‘Canan canı dilemiş, vermemek olmaz’: Bir Hekimoğlu İsmail portresi

Muhterem bir zata sormuşlar ya, ‘Efendim keramet nedir?’ diye. ‘Keramet nefsi müselman etmektir’ demiş o zat. Öyle bir insandı Hekimoğlu İsmail. 90 yıllık ömrünü öyle tamamlayıp terk-i diyar eyledi.

FİKRİ DOĞAN 16 Ocak 2022 PORTRE

Sevgili Selahattin Sevi arayıp, ‘Hekimoğlu İsmail vefat etmiş’ dediğinde haberim oldu benim de itiraf edeyim. Çoğumuz gibi hayatın hay huyu içinde unutmuşuz ne yazık ki yaşadığını. Halbuki benim de içinde olduğum milyonlarca insanın ‘İmanı’na adamış bir isimdi hayatını Hekimoğlu İsmail. Yumuşak ses tonu, dudaklarından tane tane dökülen kelimeler gün gibi aklımda hala. 1980’li yılların ortasında yaşadığımız ilçeye gelmiş, düğün salonundan bozma bir mekanda saatlerce ‘Rabbini’ anlatmıştı kalabalığa. Devir ‘iman kurtarma’ devriydi, siyaset devri değildi hani. İlçe ilçe, köy köy dolaşıp konferanslar, dersler veriyordu. Bilen herkes bilir ki çağrıldığı yere gitmemişliği yoktu.

Muhterem bir zata sormuşlar ya, ‘Efendim keramet nedir?’ diye. ‘Keramet nefsi müselman etmektir’ demiş o zat. Öyle bir adamdı Hekimoğlu İsmail. 90 yıllık ömrünü öyle tamamlayıp terk-i diyar eyledi.

MİNYELİ ABDULLAH 80 BASKI YAPTI

Aslında o kadar ünlü, o kadar şöhret sahibiydi ki zamanında. Hiç abartmıyorum istese saraylarda yaşar, kuş sütüyle beslenirdi. 1967’de yazdığı Minyeli Abdullah romanı, hala Türkiye’nin en çok basılan ve en çok satılan kitabı unvanına sahip. Yayınlandığı günden bu yana 80 baskı yapan kitabın hikâyesini birazdan anlatacağım size.

Yaşadığı gibi ölen ve umulur ki öldüğü gibi dirilecek olan Hekimoğlu’nun hayat hikâyesinden Hollywood filmlerine taş çıkartacak bir senaryo çıkar aslında yazan olsa.

BÜYÜK ERZİNCAN DEPREMİNİ YAŞADI

Bizim tanıdığımız isimle Hekimoğlu İsmail, asıl adıyla Ömer Okçu, 1932’de Erzincan’da dünyaya gelir. Müstear isim olarak kullandığı ‘Hekimoğlu’, Ömer Okçu’nun dedesinin adıdır gerçekte. Ömer Okçu’nun dedesinin babası Elazığ yöresinde uzun süre doktorluk yapmış bir isimdir. Dede İsmail’e ‘Hekimoğlu’ lakabı bu yüzden verilmiştir. Babası Fahri bey ise Kazım Karabekir Paşa ile birlikte Doğu cephesinde 4 yıl savaşmış bir Kurtuluş Savaşı gazisidir. Savaşın getirdiği yokluğa Hekimoğlu 7 yaşındayken yaşanan büyük Erzincan depremi de eklenince aile için felaket yaşanır. Hekimoğlu İsmail, ablasını, ağabeyini ve küçük kardeşini depremde kaybeder. ‘Don gömlek ortada kaldık depremde. Annem, babam ve ben yaralı kurtulduk’ diyen Ömer’in hayatının dönüm noktası olur bu büyük felaket. ‘’Yokluktan dedem İstiklal Madalyası’nı satıp bir ev yaptırmıştı bize. Onu da deprem aldı elimizden’ diye anlatır o günleri yıllar sonra.

‘KUR’AN’I İLK KEZ 1957’DE GÖRDÜM’

İlk ve orta okuldan sonra aile İstanbul’a taşınıyor çaresizlikten. İstanbul’da astsubay okuluna giden Ömer, 1952’de Zırhlı Birlikler Okulu’nu bitirerek orduda hizmete başlar. İlk tayin yeri de İstanbul Maltepe Zırhlı Birlikler Komutanlığı’dır. Ömer Okçu’dan Hekimoğlu İsmail’e evrilen süreç de İstanbul’da başlar. Depremin ardından daha o yaşında, ‘Allah kardeşlerimi aldı benim canımı almadı. Ölüm başucumuzda. Hayatın bir anlamı olmalı’ diye düşündüm’ diyen Ömer, gençliğini de şöyle anlatıyor:

‘’O devirler çok zordu. 25 kuruş için adam öldürüyorlardı oturduğumuz yerde. Bende içki yok, sigara yok, topa verdim kendimi. Uzunca bir zaman Davutpaşa’da futbol oynadım. O dönemde ne dinle ne diyanetle alakam var. Ben hayatımda ilk Kur’anı 1957’te gördüm. Ama ondan sonra ne olduysa oldu…’’

‘BEDİÜZZAMAN DİYE  BİR HOCA VAR’ DEDİLER…

1955’te bir arkadaşı gelip, ‘Bediüzzaman diye biri var. Hiç evlenmemiş, kendini İslam’a adamış’ deyince Ömer Okçu’nun kafasında bir şimşek çakıyor. ‘Madem o kendini dine hizmete adamış, bende kendimi onun hizmetine adayacağım’ diyen Hekimoğlu, bir arkadaşıyla atlayıp Emirdağ’a gidiyor Bediüzzaman’la tanışmak için. Dönemin iktidarının ‘Nurcu’ları zapt edemediği için tehdit olarak gördüğü dönemler. Aynen bugünler gibi iktidara biat etmeyenlerin başının dertte olduğu günler. Hekimoğlu İsmail ve arkadaşı Emirdağa iner inmez gözaltına alınıyor. Gerekçeyi anladınız zaten. Bir süre gözaltında kaldıktan sonra bırakılıyorlar. Polisin o hamlesi daha da hırslandırıyor Hekimoğlu’nu. Gidip tanıştığı Bediüzzaman’dan çok etkilenerek dönüyor İstanbul’a. Kendine yeni bir rota çizen Hekimoğlu, ömrünün sonuna kadar yürüyeceği yola da girmiş oluyor o günlerde…

‘BENİM NURCU OLDUĞUMU HERKES BİLİRDİ’

1972 yılında emekli olduğu güne kadar başarılarla dolu bir askerlik hayatı geçiriyor Hekimoğlu. Tankçı olarak başladığı askerliği sınavına girerek havacı olarak devam ediyor. Yine sınavlara girip kendi deyimiyle ‘Füzeci’liğe yükseliyor. Defalarca ABD’ye gidip kurs alan Hekimoğlu, birçok ülkede bulunuyor görevi icabı.

20 yıl süren askerlik hayatını, ‘Ben askerlikten çok şey öğrendim. Dini de orada öğrendim, hayatı da diye anlatan Hekimoğlu, ‘Askerde benim ‘Nurcu’ olduğumu herkes bilirdi. Komutan bir gün bana, ‘Oğlum senin dinden başka işin yok mu? Seni atarım’ dedi. Ben de ‘Atın’ dedim. Komutan ‘Atarsam ne iş yapacaksın?’ diye sordu. ‘Hamallık’ dedim, sustu. Beni atmıyorlardı çünkü işimi iyi yapıyordum’ diyor bir konuşmasında.

MİNYELİ ABDULLAH’I GİZLİ GİZLİ YAZDI

Şimdi gelelim, Ömer Okçu’un hayatının mihenk taşına. Bediüzzaman’la tanıştıktan bambaşka bir yola giren Hekimoğlu, 60’lı yılların başından itibaren yazılar yazmaya başlıyor. Milyonları peşinden sürükleyen Minyeli Abdullah da o dönemde yazılıyor. Bir röportajında, ‘Minyeli Abdullah benim aslında’ diyor. Belli ki kitabında kendini anlatıyor aslında. Çocukluğundan itibaren yaşadığı acılar, sarsıntılar, Bediüzzaman’la tanışması, baskılar Minyeli’yi ortaya çıkarıyor. Düşünün hem askersiniz, hem Nurcu yaftası var omzunuzda, hem de memlekette hep adı konulmamış bir sıkıyönetim var. Siz de ülkedeki baskıcı yönetimi eleştiriyorsunuz. Üstelik bitmek bilmeyen bir ekonomik sıkıntınız da cabası.

Minyeli Adullah’ı Ümraniye çöplüğünden topladığı bir tarafı kullanılmış kağıtların arkasına el yazısıyla yazan Hekimoğlu, yakalanma korkusuyla yazdıklarını da 3 ayrı yere saklamak zorunda kalıyor. (Yazarlığının son günlerine kadar da yazılarını kalemle yazıp öyle teslim ederdi gazetesine)

İRTİCADAN 3 AY HAPİS YATTI

1967’de kitap yayınlandığında olay oluyor tabii ki. Hakkında soruşturmalar açılan Hekimoğlu, 3 ay kadar da hapis yatıyor. Defalarca mahkemelik olan kitap DGM kararıyla toplatılıyor. Ancak Hekimoğlu’nun cesareti karşılıksız kalmıyor. 80 baskı yapan kitap satış rekorları kırıyor. Bununla da kalmıyor, Yücel Çakmaklı, 1989’da beyaz perdeye aktarıyor kitabı. Berhan Şimşek ve Perihan Savaş’ın başrolünü paylaştığı Minyeli Abdullah filmi, gişede büyük başarı elde ediyor.

Bu kadar konuşulan, tartışılan Minyeli Abdullah kitabı ve filmi edebi şaheser mi? Değil tabii ki. Bir röportajında kendisi de söylüyor Hekimoğlu.

‘BEN ROMAN YAZMADIM DERTLERİMİ YAZDIM’

‘Ben roman yazmadım, ben dertlerimi yazdım.’ cümlesi özetliyor aslında her şeyi. Minyeli Abdullah, milyonlarca dindara, muhafazakara ses olduğu için çok seviliyor.(Şimdi o muhafazakarların ne durumda olduğuna da cevap verecek Hekimoğlu birazdan)

1972’de emekli olduktan sonra yazıya, konferanslara yöneliyor Hekimoğlu. 1988’de Zaman Gazetesi’nde yazmaya başlıyor. Aralıksız 20 yıla yakın da burada yazmaya devam ediyor. Maznun, Menan Cinleri ve Bir Millet Uyanıyor adlı 3 kitabı daha yayınlayan Hekimoğlu, bir yandan da konferanslarına devam etti.

2002’DE BEYİN KANAMASI GEÇİRDİ

2002’de geçirdiği beyim kanaması ve bir dizi ameliyatın ardından sol tarafına felç inen Hekimoğlu İsmail, ömrünün sonuna kadar sağlık sorunlarıyla uğraştı.

‘’Sol tarafım komple tutmuyor. Sol el, sol ayakta iş yok. Canan canı dilemiş, vermemek olmaz. Allah kolumu istemiş, ‘Buyur Rabbim, baş üstüne.’ Canım istemiş, ‘Peki Rabbim baş üstüne.’ Anam olsaydı, başımı göğsüne dayar ağlardım. Müslümanlık benim için bir ana oldu. Başımı dayadım ona. Dediler ki, “Bir daha tıkanma olursa gittin.” Yani doktorlar benden ümidi kesti. Ümidim kim? Allah. Her şey boş, mevki boş, makam boş, servet boş. anne boş, baba boş, hepsi boş. Var olan yalnız Allah.’’

Bu sözleri söylediğinde tarihler 2000’lerin başı. Zaman’da Nuriye Akman, ilk röportajını ‘gazetenin büyüğü’ diye onunla yapmış, Hekimoğlu da kendini böyle ifade etmişti Akman’a. Onu yakından tanıyan birisine de ‘Kim bu Hekimoğlu İsmail?’ diye sorsanız, herhalde yukarıdaki cevabı verirdi aşağı yukarı.

SON SÖZ MUHAFAZAKARLARA

Ömrünü adadığı ‘muhafazakar’ camia için ne diyordu? Onu da yazayım da ne benim içime dert olsun ne de siz mahrum kalın. Nuriye Akman’ın muhafazakarlar sorusuna şöyle cevap veriyor Hekimoğlu:

Yok yok. Anlamıyor bu Müslümanlar İslamiyet’i. Parada, malda, makamda Müslümanca hareket edilmedi. Para bozdu, para Müslümanları paraladı, parçaladı… Bizim muhafazakar kesimde, gardırop inkılabı oldu, gerçek inkılap olmadı. Ruhta inkılap yok, ilimde yok, sanatta yok. Gardıropta inkılap var…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com