Ukrayna’da gözünü ilk kim kırpacak: Putin mi, Biden mı?

Joe Biden, Rusları askeri bir çatışmadan vazgeçmeye ikna etmeye çalışan Amerikan liderlerinin sonuncusu. Gözlerini birbirinin üzerine dikmiş Putin ve Biden ikilisinden gözünü ilk kırpan, karşısındakinden bir darbe yiyecek.

EMİR KORKMAZ 13 Şubat 2022 HABER ANALİZ

Rusya’nın Ukrayna’yı işgal edeceği tartışmaları arasında ABD Başkanı Joe Biden ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin bir kez daha uzun bir telefon görüşmesi yaptılar. İki liderin görüşmesinde somut bir gelişme sağlanmasa da, tecrübeli politikacılar kimin gözünü kırpacağına odaklanmış durumda. Gözünü ilk kırpan, gözünü kapattığı o kısacık an içinde karşısındakinden beklenmedik bir darbe yiyecek.

UKRAYNA’DA SAVAŞ ÇIKACAK MI?

Onlarca yıl boyunca ABD ve Rus liderler, toprak, nüfuz ve silah konusunda rekabet nedeniyle sürekli birbirleri çok yakından kolladılar. İki ülke arasındaki güç dengesini, Avrupa’nın birliğini, Batı ittifakını ve Joe Biden’ın başkanlığının başarısını şekillendirebilecek risklerle bu kez Ukrayna’da karşı karşıyalar. Geçen hafta ABD ulusal güvenlik danışmanı Jake Sullivan, Vladimir Putin’in 20 Şubat’ta Kış Olimpiyatları sona ermeden önce Ukrayna’yı işgal edebileceği konusunda uyardı. Ardından da bu ülkede yaşayan tüm Amerikalıları derhal terk etmeye çağırdı. Geçen hafta Fransız ve İngilizler Rusları ikna etmek için Moskova’daydı, önümüzdeki hafta da bir Alman heyet temaslarda bulunacak. Bu çılgın diploması turu Putin’in bir an bile gözünü kırpmasını sağlayamadı.

UKRAYNA HAYALİ BİTMEYECEK

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Putin ile Moskova’da yaptığı beş saatlik görüşmenin ardından, diplomasinin Ukrayna krizini çözmesinin aylar alabileceğini söyledi. Ancak Rus liderin önümüzdeki haftalarda veya aylarda geri çekilme kararı, nihai hedefinden vazgeçeceği anlamına gelmiyor. Uzmanlar, Putin bu kez işgal etmese bile, yine de Ukrayna üzerindeki emellerinden vazgeçmeyeceğini düşünüyor.

ABD Başkanı Joe Biden ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin

KÜBA KRİZİNDEN GÜNÜMÜZE

Bir yüzyıldan fazla bir süredir ABD başkanları, muhataplarını ya zorlayarak ya da onları barışçıl bir şekilde geri çekilmeye ikna ederek Ruslar ile askeri bir temasa girmediler. Bu anlamdaki en bilinen örnek Küba füze krizi. 1962’de ABD casus uçakları Küba’da Sovyet balistik füzelerinin şantiyelerini tespit etti. Ardından Pentagon Başkan John F. Kennedy’ye, bu bölgeleri vurmaya ve ardından işgal etme önerisinde bulundu. Kenndy bunun yerine, bir deniz ablukası emretti ve Moskova’nın silahlarını geri çekmesini istedi. Kennedy, televizyonda yayınlanan bir konuşmada ‘‘Küba’dan batı yarımküredeki herhangi bir ülkeye fırlatılan herhangi bir nükleer füzeyi, Sovyetler Birliği’nin Amerika Birleşik Devletleri’ne yaptığı ve Sovyetler Birliği’ne tam bir misilleme yapılmasını gerektiren bir saldırı olarak göreceğini’’ söyledi. Pentagon, Hava Kuvvetleri’nin on beş dakika içinde saldırıya hazır olmasını gerektiren alarm seviyesi ‘defcon 3’e geçti. Rus lider Nikita Kruşçev, ablukanın ‘saldırganlık eylemi’ olduğunu söyleyerek taviz vermeyi reddetti. ABD, savaşın yakın olduğunun sinyalini vermek için alarm seviyesini ‘defcon 2’ye yükseltti. Tarihçilere göre, ‘iki süper gücün nükleer çatışmaya en çok yaklaştığı an’ bu krizi sırasında yaşandı.

ARKA KAPI DİPLOMASİSİ

Askeri bir çatışma kaçınılmaz görünse bile, Kennedy uzun ve çoğu zaman dolambaçlı diplomasi oyununu seçti. Çıkmaza birkaç hafta kala, bir Sovyet ajanı, ABC televizyonu muhabiri John Scali aracılığıyla Beyaz Saray’a bir uzlaşmayla ilgili bir mesaj iletti. Bunu, Kruşçev’in bir saldırının nükleer soykırıma yol açacağını belirten duygusal bir mesajı izledi. Kennedy, cevaben ‘Dünyayı nükleer savaşın felaketine mahkûm etme niyeti yoksa, o zaman sadece ipin uçlarını çeken güçleri gevşetmeyelim, o düğümü çözmek için önlemler alalım’ mesajını gönderdi. Süper güçler arasında diplomat olmayan kişiler aracılığıyla ‘arka kapı’ diye nitelenen yöntem ile yoğun bir diplomasisi mesaisi başladı. Kriz, Washington’un Küba’yı işgal etmeyeceğine söz vermesi ve Moskova’nın da füzelerini kaldırmasıyla sona erdi. Bir yıl sonra ABD de sessizce Türkiye’deki nükleer füzelerini geri çekti. Diplomasinin kalıcı etkisi oldu. Washington ve Moskova arasındaki ilk kriz hattı kuruldu ve tarihi Nükleer Testleri Yasaklama Anlaşması müzakereleri başladı.

SOĞUK SAVAŞIN SEMBOLÜ: BERLİN

Küba füze krizi yaşanmadan dört yıl önce, Kruşçev 1958’de ABD, İngiltere ve Fransa’nın güçlerini altı ay içinde bölünmüş Berlin’den çekmesini talep eden bir ültimatom yayınladı. Washington reddetti, ancak Başkan Dwight D. Eisenhower, uzlaşma aramak için bir sonraki yıl Sovyet liderini Camp David’de ağırladı. İkisi de pozisyonlarından kıpırdamadı. Sovyetlerin casusluk yapan bir Amerikan U-2 uçağını düşürmesinden sonra başlamış diplomasi de bozuldu. 1961’de ikinci bir ABD girişiminde, Kennedy Kruşçev ile Viyana’da buluştu. Kennedy kendisinin daha sonra kabul ettiği gibi toplantıya iyi hazırlanmamıştı ve Sovyet lideri onu adeta ezdi. Cesaretlenen Kruşçev, ABD’ye Berlin’i terk etmesi için tekrar altı ay verdi. Kennedy, Avrupa’ya asker göndererek, yüz elli bin yedek askeri göreve çağırarak ve kararlılığını göstermek için savunma bütçesini artırarak cevap verdi. Savaş istemeyen Sovyetler, Berlin Duvarı’nın yapımına hızlandırarak karşılık verdi. Soğuk Savaş, sonraki otuz yıl boyunca şiddetle devam etti ve Berlin, Doğu ile Batı arasındaki ideolojik uçurumun ve askeri gerilimlerin sembolü oldu.

DİPLOMATİK BAŞARI, ASKERİ FELAKET

Geçmişte yaşanmış başarılı ve başarısız diplomasi örnekleri mevcut Ukrayna krizinde de etkilerini gösteriyor. Diplomasi, o zaman da, şimdi de ve hatta her zaman riskli. Her zaman sonuç getirmeyebilir ama yine de özellikle ABD’nin bugüne kadar savaşı önlemek için diplomasiyi kullanma konusunda uzun bir geçmişi var. Sadece Soğuk Savaş döneminde, Berlin, Küba, Tayvan Boğazı, Macaristan ve başka yerlerdeki krizleri, büyük oranda diplomasi yoluyla etkisiz hale getirdi. Ama, askeri müdahaleyi yanlış yaptığı, Vietnam ve İkinci Irak Harekatı’nda trajik bir sonuçla karşılaşlaştı.

IRAK’TA YANLIŞLIKLAR SİLSİLESİ

1990’da ABD, Irak Cumhurbaşkanı Saddam Hüseyin’in petrol zengini Kuveyt’i işgal etmesinden sonra hem sert açıklamalar yaptı hem de çeşitli kuvvet gösterilerinde bulundu. BM destekli bir koalisyonu seferber etti, Suudi Arabistan sınırına asker yerleştirdi. Dönemin Dışişleri Bakanı James Baker, son bir teklifte Iraklı mevkidaşı Tarık Aziz ile Cenevre’de yaptığı görüşmeye Bush’tan bir mektup getirdi. Aziz, ‘Bu mektubu kabul edemem. Devlet başkanları arasındaki iletişime uygun bir dilde yazılmamış’ diye karşılık verdi. Ardından ABD liderliğindeki koalisyon Kuveyt’e asker çıkarark Irak’ı geri çekilmeye zorladı. Ancak Washington ile Bağdat arasında düşmanlık ve şüpheler hep devam etti. ABD diplomasisi 2003’te, Saddam’ın BM silah denetçilerini aldattığını ve kitle imha silahları üretmek için tesislerini sakladığını iddia eden yanlış bir ABD istihbaratına uluslararası desteği sağlayamadı. Birçok tarihçinin ABD dış politikasının tarihteki en büykü hatalarından birisi olarak gördüğü Irak işgalini ikinci kez başlattı. Yıllar sonra binlerce sivil ve askerin hayatını kaybettiği bir savaşın ardından, arkasında yıkılmış ve harap bir Irak bırakarak bu ülkeden çekildi.

SÖZÜNDE DURMAYAN EISENHOWER

ABD başkanlarından Eisenhower, komünizmin Doğu Avrupa’da yayılmasını durduracakları sözünü vermişti. Öğrenciler ve işçiler, 1956’da Budapeşte’de beklenmedik bir ayaklanma başlatt. O sırada CIA tarafından finanse edilen Özgür Radyo Avrupa, ‘işçilerin cesur ve kahraman grevi’ temalı yayınlarla ayaklanmayı destekledi. Sovyet birlikleri isyanı bastırmak için askeri müdahale düzenledi. Eisenhower ayaklanmanın ‘Macar halkının uzun süredir sahip olduğu yoğun özgürlük arzusunu’ yansıttığını söylese de, o sırada Süveyş Kanalı’ndaki krize odaklandığı için ‘sözlü tavır’ dışında pek birşey yapmadı ve Macaristan otuz yıl komünist yönetim altında kaldı.

MESAFELERİN ANLAMI

Küba füze krizinden altmış yıl sonra, Biden’ın Moskova ile mücadelesi siyasi coğrafya ve stratejik çıkarlar açısından büyük farklılılar gösteriyor. Küba, Sovyetler Birliği’nden 8 bin kilometre zakta ABD’nin ise burnunun dibindeydi. Buna karşılık Ukrayna ABD’den 7 bin kilometre uzakta ve Rusya’nın Batı ile en uzun sınırını oluşturuyor. Sovyetler Birliği, Rusya’nın bugün Ukrayna sınırına yaptığı gibi, Küba’da yüz binden fazla asker konuşlandırma imkanına sahip değildi. Küba füze krizi Kruşçev için sonun başlangıcı olmuştu. Sovyet lideri, 1964’te onu siyasi olarak daha savunmasız hale getiren bir sistem kurduktan sonra devrildi. Buna karşılık Putin, ömür boyu kendini garanti altına alacak siyasi adımlar attı ve ülke içinde şu anda en güçlü politikacı. Adeta rakipsiz. Biden ise, yıkıcı bir seçim kampanyasının ardından seçildiği koltukta, Kongre’deki dengeler nedeniyle diken üstünde. İstediği değişikleri Kongre’den çıkaramıyor. Irak ve Afganistan’daki sonuçları açısından başarısız savaşların ardından, yeni bir askeri heyecana kesinlikle karşı. Müttefikleri Avrupa ülkeleri, Rusya ile bir didişmeye girmeye –hepsi farklı farklı sebeplerle- hiç hevesli değil. Aylardır birbirlerinin gözlerinin içine bakarak, rakibinin bir anlık bir göz kırpmasını bekleyen iki lider içinde kimin istediğine ulaşacağını tahmin etmek çok zor. Ama gözünü ilk kırpan, ilk geri adımı atan olacak.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram