Abromovic İstanbul’da

KRONOS 18 Şubat 2020 KÜLTÜR

Sakıp Sabancı Müzesi (SSM) ve Marina Abramovic Enstitüsü’nün (MAI) işbirliğiyle düzenlenen, Türkiye’nin ilk büyük ölçekli retrospektifi “Akış/Flux” adlı sergi 26 Nisan’a kadar ziyarete açıldı.

Performans sanatına dair kapsamlı bir deneyim oluşturmayı hedefleyen sergi SSM’de üç farklı bölüme ayrılarak canlı bir sanat formu oluşturuyor.

Beyoğlu’ndaki Akbank Sanat’ta ise Marina Abramovic’in işlerinin tarihsel bir bağlam içinde ele alındığı belgeseller ve performans örneklerinin sunulduğu bir video galeri sergileniyor.

SIRP BİR KADININ ACISI

1995’teki İstanbul Bienali sanatçılarından biri olan Marina Abramovic’in sergisi SSM’nin üç katına yayılacak şekilde hazırlandı. Fransız küratör Serge Le Borgne ve Brezilyalı Paula Garcia tarafından hazırlanan ilk bölüm, Abramovic’in yaklaşık elli yıllık sanatsal yolculuğu boyunca ürettiği erken dönem resimler, bedeninin ve zihninin sınırlarını zorladığı ikonik performanslar, eski aşkı ve ortağı Ulay ile birlikte hazırladıkları performanslarının olduğu fotoğraf, video ve yerleştirme
dokümantasyonlarından oluşan bir seçkiden oluşuyor.

Ziyaretçiler, sanatçının eski performanslarının olduğu dokümantasyonların arasında ilerlerken, 1970lerin genç ve asi Marina’sı karşısında nefeslerini tutuyor. Yugoslavya’nın savaş sonrası travmatize olmuş halkının içinde kendi benliğini bulmaya çalışan, üzerinde ağırlığını hissettiği baskıcı kültürü “çığlıklarıyla” yırtmaya çalışan genç bir kadını izlemek hiç kolay değil.

Şiddet, gençlik anılarından sıyrıltamadığı tek gerçek ve bu gerçekliği protesto ederken aynı zamanda izleyicisiyle iletişimini bu yol ile sağlıyor. İzleyicinin kendi zincirlerini kırarak özgürleşebilmesi için sanatçı fiziksel ve zihinsel acılarını araçsallaştırıyor.

Hatta öyle ki, Rythym 0’da “özgürlük” vaadiyle izleyiciyi manipüle ederek onun vahşileşmesine olanak tanıyor. Ziyaretçiler sergide ilerlemeye devam ederken 70lerin genç ve asi Marina’sının, 80lerin aşık ve kırgın Marina’sına dönüşmesini fark ediyor. İlişkideki kadın ve erkek dinamiklerinin üzerine yoğunlaşan sanatçı iletişim aracı olarak yine şiddeti kullanıyor. Mekansal ilişkiler kurmayı ihmal etmeyen, “ego”nun ön plana çıktığı bu çalışmalarda kadın ve erkek birbirine daima zarar veriyor. İlişkilerdeki gerçekliği arama anlayışında, beraber olduğu insana zarar verdiğinde kendisinin de zarar göreceğini gösteriyor. Zarar iki taraflı olsa da Rest Energy adlı çalışmasında kalbini hedef alan okun ucunda duranın Abramovic olduğu gözlerden kaçmıyor. Ayrıca yine bu çalışmada sanatçı toplumdaki erkek gücünün kadınlar üzerindeki üstünlüğünü göstermeye çalışıyor.

Ziyaretçinin burada dikkat etmesi gereken nokta ise şu: yayı kendisine doğru hedef gösteren aslında kadının kendisi. Ziyaretçiler, sanatçının çalkantılı ilişki sürecini zor da olsa arkasında bıraktığını fark ederek yeni bir Marina serüvenine çıkmış olduklarını anlıyorlar. Yeni Marina, eskisi kadar asi değil.

Daha hüzünlü ama daha bağımsız. İzleyicinin kulaklarını tırmalayan çığlıkları, bir eşeğe “itiraf” ettiği fısıltılara dönüşüyor. Kendi “gölgesi”yle dans ederek kimseye ihtiyacı olmadığını hissettiriyor. Ziyaretçi, görmeye alışmış olduğu şiddeti ararken sanatçı bu sefer fiziksel değil, duygusal acısıyla onu sorgulamaya itiyor.

SERGİ BOYUNCA HER GÜN 8 SAAT SÜREN PERFORMANSLAR

Serginin ikinci bölümü ise, Türkiye’den 12 sanatçı ve bu projeye dahil olması için davet edilen 4 uluslararası sanatçının canlı performanslarından oluşuyor. Genç sanatçılar, üç aya yayılan farklı zamanlarda, haftada 6 gün, günde 8 saat boyunca performanslarını icra edecekler.

Abramovic, Radyo Eksen Yayın Yönetmeni Gülşah Güray ile yaptığı röportajda şöyle anlatıyor: “Bu sergiye katılan genç Türk sanatçılar da böyle bir şeyi daha önce tecrübe etmemişlerdi. 8 saat boyunca müzede olacaklar. İşte bu yüzden çok orijinal işler yarattılar. Buna hazırlanmak için de İstanbul’a bir saat uzaklıktaki dağlık bir alanda bir workshop’a katıldılar. Belli bir süre burada kaldılar. Yemek yok, konuşmak yok. Bu işe hazır olabilmeleri için oldukça zor mental egzersizler yaptılar. 8 saat performans sergilemek hiç de kolay bir şey değil. O yüzden iyi eğitilmelisiniz. Dayanma gücü, azim, kararlılık ve en önemlisi iradenizin kuvvetli olması gerekiyor.”

ABRAMOVIC METODU: YAŞAYAN SANAT

Serginin üçüncü bölümünde ise ziyaretçiler, performans sanatı literatürüne giren Abramovic Metodu ile kendilerini keşfetme imkanı buluyor. Abramovic’in sanatsal araştırmaları doğrultusunda geliştirdiği bir dizi egzersizi içeren bu metod, ziyaretçileri geniş çaplı, ortak katılımlı bir tecrübede bir araya getiriyor.

Sergi açılmadan önce SSM Müdürü Dr. Nazan Ölçer bu bölümle alakalı “İlk kez bir serginin başyapıtı ziyaretçiler olacak,” demişti. Sanatçı röportajında ise şöyle bir ipucu veriyor. “Müzeye gelen ziyaretçilerden saatlerini, telefonlarını, bilgisayarlarını onlara verilecek olan kilitli dolaplara koymalarını istiyoruz. Sonra onları mental, duygusal ve fiziksel olarak sanata hazırlayacak olan bazı egzersizler yapmalarını istiyoruz. Müzeyi bir laboratuvar, yaşayan bir sanat olarak görmenizi istiyoruz. Oraya gittiğinizde her müzede olan şeyleri, mesela duvara asılı tablolar görmeyeceksiniz, yaşayan bir sanat göreceksiniz.”

Ziyaretçi, Abramovic’in ifadesiyle ‘laboratuvar’a girdiği anda, bireylerin Meursault’lara dönüşmesini protesto eden tavrı ile karşılaşıyor. Mutlak bir sessizliğin hakim olduğu bu mekanda, modern dünyanın inşa ettiği, insanın hem kendisine hem de çevresine kurduğu bariyerleri yıkmayı hedefliyor. Sanatçı, Counting the Rice sırasında bireyi kendisiyle baş başa bırakmay zorluyor. Hareketlerini yavaşlatan bir çizgi üzerinde yürütürken eylemleri hakkında düşünmeleri gerektiğini sorgulatıyor.

Sanatçının 2010 yılındaki MoMA’daki sergisinden aşina olunan çalışması burada da ziyaretçinin karşısına çıkıyor. Hareketsiz bir halde karşısındaki insanın gözlerine bakma tecrübesini yaşarken, ön yargılarını kırmayı öğreniyor. Bireylerin bulunduğu ortama ve kendisine yabancılaşmasına karşı çıkan Marina Abramovic, ziyaretçinin en başından beri kırmasını istediği
zincirlerini bu metod ile kırıyor. Kıramasa bile en azından o zincirleri fark etmesini sağlıyor.

‘SEYİRCİLERE İZİN VERİRSENİZ SİZİ ÖLDÜREBİLİRLER’

SSM’nin ilk bölümünde de dokümantasyon olarak sergileniyor olan Rythym 10, Rythym 0 ve Rythym 5 performanslarını da içine alan bu seride sanatçı, bedenini ana unsurlardan biri haline getirerek “acılı” yolculuğunu onu izleyenlerle paylaşır.

Sürekli olarak kendi gerçekliğini bulmaya çalışırken acısını aracı olarak kullanır ve izleyiciyi kendi içine davet eder. Davetlerinin tarzı ise oldukça farklı: kimi zaman kendini kırbaçlar, kimi zaman bedenini parçalara ayırır, kimi zaman da buz kütlelerinin arasında bedenini dondurur. Hatta Rythym 5’te alevlerin arasında oksijen yetersizliğinden bilincini kaybederek ölme tehlikesi atlatmıştır. Daha sonrasında sanatçı bu performansı ile ilgili sinirli olduğunu çünkü fiziksel bir sınır olduğunu ve bilinç kaybolduğunda performansın mümkün olmadığını söylemiştir.

Rythym 0’da ise ziyaretçilerin önüne, masaya koyulan 72 farklı obje vardır. İçlerinde gül, tüy, makas, tabanca gibi objelerin olduğu bu masadan ziyaretçilere sanatçının üzerinde istediklerini kullanabilme izni verilmiştir. Abramovic hareketsizce dururken ziyaretçilerden kimi elbisesini kesmiş, kimi gülün dikenini sanatçının vücuduna batırmıştır. Tacize ve silah dayamasın kadar ilerleyen bu olayda son anda bir başka seyirci bunu durdurmuştur. 6 saatlik hareketsizlik sonunda Abramovic hislerini şu şekilde anlatır: “Öğrendim ki, seyircilere izin verirseniz, sizi öldürebilirler!”

Sanatçı hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyenlere Marina
Abramovic: Sanatçı Aramızda belgeselini ve anılarını yazdığı Walk Through Walls kitabını öneriyoruz.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram