Ankara’nın ‘rehine diplomasisi’ ve Le Drian

EMRE DEMİR 27 Eylül 2017 GÖRÜŞ

Türkiye, üyesi olduğu Batı ittifakıyla modern tarihinin en ağır bunalımlarından birini yaşıyor. Avrupa’nın tartışmasız lider ülkesi Almanya, Ankara’yı ekonomik yaptırımla tehdit ediyor. Rusya’yla yapılan füze savunma sistemi antlaşmaları NATO’da büyük tedirginliğe yol açmış durumda.

Ankara, ABD’den istediklerini almakta zorlanıyor. Türkiye, artık açıktan Batı ülkelerine karşı istediklerini alabilmek için Libya ve Kuzey Kore gibi « esir diplomasisi » yürütmekle itham ediliyor. İşte böyle bir dönemde, geçmişte « soykırım » yasa tasarısı nedeniyle diplomatik ilişkilerin sıfıra indiği Fransa Türk Hükümetinin imdadına yetişebilir.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’ın Ankara ziyareti, Fransız gazeteci Loup Bureau’nun tahliye edilmesi ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ikili görüşmesi ikili ilişkilerde yaşanan ilginç gelişmelere işaret ediyor.

Le Drian ziyaretinin önemini anlamak için Fransız Dışişleri Bakanı’nın kim olduğuna bakmak lazım. Eski Cumhurbaşkanı François Hollande’ın 5 yıllık iktidarı boyunca Savunma Bakanı olarak görev yapan Jean-Yves Le Drian son 30 yılın en çok silah satan bakanı olmayı başarmıştı.

Le Drian, üretildiği tarihten bu yana hiç bir ülkeye satılamayan Rafale savaş uçaklarınısatmayı başarmış, Fransız savunma endüstrisini ayakta tutacak onlarca milyar dolarlık antlaşmalara imza atmıştı.

Hollande, tarihin en popülaritesi en düşük cumhurbaşkanı olarak seçimlere dahi giremezken, Le Drian bu ‘başarı’sı sayesinde Macron iktidarında en önemli bakanlık koltuklarından birine oturmayı başardı.

Le Drian’ın başarısının sırrı iki temel stratejiye dayanıyordu. Ortadoğu’da halkına yönelik baskı rejimi kuran hükümetleri ikna etmek. Stratejik sebeplerle ABD’nin veya Almanya’nın silah satmaya yanaşmadığı ülkeleri hedeflemek. Mısır’da Sisi’ye, Yemen savaşının başında Suudi Arabistan’a savaş uçakları, füze sistemleri satıldı.

Bu agresif ve pragmatist politika, satılan silahların kime kullanılacağına bakmadan ya da ne tür sonuçlara yol açacağına bakmadan sadece ve sadece Fransa’nın ekonomik çıkarlarına odaklanıyor. Mısır, Suudi Arabistan ve Katar gibi ülkeleri yöneten rejimlerin bu antlaşmalardan en büyük beklentisi ise Rafale uçaklarından ziyade Fransa’nın desteğini kazanabilmek.

« Le Drian » metodu son dönemde Türkiye’yle ilişkilerde de devreye girmiş gibi görünüyor. Le Drian’ın Ankara ziyareti esnasında kimsenin Aralık ayından önce bırakılmasını beklemediği Fransız gazeteci Loup Bureau sürpriz şekilde serbest bırakıldı. Ancak, Bureau’nun sürpriz tahliyesinin detayları çok geçmeden Fransız basınına yansıdı.

Fransa ile Türkiye arasında 3 milyar dolarlık füze savunma sistemleri satışı konusunda prensipte antlaşmaya varıldığı ortaya çıktı. Genç Fransız gazetecinin serbest bırakılması ise bu antlaşma çerçevesinde yapılan küçük bir jest olarak yorumlanıyor. Zira, Türkiye’nin Rusya’da aldığı S-400 savunma sistemlerinin NATO ülkelerinde endişeye yol açtı. ABD’nin Ankara’ya silah satmaya yanaşmadığı bir dönemde Fransa ile böylesine kapsamlı ve stratejik bir askeri işbirliği antlaşması büyük önem taşıyor. Fransa, doğrudan ülke savunma sanayi sektörünün cebine girecek olan 3 milyar dolarlık bir antlaşma karşılığında Ankara’ya NATO cephesinde yaşadığı izolasyonu kırma şansı veriyor.

Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un iktidarı döneminde Fransa’nın nasıl bir Türkiye siyaseti izleyeceği henüz belirlenmiş değil.  Fransız anayasası, ülke dış politikasını belirleme yetkisini tamamen cumhurbaşkanına bırakır. Bu nedenle, çiçeği burnunda Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Ankara’yla ilişkilerini nasıl yürüteceğine dair verdiği kararlar, Türkiye’nin Avrupa’yla ilişkilerini de derinden etkileyecek.

Bugüne kadar Fransız cumhurbaşkanlarının Türkiye politikalarını belirleyen iki ana devlet aktörü oldu. Güvenlik ve istihbarat alanında işbirliği yürüten İçişleri Bakanlığı, diplomatik ve ekonomik ilişkileri önceleyen Dışişleri Bakanlığı (Fransızların tabiriyle Quai d’Orsay)Bugün Le Drian’ın liderliğindeki Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’nin jeostratejik önemine binaen sıkı bir işbirliği yürütülmesini, sistematik insan hakları ihlallerine göz yumarak Türk Hükümetiyle iletişim kanallarının açık tutulmasını destekliyor. İçişleri kanadı ise, bugün Almanya’nın izlediği Ankara’ya karşı sertleşme politikasına daha yakın.

Merkel başta olmak üzere Avrupa Birliği liderleri yakın zamana kadar Erdoğan’la açıktan çatışmak yerine « sırt okşama » politikası izleyerek diyalog kanallarını açık tutmaya çalıştı. Türkiye’nin elinde tuttuğu mülteci kartı, Türkiye’nin coğrafi konumundan dolayı Avrupa açısından vazgeçilmez önemi, Türkiye’deki Avrupa menşeili yatırımların gözden çıkarılamayacak boyutta olması gibi faktörler AB’nin gözünü korkuttu.

Bugün Türk hükümetine karşı sert politika izlenmesini savunan görüş hakimiyet kazandı. Bu kritik dönemeçte, Macron’un Ankara’ya karşı politikasında Merkel’le koordinasyon içinde mi olacak ? Yahut Ankara-Berlin arasındaki gerginliği ekonomik bir fırsata mı dönüştürmeye mi çalışacak ? Sıfırı en bol silah antlaşmalarının uluslararası meşruiyet arayan siyasi rejimlerle yapıldığını en iyi Fransa biliyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com