Uzaklardaki zulmü kınamanın maliyetsizliği…

Günün öne çıkan yorumlarından seçmeler...

KRONOS 31 Mayıs 2020 PODCAST

Gökçer Tahincioğlu, T24: Bu memlekette savcılıkların listelerinde en sık görülen soruşturma başlıklarının başında “polise mukavemet” gelir. Polis, ölçüsüz şiddet uyguladığı her olaydan sonra “mukavemet” başlığına koşar. Bakanlık ya da Emniyet Genel Müdürlüğü hemen destekler; “provokasyon.” İnsanları saçlarından sürükleyerek gözaltına alan polis, robocop kıyafetlerinin içerisindeyken pet şişe ile yaralandığına dair rapor alır. Küfür eden, tokat atan polis ya da bekçi, küçük bir karşılık gördüğünde ya da yaptığına isyan edildiğinde mukavemet edildiğini söyler. Tekmeyle çocuk öldüren polis, ayağının yaralandığına dair rapor alır. Ve savcılıklar bu raporları mutlaka ciddiye alır. Mukavemet ciddi bir suçtur!

Fadıl Öztürk, Artı Gerçek: Tıpkı elmalarla armutların toplanmayacağı gibi ulusal azınlıkları da alt alta toplayarak ondan tek bir ulus yaratamazsınız. İşlemin kuralına aykırıdır. Dönüp başa, bir dairenin iç açılarının toplamını yapsanız da sonuç değişmez. O daire asla inkâr edilmeyecek olan birçok dar ve geniş açıların toplamıdır. Mesela dar açılardan tek biri bir dik açıya kurban edilmez. Bırakın doğasını, o doğada var olan ve asla teke indirgenmeyecek olan çeşitliliği; Türkiye’yi çevreleyen denizlerin huyu suyu, hangi balığın hangi denizde yaşadığı, tuzluluk oranları bile aynı değildir. Hal böyleyken insanı var eden özellikleriyle teke indirgeyerek varlıklarını kendinize armağan edemezsiniz. Vişneye bin bir eziyet ve tehditle ‘Sen bir portakalsın’ diyemezsiniz. Zorlamak nasıl bir meyvenin tabiatına aykırıysa, insanın da doğasına aykırıdır. Ağacı keserek aşılasanız da üstünde yetişecek meyveyi kendi kökleriyle besler. Toprağın ve ona iklim olan bütün doğa koşullarının yarattığı çeşitliliği teke indirmek doğaya aykırı bir eylemdir.

Erol Katırcıoğlu, Yeni Yaşam: İlk düşmanlaştırıcı siyaset örneklerinden biri, sonra bizzat Cumhurbaşkanı da olmuş olan Erdoğan tarafından HDP’ye yönelik olarak başlatıldı. HDP’nin başkanlık seçimlerinde “Seni başkan yaptırmayacağız” sloganının ağırlığından mı bilinmez HDP ve daha sonra da doğrudan Kürtlere yönelik düşmanlaştırıcı siyaset bizzat Erdoğan tarafından başlatıldı. Milletvekilleri, belediye başkanları, parti yöneticileri ve sıradan Kürtler bu “düşmanlaştırıcı” siyasetin kurbanları oldular. Hapislere düştüler, seçilmiş kişiler oldukları halde işlerini kaybettiler vs. Bugün bu “düşmanlaştırıcı” siyasetin giderek yükseldiği günleri yaşıyoruz. HDP’ye ve Kürtlere uyguladığı “nefret” dili ve uygulamaları bugün CHP’ye yönelmiş durumda. Erdoğan, ortağı Bahçeli’yle birlikte sanki senkronize edilmiş gibi hep bir ağızdan “terörizm”, “CHP”, “HDP” geçen cümleler kurarak Türkiye’yi çok tehlikeli bir yere doğru itiyorlar. Siyaset bilimine bir katkı mıdır bilemem ama bizde siyasette pek ala “düşmanlar” var ve neredeyse bu siyaset, toplumun dikişlerinin atmasına neden olacak.

Ahmet Murat Aytaç, Gazete Duvar: CHP’nin siyasi hedefinde Kürt vatandaşların “hainlikten” ötürü su veya gaz parası ödemediğine, toplu taşıma kartı almadığına, belediye yönetimlerinin bu duruma çanak tuttuğuna, hatta elindeki iş makineleriyle insanlar savaşsın diye hendek kazdığına inanan vasat seçmenlerden oluşmuş bir topluluk var. Ama o, bu topluluğu dönüştürmeden kazanmayı, nasıllarsa o şekilde kabul ederek onların teveccühüne mazhar olmayı hedefliyor. Ana muhalefetin yaşadığı bu yalpalamalar kayyım yoluyla uygulanan siyasete darbe demenin neden yetersiz olduğunun bir başka kanıtını oluşturuyor. Kayyım, sadece seçilmiş belediye başkanının yerine bir atanmışı geçirmiyor. Bu yolla yapılabilir siyasetin ve makbul muhalefetin sınırlarını da belirliyor. Aslında bir bütün olarak siyasal hayatın sürüklendiği derin bozulmayı temsil ediyor.

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com