‘Erdoğan çok öfkeli çünkü AİHM kararını uygulamak zorunda olduğunu biliyor’

YSP Milletvekili Gergerlioğlu, AİHM’in Yalçınkaya kararını ve AKP yargısını Kronos’a değerlendirdi: Türkiye her taraftan bağlanmış durumda ve Erdoğan bu yüzden çok öfkeli. Kararı uygulaması gerektiğini ve Batı’yla köprüleri atamayacağını çok iyi biliyor. Fakat AKP’yi geçelim; muhalefet partilerinden tık yok.

ÖZLEM ERGUN 11 Ekim 2023 SÖYLEŞİ

YSP Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu

Gezi Davası’ndaki mâhkumiyetler, AİHM’in Yalçınkaya kararlarına hükümet cephesinden verilen yanıt, Can Atalay’ın milletvekili seçilmesine rağmen halen cezaevinde tutuluyor olması AKP’nin yargı/hukuk pratikleri bağlamında tartışılmaya devam ediyor.

AİHM’in; ‘ByLock kullanmak’, ‘Bank Asya’da hesabı olmak’ suçlamalarıyla mâhkum edilen öğretmen Yüksel Yalçınkaya davasında hak ihlali kararı vermesi, ‘emsal’ oluşturma niteliğinden dolayı on binlerce insanı ilgilendiriyor. Bu konuda AİHM’e yapılmış 8 bin 500’e yakın başvuru olduğu bilinirken, hükümet cephesinden ‘kararın kabul edilemez olduğu’ yanıtı geldi.

Konuyla ilgili konuştuğumuz YSP Kocaeli Milletvekili Ömer Faruk Gergerlioğlu, “Kararı uygulamak zorundalar. Türkiye her taraftan bağlanmış durumda ve Erdoğan bu yüzden çok öfkeli. Erdoğan kararı uygulaması gerektiğini ve Batı’yla köprüleri atamayacağını çok iyi biliyor” değerlendirmesini yaptı.

Artık milletvekili olmasına rağmen halen cezaevinde tutulan Gezi Davası tutuklusu Can Atalay’ın durumu ise AYM Büyük Dairesi’nde yarın karara bağlanacak.

“Normal bir anayasa mahkemesinin aslında kaçarı yok. Yüzde 100 ihlal kararı vermesi lazım, yüzde 99 değil” diyen Gergerlioğlu, AKP’nin hukuk alanında gelip dayandığı yere, Erdoğan’ın Batı’yla ilişkilerine ve tüm bunlar olup biterken ana akım muhalefetin tutumuna ilişkin sorularımızı yanıtladı.

MUHALEFET, DEVLET STATÜKOSUNUN DIŞINA ÇIKAMIYOR

AKP, ülkede ‘kral hukuku’nun geçerli olduğunu çok kereler ispat etti ve siz de geçenlerde Meclis’te yaptığınız konuşmada diyorsunuz ki, “Kral çıplak diyecek yok mu aranızda?” AKP’li vekiller bir yana CHP’sinden İyi Partisi’ne Deva’dan Saadet’ine muhalefet kabul edilen partiler, bu ‘kral hukuku’ konusunda nasıl bir sınav veriyor?

Çok kötü bir sınav veriyorlar. Meclis kürsüsünden AKP’li vekillere seslendiğimde tetikçi olanların dışında beni dikkatle dinlediklerini gördüm. Bağırıp çağıranlar beklentileri, menfaatleri olanlardı. Ben tüm samimiyetimle söyledim o sözleri ve bastırmaya çalıştıkları vicdanlarını ayaklandırmaya çalıştım aslında. Maalesef ümitsiz vakalar çünkü biat ederek gelmişler oraya.

Fakat AKP’li vekilleri geçelim; muhalefet partileri, İyi Partililer vs. tık yok. CHP’liler çıkmış yine aynı hikâyeleri anlatıyor.

Yalçınkaya kararı AİHM’in en önemli kararlarından biri, sonra KHK filmine uygulanan sansür… Bunlar memleketin en önemli meseleleri. Öyle ki Cumhurbaşkanı’nın konuşmasına bile alınmış tüm bunlar. Erdoğan’dan çok ciddi tepki görmesine rağmen muhalefet bu konulara aynı oranda ses çıkartmadı maalesef. Günü kurtaran açıklamalarla yetindiler.

Devlet statükosunun dışına çıkmayan bir muhalefet söz konusu. Cumhurbaşkanı’nın hukuk dışı, anti demokratik açıklamalarının ardından muhalefet tam bir hayal kırıklığıydı. Buralar Erdoğan’ın oldukça zayıf noktaları olmasına rağmen… Mesela sansürlenen KHK belgeseli için apaçık yalan ifadeler kullanabildiler.

YAPTIKLARININ ORTAYA ÇIKMASINI İSTEMİYOR

‘Kanun Hükmü’ belgeselini izleme fırsatı bulabildiniz mi, Erdoğan’ın iddia ettiği gibi ‘FETÖ’ propagandası içeriyor mu?     

Hiç öyle bir şey yok. Zaten kurgu bile değil, belgesel bir film. KHK’lıların yaşadıkları aktarılmış ve kahramanları sol tandanslı, KESK’li ve TTB’li arkadaşlar. ‘FETÖ’ ifadesinin geçmediği bir çalışma. Belgeselin sonunda Erdoğan’ın cümleleri var. İşte; “Biz böyle ihraç ettik, öyle ederiz, böyle yaparız” şeklinde. Kendi fiilleri, demek ki kendi yaptıklarının ortaya çıkmasını da istemiyorlar.

ERDOĞAN’IN SIĞINMACI TEHDİDİ VE BATI’NIN YUMUŞAK KARNI

AİHM’in 2019 yılında Kavala davasında Türkiye’ye için ihlal kararı vermesinden sonra Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin yaptırımlar konusunda yol almadığını gördük. Neden böyle oldu? Batı, Erdoğan’ı bu haliyle kabul etmiş mi oldu?

Avrupa Konseyi’nin yaptırımlarla ilgili karar süreci 2 yıl sonra 2021 yılında bitmeliydi.  Fakat ne oldu, neden bitmedi? Eğri oturalım doğru konuşalım; madem başlamış bir süreç var, bitmesi de gerekiyor çünkü üzerinden 4 yıl geçti.

Benim anladığım Erdoğan’ın milyonlarca sığınmacıyı boş yere ülkede tutmadığı. Seçmenlerinin itirazına rağmen onları Batı’ya karşı koz olarak kullanmak için, iktidarını devam ettirmek için tutuyor ki, Batı demokrasiden uzaklaşmasını cezalandırmasın. Erdoğan ‘sığınmacıları salarım’ tehdidi üzerinden konuşuyor ve burası da Batı’nın yumuşak karnı.

Batı, Türkiye’nin antidemokratik uygulamaları konusunda itiraz edecek oldu Erdoğan,  “Sığınmacıları Pazarkule’den üzerinize salarım” dedi. Binlerce insanı arabalara doldurup gönderdiler, hatta sığınmacılara “Oradan git, buradan git” diyerek rehberlik ettiklerini gördük.

Tabii bunun karşılığını da almışlardı, kapalı kapıların ardında anlaşmalar yapıldı, Batı ‘uslu çocuk’ olacağına söz verdi. Açıkçası, ‘alan razı veren razı’ gibi bir durum var ve Erdoğan ile Batı bu konuda perde arkasında anlaşmış gibi duruyor.

AYM, ATALAY’LA İLGİLİ YÜZDE 100 İHLAL KARARI VERMELİ, YÜZDE 99 DEĞİL 

Artık milletvekili olmasına rağmen halen cezaevinde tutulan Gezi Davası tutuklusu Can Atalay’ın durumu 12 Ekim’de AYM Büyük Dairesi’nde görüşülecek. Siz de benzer bir süreç yaşamıştınız. AYM’den ne tür bir karar bekliyorsunuz, sürece ilişkin öngörünüz nedir?  

Normal şartlarda yani Anayasa Mahkemesi kendi içtihatlarına karşı bir tutum sergilemeyecekse kararın Atalay lehine olması beklenir. Bende ve Berberoğlu’nda olduğu gibi Atalay’ın yargılamasının durması gerekir. Benim kararımda AYM oy çokluğuyla değil, oy birliğiyle bana haksızlık yapıldı kararını vermişti. Şimdi Can Atalay’ın durumunda da farklı bir karar almaması gerekiyor.

Fakat diğer taraftan Yargıtay kendisine göre ve alengirli, dolambaçlı bir karar verdi. Öte yandan da iktidar baskısı var. Şu anda Anayasa Mahkemesi’nin çok ağır bir baskı altında olduğunu düşünüyorum. Bakalım ne yapacaklar, olması gereken Atalay hakkında ihlal kararı vermeleri elbette.

Anayasa Mahkemesi, Meclis Genel Kurulu’na 14. maddeyle ilgili boşluk olduğunu söylemiş ve “Bir karar verin” demişti fakat bunun üzerinden 2 yıldan fazla zaman geçti, Meclis bu konuda halen bir girişimde bulunmadı.

“Bu yasayı çıkarın başkası mağdur olmasın” dedik ama onlar Yargıtay’ın abuk sabuk yorumuyla yol almaya çalıştılar. Anlaşılan bu mesele için, “Konunun ucunu açık bırakalım, ileride bize de lazım olacak. AYM’nin kararı zaten ortada, bir de biz yasa çıkarıp elimizi kolumuzu hepten bağlayalım” dediler.

Kararı ben de merakla bekliyorum. Normal bir anayasa mahkemesinin aslında kaçarı yok. Yüzde 100 ihlal kararı vermesi lazım, yüzde 99 değil.

AKP, ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİNİ KUTUPLAŞTIRABİLMEK İÇİN İSTİYOR  

Mevcut anti hukuk ikliminde AKP, Meclis açılışını bile anayasa gündemiyle yaptı. AKP’nin Anayasa’da yapmak istediği değişikliklerle muradı nedir?

Temel hak ve özgürlükler konusunda adım atılması her daim iyidir ama Erdoğan’ın burada yapmak istediği kutuplaştırma amacı taşıyor. Özgürlükler alanı, kutuplaştırma alanı değildir.

Mesela, başörtüsüyle ilgili yapılan tartışmalar Erdoğan’ın işine gelecektir. Türkiye’nin yüzde 70’i sağ, yüzde 30’u sol eğilimlidir ve başörtüsü meselesi bir yaradır bu toplumda, hemen eski hatıralar depreşir. Burada her şey devreden çıkar ve herkes bir anda taraf olur.

Toplum sağduyusuyla bu işi bitirdi aslında. Biz YSP olarak başörtüsü gibi Kürt ve Alevi meselesi ve devamında demokrasi konusunun pazarlık konusu yapılmasından yana değiliz.

Fakat Erdoğan diyor ki; “Başörtü meselesinden bir kavga gürültü çıkarır, yerel seçim öncesi oyları toplarım. Ben Müslüman, ötekiler kâfir der, bu işi bitiririm” diyor. Mesele bu.

TÜRKİYE, AİHM’İN YALÇINKAYA KARARINI UYGULAMAK ZORUNDA 

AİHM; ‘ByLock kullanmak’, ‘Bank Asya’da hesabı olmak” suçlamalarıyla mâhkum edilen öğretmen Yüksel Yalçınkaya dosyasında Türkiye aleyhine hak ihlali kararı verdi. AKP hükümeti ise kararı kabul edilemez bulduğunu söyledi. Süreç bundan sonra nasıl işleyecek?

Kararı uygulamak zorundalar çünkü AİHM kararları, AYM’nin üstünde içtihat niteliği taşıyor. Şimdi, Anayasa Mahkemesi kararını düzeltmek zorunda. Türkiye her taraftan bağlanmış durumda ve Erdoğan bu yüzden çok öfkeli. Erdoğan Genel Kurul’da yaptığı konuşmada iki konuda çok öfkeliydi. Biri AİHM’in Yalçınkaya kararı diğeri KHK belgeseli. Erdoğan kararı uygulaması gerektiğini ve Batı’yla köprüleri atamayacağını çok iyi biliyor.

‘Ankara kriterleri’ diyerek blöf yapıyor, bunun anlamı, ‘sığınmacıları üzerine salarım”… Ama el mecbur, bu kararı uygulayacak başka yolu yok. Bu süreçleri çok uzun zaman devam ettiremezsiniz, ister istemez sıkışacaksınız. Karamsar olmaya gerek yok, mevcut durumu sürdürülebilir olarak görmüyorum. Anayasayı uygulamayan bir Cumhurbaşkanı gelmiş “Demokratik anayasa yapalım” diyor. Herkes buna güler, tüm dünya da gülüyor zaten.

BAKAN TUNÇ, KAMUOYUNU YANILTMAYA ÇALIŞIYOR

Önceki Adalet Bakanı Bozdağ, Osman Kavala konusunda Türkiye’nin AİHM’in verdiği ihlal kararını uyguladığını iddia ederken; şimdiki Bakan Tunç, AİHM’in Yalçınkaya davasında yetkisini aştığını ve kararı kabul edilemez bulduğunu söyledi. Bunu iki farklı tutum olarak değerlendirmek, ‘AKP, seçimlerin ardından hukuk tanımazlıkta el yükseltti’ diye okumak mümkün mü?

Türkiye’nin Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala davalarında böyle yan yolları kullandığını görüyoruz. ‘AİHM’in ihlal kararını uyguladım ama başka suçtan tutuklu’ gibi. Aklısıra kurnazlıkla yola devam etmek istiyor.

Yalçınkaya’nın durumunda ise hükümet AİHM’e karşı argümanlarını söylemişti zaten. AİHM, Türkiye’ye soruyor. “Senin hakkında böyle ithamlar var, ne diyorsun?” Adalet Bakanlığı da bunlara cevap veriyor. Bakanlık bu cevapları vermiş ve AİHM bunlar üzerinden kararını oluşturmuş. Olay bu kadar net. Sayın Bakan tüm bunları bildiği halde kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor. ‘Kanunsuz suç ve ceza olmaz’ ilkesi açıkça çiğnenmiş.

AKP’NİN KÜRT MESELESİNİ DEMOKRATİK YOLLARLA ÇÖZME NİYETİ YOK

İktidarın, 14-28 Mayıs seçimlerini ardından Kürtlere yönelik saldırılarında el artırdığı/artıracağı yorumlarına katılır mısınız? Meclis’teki yasal bir partinin üye ve temsilcilerini terörle ilişkilendirmenin bu kadar mümkün ve kolay olabilmesinin bir sonu olabilecek mi?

Ülkenin insan hakları ihlalleri oluşturan bir Kürt meselesi var. İktidarın çözmekte defans gösterdiği bir sorun bu.  Milyonlarca Kürt vatandaş rahatsız, mutsuz… Bu haksızlıkları değiştirmek için gayret sarf ediyorlar. Burada demokratik siyasetten öte çözüm olabilecek başka bir yol yok. İşin doğrusu silah değildir; konuşmaktır, masadadır çözümler böyle sağlanır. Dünya savaşları da sonunda barışla sonuçlanır.

Kürt meselesinde iktidarın bir defansı var sorunu çözmek istemiyor, silahlı çatışmalar o yüzden devam ediyor ve demokratik siyaset de bundan önemli ölçüde zarar görüyor. En ufak bir eylemde fatura hemen demokratik siyasette kesiliyor. Çözümün adresi, çözümsüzlük olarak ilan ediliyor. Ülkenin her tarafında operasyonlar yapılıyor, insanlar sabah evlerinden kapıları kırılarak, hakaretlere uğrayarak alınıyor, olmadık ithamlarla hapse atılıyor, yerel ve ulusal medyada terörist gibi gösteriyorlar.

Bu her şeyden önce bu, bir kısır döngüyü işaret ediyor. Kürt meselesine çözüm bulmak istemeyen bir iktidar var. Aynı kısır döngü Türkiye’nin son 40 yılını kapsıyor. 40 yıldır vatan millet hamaset yapılıyor oysa Kürt vatandaşların kimsenin hakkıyla derdi yok. Anayasal haklarını istiyor, şiddet istemiyorlar.  Çünkü evlatları öldü, şehirlerine bombalar atıldı, evlerini terk zorunda kaldılar. Çözüm bulunsun diye Meclis’e gönderdikleri temsilcileri Meclis’te atıl bırakılmaya çalışılıyor.

Bu saldırılar seçimden sonra da arttı, evet şiddet devam ediyor. Çözümü şiddetle sağlamak mümkün değil ancak şiddet sürsün isteyenlerin eline koz veriliyor. İktidar, şiddet kozunu seçim öncesinde de kullandı ve son derece kötü yönetimine rağmen “Kandil Kandil” diyerek bir seçim kazandı. Şimdi yerel seçimler var ve yine aynı taktikleri uygulayacak, aklınca YSP’yi kriminalize edecek.

Benim gördüğüm, iktidarın bu meseleyi demokratik yollarla çözmeye niyeti yok. Erdoğan iyi niyetli değil, son meclis konuşmasında da bunu gördük.

VAKFIMIZ HAYIRLI OLSUN

Cezaevlerindeki hak ihlallerini, hukuk ve insanlık dışı uygulamaları yakından takip eden bir milletvekilisiniz ve bir vakıf kurduğunuza dair haberler dün basına yansıdı. Vakfın amacı ne olacak, neler yapacaksınız?    

Ben siyasette belli bir yere kadar yol alınabileceğini görüyorum. Siyaset sonuç alınamayan noktalara götürürse, tartışmalar kısırdöngü mâhkumu oluyor. Sonuç alınabilirse mağdurlar için önemli kararlar da çıkabiliyor. Siyaset önemli ama her şeyi bu alanda yapamıyorsunuz.

Bugün siyasetin de ötesinde sivil toplumun yapması gereken görevler var. Özgürlükler alanını, taraf mantığıyla değerlendirmemek önemli. Taraf olmadan, kutuplaşmadan en temel insani-vicdani ilkelerden, ortak paydalardan yola çıkarak çözüm bulmak da mümkün. Bu konunun Türkiye’de eksik olduğunu görüyorum.

Bütün bu siyasi, mezhebi, etnik taraflar üstünde vicdani bir bakış açısı ortaya koyabilmek, toplumda bunu inşa edebilmek önemli. Vakfın kuruluşu için bir senedir çalışıyoruz, bir takım geciktirmelerle de karşılaştık ama sonunda kurduk ve elimizden geleni yapmaya çalışacağız. Vakfımız hayırlı olsun.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram