Yoksul yaşadı, yalnız öldü: “Sevince” dünyanın güzel olacağına inandı

Erkin Koray’ı tek kelimeyle anlatmak ne mümkün. Biraz zorlarsak kendimizi, ona “Cesaret” yakışır, diyebiliriz. Ama 'Arayış' ve 'İsyan' da en az 'Cesaret' kadar şık durur verdiği fotoğrafta.

BERKE KAYA 08 Ağustos 2023 KÜLTÜR

Erken Koray. FOTOĞRAF: SELAHATTİN SEVİ

Bir yıldız daha kaydı dünya göğünden. Rock dahil pek çok türde özgün eserler veren ve nice ezberi bozan Erkin Koray, yedi yıl önce taşındığı Kanada’da, akciğer rahatsızlığı ve çoklu organ yetmezliği nedeniyle hayata gözlerimi yumdu; sessiz sedasız çekildi aramızdan.

‘Sessiz sedasız’a yaptığım vurgu bilinçli. Çünkü genelde ‘huysuz’ sayılabilecek biriydi. Eğer dikte edilenlere kayıtsız şartsız biat etmek arzu edilense…

Zaten ‘biraz’ huysuz olmasa ‘ilklerin insanı’ da olamazdı hiç kuşkusuz. Çünkü çitin ötesini merak etmeyen umumi isteklerin girdabında boğulur, özgür ve yaratıcı kalamaz.

O bir müzisyendi; gitarist, besteci ve şarkı yazarı… Hiç kuşkusuz yaptığı yeniliklerin pek çoğu bu alandaydı.

Oysa eğitim konusunda da ezber bozan fikirleri vardı. Örgün eğitim denen şeyin kişinin kendi olmasına müsaade etmediğini düşünürdü. Bir fabrika gibi neredeyse birbirinden farksız insanlar ürettiğine inanırdı. İşte bu yüzden kızı Damla’yı okula göndermedi. Göndermedi çünkü, ilkokul ders kitaplarında anlatılan padişahın öz oğlunun boynunu vurdurmasına itirazı vardı. Nasrettin Hoca’nın elinde sopayla köpek kovalamasını kabullenemiyordu.

Pek bilinmez; iyi bir mizah yazarı ve acemi bir çizerdi de… Muhalifti sonuçta. Ve en az müzik kadar etkiliydi kalemi de… Nitekim ‘kalem ve kılıç’ ayrımı öteden beri boşuna yapılmıyordu.

Şimdi müsaadenizle biraz ayrıntılara girelim. Bakalım hafızalarda kalan Erkin Koray ile gerçek Erkin Koray ne kadar örtüşüyor?

 

İLK 45’LİK: BİR EYLÜL AKŞAMI

Erkin Koray, 24 Haziran 1941 tarihinde, demiryolları müfettişi ve klasik müzik tutkunu Enver Bey ile  Şehir ve Radyo Senfonu Orkestrası piyanisti Vecihe Hanım’ın ilk oğlu olarak gelir dünyaya. Günlerden Salı’dır ve Almanlar Sovyetler Birliği’ni işgale girişmiştir bile.

Yeşilçam’ın neredeyse tüm köşklü filmlerinin çekildiği meşhur Kani Bey arazisindeki evde (Ethemefendi) açılır gözleri.

Koray, küçük yaşlarda annesi Vecihe Koray’dan piyano eğitimi alır. O dönemin ‘harika çocuk’larından biri olmaya ramak kalmışken, ayak direr ve gitarda karar kılar.

İstanbul Alman Lisesi’nde eğitim gördüğü yıllarda, arkadaşları ile kurduğu amatör topluluk; Erkin Koray ve Ritimcileri ile dönemin popüler şarkılarını çalar.

Tıpkı Özkan Uğur gibi küçük, mütevazı mekânlarda çeşitli programlar yapar.

Özkan Uğur’dan farkı, Türkiye’deki ilk elektro gitarı kullanan iki kişiden biri oluşudur. Diğeri ise Somer Soyata…

Farklı tınıların ve yeni enstrümanların peşine düştüğü akşamlardan birinde, takvim yaprakları 1962’yi gösterdiğinde, bir teklif alır. Bir 45’lik teklifi…

Hızlı karar veren ve verdiği kararın arkasında duran biridir. Hiç itiraz etmez. İtiraz şöyle dursun, teklifin üzerine balıklama atlar. Bir yüzünde  “Bir Eylül Akşamı”, diğer yüzünde ise “It’s So Long” adlı parçanın bulunduğu ilk 45’liği 1966 yılında piyasaya sürülür.

Bu bile bize bir şey söyler aslında. Evet; içi içine sığmayan heyecanlı biridir, hızlı kararlar verir, ama ‘aceleci’ değildir. İnandığı noktaya gelinmeden dinleyici ile buluşmasına göz yummaz ilk çalışmaların… Tam 4 yıl bekler.

Askerliği sırasında Ankara Hava Kuvvetleri Caz Orkestrasın’da solistlik ve gitaristlik yapan Erkin Koray, terhisi sonrası Almanya’nın Hamburg şehrine gider. Hamburg’da The Hiccupus adlı grupla 2,5 ay çalışır.

Erkin Koray – Ceylan.

UZUN SAÇLAR, ACAYİP KOLYELER – MERHABA BEAT

Türkiye’ye döndüğünde saçlarını uzatmaya başlar. İlk radikal çıkışlarından biridir bu. Öyle ya, erkek dediğin kısa saçlı olur. Kadın dediğin uzun saçlı…

Nitekim parmakla sayılacak kadardır müzisyenler arasında saçı uzun olanın. Tuhaf sayılabilecek yüzük, bileklik, kolye gibi aksesuarlar kullanır.

Beklenildiği gibi ciddi tepkilerle karşılaşır. Belki de en büyük tepki, hiç beklenilmeyen yerden gelir: Aile. Anne ve babası el birliği yapıp gitarını kırarlar. Ama inadını kıramazlar.

Onun dik duruşu karşısında mahcubiyet duyup hemen yenisini alır Enver Bey. Hatta, okula eskisi kadar ilgi göstermeyen oğluna hiç olmadığı kadar hoşgörüyle yaklaşmaya başlar.

Erkin Koray, eğitimini yarıda bırakmaz. Mezun olduktan sonra kendini müziğe adar ama…

İkinci 45’lik 1967’de ulaşır sevenlerine. Albümün bir yüzünde “Kızları Da Alın Askere”, diğer yüzünde “Aşk Oyunu” adlı parçalar bulunur.

İlk ciddi iltifatları bu çalışması sonrası görür.

Zaten çok geçmedeen 1968 yılında, Altın Mikrofon yarışmasında, “Meçhul” ve “Çiçek Dağı” şarkıları ile dördüncü olur.

Bir uyanık yapımcı, yarışmadaki şarkıları 45’lik olarak yayınlar ve müthiş ilgi görür. Yüksek tirajlara ulaşır.

60’lı yılların sonunda “Anma Arkadaş”, “Hop Hop Gelsin”, “Sana Bir Şeyler Olmuş”, “Seni Her Gördüğümde” gibi büyük ilgi ve beğeni toplayan şarkıları yayımlanır peş peşe.

FOTOĞRAF: DEPO PHOTOS

ÇOK SESLİ YORUMLANAN TÜRKÜLER

Erkin Koray’ın rock ve beat anlayışını müzikte buluşturma çabası kendini “Ceviz Oynamaya Geldim Odana” adlı denemesiyle başlar.

Kabına sığmaz durumdadır – sürekli bir arayış!

İşin tuhafı, aradığı şey yanıt değildir. O yolculuğun ta kendidir.

Nitekim soluğu İngiltere’de alması uzun sürmez. Ardından Almanya’ya uzanır. Dünya yıldızı olmak gibi bir muradı yoktur sanılanın aksine. Farklı bir “istikbal”in peşindedir o.

İşte bu süreçte rock’tan hard rock’a sıçrar. Ve sırf yapmış olmak için de yapmaz bunu. Felsefesine de sahip çıkar.

Bu yönelişin ilk meyveleri aslında 1969’da, Yeraltı Dörtlüsü olarak vitrinde gözüktüğü döneme denk gelir. Belli notaları, belli sıralarla yan yana üst üste getirmekle uğraşmaz; akor yürüyüşlerini değiştirir. Sözlerle uğraşır. Yanıt arar: Kim olduğunun yanıtını… Evrende hangi amaçlar yer kapladığının yanıtını… Nereye gideceğinin yanıtını…

Sık sık Cihangir’de, Köşe Palas’ta takılır. Öyle ki, o süreçte kendilerini bir müzik grubu olmaktan çok, bir felsefe atölyesi olarak görürler.

Aykırılık ruhunda vardır. Ezberlerden uzakta durmak, alabildiğine uzakta…

Nitekim, bir gece ansızın bastıran kar kemikleri donduracak seviyeye gelince, ev sahibinin mobilyalarını çekinmeden şöminede yakarlar.

İnsanın aklına Bunuel’in Yokedici Melek filmi gelir. 1962’de çekilen bu filmi izlemiş midir Erkin Koray, bilinmez; bilinen benzer bir eylemin orada da olduğudur. Ancak kar değildir o burjuvaları mobilyaları, hatta başka şeyleri de yakmaya iten… Ama bir tek şeye dokunmazlar: Piyanoya.

O evde beste üstüne beste yapar. Sadece konserler ve zorunluluklar dışında adımını atmaz dışarı…

Lakin kolay da geçmez konserler. Defalarca dayak yer. Uzun saçlar ve alışılmadık kıyafetler, tuhaf aksesuarlar muhafazakâr kesimin nefretini bileyler.

İşin tuhafı, fevkalade maharetlidir Erkin Koray. Dayak yiye yiye dayak atmasını öğrenir. Öyle ki, filmlerde koca Bizans’ı tek başına fetheden Cüneyt Arkın’ı bile sokak sokak kovalar.

Erkin Koray, John Lennon ile…

70’LER – AH, O 70’LER VE JOHN LENNON

Tam dinleyici onun hard rock’ına alışmışken, o arayışa yönelir bir kez daha. Yeraltı Dörtlüsü dağılır mesela.

Yeraltı Dörtlüsü, denilebilir ki, Türkiye’deki ilk underground müziğin öncülerindendir. Grupta Erkin Koray’ın yanında davulda Sedat Avcı, ikinci gitarda Ataman Hakman ve bas gitarda Aydın Buyar Şencan yer alır.

Grup ilk konserini Ocak 1970’te İstanbul Kent Sineması’nda verir. Bu konserin ilk bölümünde Cream, Jethro Tull ve Pink Floyd gibi dönemin ünlü rock gruplarının şarkılarını yorumlarken ikinci bölümünde bu rock soundunu Koray’ın kendi şarkılarına uygularlar. Grup, özellikle 1970 yılında bir sürü eser verir.

Ancak grup, Koray’ın 1971’de Avrupa’ya gitme kararı sonrası dağılır.

Mayıs 1971’de Erkin Koray, Hey dergisinde çalışan dostu Arda Uskan ile Cannes Film Festivali’ne gider. Burada John Lennon ve Yoko Ono’nun yarattığı kısa film Apotheosis‘i izler. Filmin sonunda Koray, gösterime katılan Lennon ile konuşup bir görüşme ayarlar. Bir gün sonra Koray ve Uskan, Lennon ve Ono ile görüşür. Bu görüşmede Koray, Lennon’a yeni şarkısı “Mesafeler”i dinletir. Şarkıyı dinleyen Lennon, kendisine Avrupa’da kalmasını teklif etse de, Koray bu teklifi kabul etmez.

1971 yılının yazı biterken Türkiye’ye dönen Erkin Koray, Super Group adını verdiği yeni bir grup kurar. Burada da Sedat Avcı ile çalışır ama. Bas gitara ise Almanya’da tanıştığı Jerzy Ziembrowski’yi getirir.

Grup, underground ve psychedelic bir müzik yapacağını açıklar. Lakin “Yağmur / Aşka İnanmıyorum” ve “Sen Yoksun Diye / Goca Dünya” şarkılarını kaydedip dağılır.

Ağustos 1972’de Bunalımlar grubundan gitarist Aydın Cakus ve baterist Nur Yenal’ın yanına genç bas gitarist Özkan Uğur’u alarak Ter grubunu kuran Koray, bu grupla Kasım ayında “Hor Görme Garibi / Züleyha” 45’liğini çıkarır.

Daha sonrasında, Ankara’da on beş bin kişinin katıldığı bir konserin ortasında Koray’ın gitarının telinin kopması sonrası Koray sahneden ayrılır ve bu hadise sonrası grup ile iletişimi kopararak bir daha onlarla çalmaz.

Huysuzluk diz boyudur. Arayış ise daim…

Erken Koray. FOTOĞRAF: SELAHATTİN SEVİ

ŞAŞKIN – FESUPHANALLAH VE KOMŞU KIZI

Bu grup denemeleri sonrasında Koray, genellikle solo çalışmalara yönelir.

Türkiye’deki müzik listelerinde üst sıralarda yer alan klasikleşmiş birçok esere bu dönemde imza atar.

1973’te birkaç sene önce Lennon’a çaldığı “Mesafeler” 45’lik olarak yayınlanır. Arka yüzünde “Silinmeyen Hatıralar” şarkısı yer alır.

Bu sırada Koray, 19 Ekim 1973’te Müge Duruman ile evlenir.

1974 yılı ise Koray’ın en başarılı yıllarından biri olur. Bu dönemde “Şaşkın / Eyvah”, “Krallar / Dost Acı Söyler” ve “Feshupanallah / Komşu Kızı” 45’liklerini çıkarır.

“Krallar” plağının kapağında kendi çizimini kullanır.

“Feshupanallah”ın kapağında ise yüzü boyalı bir halde yer alır.

Bu dönemde Koray, Nazilli Saray Sineması’nda bir konser verir ve baterist Örerel, bu konseri mono şekilde kaydeder. Kayıtlar yıllar sonra Live in Nazilli 1974 adıyla resmi olmayan bir bootleg olarak piyasaya sürülür.

Yıllar sonra “Feshupanallah”ın bestecisi konusunda tartışmalar ortaya çıkar ve şarkının aslında Romeo Lahoud tarafından “Weily Weily” olarak yazıldığı ve 1970’te piyasaya sürüldüğü iddia edilir.

1975 yılının başında Koray’ın ilk LP’si Elektronik Türküler albümünde kendisine Sedat Avcı ile bas gitarist Ahmet Güvenç eşlik eder.

Erkin Koray 1975-1984 yılları arasında kısa sürelerde Türkiye’ye gelişleri dışında Hollanda, Almanya ve Kanada’da yaşar.

Hakkında pek fazla bilgi olmayan bu dönemde Estarabim, Arap Saçı gibi çok bilinen eserlerini yayımlar.

Koray, 1977 yılında Erkin Koray Tutkusu adlı LP’yi yayınlanır. Ve takibinde soluğu Avrupa’da alır.

70’li yılların sonlarına doğru The Great Error adlı bir grup kurar ve çıktığı Avrupa turnesi sonrası ülkesine döner. Artık tek başına yüremek düşüncesindedir.

Erken Koray. FOTOĞRAF: SELAHATTİN SEVİ

HİNDUBESK

Erkin Koray, 1982’de Benden Sana albümünü yayınlar. Albümün bir kısmını Almanya’da Köln ve Hamburg’da kaydeder. Kalanını İstanbul’da tamamlar.

Albümdeki şarkıların bir kısmı (Meyhanede, Öyle Bir Geçer, Sayın Arkadaşım Osman) Hint müzisyenlerin bestelerine Erkin Koray’ın Türkçe yazdığı sözlerden oluşur.

İşte bu dönemine Hindubesk adı verilir.

Bir sene sonra ise İlla Ki albümü gelir.

Bu albüm içindeki şarkılar kadar, Nuri Kurtcebe’nin çizdiği albüm kapağı ve plak versiyonunun şeffaf olmasıyla da dikkat çeker.

Miksajı Köln’de yapılan albümde İlla Ki, Deli Kadın, Tek Başına gibi hit şarkıların yanında Kızları da Alın Askere ve Hop Hop Gelsin gibi eski şarkıların da yeni yorumları yer alır.

Türkiye’ye kesin dönüşünün ardından, ailevi sorunlarından dolayı kendisi için pek verimli geçmeyen 1985-1990 yılları arasında belki en çok bilinen çalışması olan Çöpçüler ile büyük bir çıkış yapar.

Çöpçüler‘in de yer aldığı Ceylan albümü 1985’te yayınlanır.

Bu dönemin diğer önemli ve özgün eserlerinden biri de 1986’da yayınlanan Gaddar albümüdür.

Ancak maddi sıkıntılar, sanatçıyı tek bir sentezleyici eşliğinde kaydedilen Çukulatam Benim (1987) gibi düşük bütçeli yapımlara zorlar.

Bu albümde de Şaşkın ve Sana Bir Şeyler Olmuş şarkılarının taverna müziği tadındaki yorumları bulunur.

1989’da Hay Yam Yam albümü çıkar.

Bu albümde klip çektiği Hayat Katarı şarkısı Kemal Sunal’ın oynadığı filmlerden Abuk Subuk 1 Film filminde kullanılır.

1990 yılında yayınladığı Tamam Artık albümü de önceki albümlerinden farklı olmayan bir şekilde eski ve yeni şarkıların karışık bulunduğu bir albüm olur.

TRT TARAFINDAN DIŞLANIR

Erkin Koray’ın hayatı genellikle ekonomik sıkıntılarla geçer. Yaptığı çıkışlar, popüler olan çalışmaları onu maddi açıdan rahatlatmaya yetmez.

Müziği kendine yaşam biçimi olarak seçmiş olan Koray ve onunla aynı dönemi paylaşan birçok özgün sanatçı, o dönemlerde belirsiz olan telif hakları, sınırlı çalışma olanakları, sağlıksız bir yapıya sahip olan müzik piyasası ve müzik dinleyicisinin düşük alım gücü gibi nedenlerle bu sıkıntılardan kurtulamaz.

Bunlardan bazıları küserek müziği bırakmışlar ve daha iyi maddi koşullar elde edebilecekleri işler ile uğraşırlar. Erkin Koray telif hakları en çok ihlal edilmiş sanatçılardan biri olur. Bu nedenlerle neredeyse hiçbir zaman arzu ettiği yapımları gerçekleştirecek parasal kaynak bulamaz.

Yenilikçi, sentezci, deneyci bir müzik çizgisi olan Erkin Koray; sıra dışı şarkı sözleri, kendine özgü vokal biçemi, uzun saçları, özgün kıyafetleri ve bunun gibi daha birçok nedenle dönemin yayın tekeli olan Türkiye Radyo Televizyon Kurumu (TRT) tarafından dışlanır.

Kendi ülkesinde sürgündedir adeta.

Eserlerinin neredeyse tamamı yakın zamanlara kadar, TRT denetimi tarafından yayımlanmaya uygun görülmez.

1996 yılına kadar süren bir sessizliğe gömülür. İddialı ve görece yüksek bütçeli Gün Ola Harman Ola albümü ile sessizliğini bozar. Hayal kırıklığı yaratır bu albüm. 1999 yılında ise Devlerin Nefesi adlı son albümü çıkar.

FOTOĞRAF: DEPO PHOTOS

ERKİN KORAY’I ERKİN KORAY YAPAN…

Erkin Koray’ı tek kelimeyle anlatmak ne mümkün. Ama biraz zorlarsak kendimizi ona “Cesaret”in yakıştığını söyleyebiliriz rahatlıkla.

Ama ‘Arayış’ ve ‘İsyan’ da en az ‘Cesaret’ kadar şık durur verdiği fotoğrafta.

Türkiye’de 60-70 li yıllarda rock müzik ve dünyaya hızla yayılan protest akımın öncüsüdür çünkü o.

Yaşam tarzına kadar sirayet eden bir reddediş söz konusudur.

Kendini dahi sık sık değilleyen bir arayışın serüvencisidir.

Bugün yaşadığımız özgürlüklerde sanılandan fazla payı vardır.

Eğer ‘tek başına devrim yapmak’ mümkün olsa, o devrimi yapacak tek kişidir.

Bir yol açtığı muhakkak. Türkiye’de olan bitene sessiz kalmadığı da keza öyle.

Tüm  bunlara rağmen yeterince takdir görmez. Yokluk içinde yaşar.

Lakin o dik duruşundan taviz vermez. İnadı inattır. Kendine bile muhaliftir. En çok da huysuz…

Zaten bu duruş, bu inanış, bu eylem değil midir Erkin Koray’ı Erkin Koray yapan.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram