Sınırlarımız dışında ‘Kurtuluş Savaşı’ veriyoruz, safları sıklaştıralım!

KRONOS 25 Şubat 2020 GÜNDEM

Libya ve Suriye’de çatışma zorunluluk muydu, Hükûmetin ‘Savaş siyaseti’nden mi kaynaklandı? Artı Gerçek’te Alp Altınörs; ‘Emperyal bir güç olmaya yeltenmek başka bir şeydir, olmak başka bir şey. Arap Baharı eylemlerinin başladığı 2011’den bu yana ilki ve ikincisi arasındaki eşikte salınan AKP iktidarı defalarca iflas eden Yeni Osmanlıcı siyasetinde ısrar ettikçe hem Türkiye hem de bölge halklarına büyük zararlar vermektedir.’ diyor.

Musa Özuğurlu, özellikle çatışma bölgelerinde olanları haber alabilmek üzerine yoğunlaşıyor ve Gazete Duvar’da; ‘Eskiden de gizli saklı işler yapılırdı elbette ama Amerikan icadı olan, işbirlikçi medyayı devreye sokup çevrilen numaraları ya da içinde bulunulan durumu farklı anlatma “halkla ilişkiler yöntemi” ile bu ülke bu iktidar döneminde tanıştı. Bu stratejinin diğer ayağını “herkes benim gibi düşünür ve gözünü kapatıp koşulsuz tam destek olursa sorun çıkmaz” anlayışı oluşturuyor. Bir şeyler dönüyor/oluyor ve siz bunu bir süre saklıyorsunuz, hata yapınca ya da işler iyi gitmeyince de sıyrılıp suçu sizi uyaranlara, sizin gibi düşünmeyenlere, yani başkasına atıyorsunuz. Bu da yetmiyor sizin gibi düşünmeyenleri “ihanet” ile suçluyorsunuz. Karşıdakine ne kadar büyük ithamda bulunursanız sorumluluktan o kadar kaçabilirsiniz çünkü.’ ifadelerini kullanıyor.

Evrensel’de Yusuf Karataş Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ‘Kurtuluş Savaşı’ söyleminden hareketle; ‘Eğer Suriye ve Libya’da bir “istiklal mücadelesi”nden söz edilecekse bu Türkiye halklarının değil, halkları yeni tehditlerle yüz yüze bırakma pahasına Erdoğan iktidarı ve onunla kader birliği yapmış burjuva gericiliğin istiklal mücadelesidir. Ancak bugün bölgedeki (Ortadoğu) egemenlik/paylaşım mücadelesinin başını tutan emperyalistler arasında giderek sıkışan ‘tek adam iktidarı’nın yayılmacı emelleriyle birlikte kendi kuruluş gerekçeleri de yavaş yavaş çöküyor. İşte bu nedenle dün “Birileri Lozan’ı zafer diye yutturmaya çalıştı” diyen Erdoğan, kendi iktidarını ayakta tutmak için yayılmacı emellerini istiklal savaşı diye yutturmaya çalışıyor!’ tezini savunuyor.

Darbeleri konuştuğu kadar darbe olasılıklarını da konuşan Türkiye, yine böyle bir süreçten geçiyor. Cumhuriyet’te Ali Sirmen ‘Başka bir olasılık’ diyor; Kafası üniform olan, ama üniforması resmi olmayan bu yöntemde tank, top, tüfek, alay, kolordu, ordu gibi unsurlara da gerek duyulmamakta, devletin gücünü kullanarak sivil alanda kalmış güçlerin temel hak ve özgürlükleri askıya aldığı rejimlerde demokratik olmayan yollara girmek için askeri darbeye ihtiyaç duyulmaz. Sen canım kardeşim, bu durumda hâlâ darbe bekliyorsan eğer biraz gülünç oluyorsun demektir. Tabii darbe olasılığının olmaması, kaos olasılığını saf dışı bırakmıyor. Ortam darbe dışı başka olasılıklara da gebe.’.

4. Olağan Kurultay’ını tamamlayan HDP’nin ‘Türkiyelileşmesi’nden söz ediyor T24’te Aydın Engin; ‘Tamam, Kürt sorununun barışçıl ve köklü ve kalıcı bir çözüme kavuşturulması Türkiye’nin en yakıcı sorunudur. Ancak Türkiye’nin sorunları bundan ibaret değildir. Yoksulluk, işsizlik, pahalılık, eğitimde siyasal İslamın ağırlığı, yargının AKP yargısına dönüşmüşlüğü, dış politikada “fetihçi ve savaşçı” bir sapkınlığın tırmandırılması, Türk milliyetçiliğinin devletin resmi politikasının ana ekseni olmaktan bir türlü çıkarılamaması, faturası ileride çok ağır olacak beyin göçü, ekonominin gitgide ve artan bir hızla çöküşe yönelmesi, demokrasinin daha da geliştirilmesi bir yana gitgide bir aldatmacaya dönüştürülmesi gibi sorunlar da Türkiye’nin sorunlarıdır ve Türkiyelileşme hedefini önüne koyan bir parti bütün bu sorunların tümünün sahibi olduğu zamam, ancak o zaman Türkiye’nin partisi olur, Türkiyelileşir…’.

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:
https://soundcloud.com/user-436877268/250220-kp

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram