir Milletvekili Murat Çepni Kronos'a konuştu: CHP “Aman sokağa çıkmayın, sandıkları bekleyin” diyerek halk muhalefetini kötürümleştirdi, Sonuçlar ortada. Seçimlerden büyük bir değişim bekleyen kitleler şimdi büyük bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk cenderesinde. Telafisi hiç de kolay olmayacak.

ÖZLEM ERGUN 09 Eylül 2023 SÖYLEŞİ

14-28 Mayıs seçimlerinin sonuçları çeşitli veçheleriyle tartışılmaya devam ediyor. Bu süreçte HDP-YSP’nin seçimin öncesini ve sonrasını değerlendirdiği halk toplantıları dikkat çekti. Yaz boyu ülke genelinde yapılan yüzlerce halk toplantısında parti tabanıyla birlikte düşünüldü, tartışıldı, değerlendirildi. Bu buluşmalardan çıkan eleştiri ve öneriler rapora dönüştürülüp parti yönetimlerine iletildi. HDP-YSP şimdi buradan çıkan sonuçlarla Eylül ayında kongreye gitmeye hazırlanıyor.

“Seçimleri çok önemli bir mücadele süreci olarak değerlendirirken tüm umutları sandık sonuçlarına bağlamayan bir siyaseti yeniden kuracağız. Seçimlerin sandık gününde değil öncesinde örgütlenebilen halk iradesiyle kazanılabileceğini biliyoruz” diyen HDP 27. dönem İzmir Milletvekili Murat Çepni, şimdiye ve önümüzdeki döneme ilişkin sorularımızı yanıtladı.

Sözü, “Sermaye devleti açısından kritik olan HDP’nin engellenebilmesidir. Çünkü HDP-YSP’nin her ileri adımı tüm demokrasi güçlerinin ileri adımını tetikleyen bir etkiye sahip. Bunun devlet tarafından kavrandığı kadar, demokrasi güçleri tarafından da kavranmasına ihtiyaç var” değerlendirmesini yapan Çepni’ye bırakıyoruz.

SEÇİM SONUÇLARI SADECE SANDIK ÜZERİNDEN DEĞERLENDİRİLEMEZ

HDP- Yeşil Sol Parti, 14-28 Mayıs seçimlerinin hemen ardından yaz boyu ülke genelinde halk toplantıları düzenledi. Daha çok özeleştiri mekanizmalarının işletildiğini bildiğimiz bu süreçte, parti tabanından partiye yönelmiş temel eleştiriler neler oldu?

Seçim sonuçları tüm toplumda olduğu gibi bizim cephemizde de derinlikli olarak değerlendirildi. Yalnızca seçimlerde düşen oylar üzerinden değil, burjuva devlet siyasetinin seçimlerden kendi pozisyonunu belirli boyutlarıyla güçlendirerek çıkması üzerinden değerlendirmeler yapıldı.

Burjuva devlet siyaseti derken özellikle Cumhur ve Millet bloklarını kastediyorum. Başta HDP-Yeşil Sol Parti olmak üzere ezilenler cephesinde alınan her başarısız sonuç, kendini şiddet ve restorasyon üzerinden var etmeye çalışan devlet siyasetini güçlendiriyor.

Yani Kürtler inisiyatif kazanamasın, Aleviler ‘devletin Alevisi’ cenderesine sokulabilsin, devrimci-sosyalistler ezilsin, işçiler sendikasız, güvencesiz, açlığa mahkum edilebilsin, kadınlar kazandıkları mevzilerden evlere geri çekilsin, doğa talanına karşı direnişler kırılabilsin ki ulusal ve uluslararası sermayeye dikensiz gül bahçesi sunulabilsin; bankalar, büyük şirketler kar oranlarını misliyle katlayabilsin…

Dolayısıyla seçim sonuçları sadece sandık sonuçları üzerinden değerlendirilemeyecek kadar ciddi ve derindir.

İÇİ BOŞ MUHALEFETÇİLİK SARAY FAŞİZMİNİ GÜÇLENDİRİYOR

14-28 Mayıs seçimlerinin ardından parti içinde ‘temsili alana sıkışmış siyaset, seçimlere endeksli siyaset’ özeleştirisi çokça yapıldı. Bu konuyu biraz daha açarsak kastedilen tam olarak nedir? Tersi nasıl mümkün olabilir?   

Temsili siyasetten kastettiğimiz, demokrasi ve özgürlük mücadelesinin AKP karşıtlığına ve parlamenter siyasete daraltılmasıdır.

AKP karşıtlığı, demokrasi hedefinde ortak bir program anlamına gelemiyor. Gelemediği için de içi boş muhalefetçilik tersinden Saray faşizmini güçlendiriyor. 14-28 Mayıs sonuçlarında görüldüğü üzere…

AKP ile güçlü bir demokrasi programıyla mücadele edemeyenler onunla Kürt, mülteci, Alevi, LGBTİ düşmanlığı, milliyetçilik ve dincilik yarıştırarak mücadele edebileceklerini sandılar. Daha doğrusu demokrasi ve özgürlük isteyen milyonları bu siyasetle tekraren sisteme yedeklediler. Kazanan sermaye iktidarı, kaybeden ezilen halklar, inançlar, işçiler, kadınlar oldu.

“AKP kaybedecek ve her şey düzelecek. AKP kazanırsa ölüm, kaybederse de yaşam” gibi ikilemler üzerinden seçim siyaseti kuruldu. Kaybedenin ve kazanacak olanın programı arasındaki farklar analiz edilmeden yapıldı bu.

Oysa AKP, uluslararası ve Türk sermayesinin neoliberal ekonomi politikalarının hızlıca uygulanabilmesi aynı zamanda emek ve demokrasi mücadelesinin de daha güçlü, merkezi bir sopayla susturulması ihtiyacı üzerinden devreye konuldu. Bu tespit AKP’nin dinci, Osmanlıcı ajandasının olmadığı anlamına gelmiyor. Bu ajandanın, sermeyenin planları ile çelişmediği anlamına geliyor.

AKP KARŞITLIĞINA HAPSEDİLEN SİYASET…

Temsili siyasetin ve burjuva siyasete yedeklenmenin tersi kesinlikle mümkündü, hala mümkün. Daha doğrusu gerçekleşmesi zor olan diğeriydi. Kolay olan kendi politik ve örgütsel demokratik halkçı siyasetimize bağlı kalmak ve geliştirmektir. Çünkü bizi var eden budur. Bizi diğerlerinden farklı kılan niteliğimiz budur. Ezilenler birbirinin farklı versiyonu iki burjuva bloğa mahkum edilmeye çalışılıyor.

HDP’nin 3.Yol olarak tarif ettiği ise dayatılan bu denklemin tam karşısında konumlanmak idi.

Halkların eşitliği, demokrasi mücadelelerinin birleşikliği, AKP karşıtlığına hapsedilen siyaseti sistem-faşizm karşıtlığına taşımak…

HALKLA BİRLİKTE TARTIŞTIK, ÇIKAN SONUÇLARI ÖRGÜTLEYECEĞİZ

Peki şimdi bu özeleştiri süreçleri işletiliyor mu? Ve tüm bu değerlendirme ve tartışmaların ardından HDP-YSP bir tür yeniden inşa süreci yaşadı/ yaşıyor diyebilir miyiz?

Seçimlerden büyük bir değişim bekleyen kitleler şimdi büyük bir hayal kırıklığı ve umutsuzluk cenderesindeler. İttifaklar, örgütsel dizilişler yeniden düzenlenebilir ancak umutsuzluğun telafisi hiç de kolay olmayacak, bu bir süreç isteyecek.

Biz HDP-YSP olarak kendi cephemizden büyük bir sorumlulukla elimizden geleni yapmaya giriştik. Halk hareketi olarak halkla birlikte tartıştık ve çıkan sonuçları örgütlemeye çalışacağız.

Tüm bu çalışmalar sürerken HDP kapatma davası ile Kobani kumpas davasıyla da karşı karşıya. Yani bir taraftan çözümü örgütlemeye çalışırken bir taraftan da devlet saldırılarıyla mücadele ediyoruz. Sermaye devleti açısından da kritik olan örgütlü gücün HDP’nin engellenebilmesidir. Çünkü HDP-YSP’nin her ileri adımı tüm demokrasi güçlerinin ileri adımını tetikleyen bir etkiye sahip. Bunun devlet tarafından kavrandığı kadar, demokrasi güçleri tarafından da kavranmasına ihtiyaç var.

Yeniden yapılanma sürecimiz bu kapsamda ele alındı. Yerel toplantılardan çıkan sonuçlar çalıştaylarda somutlandı şimdi de merkezi konferansımızda kararlara bağlanacak ve kongremizde de büyük bir yürüyüşün startı anlamına gelecek.

KONGREYE GÜÇLÜ BİR MOTİVASYONLA HAZIRLANIYORUZ

HDP- YSP Eylül’de yapılması planlanan kongreye nasıl bir halet-i ruhiye ile gidiyor? Önümüzdeki dönemde partinin siyaset yapma biçimleri, mücadele dinamikleri nerelerde, nasıl şekillenecek?       

Kongreye halkımızdan aldığımız eleştirel güçle güçlü bir motivasyonla hazırlanıyoruz. Başka çaremiz de yoktur.

Temsili siyasetin yerine güçlü yerel siyaset, merkezileşmiş parti mekanizmaları yerine güçlü il ve ilçe örgütleri, komisyonlar inşa edeceğiz. Yerelle merkezin politik hedeflere bağlanmış güçlü işleyişini kuracağız.

Seçimleri çok önemli bir mücadele süreci olarak değerlendirirken tüm umutları sandık sonuçlarına bağlamayan bir siyaseti yeniden kuracağız. Seçimlerin sandık gününde değil öncesinde örgütlenebilen halk iradesiyle kazanılabileceğini biliyoruz. Sonuçlara sahip çıkmanın dahi antifaşist bir politik halk örgütlenmesiyle ancak mümkün olabileceğini biliyoruz.

Hatırlanacağı üzere özellikle CHP “Aman sokağa çıkmayın, sandıkları bekleyin” diyerek halk muhalefetini kötürümleştirdi, örgütsüzleştirdi. Sonuçlar ortada.

AYNI SUDA İKİ KERE YIKANILMAZ

HDP-YSP yerel seçimlere nasıl hazırlanıyor, neler yapıyor?

Yerel seçimler bizim için de devlet siyaseti için de önemli. El konulan belediyelerimizi geri alıp, kayyum darbesine karşı güçlü bir halk iradesini örgütlemeyi hedefliyoruz. Kayyum darbesi tüm uyarılarımıza rağmen tüm ülkeye bir darbe olarak maalesef algılanamadı. Ama sonuçları ağır oldu.

2019’daki ‘kaybettirme’ taktiğimiz AKP’ye kaybettirdi, CHP bloğuna kazandırdı ama hem Kürtlerin hem de demokrasi talep eden milyonların beklentilerine katkı yapamadı. Sonuç olarak ‘Saray suç ittifakı’ tarihte eşine az rastlanır krizler içinde seçimlerden güçlenerek çıktı. Muhalefet ise dağılmış durumda.

Demek ki, aynı suda iki kere yıkanılamaz.

Peki nasıl yapacağız, henüz bu konuda parti organlarımızda tartışılıp bağlanmış bir politikamız yok. Şimdilik kesin olan kayyum gaspına karşı kazanma kararlılığımızdır.

Kapalı kapılar ardında ‘ölümü gösterip sıtmaya razı etme’ kurnazlığına, siyaseten muhatap almadan oylara talip olma kirliliğine asla izin vermeyeceğiz.

Yeşil Sol Parti kongresi sonrası yerel seçim çalışmalarının startını vereceğiz. O dönem daha net açıklamalar yapabileceğiz.

İKTİDAR DA MUHALEFET DE ÇÖZÜMSÜZLÜKTEN BESLENİYOR

Önümüzdeki dönemde Kürt sorunun demokratik yollardan çözümü konusunda iktidar ve ana muhalefet cephesinde tutum değişikliği bekliyor musunuz? AKP’nin Kürt illerinin belediyelerine kayyum atayarak Kürt halkının iradesini yok sayma siyaseti mesela… Ve CHP’yi bu konuda nasıl bir sınav bekliyor?

Kürt sorunun çözümü konusunda yeni bir durum beklentisinde değiliz. İktidar da burjuva muhalefet de çözümsüzlükten beslenmeye devam ediyor. Düşünün ki CHP-Millet İttifakı, AKP’yi çözüm süreci başlatmakla suçluyor. Kürt halk önderi Öcalan’la görüştü diye suçluyor.

Kayyum konusunda hepsi aynı yerde durmaya devam ediyor. Yarım yamalak açıklamalar işin esasına dair bir değer taşımıyor.

Kürt sorunu çözülemeyen değil çözülmeyen bir sorundur. Yaşanan yapısal sorunların da temel sebeplerinden biridir. İktidar vatan, millet, ‘teröre karşı mücadele’ hamasetiyle çürümüş soygun-talan düzenini perdelemeye, yoksul milyonları yedeklemeye çalışıyor.

Kendine “Muhalefetim, tüm sorunları çözeceğim” diyenler de AKP ile milliyetçilik yarıştırarak sonuçta AKP’yi güçlendiriyorlar.

Çözüm mümkündür. Çözüm ancak ve ancak Kürt ve Türkiye ezilenlerinin ortaklaşmasıyla mümkündür. İşçilerin açlık ve yoksullukla mücadelesini, savaş ve işgal politikalarına karşı mücadeleyle birleştiremediğimizde başarma şansımız yok. Elimizi kolumuzu bağlayan, zihinlerimizi esir alan ırkçı faşist politikaları aşmadan başaramayız. Yoksullar ölür, sömürülür, zenginler karlarına kar katar.

HDP-YSP EMEK MÜCADELESİNİN BİZZAT ÖZNESİDİR

Türkiye’de geniş toplumsal kesimler uzun zamandır ciddi bir ekonomik yıkım yaşıyor. HDP-YSP böylesi bir ekonomik tabloda nasıl bir rol oynayacak, emek mücadelesiyle ne tür bir ilişkilenme kuracak?

HDP-Yeşil Sol Parti yoksulların partisidir. Yani yoksullar için iyi şeyler söyleyen değil, emek mücadelesinin bizzat öznesidir.

Ekonomik yıkım süreci, büyük bir örgütsüzleştirme saldırısıyla at başı gidiyor. Sendika üyesi olmak, sokakta söz söylemek devlet şiddetiyle bastırılıyor. Olan sendikalar da işveren sendikası gibi çalışıyor.

Böylesine bir soygun düzeni ancak böylesine bir örgütsüzlükle yönetilebilir. Bizim kendimize biçtiğimiz öncelikli görev örgütlü mücadeleyi geliştirmektir. Demokratik halkçı ekonomi çözüm önerilerimizi her platformda paylaşıyoruz ancak halkla buluşturmada engelleri aşabilmiş değiliz.

Yeni dönemde işçi direnişleriyle dayanışma ziyaretleriyle sınırlı bir çalışma yerine doğrudan sürecin parçası olacağımız bir mücadele formunu kurmayı hedefliyoruz.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com