Fotoğraflarıyla devrim yaratan William Klein yaşamını yitirdi

2014 yılında İstanbul'da da sergi açan; sokak ve moda fotoğrafının efsane ismi Amerikalı fotoğrafçı William Klein, Paris'te 96 yaşında hayatını kaybetti.

KRONOS 12 Eylül 2022 FOTOĞRAF

Fotoğrafçı William Klein Paris'te hayatını kaybetti.

Sokak ve moda fotoğrafının efsane ismi Amerikalı fotoğrafçı William Klein, Cumartesi akşamı 96 yaşında Paris’te hayatını kaybetti. Oğlu Pierre Klein bugün yaptığı basın açıklamasında, ‘huzur içinde’ vefat eden William Klein’ın, moda ve sinemaya adanan uzun kariyeri boyunca çarpıcı görüntüleriyle devrim yarattığını belirtti.

YOLU İSTANBUL’DAN GEÇTİ

2014 yılında Foto İstanbul festivali kapsamında açılan “Moscow, Rome, Tokyo, New York” adlı sergisi ve söyleşisi için Türkiye’ye de gelen Klein, yaşayan en önemli fotoğrafçılardan biri olarak kabul ediliyordu.

DÖNEMİNİN RUHUNU YANSITTI

“Life is Good and Good for You in New York -Trance Witness Reveals” kitabıyla döneminin fotografik geleneklerini altüst eden ve Amerika’nın imajıyla uyuşmayan bir toplumu açığa çıkaran efsanevi fotoğraf sanatçısı William Klein,her zaman aykırı fikirlerin öncüsü olmuştu. Hem stili hem de içeriğiyle büyük tartışmalara yol açan fotoğraflarıyla devrim yaratan Klein’ın; şehirleri daha önce hiç görülmemiş bir yöntemle grenli, şiddet ve acıdan kaçınmadan gösteren New York, Roma, Moskova ve Tokyo şehir kitaplarının fotoğrafları “Moscow, Rome, Tokyo, New York” başlıklı sergide İstanbullu sanatseverlerle de buluşmuştu. Sanatçının, yeni kuşak fotoğrafçılar ve tasarımcılar üzerinde görülmemiş bir etki yaratan çalışmalarında; şehirlerin yaşamına ait görüntülere acımasız bir gerçeklik ve dönemin psikolojik, sosyal ve ekonomik ruhu yansıyordu

William Klein, İstanbul’da da sergi açtı.

Sergi süreci boyunca kendisine eşlik eden fotoğrafçı Erhan Şermet, kişisel blogunda William Klein hakkında yazdığı yazıda sanatçıyı, ona ilişkin gözlemlerini ve diyaloglarını kaleme almıştı.

Fotoğrafçı William Klein

İşte Şermet’in “Tüm Kalıpların Dışında” adlı yazısı:

“17 Ekim 2014 gecesi Fotoistanbul Uluslarası Fotoğraf festivali adına, festivalin ‘yıldız konuğu’ William Klein’ı karşılamak için Atatürk Havaalanındaydım. William Klein’ı karşılamak ve kalışı süresince ona eşlik etmek konusunda gönüllü olup olmayacağım sorusuna tereddütsüzce evet demiştim. Sonuçta gelen yaşayan en önemli fotoğraf efsanelerinden biriydi ve İstanbul’da geçireceği dört gün boyunca William Klein’a eşlik etmek gibi bir deneyimi reddedemezdim.

1928 Amerika doğumlu bu Fansız fotoğrafçıyı bu derece önemli kılan nedir? Tek cümleyle özetlemek gerekirse Willam Klein’ın yirminci yüzyılın ikinci yarısında fotoğrafı etkilemiş en büyük isimlerden biri olduğu söylenebilir. Altmış yılı aşan kariyeri boyunca William Klein hep kendisi kalmayı başarmıştır, ödemek zorunda kaldığı bedellere aldırmaksızın inanılmaz bir yaratıcılıkla kendi özgün bakışıyla çok güçlü projeler üretmiştir. Çalışmalarındaki bağımsızlığı, kimi zaman bulmaca gibi bir yapıyla ortaya koyduğu karşı duruşu ve ironiyle harmanladığı kendine has kompozisyon tarzı dikkat çekicidir.

Varlıklı olmayan bir ailenin çocuğu olarak New York’ta doğan Klein lise eğitimini küçük yaşta tamamlayarak ondört yaşında sosyoloji okumak üzere üniversiteye yazılmıştır. Orduya katılmasının ardından Fransa’da görev aldığını ve askerliğinin bitiminden sonra Amerika’ya dönmek yerine Fransa’da kalmayı tercih ettiğini biliyoruz. 2012 yılında The Guardian’da yayımlanmış bir röportajda niye Amerika’ya dönmediğini her zamanki açık sözlülüğüyle şöyle anlatacaktır: ‘Orada başkanlık için yarışan o hasta sağcı herifleri görüyor musun? O kadar muhafazakar bir yer ki orası sinirlerim bozuluyor. Eğer Amerika’da kalmış olsaydım bugün bu röportajı yapamazdın benimle, çoktan sinirden kalp krizi geçirip ölmüş olurdum çünkü.’

Klein’ın Fransa’da 1948 yılında yazıldığı Sorbonne’da Fernand Leger’in öğrencisi olması onun sonraki yıllardaki kariyeri açısından belirleyicidir. Leger ünlü ‘Atölye’den dışarı, doğruca sokaklara’ sözü, çok yönlülüğü, dünyaya bakışı ve çalışkanlığıyla genç Klein için önemli bir örnek olmuştur. Sanat tahine adını ilk olarak yaptığı hareketli heykellerle yazdıran Klein’ın görsel yaratıcılığı Vogue dergisinin sanat yönetmeni Alexander Libermann’ın dikkatini çeker ve genç William Klein Vogue için aslında hiç mi hiç ilgisini çekmeyen bir alanda, moda fotoğrafçısı olarak çalışmaya başlar. Konuya uzaklığının verdiği rahatlık ve özgün bakışıyla alışılmış moda fotoğrafı kalıplarının dışında çalışarak çektiği fotoğraflarıyla büyük başarı elde eder. Hiçbir fotoğraf eğitimi görmemiş olan William Klein aranan bir moda fotoğrafçısı olmuştur ama onun asıl tutkusu şehir ve insandır. 1956 yılında New York ve ardından Roma, Tokyo ve Moskova üzerine yaptığı kitaplarla sadece sokak fotoğrafçılığının değil, yirminci yüzyıl fotoğrafının en önemli isimleri arasına adını yazdıracaktır.

Geceyarısını biraz geçe tekerlekli iskemlesi üzerinde aksaçlı, güleryüzlü bir adam ve asistanı çıkış kapısında belirerek bana doğru yaklaşıyorlar. Willam Klein ve yirmi yıllık asistanı Piere-Louis Denis gecikmeler de yaşadıkları yorucu bir yolculuktan sonra İstanbul’dalar. Selamlaşma ve tanışma kısmından sonra William Klein gülümseyerek bana dönüyor ve fotoğraflarının asılmasının tamamlanıp tamamlanmadığını soruyor. Bildiğim kadarıyla tamamlandığını ve isterse sabah erkenden giderek kendisi için Beşiktaş’ta oluşturulmuş sergi alanını görebileceğimizi söylüyorum. Yüzünden a hiç eksilmeyen çocuksu gülümseyişiyle ‘Peki şimdi görsek olmaz mı?’ diyor. Bu soruda işleri dünyanın en prestijli salonlarında yüzlerce kez sergilenmiş, yaşayan en büyük fotoğrafçılardan biri olarak kabul edilen seksenaltı yaşında bir adamın işine duyduğu tükenmez sevgi ve heves var. Tabii hemen Beşiktaş Belediyesinin bize tahsis ettiği şoförlü araçla birlikte sergiyi görmek için Beşiktaş meydanına doğru yola çıkıyoruz. Yolda sohbetimiz sırasında daha önce iki defa İstanbul’a geldiğini öğreniyorum; 1950’lerde gezmek ve fotoğraf çekmek için, 2006’da da bir reklam çekimi için.

Kısa sürede Beşiktaş’ta Demokrasi Meydanında açık havada kurulmuş çok güzel bir konstrüksiyon üzerine yerleştirilmiş Willam Klein’ın New York, Roma, Tokyo ve Paris fotoğraflarından seçmelerin önündeyiz. Saat gece 01:00’e yaklaşıyor, festival ekibi son rötuşları yaparken bu saatte başlıca eşlikçileri sokak köpekleri … William Klein bastonuna yaslanarak sergi alanını yavaş adımlarla dolaşıyor, fotoğraf baskılarını tek tek inceliyor, hava şartlarına karşı baskıların nasıl korunduğunu öğreniyor ve şaka yollu köpeklerin fotoğrafların üzerine işeyip işemeyeceklerini soruyor. Sergiden memnun, bir keyif sigarası yakıyor ve fotoğraflarla ilgili sohbetimiz başlıyor.

William Klein’ın The Modern Art Museum’daki sergisi. 6 Aralık 2005. (FOTOĞRAF: PIERRE VERDY / AFP)

Önce New York fotoğraflarının önündeyiz. Bunlar altı ay gibi kısa bir sürede çok yoğun bir çalışmayla oluşturduğu ‘Life is Good & Good for You in New York’(1956) isimli bugün yirminci yüzyıl fotoğrafın köşetaşlarından biri olarak kabul edilen kitabından. Kitabın ismi tek başına fotoğraflardaki ironiyi ele veriyor, bugün bu kitabı dönemin fotoğrafçılığının çizdiği derinliksiz ‘güzel’ New York imajının bir negatifi olarak değerlendirmek mümkün, o günlerin ‘güzel fotoğraf’ anlayışının tam tersi bir yaklaşımla grenli karelerle, hareket bulanıklıkları ve sert siyah beyaz kontrastlarla ellilerin New York’unun tezatlar ve tuhaflıklarla dolu enerjik dünyasına dalıyoruz. Kimi fotoğraflarda tanıdığı kişileri işaret ediyor, sonra bir akşam aynı mekanda Robert Frank’le birbirlerinin farkına varmadan aynı etkinliğin fotoğraflarını çektiklerini anlatıyor. ‘Çok zaman geçti’ diye anlatıyor, ‘1955’de Paris’ten New York’a dönmem gerekti, kitabı yapmak için. O aralar bir Rolleiflex’im vardı. Ama sokak için bana daha ufak bir şey, bir Leica lazımdı. Bir fotoğraf laboratuarında Leica’sını satmak isteyen bir Magnum fotoğrafçısının ilanını gördüm. Adamı arayıp buldum, Henri-Cartier Bresson’muş meğer. Kullanılmış Leica’sını üstündeki objektifle birlikte satın aldım. Bugün hala düşünür ve çözemem, Bresson gibi zengin bir adam niye makinesini satar… Benim fotoğraf makinelerim arkadaşlarım gibidir, hiç birini satmadım.’ İki büyük ustanın bir araya geldiği, birinci elden bir anı. Sanırım Klein ve Bresson’un tarzlarının farklılığını düşününce bu hikayeden fotoğrafları makinelerin değil, fotoğrafçıların çektiği dersini de çıkarmak mümkün.

Tokyo fotoğraflarının önündeyiz. ‘Evet, bir modern dans grubu vardı. Beni fotoğraflarını çekmem için stüdyolarına davet ettiler. Ben de boşverin stüdyoyu, kostümlerinizi giyip sokağa gelin, böylesi çok daha iyi olacak, dedim.’ Ünlü Tokyo dans fotoğrafının öyküsü; hocası Ferdinand Leger’in ‘Atölye’den dışarı, doğruca sokaklara’ sözünü hatırlamamak elde değil.

Komik bir anı da Moskova’dan: ‘Yıllar sonra sergim için Moskova’ya davet edilince Moskova Garında fotoğraf çektiğim yerde yeniden birkaç fotoğraf çekmek istedim. Daha doğru dürüst birkaç kare çekemeden bir polis gelip burada fotoğraf çekemeyeceğimi söyleyerek beni garın dışına çıkardı. Ben de dışarıdan garın fotoğraflarını çekmeye devam ettim. Sanırım bu polisi biraz kızdırmış olmalı, gelip bağırıp çağırmaya başladı. Çevirmenim de polise kızdı, polise benim hakkımda Rusça ’Bu adam William Klein, dünyanın en ünlü fotoğrafçılarından biri, şu anda da Puşkin müzesinde büyük bir sergisi var. Böyle davranman çok ayıp, madem William Klein’ı tanımıyorsun, bari biraz saygı göster ‘ gibi laflarla çıkıştı. Polis bir anda yumuşayarak bir şeyler söyledi, cevabını sonradan öğrendim. ‘Kusura bakmayın, Bay Klein’ı tanıyamadım. Ama ben de onun çok tanınmış birisi olduğunu biliyorum. Bir çok insan, hatta ünlüler bile onun çamaşırlarını giyiyorlar. Ters davrandığım için özür dilerim, tabii burada fotoğraf çekebilir.’

1960’ların ortalarından itibaren sinemaya yönelen sanatçının filmleri de kariyerinde önemli bir yer tutar. Son derece esprili ve ironik bir biçimde Amerikan toplumu ve Amerikan dış politikalarını eleştirdiği ‘Mr. Freedom’ (1969) film eleştirmeni Jonathan Rosenbaum tarafından ‘muhtemelen gelmiş geçmiş en Amerikan aleyhtarı film’ olarak değerlendirilmiştir. Dikkat çekici diğer filmleri arasında moda dünyasını benzer bir ironiyle eleştirdiğ i ‘Who are you, Polly Maggoo?’(1966) ve Muhammed Ali Clay’n öyküsünü anlattığı ‘Muhammed Ali, the Greatest’ sayılabilir.

1980’lerde William Klein fotoğrafa dönerek eski çalışmalarının kontakt baskılarından yararlanarak ünlü kimi fotoğraflarının önceki ve sonraki kareleriyle beraber görülebildiği, yer yer elle müdahaleler içeren büyük boyutlu çalışmalar yapmış, ayrıca yeni fotoğraflar çekmeye devam etmiştir.

William Klein’ın asistanı Piere-Louis Denis son yirmi yıl içerisinde tüm kitap basımları ve sergilerin geçekleşmesinde büyük rol oynamış bir kişi. Ustasını ‘çok çalışkan ve yenilikçi’ birisi olarak tanımlıyor. ‘William hiçbir zaman bir tekniğe bağlanmaz, yeni olan herşeyi büyük merak ve ilgiyle takip eder. Neredeyse hayatının her günü fotoğraf çekmiş, çalışmıştır. İnanılmaz bir arşivimiz var.’

Son olarak William Klein’la ilgili bir kaç kişisel not: müziği çok ama çok seviyor, Barok müzik ve Bach başlıca dinledikleri. Ayrıca gençliğinin caz şarkıları da dinleme listesinin üst sıralarında. Bir kafede oturup sohbet ederek insanları izlemek ise gittiği herhengi bir şehirde en çok hoşuna giden şeylerden biri.

Nadar ve Hasselblad ödülleri gibi çok önemli fotoğraf ödüllerinin de sahibi William Klein’ı bizlerle buluşturduğu için Fotoistanbul’a teşekkürler!

Erhan Şermet”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram