‘Baldırı Çıplaklar’ Macron’a karşı

EMRE DEMİR 02 Aralık 2018 GÖRÜŞ

PARİS – Benzin fiyatlarına yapılan zamla başlayan ve 3. haftasında tüm Fransa’yı etkisine alan ‘Sarı Yelekliler’ hareketi Türkiye’nin de gündeminde. Paris’teki şiddet olayları nedeniyle dünyanın dikkatini çekmiş olsa da aslında Fransa bu tür kitlesel ayaklanmalara yabancı bir ülke değil. Sonuncuları 1995, 2003 ve 2005’te olmak üzere son 200 yılda ülkede hayatı durduran 24 büyük ayaklanma oldu. Bunlara 2007 ve 2010’daki 2 milyon’un üzerinde katılımcının olduğu dev hükümet karşıtı gösteriler dahil değil. Fransa’da 3 yaşında bir çocuk grevin ne anlama geldiğini ve bir hak olduğunu anaokulunda öğrenir. Ortaokul yaşına gelmiş 3 Fransızdan ikisi büyük bir gösteriye katılmıştır. Bugün Batı dünyasında hak kabul edilen veya norm olarak görülen temel hak kazanımlarının ekseriyeti için Fransız halkı tarih boyunca kan dökmüş, can vermiş ve yüzlerce yıl savaşmıştır. Ancak, Facebook üzerinden başlayan ve benzin fiyatlarına getirilen çevreci vergi uygulamasıyla tetiklenen ‘Sarı yelekliler’ eylemleri mahiyet olarak alışageldiğimiz Fransız ayaklanmalarından biraz farklı görünüyor. Türkiye’de sık sık Gezi olaylarına benzetildiğini görüyoruz. Ancak, Fransız İhtilali ile doğan ‘Sans Culottes’ (Donsuzlar) ile Sarı yelekliler arasındaki benzerlikler dikkat çekici. Türkçeye ‘Baldırı çıplaklar’ olarak geçen ‘Sans Culottes’ (Donsuzlar) Fransız ihtilalinde kısa ömürlü ancak etkisi yüzyıllara yayılmış bir grup. Paris sokaklarında terör estirerek siyasi taleplerini kabul ettirmiş bir hareket. Terör kavramı bugün radikal dini örgütlerin ve ayrılıkçı hareketlerin siyasi bir aracı olarak bilinir. Ancak, Sans Culottes’lar yöneticilerde ve halkta panik ve korku oluşturmak amacıyla rastgele şiddetin bir siyasal dönüşüm aracı olarak kullanılmasını öngören terör kavramının mucididir. Fransız İhtilali’yle doğan bu hareketin ismini dönemin aristokratları koymuştur. O dönemin kıyafet adabının aksine sade kıyafet giymeleri, köylü, düz işçi ve küçük esnaftan oluşan bir grup olmaları nedeniyle aşağılama amaçlı kullanılan bu tanımı sahiplenmişler, Fransız İhtilali’nin ilk yıllarında büyük rol oynamışlardır. Hareketin öne çıkan liderleri hiç olmamıştır. Robespierre’in bu hareketi sahiplenmesine kadar kendi oluşturdukları konseylerde örgütlenmişler ve başta Paris olmak üzere şehirleri kendi aralarında bölgelere bölmüşler ve yönetmişlerdir. Aristokratları öldürerek, zenginlerin mallarına el koyarak ve sokakları yağmalayarak Fransa’da bugün ‘terör yılları’ olarak bilinen dönemde çok etkin olmuşlardır. Baldırı çıplakların en büyük ve kanlı gösterileri yine bugün olduğu gibi Paris’in dünyaca ünlü Şanselize (Champs-Elysees) caddesinde olmuştu. Bugün Şanselize’de araçları dükkanları yağmalayan Sarı yelekliler Fransa’yı yönetenleri terörize etmekte.

Fransız İhtilali’ni gerçekleştirerek kraliyet ailesini öldüren ve aristokrasiyi sonlandıran Paris burjuvası, Sans-culottes’ları ‘radikal’ olarak niteliyordu. Çünkü onlar tüm vatandaşların siyasi karar alma süreçlerine katılmasını talep ediyor ve bu taleplerini ‘doğrudan demokrasi’ olarak tanımlıyordu. Fransız ihtilalini yapan jakobenler ise ‘halk için halka rağmen’ anlayışını savunuyor, sans-culottes hareketini küçük görüyordu. Bugün de Sarı Yeleklilerin ortaya çıkmasının ardından Paris elitleri ve kurumsal muhalefet tıpkı Fransız İhtilali’ni yapanların baldırı çıplakları küçümsemesi gibi tahkir etme yolunu seçti. Bu da her cumartesi yapılan gösterilerde şiddetin daha da artmasına yol açtı. Bugün de belki kısa soluklu olarak ‘Sarı Yelekliler’ eylemlerinin Fransız siyasetinde köklü değişikliklere yol açması sürpriz olmaz.

Fransa’da son 20 yıldır siyaset ve kamu hayatını dönüştüren tektonik depremleri hep iki sınıf arasındaki kavgalar belirliyor. İki Fransa arasında bitmeyen bir kavga. Bir tarafta otomotiv, demiryolu, nükleer enerji, kozmetik, moda gibi sektörlerde dünya lideri öbür tarafta şehir merkezlerinde her gün bir işyerinin daha kapandığı hayalet şehirler. Bir tarafta 5 km2’de 60 farklı milliyetten insanın yaşadığı kozmopolit Paris, 2 saat uzağında aşırı sağcı partilerin yüzde 65 oy aldığı Henin-Beaumont. Bir tarafta Fransa’yı dünyanın start-up merkezi yapmayı, Paris’in Londra’nın yerini alıp Avrupa’nın finans merkezi olmasını isteyenler. Öbür tarafta, geçmişte kan dökerek kazandığı sosyal haklarını birer birer kaybeden ve ayda bir konsere gitmeyi artık lüks gören eski orta sınıf. İki yıl önce bir ailede kişi başı 1923 euro gelir düşerken, bugün bu rakam 1700 euro’ya düştü. Cebindeki para her geçen gün azalırken, sigaraya, benzine vs. gelen tüketim vergileri özellikle taşrada yaşayanları daha kötü etkiliyor. Bu bölünmenin üstüne fakirlik sınırının altındaki göçmenleri, son 3 yıla damgasına vuran terör olaylarını, mülteci akınını ilave edin. Bir Fransa küreselleşmenin nimetlerinden yararlanmanın hayallerini kurarken, ikinci Fransa ‘geride bırakılmışlık ve unutulmuşluk hissi’ ile her geçen gün daha da öfkeleniyor.

Emmanuel Macron’un cumhurbaşkanı seçilmesi de aslında bugün ‘Sarı Yelekliler’ olarak tezahür eden bu büyük yarılmanın doğurduğu bir fenomenin bir sonucuydu. Fransa 5. Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir siyasetçi sağ ve sol partilerin üyesi olmadan, kariyerinde başka hiçbir seçime katılmadan Cumhurbaşkanı seçildi. Kökleşmiş siyasi elitlerden ümidini kesen birinci Fransa hiç tanınmamış küreselleşme yanlısı yeni bir yüze şans tanımak istedi. İkinci Fransa ise Cumhurbaşkanlığı Seçimleri 1. Turunu ucu ucuna kazanan Macron’u sadece aşırı sağcı Marine Le Pen’e karşı olduğu için destekledi. Macron’un seçilir seçilmez ilk hamlesi kendisinden önceki her cumhurbaşkanının denediği ancak başaramadığı iş yasasını değiştirmek oldu. Macron’un hesabı çok basitti. Fransız sermaye sahiplerini, işverenlerini mutlu edecek reformları yapacak, bunun karşılığında sermaye sahipleri ekonomiyi dinamize edecek ve yüzde 10’a varan işsizliği tedrici olarak düşürecek yatırımlara imza atacaktı. Ancak, Macron’un iktidarının henüz birinci yılında belli oldu ki, Macron’un ‘birinci halka’ olarak adlandırdığı sermayedarlar elde ettiği ekonomik ayrıcalıkları ve artan kar paylarını yeni yatırıma çevirmek niyetinde değil. 20 yıldır liberallerin savunduğu Fransa’nın katı ve karmaşık iş yasasının ekonomik büyümenin önündeki en büyük engel olduğu tezi şimdilik çökmüş görünüyor. Zenginler paralarını ‘vergi optimizasyonu’ yoluyla yine kurtardı ve daha da zenginleşti. Ancak, orta ve alt sınıfın üzerindeki vergi yükü her geçen gün artıyor. İ

İktidarını eski mevkidaşları Nicolas Sarkozy ve François Hollande’ın başarısızlıklarına borçlu olan Macron onlardan bile daha kötü bir performans sergiliyor. Bunların üstüne, bir işsizle tartışmasında ‘Şu sokağı baştan sona gezseniz iş bulursunuz’ demesi ve sürekli üst perdeden konuşmasını ilave edin. Belki, sarı yelekliler eylemi çok büyük siyasal sonuçlara yol açacak. Belki de 2-3 ay içinde unutulacak. Ancak, bu eylemler aslında iki Fransa arasında devam eden kavganın bir yansıması. Belki de final maçına yaklaşıyoruz.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com