Bakan Kirişçi’ye açık mektup: Toprağı doyurmak pahasına 15 canı gözden çıkardınız ya…

Sayın Kirişçi; ne vakit sözlüğünüzden “vicdan”ı, “haysiyet”i, “hakkaniyet”i, “nezaket”i sildiniz? Acaba Allah’ın yarattığı canların kaybına üzülmeyip toprağın suya kavuşmasını hazla anlatmak, insan olmak mıdır? Sizi yormayacaksa, bunu bir düşünür müsünüz?

BERKE KAYA 17 Mart 2023 GÖRÜŞ

Tarım ve Orman Bakanı Prof. Vahit Kirişçi

Sayın Kirişçi,

Duydum ki, “Evet…” demişsiniz, “Sel 15 canımızı aldı, ama toprak da suya kavuştu.” demişsiniz.

Bunu, sesiniz titremeden, gözünüzü kırpmadan, bir külah çekirdek, bir naneli sakız ister gibi demişsiniz.

Bunu, imdatlarına hiçbir siyasi erk yetişmediği için enkaz altında, soğuktan donarak ölenlerin kırkı çıkmadan demişsiniz.

Bunu, yoğun bakımdaki onlarca hastayı, kuvözdeki bebekleri ölüme terk eden iki hastaneye ilişkin tek bir yaptırım gelmemişken, Hatay il sağlık müdürünün milletvekili adayı olmak muradıyla istifa ettiği gece demişsiniz.

Bunu, acısını ve öfkesini içine gömüp elleriyle kazıya kazıya çıkardığı cesetleri, köylülerin kendi çabalarıyla hazırladıkları bir alanda yıkayıp, gecenin on ikisinde defnedenlerin yaşadığı ülkede demişsiniz.

Bunu öyle rahat, öyle emin, öyle içten, öyle inanarak demişsiniz ki, şu vakte kadar özür dileme, istifa etme aklınıza bile gelmemiş.

Rüzgâr ters esip saçınızı tarumar etse… Makas kayıp tırnağınızı hafif derin kesse… Ocaktan buharı üstünde gelmiş çayı yudumlarken diliniz yansa… Bu kadar rahat, bu kadar emin, bu kadar içten, bu kadar inanarak “Ah!” demezsiniz oysa.

***

Sayın Kirişçi,

Okumuş kişisiniz. Doktoranızı İngiltere’de, Cranfield Üniversitesi’nde tamamlamışsınız. 16’sı yabancı dilde olmak üzere, toplam 55 adet makaleniz yayınlanmış. Eminim, inançlı birisiniz de…

Bu yüzden söylüyorum, El-Kındî’yi bilirsiniz muhakkak.

Siz, toprağı doyurmak pahasına 15 canı gözden çıkardınız ya… O El-Kındî, insan için ‘küçük âlem’ diyor. “ Meleklerle ortak akletme yeteneğine sahip” diyor. “Yeryüzünün en değerli varlığı” diyor.

Yani sizin, bir nevi ‘takas’ta kullandığınız insanı yüceltiyor.

Farabi’yi de bilirsiniz elbet. Niye bilmeyesiniz ki…

İşte bu bildiğiniz Farabi, “İnsan fıtratı bakımından ihtiyaç sahibi bir varlıktır” diyor. “İhtiyaçlarını tek başına karşılaması mümkün değildir” diyor. “O nedenle yardımlaşması gerekir” diyor.

Hani sizin, kim bilir hangi nedenle uzatmaya çekindiğiniz yardım eli var ya… İşte ona istinaden söylüyorum.

Bakan olmanız sizi ‘insan’ olmaktan uzaklaştırmayacağını söylememe müsaade ediniz lütfen.

İbn Arabî’yi de bilirsiniz muhakkak. Şeyh-i Ekber olarak nitelendirilen İbn Arabî’yi…

İşte o mutasavvıf, “İnsan-ı kâmil suret-i Hakk’tır” diyor. İnsanın Hakk suretinde yaratıldığını…

Sizin bozuk para gibi harcadığınız o 15 canın (ki son verilere göre 17 oldu) her biri bir suret-i Hakk… İnsanın içi cız etmez mi, “ama toprak da suya kavuştu”, derken?

Fars asıllı diye itiraz etmezseniz İmam Gazzâlî’ye getirmek istiyorum sözü.  Batı skolastiklerince Abuhamet ve Algazel diye bilinen bu Hükema, insan olmayı temelde iki mertebeye ayırıyor. Biri insan olarak dünyaya gelmek, diğeri ise insan olmanın gereklerini yaparak insan olmak…

Acaba Allah’ın yarattığı canların kaybına üzülmeyip toprağın suya kavuşmasını hazla anlatmak, insan olmak mıdır?

Sizi yormayacaksa, bunu bir düşünür müsünüz?

***

Sayın Kirişçi,

Doğal afetlerde ölenler ‘şehit’tir.

Ben demiyorum. Diyanet İşleri Başkan Prof. Dr. Ali Erbaş diyor. Bu hadis-i şerifi söylerken sırtını dayadığı Ebu Hureyre diyor. Hatta Buhârî diyor.

Buhârî, “Şehitler beş kısımdır” diyor ve açıklıyor: “Bulaşıcı hastalığa yakalanan, ishale tutulan (karın ağrısından), suda boğulan, göçük altında kalan ve Allah yolunda savaşırken şehit olanlar.”

Başka bir deyişle yalnız Allah yolunda değil, deprem, yangın, sel felaketi, afet ve benzeri musibetlere maruz kalarak ölen… Hatta ve hatta mide ağrısından ölen, doğum sırasında ölen, suda boğularak ölen, kolera, veba ve verem gibi bulaşıcı bir hastalığa yakalanıp ölen… Dahası göçük altında kalarak ölenlerin de hükmen şehit sayıldığını söylüyor.

Sizin nazarınızda şehitlik mertebesi iyilikle karşılık verilemeyecek bir aşağı seviye mi?

Sayın Kirişçi,

Maneviyatınızı sorgulamak haddim değil. Bir ortak payda yakalayabilmek adına bahsettim bunlardan.

Diyelim ki, bir fani olarak dünyevi şeyleri önceliyorsunuz. O bahşiş verircesine gözden çıkardığınız canlar seçmendi. İhtimal ki, çoğu, üyesi bulunduğunuz partiye oy verdi.

Sizi o makama taşıyanlara dahi hürmetiniz kalmadı mı?

Ne vakit sözlüğünüzden “vicdan”ı, “haysiyet”i, “hakkaniyet”i, “nezaket”i sildiniz?

Hadi Bakanım, geç kaldım demeyiniz; bir güzellik yapıp af değil, özür dileyiniz. İstifanızı temiz bir kâğıda yazıp Cumhurbaşkanının masasına bırakınız.

O yokken odasına girmeye izin vermeyebilirler. Üzülmeyiniz.

Kalem müdürüne itimat edebilirsiniz. O ulaştırır kendisine…

Hadi Bakanım, siz medeniyet görmüş bir profesörsünüz. Yapabilirsiniz, biliyorum.

Kendinize inanın yeter.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com