Erken ya da baskın; seçimin bir anlamı kalacak mı?

KRONOS 17 Mayıs 2020 GÜNDEM

Kemal Can, Birikim: Muhalefet cephesinde, “İyi Parti iktidara yanaşıyor” veya Kürtler iktidarla anlaşacak tezlerinden sonra en çok müşteri bulan yorum grubu, baskın seçim veya “bir daha seçim yapmayacaklar” iddiaları. Yukarıda aktarmaya çalıştığım yeni strateji, aritmetik açmazlara –veya umutlara– dayanan bu seçeneklerin oyun kurucu özelliğinin değiştiriyor. İktidar için, seçime kaçmak veya seçimden kaçmayı bir zorunluluk veya tehdit olmaktan çıkartma, eski avantajı sağlamayan seçim yükünü üstünden atmak, aritmetik açmazı yeniden muhalefete yüklemek demek. Bu aynı zamanda kalan son siyasi alanı muhalefetin rahat kullanmasına kapatıyor. Seçimin iktidarın devamı için dayanak olmaya (kullanılmaya) devam edilmesi ama iktidar değişimi veya alternatifler için imkan olmaktan çıkartılması. Anayasayı askıya almadan anayasız düzen kurmaktan daha zor durmuyor bu. Ancak diğer aktörlerin seçim rehavetini (önümüzdeki maç umuduna) kaybetmeye verecekleri karşılık veya kendiliğinden geri gelebilecek kamuoyu etkisi, her deliği tıkanan siyasi alanda beklenmedik gedikler açabilir. Bu da, muhalefeti ve memleketi iyi tanıdığı özgüveni fazla yüksek iktidarın aldığı risk olsun.

Gaye Usluer, Ahval: Şu anda Türkiye’de de tartışılan ve karar alma süreçlerinin başladığı dönem, üçüncü dönem. Yani kısıtlamaları kaldırma kararlarını doğru biçimde almamız gerekiyor. Bunu yaparken aceleci olmamak, her karar için sağlıkta uzman kişilerin görüşlerinin alınması zorunlu. Kaldırılan her bir kısıtlamadan 14 gün sonra, kısıtlamanın kaldırılmasının salgın üzerindeki olumsuz etkilerinin var olup olmadığının araştırılması gerekmekte. Öte yandan her ülke test yapma kapasitesini artırmak, yeni vakaları bulmak, tedavi etmek ve bulaşı azaltma çabalarına devam etmek zorunda. Türkiye ne yazık ki bu aşamada yine gömleğin ilk düğmesini yanlış ilikleyerek işe koyuldu. İlk olarak AVM’lerin açılması ve süper ligde maçların yapılacağı kararları verildi.

Kemal Karanfil, Meridyen Haber: Belki de islam tarihinde ilk defa, dindar olduğunu iddia eden bir iktidar döneminde tebliğ ve irşad ehli ile bunları destekleyen hayırseverler bu kadar yoğun şekilde cezalandırılmış, sohbet, zekat ve sadaka ( himmet denilerek ) silahlı terör faaliyeti sayılmıştır. BU AYIP SADECE AKP HÜKÜMETİNİN DEĞİL, BU HUKUKSUZ UYGULAMAYA SES ÇIKARMAYAN TÜM TÜRKİYENİN. Özellikle de islama hizmet ettiğini ileri süren ancak bu zulüm ve hukuksuzluklara tepki vermeyen tüm islami cemaatlerin ve alimlerinindir. Bir de demokrat olduğunu iddia edip, mahallesi dışındaki mağduriyetleri görmezden gelen, kulağını tıkayanların!

Ege Cansen, Sözcü: Eskiden anneler çocukları hastalanınca “Hastalığı nasıl olsa geçer ama huyu değişecek, ben ona üzülüyorum” derdi. Koronavirüs salgını nasıl olsa bitecek. Ama galiba dirilmekte olan “devletçilik” eğilimi kalıcı olacaktır. Çünkü salgın, ekonomide hiç istenmeyen üç sonuç doğurmaktadır. Birincisi, milli gelirler düşmektedir. İkincisi milli gelir dağılımı bozulmakta ve fakirlerin sayısı artmaktadır. Fakirleşenler de devlet kapısına gitmektedir. Üçüncüsü reel sektör firmaları nakitsizlik ve daha önemlisi kârsızlık yüzünden zora girmekte, onlar da devlet desteği istemekteler. Pek tabii reel sektör firmalarının zayıflaması bankaları zora sokmaktadır. Onlar da devlet desteğine muhtaç hale gelmektedir. Bu şartlar altında ekonomilerin daha fazla “devletçi” hale getirmesi “maalesef” kaçınılmaz olmaktadır. Bari bakkallık bakkallara kalsın.

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:
https://soundcloud.com/user-436877268/170520-kp

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram