Boğaziçi hocası Köroğlu: “Hukuk fakültesine 100’e yakın öğrenci aldılar, sadece bir doçent var”

Yaklaşık 600 gündür demokrasi nöbetinde bulunan Boğaziçi Üniversitesi hocalarından Doç. Dr. Köroğlu, Eğitim-Sen’le “iş bırakma” eylemlerine ilişkin görüşmeler yaptıklarını söyledi. Köroğlu, 'atanan kişiler rektör değil kayyımdır, iktidar değişince giderler' dedi.

HİCRAN AYGÜN 06 Eylül 2022 SÖYLEŞİ

Boğaziçi Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü hocalarından Doç. Dr. Erol Köroğlu, Melih Bulu’nun rektör olarak atamasından hemen sonra ‘demokrasi nöbetinde’ en ön saflarda yer alan bir isim… demokratik, özerk ve özgür Boğaziçi için mücadele eden Doç. Dr. Köroğlu, okulda soruşturma geçiren hocalar ve öğrencilerle ilgili son durumu Kronos’a değerlendirdi. “Türkiye’de ne kadar rektör varsa kayyımdır. Çünkü YÖK’ten bile değil, doğrudan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki bir takım ofislerdeki kişilerden emir alıyorlar” diyen Doç. Dr. Köroğlu, bağlı oldukları Eğitim-Sen’le “iş bırakmaya” kadar gidecek sürece ilişkin görüşmelerin sürdüğünü söyledi.

Boğaziçi’ndeki son durumu anlatır mısınız? 21 akademisyenle ilgili durum ne oldu?

Bilgi Teknolojileri Komisyonu üyesi dört profesör, bilgi işlem merkezindeki ihaleyle ilgili bir duruma müdahale etti. Bu rektörlerin hoşuna gitmedi ve dört hoca görevden alındı. Derslerini veremez, kampüse giremez hale getirildiler. Sonra 3 kişinin üzerindeki yasak kalktı. Rektör, bir tek Bilgisayar Mühendisliği ve BTK Komisyonu Başkanı Prof. Dr. Tuna Tuğcu’yu görevden aldı. Okulla karşılıklı mahkemeleşme süreci devam ediyor. Dört hoca, diğer hocaların okul dışından bir şirkete, kişisel erişim bilgilerinin verildiğini saptamışlardı. Bu da yönetimin hoşuna gitmedi. Prof. Dr. Tuna Tuğcu, okula giremiyor, maaşıyla ilgili kısıtlama da getirildi.

Son iki ay içerisinde de Atatürk Enstitüsü Müdürü Prof. Cengiz Kırlı, süresi dolmadan görevden alındı. Onun yerine yeni profesör olmuş ve öğretim üyesi kadrosuna dahil olmayan okutmanı enstitü müdürü olarak atadı. Enstitü ve müdürleri atama yetkisi rektörün, dekanları görevden alma yetkisi YÖK’ün, bölüm başkaları konusu ise dekanların elinde. Zaten dekanlar da dışarıdan atanmıştı. En son ekonomi Bölüm Başkanı Prof. Ünal Zenginobuz’u görevden aldılar. Yerine yarı zamanlı ya da emekli hocaların ders vermelerine izin verilmedi. Bazılarının ders programları kaldırıldı, bazı dersler de duruyor, ancak kimin vereceği belli değil. Pek çok hocaya ve öğrenciye soruşturmalar açılmaya devam ediyor. Bir de Can Candan olayı var. Geçen yıl sözleşmesi sona erdirilmişti. İdare mahkemesi üzerinden okula döndü. Öğretim görevlilerinin sözleşmeleri bir yıllık. Bu kez süreyi gerekçe göstererek yeniden işten çıkarıldı. Aynı hukuksuz süreci rektörlük ikinci kez devreye soktu ve yine mahkeme açıldı. Büyük ihtimalle de arkası gelecek.

‘KİŞİYE ÖZEL İLAN ÇIKIYORLAR’

Görevden almalar ve soruşturmalar için çoğunlukla ne “gerekçe” gösteriliyor?

Her birine farklı gerekçeler gösteriliyor. Ancak Can Candan özelinde ‘yönetimle arasının iyi olmadığı’ gerekçe gösterildi. Prof. Dr. Zenginobuz için ‘sınavlarını geciktirmiş olması” gerekçeydi ancak hoca böyle bir durumun olmadığını söyleyerek mahkemeye gitti. Bunun yanında üç soruşturma daha var ve bu nedenle görevine son verildi. Bütün üniversitelerin hukuk müşavirliğinde görevli avukatlar vardır. Onlar rektörlüğün öğrencilere, hocalara, çalışanlara soruşturma açmaları için savcılığa suç duyurusunda bulunmaları için çalışan kişiler haline geldi. Tek tek insanları mahkemeye vermek ve işten atmak için çalışıyorlar. Asıl önemlisi yeni açılan hukuk ve iletişim fakültelerine, yapay zeka ve veri bilim gibi enstitülere yeni elemanlar alıyorlar. Ayrıca var olan bölümlere paraşütle eleman indiriyorlar. Örneğin; bölüm herhangi bir talepte bulunmuyor ama bir iş ilanı açıyorlar oralara doktor, öğretim üyesi ve profesör getiriyorlar. Bu konular da mahkemeye gidiyor. Çünkü ilanların kişiye özel çıktığını söylüyor. Bu yasaya uygun değil.

Mahkemeye gidenler kim, bölüm başkanları mı?

Bu yeni bir süreç. Bölüm başkanları da olabiliyor, ama o kadroya birden fazla kişi başvurmuşsa onlar da durumu mahkemeye taşıyabiliyor. En sağlam mahkeme açma hakkı kadroya alınmayan adayda… Çünkü ‘Benim hakkım yendi’ diyebiliyor. Kısaca rektörlük yeni kadrolar oluşturmaya çalışıyor. Ancak tüm bu görevden almalara ve kayyım atamalara hocalar direniyor. Geçen yıl Melih Bulu görevden ‘affedildiği’ zaman rektörlük başvuruları yeniden başladığında 17 aday gösterdik. Naci İnci ve Gürkan Kumbaroğlu da yönetimden gitti. Cumhurbaşkanına mesaj olarak bir güvenoyu yoklaması yaptık. Toplam 19 aday içerisinde sadece İnci ve Kumbaroğlu, yüzde 95 oranında ‘güvensizlik oyu’ aldı. Bunu da kamuya ilan ettik. Üst mercii bu durumu kaile almadı. 500-600 civarında hoca oy kullanmıştı. Bütün bu hocaların yüzde 97’sinin güvensizlik oyu verdiği kişi rektör olarak atandı.

İNCİ, BULU’DAN DAHA DA KÖTÜ İŞLER YAPIYOR

Siz Naci İnci’nin neden rektör olmasını istemediniz, sonuçta Boğaziçi geleneğinden bir isim.

Eğer 2016’ya kadarki gibi bir seçimi olsaydı ve Naci İnci seçilseydi, istemeyenler bile kabul ederdi. Bunu daha önce yaşadık. Örneğin; oy vermediğim adaylar rektör oldu. Ondan 10-15 oy daha az alanlar hemen yarıştan çekiliyordu. Naci İnci, Melih Bulu’nun rektör yardımcılığını kabul etti ve biz bunu iyi bulmadık. Bulu’nun çalıştığı 6 aylık dönemde 3 kişi kendisine yardıma gitti. Kayyımın yardımcılıklarını üstlendikleri, okula zarar verdikleri ve hasarlara neden oldukları için Naci İnci’nin rektörlüğünü kabul etmediğimizi, güvenilmez bulduğumuzu belirttik. Çünkü, Melih Bulu’nun döneminde yapılan tüm hasarlarda kendisinin imzası vardı. Naci İnci, Melih Bulu’nun döneminde başlayan her şeyi daha kötüye götürerek devam ettiriyor.

Melih Bulu çok az süre görevde kaldı. Nasıl zararlar verdi…

Bir yükseköğretim kurumu kanunlarla, uygulamalarla, yönetmelik ve yönergelerle kayıt altına alınmıştır. Örneğin; Boğaziçi’nin eski rektörleri her zaman genel kurul toplardı. Diğer üniversitelerde bu çok takip edilen bir şey değildir. Öğretim üyeleri ve elemanları, dönemde rektör üç kez toplantıya çağırır ve okulda ne olup bittiğini anlatırdı, tartışırdık. Melih Bulu böyle bir şey yapmadı. Bir hiyerarşi var…

Melih Bulu, üniversitenin senato ve yönetim kurulu aşamalarında oradaydı. Bizim seçilmiş senatör ve dekanlarımızla görüşme halindeydi. Onlar bize düzenli halde bilgi aktarıp, Boğaziçi’nin nasıl ele geçirilmeye çalışıldığını ve durdurmaya çalıştıklarını anlatıyorlardı. Bunları değerlendirdiğimizde aslında Melih Bulu’nun bizimle ilişki kurmaya çalışmadığını anladık. Melih Bulu da Naci İnci de kayyım rektörlerdir. 2016’dan önce de rektörler atanıyordu ama seçim sonucunda… Melih Bulu bizim ilk kayyım rektörümüz de değil. 2016’da Gülay Barbarosoğlu’nu ikinci kez rektörlüğe seçmiştik, 15 Temmuz sonrasında hükümet seçim usulünü ilga etti. Barbarosoğlu’nun yardımcısı Mehmet Özkan ilk kayyım rektör olarak atandı. Oysa Mehmet Özkan, seçim yapılsa kolaylıkla kazanabilecek biriydi.

Bir şekilde hocaları ‘Geçici bir dönem’ diyerek ikna etti. İlkesel olarak karşı çıkmalıydık ama çıkmadık. Ama Melih Bulu gibi, intihal iddialarıyla, likayatsizlikle, AKP’yle yakından bağlantısıyla öne çıkan birinin tepeden rektör olarak konulması akıl alacak bir iş değildi. Biz o noktada karşı çıktık. Bugün Türkiye’de ne kadar rektör varsa kayyımdır. Çünkü YÖK’ten bile değil, doğrudan Cumhurbaşkanlığı Sarayı’ndaki bir takım ofislerdeki kişilerden emir aldıklarını düşünüyorum. Daha önce belediye ve birtakım şirketlere uygulanan kayyım sistemi üniversitelere uygulanıyor. Fakülte meselesiyle birlikte tamamen yukarıdan dayatılan kararlar.

FEN EDEBİYAT BÖLÜMÜNÜN BAŞINA MÜHENDİS

Her üniversitede yeni bölümler, fakülteler açılabilir. Boğaziçi’nde de açıldı. Ama uzun tartışmalardan sonra kabul edilir ya da reddedilir. Üniversiteler bir organizmadır, birden bir-iki fakülteyi açamazsınız. Nitekim bunu yaptılar. Neden Boğaziçi Üniversitesi’nde hukuk fakültesi açılması gerektiğini açıklayabilmiş değiller. Can Candan ve Özcan Vardar’ın hocası olduğu sinema lisans sertifika programı varken neden yeni birim açıldığını açıklayabilmiş değiller. Veri bilim konusunda farklı birimlerde çalışan pek çok hoca varken, yeni bir veri bilim ya da yapay zeka bölümünün açılmasını açıklayabilmiş değiller.

Bütün bunlar yukarıdan emredilen şeyler. Rektör ve altındaki birimlerse bu emirleri uygulamak üzere hareket ediyorlar. O yüzden bunlara kayyım rektör ya da kayyımlık yönetimi diyoruz. Hocaları yapay soruşturmalarla görevden aldılar. Örneğin benim bağlı olduğum Fen Edebiyat Fakültesi dekanı bir mühendis. 52 yıl içinde oluşmuş, demokratik, özerk, özgür bir akademik yapı var bunu bir tek imzayla hiçbir gerekçe göstermeden bozma yoluna gidiyorlar. Biz bunun yürümeyeceğini anlatmaya çalışıyoruz. Hocaları görevden alsalar da işten atsalar da buna direnişi engelleyemiyorlar. Türkiye neye karşı çıktığımızı biliyor. Biz kamu araştırma üniversitesi olarak devam etmek istiyoruz. Bununla ilgili çalışmalar yapıyoruz. 65 sayfa rapor, yüzlerce yazı yayınladık, medyaya konuştuk. Ne dediğimizi ortaya koymaya çalıştık. Rektör ve üst yönetim tarafından bunlar yok sayılıyor.

YÖK’ÜN KHK İNTİKAMI

KHK nedeniyle işten çıkarılan veya soruşturma geçiren hoca olmuş muydu?

O zamanki rektör Mehmed Özkan barış akademisyenlerine soruşturma açılmasına izin vermedi. YÖK karşı adım olarak, yabancı hocalar Abbas Vali ve Noemi Levy’nin sözleşmelerine son verdi.

Daha önce Boğaziçi’nde söz konusu bölümlerin açılması gerektiğine ilişkin bir proje var mıydı? Neden Boğaziçi’nde bir hukuk fakültesi olmasın ki…

Tabii neden olmasın… Böyle bir fakülte veya ihtiyaç olduğunda birtakım hocaların olması gerekir. Hocalar derler ki ‘Biz farklı bölümlerde çalışıyoruz, bize ayrı bir bölüm lazım.’ Nitekim daha önce Boğaziçi’nde yaşandı. Batı dilleri ve edebiyatı içerisinde ‘linguistics’ diye bir bilim dalının hocaları vardı. Onlarca master ve lisans öğrencisi eğitmişlerdi. Bu önce fakülte yönetim kuruluna gitti, orada kabul edildikten sonra senatoya gitti. Tüm bu süreç 5-6 yıl sürdü. Çünkü tartışılması gereken konular vardı, kaç kez döndü. Programının onaylanması gerekirdi. Bir bölüm veya fakülte limited şirket değildir. Burada çok büyük bir sorumluluk var. Yeterince hoca olacak, müfredat oluşturulacak. Yeterince tartışıldıktan sonra dil bilim bölümü 3 yıl önce oluştu.

Lisans ve lisansüstü eğitimi vermeye başladı. Bunun yanı sıra toplumdan da bir talep geliyor olması lazım… Aslında biz hukukla ilgili bir krizin ortasındayız. Barolar da hukukçular da bunu söylüyor. Mezun olan hukukçular iş bulamıyor. Türkiye’de bu çok yaşanan bir şeydir. Diyelim bir bölüm moda olur, ihtiyaçtan fazla mezun verir ve işsizler ordusu büyür. Buradaki amaç Boğaziçi’ne bir hukuk fakültesi yapıp kendi isteyecekleri insanları koymak ki baştan beri bunu yapıyorlar. Hukuk fakültesinin yapısı, verilecek eğitimler Boğaziçi’nin geleneğiyle uyumlu halde gitmiyor. Boğaziçi, İngilizce eğitim veren bir okul. Ama hukukun tamamen İngilizce eğitimle ilerlemesi çok problemli çünkü uygulamalı bir alan.

HUKUK FAKÜLTESİNDE PROFESÖR YOK

Eğitime ne zaman başlanacak?

Hukuk fakültesi bu yıl eğitime başlıyor. Ama dekan olarak atadıkları Selami Kuran ‘Ben kuruluşunu tamamladım’ diyerek bir yıl sonra istifa etti. Şimdi hukuk fakültesinin başında profesör yok. 100’e yakın öğrenci aldılar, sadece bir doçent var. İletişimin içerisinde de üç bölüm düşünmüşler, aktifleştirmeye çalıştıkları bölüm sinema. Sertifika programını ortadan kaldırdılar, Mithat Alan Film Merkezi’ni resmen ele geçirdiler. Burası Mithat Alan’ın bağışıyla yapılmış özerk bir yerdi. Öğrenciler yoğun olarak gidiyordu şimdi kimseyi sokmamaya başladılar. LGBTİ konulu film gösterdikleri gerekçesiyle sinema kulübünün yönetim kurulunu rektör görevden aldı.

‘DİSİPLİN KURULU’ TEK KİŞİYE BAĞLI

Boğaziçi’nde kaç hoca var ve ne kadarı soruşturma geçiriyor?

Sanırım 800 civarında hoca var. Bazı bölüm başkanları ‘soruşturmaların selameti açısından’ görevden alındı. Bu arada 16 hocamız da öğrencilerin rektörün kapısına ‘Kayyımlık’ yazısı astıkları için öğrencilerin fikir özgürlüklerini savundukları için soruşturma geçirdi. Her gün 12.15-12.30 arasında rektörlüğe sırtımızı dönüyoruz. O sırada sivil polisler aksatmadan hocaların fotoğraflarını çekiyor. Soruşturma açılan öğrenci sayısını ise bilmiyoruz. Geçen yıl 300 öğrenci vardı. Tutuklananlar oldu. Rektör Naci İnci, kapalı kapılar ardında ‘Bunlar daha fazla tutuklu kalsın’ diye tanıklık yaptı. Özel güvenlik ‘Öğrenci alkol aldı’ diye fotoğraf çekiyor, soruşturma açılıyor … Okulun hemen dışında ağır silahlarla donatılmış polisler duruyor. Onur yürüyüşünde 70 civarı öğrencimizi ve bir hocamızı şiddet göstererek gözaltına almışlardı örneğin… Eskiden 3 hocanın bulunduğu disiplin kurulları vardı. Şimdi bu tek kişiye indi ve öğrencilere disiplin cezaları veriliyor.

Tüm bunların yanında hocaların moral, motivasyonu nasıl. Eğitim durumu nedir şu anda okulda?

Biz tüm bunlara rağmen, öğrencilerimizin eğitim hakkını savunmak üzere hareket ettik. Rektörlüğün bütün olumsuz müdahaleleri, verdiği hasarlara rağmen sınıflarda eğitimin dört başı mahmur biçimde yürümesi için elimizden geleni yaptık. Tezler takip edildi, dersler, yaptık, ödevler verildi. Hatta rektöre karşı olduğumuzu bildikleri halde gerekli kurullarda oturup öğrencilerimizin işlerinin yürümesi için gereken her şeyi yaptık. Bunlarla ilgili ilk günden bu yana ‘Bütün gün dikiliyorlar, devletin parasını yiyorlar’ diyen iftiracılar oldu. Çamur medya bu yalanları yaymaya çalışıyor. Boğaziçi’nde hala eğitim, kaliteli bir şekilde devam ediyorsa bunun tek dayanağı hocaların bu konuda gösterdiği özendir. Bir nöbetten sonra yönetim öğrencilerin üzerine polisi saldığında biz araya girip durumu sakinleştirmek için mücadele ederken ders kaçırdığım oldu. O kaçan dersi bile uzaktan eğitimle ek ders olarak yaptım. Biz aynı zamanda emekçiyiz. Bununla birlikte sendikal yapılardan gereken tedbirleri alarak aramızda anlaştığımız takdirde iş bırakma eylemleri de yapabiliriz. Yasaların el verdiği her şeyi hocalar yapabilir. Şimdiye kadar yapmadık ama yapmayacağımız anlamına gelmiyor.

İKTİDAR DEĞİŞİRSE SEÇİM GELİR

Hangi sendika ağırlıkta?

Boğaziçi’nde pek çok sendika var ama yetki sahibi KESK’e bağlı Eğitim-Sen. Bu konuda Eğitim-Sen’in yasal desteği mevcut. Görüşmelerimiz sürüyor. Bizim gönlümüzden geçen o sınıfların her gün işliyor ve derslerin yapılıyor olması… Bütün moral bozukluğumuza rağmen hocalar olarak çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Bir siyasal ayak oyunu ve ele geçirme kaygısı yüzünden hocalarımız işten atılıyor. Ona rağmen eğitimin sürmesini istiyoruz. Bunun için mücadele ediyoruz. Şimdiye kadar büyük problem çıkmasının nedeni hocalarımızın fedakarlığından…

Hocam iktidar değişirse, rektör atamaları da değişir mi?

Altılı masa ve HDP, bu sistemi değiştireceklerini, hatta YÖK’ü kaldıracaklarını vurguladılar. Bizim de gördüğümüz ve talep ettiğimiz bu. Boğaziçi’ndeki mesele bir Türkiye meselesidir bunun altını sürekli çiziyoruz. Türkiye’de yükseköğretim iyi durumda değil. 12 Eylül faşizmiyle birlikte ortaya çıkmış olan YÖK, üniversitelerin sayısını artırdı ama niteliklerini yükseltemedi. Bu kontrolcü mekanizmanın doğal sonucu olarak bütün üniversiteler kayyımlık haline geldi. Verilen emirleri uygulayan ve bilime, eğitime önem vermeyen yönetimler tarafından yönetilen yerler haline geldi. Bilimsel özgürlük ve özerkliği muhalefet de istediğini söyledi. Bu tabii ki bir günde olacak şey değil. Bir iktidar değişikliği olması halinde üniversite rektörlüğü yine seçim sistemine dönecektir. Daha şeffaf demokratik hale getirilecektir. Öyle umut ediyoruz.

 

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram