Başbuğ’a göre ‘Gülenci’ öğrenciler: Zeki, akıllı, fiziken düzgün çocuklar

KRONOS 12 Şubat 2019 GÜNDEM

Eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, Ergenekon’dan Çıkış adlı yeni kitabı için Hürriyet‘ten İpek Özbey’e bir söyleşi verdi. Emekli Orgeneral Başbuğ, Fethullah Gülen’e sempati duyan askeri okul öğrencilerinin zeki ve akıllı çocuklar olarak dikkat çektiklerini, fiziken düzgün olduklarını söyledi.

Çocukların ilkokul sonu, ortaokul başlarında Gülen Cemaati ile tanıştıklarını söyleyen Başbuğ, “Bu çocuklar cemaate seçilirken iki niteliğe bakılıyor. Birincisi ailelerinin maddi durumundan dolayı okuma ve eğitimde zorluk yaşayacak çocuklar olmaları… İkincisi zeki, akıllı çocuklar olarak dikkat çekmeleri. Hatta bir üçüncü özelliği de ekleyebiliriz; bu çocuklar fizik olarak da düzgünler. Ortaokuldan itibaren ciddi bir şekilde doktrin eğitimi alıyorlar. Tabii Gülen örgütünün birinci hedefi bu çocukları askeri liselere sokmaktır. Yanlış bilinen bir konuyu hemen söyleyelim: Askeri Liseler ve Harp Okulu’na öğrenci seçiminde imtihan sistemi Silahlı Kuvvetler’in kontrolünde değil, dışında olan bir sistem.” ifadelerini kullandı.

EŞLERİYLE ÖRNEK KİŞİLER…

Askeri lise ve harp okullarında okuyan öğrencilerin iki yaşamı olduğunu belirten İlker Başbuğ, “Biri Silahlı Kuvvetler’in içindeki, biri de dışındaki yaşamı. İçindeki yaşam, yani kışlada, okullarda bulunduğu süreç sizin kontrolünüz altında. Burada da ana sorumluluk, bağlı bulunduğu birimin birinci sicil amirine ait. Ancak karşı taraf o kadar iyi eğitilmiş ki…” diyerek şunları söyledi:

“Örneğin bunlara “Yemeğe davet edildiyseniz gerekirse içki için” deniyor. Düşüncelerini kendilerine saklamaları, Cumhuriyet ilkelerine sahip çıkar görünmeleri, eşleriyle örnek olmaları konusunda eğitiliyorlar.”

MEZHEP FARKINA GÖRE FİŞLEME

Gülen Cemaati’nin Alevilerin Türk Silahlı Kuvvetleri’nden temizlenmesine yönelik hedefinin olduğunu iddia eden Başbuğ, öğrencilerin mezhep farklılıklarına göre nasıl belirlendiği konusuna açıklık getirmedi.

Gülen’e yakın olduğunu iddia ettiği öğrencilerle ilgili de Başbuğ’un gözlemleri şöyle:

“Örneğin bunlara “Yemeğe davet edildiyseniz gerekirse içki için” deniyor. Düşüncelerini kendilerine saklamaları, Cumhuriyet ilkelerine sahip çıkar görünmeleri, eşleriyle örnek olmaları konusunda eğitiliyorlar. Bunu tespit edecekler ise eğitimsizler aslında. Belki daha özel bir eğitimden geçirilmeleri gerekirdi. Şimdi ‘Fetömetre’ diye bir şey var ya, keşke o günlerde yapılabilseydi. Bu konuda eğitmemişiz diyebiliriz. Dolayısıyla içeride tespit çok zor. Bunun yanında 28 Şubat’tan sonra yaşanan sürecin de bu konuda önemli olumsuz etki yaptığı kanaatindeyim.”

BÜTÜN ÖĞRENCİLER FİŞLENMİŞ

“Mesela, bir tugay komutanının kendi personeline ilişkin tutmaya çalıştığı bilgiler ‘Personel fişleniyor’ diye gazetelerde manşet yapıldı, kişiler suçlandı. O zaman bir noktada bu kişileri yıldırıyorsunuz, onlar da kendini geri çekiyor. Harp Okulu öğrencilerinin dışarıdaki yaşamları takım komutanları tarafından izlenirdi. Bu belirli yıllar yapıldı. Ancak 28 Şubat’tan sonra yapılamadı. Bu yüzden 28 Şubat’ın bu konu üzerinde menfi etki yaptığı kanaatindeyim. Ama asıl söylemek istediğim şu: ‘FETÖ’cülerin tespit edilmesi, içeride değil dışarıda olmalıydı. Dışarıda imamlar var. İçeride renk vermiyorlar ama dışarıda bağlı oldukları imamlarla mutlaka görüşüyorlardı.

Dışarıda yetki-sorumluluk kimdeydi?

Milli İstihbarat Teşkilatı’nda (MİT)… Personelin dışarıda izlenmesiyle ilgili Silahlı Kuvvetler’in tam yetkisi de yok, imkân kabiliyeti de yok. Tamamen sorumlu MİT. MİT ise ne diyor, ‘Siz bize şüpheli olanları bildirin.’ Ben zaten şüpheli olanları bilemiyorum ki. Oysa MİT, FETÖ’nün imamlar yapılanmasına hâkim olabilse, o imamları takip etse, hedefe ulaşılabilirdi.

‘MİT, imamlar yapılanmasını takip etse, TSK’ya bu kadar sızma olmazdı’ mı diyorsunuz?

Olmayabilirdi diyorum. Kimler olduğu bulunurdu. Burada kırılma yılı 1992. O zamana kadar MİT’e verilen müsteşarlar asker. 1992’de sivilleşiyor. İlla asker olsun diye bir iddiamız yok. Ancak MİT, kanunen TSK’ya da istihbarat sağlamak zorunda olan bir kurum. Dolayısıyla müsteşar sivil olabilir, anlayabiliriz ama onun birinci yardımcısı mutlaka asker olmalıdır. Sivil hayatta, asker hayatta kişiyi eğer bir sicil bağlantısıyla bir yere bağlamadıysanız farklı davranır.

1992’DEN SONRA BİLGİ AKIŞI KESİLDİ

1992’den sonra bilgi akışı kesildi. Genelkurmay Başkanlığımın ilk günlerinde MİT’ten TSK’daki Fetullah Gülen’e ait adamların isim listesini istedik. Ciddi bir yapılanma olduğunun farkındayız ama kim, isimleri ne? Bir süre sonra bir rapor geldi ama o raporda herhangi bir isim yoktu. Zaten sonra bu konu TBMM’de MİT Müsteşarı’na da soruldu, “Onların arzu ettiği tarzda, ete kemiğe büründürülmüş bir bilgi verilemedi, doğrudur. Ama alınan bilgi oydu…” dedi. Arkasından söylediği cümle de önemliydi, “Tabii o noktada siyasi iktidarın düşüncesine uymak mecburiyetindeyiz”. Şunu söylemek durumundayım: Askeri liseye soktuğu bir çocuğu 40 yıl sonra orgeneral yapmayı hedefleyen bir örgüt, çok tehlikeli bir örgüttür. Çok dikkatli olmak gerekir.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram