Seçimin ikinci turu için biraz rasyonalite lütfen!

İlk turda Kılıçdaroğlu’nu destekleyenlerin, mesela KHK'lıların 'ikinci turda oy vermeyeceğim' demesi, açıkça Erdoğan'a destektir ve onun hanesine yazılacak bir puandır. Bir yanda yirmi yılı aşmış otokrat, hak/hukuk tanımaz, milleti soyan bir idare; öbür yanda umut var. Biraz rasyonalite lütfen!

SELAMİ ER 26 Mayıs 2023 GÖRÜŞ

Genel seçimlerin ilk turunu hemen hemen ciddi tüm anket şirketlerinin tahminlerinin ötesinde Erdoğan açık ara önde tamamladı. Seçimlerden önce, aleyhe anket sonuçlarına rağmen iktidar ortağı Cumhur İttifakı şemsiyesi altındaki partilerinin rahatlığı birçok kişi gibi benim de dikkatimi çekmiş ve yine hangi numara peşindeler dedirtmişti.

Erdoğan ve suç ortaklarının,  hukuksuzluğu, her türlü suçu işlemeyi ve çeşitli kötülükleri adeta kurumsallaştırıp sistematik hale getirdikleri bir ortamda ‘şapkamı alıp gidiyorum’ demeyeceği herkesin malumu. Hırsızlığın her türü üzerinde master ve doktora derecesi olan, yolsuzluk alanında profesör olmuş bu iktidarın seçim sandıklarına kutsal emanet muamelesi yapmayacağını da tahmin etmek zor olmasa gerek. Ancak bu defa muhalefette yer alan partiler ortak hareket etmeyi başarmış, Kılıçdaroğlu meydanların desteğini arkasına almış ve iyi bir rüzgar yakalamışken muhalefet bloğunun bilhassa CHP’nin önceki İstanbul ve Ankara belediye seçimlerinden de yeterince ders çıkardığı ve gerekli önlemleri aldığı ve dolayısı ile bunun bu kadar kolay olmayacağı düşünülüyordu.

Ancak seçim gecesi muhalefetin seçim önlemi almadığı ve ciddi bir hazırlığının da olmadığı ortaya çıktı. Hatırlanacak olursa kapatılmadan önce Cihan Haber Ajansı akşam saat dokuz olmadan seçim sonuçlarını nerede ise YSK’nın açıkladığı nihai sonuca benzer şekilde vermekte idi. Akıl alır gibi değil, ama yedi muhalefet partisi, hele CHP gibi yüz yıllık geçmişi olan, her ilçede teşkilatı olan bir parti bir haber ajansı kadar organize olamıyor ve sandıkların denetimini beceremiyor.

Seçim sandıklarından gelen verilerin işlenmesi/birleştirilmesi meselesi kuzunun kurda teslimi misali her işi şaibeli Tuncay Özkan’a ve ona ait olduğu bilinen KRT televizyonuna havale edilmiş. Özkan’ın 2008 yılında 25 milyon dolara sattığı ve bu satış için İpek Grubu’na defalarca teşekkür ettiği Kanaltürk için TMSF’den 95 milyon Dolar talep ettiği ve davanın Yargıtay’da olduğu biliniyor. Tuncay muhtemelen tamamen duygusal (!) nedenlerle tüm muhalif partilerin ve toplum kesiminin beklentisi ve güvenini boşa çıkardı. İstenen veri akışı sağlanmadı. Böyle olunca muhalefetin seçimin şaibeli olduğunu iddia etmesini ve ‘oylar çalındı’ kampanyası başlatmasını sağlayacak somut verilerden mahrum bırakıldı. Tüm seçmenler de YSK ve AA verilerine mahkum edildi.. Muhalefet seçim öncesinde de Erdoğan’ın ne diplomasını ve ne de Anayasa’nın açık hükmüne rağmen üçüncü kez aday olmasını bir seçim kampanyasına çevirerek iktidarı zorlayacak adımlar atmamıştı.

Seçim gecesine önceden iyi hazırlanan iktidarın, bunun için önlemler aldığı, pazarlıklar yaptığı, seçimin sonuçlarını kısmen manipüle etmek için planlar yaptığını ifade etmek herhalde yanlış olmayacaktır. Nitekim Süleyman Soylu’nun Mahmut Övür’e seçimden önce hem Cumhurbaşkanlığı ve hem de Parlamento seçimlerini tam olarak tahmin (!) etmesi de bunu gösteriyor. Ayın şekilde seçim sonuçları için Bakanlıkta kurdukları sistem de kamuoyuna yansımıştı. Ayrıca Erdoğan’ın sahte muhalifler üzerinde muhalefeti de dizayn ettiği ve gerektiğinde kendi işine yarayacak şekilde hareket ettirme becerisi bulunduğu da malum.

Ancak bunların arkasında bir derin yapı varmış ve herşeyi onlar kontrol ediyormuş gibi yapılan yorumları ve yazıları gerçeklikten uzak gördüğümü de belirtmek istiyorum. Hele Erdoğan’ın seçim gecesi ağlamaklı şekilde ‘kaybettik’ diyerek Şenkal Atasagun’la görüştüğü, Atasagun’un da bir Kurtlar Vadisi repliği şeklinde ‘biz bitti demeden bitmez’ hamlesi ile iki saat içinde her şeyi değiştirdiği gibi akıl dışı senaryolara ancak gülünmesi gerektiğini düşünüyorum.

Ülkeyi yirmi yıldır yöneten, kurumlarını aile şirketine çeviren bir otokratın seksenini geçmiş bir istihbaratçı tarafından kurtarılması ancak Amerikan filmlerinde olur herhalde. Ne Erdoğan bu kadar zayıf ve aciz biri, ne de Atasagun yarı tanrı. Seçim sonuçlarını manipüle etmek iki saate yapılacak bir iş değil, çok iyi organize olmayı ve öncesinde hazırlık yapmayı gerektiriyor. Bu noktada da iktidar partisi ve ortaklarının muhalefet içindeki uzantıları ile bereber bunu başardıkları görünüyor. Bundan dolayı lütfen herşeyin arkasında derin yapılar arayan, sürekli büyük resim gösteren yönlendirmelerden uzak kalın.

Seçimin denetimine gelecek olursak, işin ironik yanı sandıklara yapılacak itirazların, yaklaşık yüzde doksanı AKP iktidarı döneminde hakim olmuş, yüzde atmıştan fazlası ise darbe girişimi sonrasında, ‘tam biat’ prensibi ile mesleğe kabul edilmiş hakimler tarafından yapılmıştır. Bu noktada adliye teşkilatı içerisinde fiili denge ve denetim görevi ifa edecek, usulsüzlükleri önleyecek veya raporlayabilecek, iktidara biat etmeyen 4.500 civarında yargı mensubunun ihraç, 1.500 civarında yargı mensubunun ise emeklilik ve istifaya zorlama gibi yöntemlerle sistem dışına itildiğini not etmek gerekiyor.

İşin daha da ironik tarafı, bu süreçlerin her aşamasında muhalefetin açık veya örtülü destek ve kabulünün bulunması. Dahası itirazlar konusunda nihai kararı verecek Yüksek Seçim Kurulu’nun üyelerini belirleyen Yargıtay ve Danıştay’ın iktidara sorun çıkarabilecek üyeleri şüpheli darbe girişiminden hemen önce görevden alınmıştır. Erdoğan bununla da yetinmemiş ve 2017 Anayasa değişikliği ile adeta sağlamanın da sağlamasını yaparcasına Hakimler ve Savcılar Kurulu üyelerinin belirlenmesini tamamen kendi kontrolüne alarak Danıştay ve Yargıtay üye seçimini dolayısıyla YSK üyelerinin tam biat edenlerden belirlenmesini garanti altına almıştır.

Yani uzun sözün kısası ‘tuz da kokmuştur’.

Muhalefetin yüzleşmesi gereken hatası AKP-MHP ortak rejimi yargı bağımsızlığının canını okurken, binlerce hakim ve savcıyı hiçbir delil olmadan ihraç edip hapsederken, bunu yanlış okuyup ‘Yenikapı Ruhu’ teranesine katılarak yapılanları onaylamış olması ve haksız ihraç ve hapisleri görmezden gelmeleridir. Atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra bunun dile getirilmesi ise bugünkü problemlere çare olamamakta. Demokrasi sadece seçimler değildir; yine  kanunların var olması, bir ülkeyi hukuk devleti yapmaz. Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı hukuk devletinin olmazsa olmaz şartıdır.

Tüm kurumlar parti/rejim aparatı halinde getirilerek denetim ve denge mekanizmaları işlemez veya iktidara çalışır vaziyette ise tabi ki burada gerçek anlamda hukuk devletinden ve demokrasiden bahsedemeyiz. Seçimleri denetlemekle görevli YSK başkanı ile iktidarın harcama ve gelirlerini denetlemekle görevli Sayıştay başkanlarının kardeş olması ise devleti aile şirketi haline getirdiklerinin en güzel örneklerinden.

Bu nedenle ne ortaya dökülen yolsuzlukları soruşturacak bir savcı bulunabiliyor, ne de herkesin malumu olan seçim manipülasyonlarını denetleyecek/engelleyecek hakimler. Binlercesi ihraç edilirken kimse engel olmamıştı, mevcut tarafsız hakimlerin kendini güvende hissetmesi ve görevlerini adilane yapmaları da bu şartlarda mümkün görünmüyor.

Muhalefet yapabilirse ikinci tur seçimlerde gerçek manada organize olup sandıklara sahip çıkmalı, gerekli veri akışını sağlamalı ve seçim hırsızlıklarını tespit ederek bunu kamuoyu ile paylaşmalı. Zira yargının bunu yapmayacağı açık.

Rasyonalite ile ilgili ikinci bir sorun da ilk turdan sonra milliyetçi/ulusalcı oyları hedefleyen Kılıçdaroğlu’nun mevcut dil ve söylemini değiştirmesi sonrasında iktidarın hışmından paylarını alanların, mesela bazı KHK’lıların ‘Kılıçdaroğlu’na da oy vermeyeceğiz’ şeklinde açıklama yapmalarıdır. Yine iki yanlıştan bir doğru çıkmıyor. Kılıçdaroğlu’nun dil değiştirmesi doğru değil, ancak ne yapacaksınız Erdoğan’a oy verip bize biraz daha fazla zulmet mi diyeceksiniz? İlk turda Kılıçdaroğlu’nu destekleyen birinin ikinci turda oy vermeyeceğim demesi, açıkça Erdoğan’a destektir ve onun hanesine yazılacak bir puandır. Elbette Kılıçdaroğlu mükemmel bir aday değil, muhalefetin kazanması her şeyi bir anda düzeltir de diyemeyiz. Ancak bir yanda yirmi yılı aşmış otokrat, hak/hukuk tanımaz, milleti soyan bir idare; öbür yanda umut var. Öbür yanda kısmen de olsa hakların geri verileceğini söyleyen, hukuku geri getireceğiz, çalmayacağız, çaldırmayacağız diyen bir muhalefet var. Biraz rasyonalite lütfen.

WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com