Avrupa’nın uyuyan devi Almanya uyanıyor: Scholz artık ‘şahin’

Rusya’nın Ukrayna’yı işgali, Berlin Duvarı’nın yıkılmasından beri yatırımlarını savunmaya değil sanayiye ve ticarete yapan Almanya’nın tercihlerini değiştirecek gibi görünüyor. Şansölye Scholz, Merkel döneminin tercihlerini revize etmeye başladı bile.

EMİR KORKMAZ 06 Mart 2022 HABER ANALİZ

Almanya Başbakanı Olaf Scholz.

Angela Merkel Almanya başbakanıyken, Rusya ve Çin başta olmak üzere otoriter yönetimlere sahip ülkelerle ‘ticari’ ilişkilerini hep üst seviyede tutmuştu. Almanya’nın otoriter güçlere endişe verici bağımlılığı ve siyasi sınıfının bu ilişkileri yeniden gözden geçirme konusundaki isteksizliği, aslında uzun zamandan beri birçok diplomatic gözlemcinin endişeyle dile getirdiği bir konuydu. Berlin, Rusya’dan yeni bir gaz boru hattının açılışını yapmaya hazırlanırken, Almanya’nın en büyük şirketlerinin Çin’de ardı ardına büyük yeni yatırımlar ilan ederken gerek ülke içinde gerekse ülke dışında çok sayıda diplomasi uzmanı ‘’Bugün olmasa da birgün bu işler Almanya’nın canını yakabilir’’ uyarısında bulunuyordu. Bazı yorumcular, ‘’Almanya için özgürlük başka yerlerde, Almanya’da olduğu kadar önemli değil. Eğer ticaret, ekonomik gerileme ile özgürlüklerin erozyonu arasında seçim yapmaya zorlarsa, Almanya pekala ikincisini seçebilir’’ değerlendirmesini bile yapıyordu. Bu tartışmaların iyiden iyiye arttığı günlerde Merkel’in görevi bırakacağı zaten belli olmuştu. O nedenle birçok kişinin kafasındaki soru, bir liderlik değişikliğinin Almanya’nın yaklaşımında bir değişikliğe yol açıp açmayacağıydı. Birçok gözlemci şüpheliydi.

SCHOLZ’UN TARİHİ KONUŞMASI

Geçtiğimiz hafta sonunda yıllardan beri ilk kez bir pazar günü toplanan Alman Meclisi’ne hitap eden Merkel’in halefi Olaf Scholz, beklentilerin aksini ispatlarcasına, Rusya’nın sebepsiz yere Ukrayna’yı işgaline sert bir cevap verdi. Sosyal demokrat politikacı konuşmasında özgürlüğü ilk sıraya koydu. Bunu yaparken, 70 yıl önce Federal Alman Cumhuriyeti’nin kuruluşuna kadar uzanan Alman dış politikası tabularını paramparça etti. Scholz, Almanya’nın Rus gazına olan bağımlılığına son vereceğini, ordusuna ek 100 milyar euro harcayacağını ve askeri yönden üstünlüğü aşikar olan Rusya’nın topyekün saldırısına yardımcı olmak için Ukrayna’ya yüzlerce tanksavar silahı ve Stinger füzesi göndereceğini duyurdu. En büyük nükleer karşıtı Yeşiller ile iktidarı paylaşan Sosyal Demokratlar şu anda, Rusya’nın gaz arzının durmasının ortaya çıkaracağı enerji boşluğunu doldurmak için nükleer santrallerinin ömrünü uzatmayı bile tartışıyor.

Almanya Parlamentosu Bundestag, Rusyanın Ukraynada sürdürdüğü askeri müdahaleyi görüşmek üzere toplandı. Toplantıda Başbakan Olaf Scholz milletvekillerine hitap etti.

Bu kararların her biri Alman politikası için ayrı ayrı bir deprem. Birlikte ele alındığında, bunlar kimsenin tahmin edemeyeceği adımlar. Bu adımlar ne temkini ne dikkatliliğiyle tanınan ‘acemi’ bir başbakandan, ne tarihi itibariyle Rusya’yla yakın ilişkiler içinde olmuş Sosyal Demokratlar tarafından yönetilen bir hükümetten, ne de barışçı ve pasifist kökleri olan bir Alman partileri koalisyonundan beklenecek hareketler. Scholz, Parlamento’da yaptığı tarihi konuşmada, ‘’Yeni bir döneme giriyoruz. Ve bu, şu anda yaşadığımız dünyanın daha önce bildiğimiz dünya olmadığı anlamına geliyor’’ derken, yüzündeki ciddiyet gözlerden kaçmıyordu.

YIKILAN DUVAR SAVUNMA MASRAFLARINI AZALTTI

Almanya, Berlin Duvarı’nın yıkılmasının, iki Almanya’nın yeniden birleşmesinin ve Sovyetler Birliği’nin çöküşünden sonra tercihlerini hep liberal demokrasi yönünde kullandı. O günlerde demokrasi, Doğu Avrupa’yı kasıp kavuruyor, otoriter güçlü adamları iktidardan uzaklaştırıyordu. Duvar yıkıldığında Doğu Almanya’nın Dresden şehrinde görevli bir KGB ajanı olan Vladimir Putin’in ‘’20. yüzyılın en büyük jeopolitik felaketi’’ olarak nitelendirdiği şey, Almanya için bir yeniden doğuştu. Soğuk Savaş’ın sona ermesi aynı zamanda ‘barış’ anlamına geliyordu. Böylece Alman savunma bütçelerinde tahmin edilemeyecek büyük bir düşüş yaşandı.

OTOKRATLARLA ALIŞVERİŞ

Bu tarihi günlerin hemen ardından Almanya, güvenliği ABD tarafından sağlanırken, bu arada Rus gazının en büyük müşterilerinden birisi haline gelen ve ülkenin dört bir yanında üretilen dünyanın önde gelen makine ve takım tezgahlarını ekonomisi yükselmekte olan Çin’e satan bir endüstriyel güç merkezi olarak adeta yeniden doğdu. 2000’lerin başındaki Avrupa’nın mali krizi, Rusya’nın Kırım’ı ilhakı, Orta Doğu’da gerginlikler ve mülteci akını gibi bir takım engellerle karşılaşsa da, bunların hiçbiri Almanya’nın kurduğu modelde en küçük sarsıntıya yol açamadı. Merkel, Suriyeli mülteci krizinin yükseldiği günlerde Türkiye’yi altı ayda üç kez ziyaret ederek, Tayyip Erdoğan ile sıcak görüntüler vermekten kaçınmadı.

TİCARET HERŞEYİ ÇÖZMÜYORMUŞ

Ardından Brexit ve Donald Trump’ın beklenmeyen bir şekilde seçilmesi geldi. Bu arada Almanya’nın ticaretteki mottosu olan ‘’Wandel durch Handel’’ (ticaret yoluyla değişim) düşüncesinin pek de iyi çalışmadığı görüldü. Alman otomotiv devletinin Çin’de kurduğu fabrikalar aracılığıyla Pekin bu sıradışı teknolojiyi ele geçirirken, adım adım küresel emelleri olan otoriter bir gözetim devletine ve aynı zamanda Berlin için zorlu bir ekonomik rakibe dönüştü.

Merkel ve Olaf Scholz

MERKEL’İN KARNESİNDE GÖRÜLMEYE KIRIKLAR

Almanya tarihinin en uzun süreli başbakanlıklarından birisine imza atan Angela Merkel geçtiğimiz aylarda görevinden ayrılırken büyük alkışlarla uğurlandı ancak koltuğunu terk etmesinin üzerinden çok geçmeden görev süresindeki yanlışları da yavaş yavaş ortaya serilmeye başlandı. Ekonomik krizdeki dirayetli tutumu ve mülteci akınındaki tercihi kendisine büyük sempati sağlasa da, Merkel Rusya ve Çin başta olmak üzere birçok otokrat ile, ülke içi ve dışından gelen uyarılara -rağmen sıradışı ilişkiler kurdu.

MODELİN ÇÖKECEĞİ 2017’DEN BERİ BİLİNİYORDU

Merkel, 2017’de Münih’teki Trump ile ilk karşılaşmalarından ardından, Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı’nın ardından güvenliğini tamamen teslim ettiği ABD’ye artık güvenemeyeceğini anlamıştı. Trump, vulgar bir şekilde Berlin’i NATO bütçesine yeterince katkıda bulunmamakla ve masrafları ABD’nin sırtına yüklemekle itham ediyordu. Ancak Merkel, sıradan Almanlara, Almanya’nın savaş sonrası modelinin temellerinin çökmekte olduğunu hiçbir zaman açıklamadı. Giderayak son büyük dış politika eylemlerinden biri, Trump’ın yerine gelen Biden yönetiminin keskin itirazları rağmen Çin ile yeni bir Avrupa Birliği yatırım anlaşması yapmaktı. Ancak tarihin garip bir cilvesi olarak, hem de Merkel’in koltuğu bırakmasının hemen ardından, kurallara, serbest ticarete ve güç ilişkilerine dayanan dünya dengesini sağlam tutmak için harcanan çaba, üç ay içinde çöktü.

SCHOLZ, DEĞİŞİM DEĞİL DEVAM VAADETMİŞTİ

Scholz, seçim kampanyası sırasında seçmenlere aslında değişim değil sürelilik vaadetti. Son dört yıldır başbakan yardımcısı olmasının da avantajıyla adeta ‘Merkel’in doğal varisi’ gibi yarıştı, kendini Almanlara ‘’Merkel’in 63 yaşındaki kel, yumuşak sesli, erkek modeli’’ şeklinde pazarladı. Onun simge haline gelmiş el hareketleri bile taklit etti. Bu arada SPD’li eski şanyölye Willy Brandt’ın imzasını taşıyan ‘Ostpolitik’ (doğu politikası) vurgusuyla, Moskova ve Pekin’e daha fazla yaklaşma sinyalleri verdi, hatta bunun bir ihtiyaç olduğunu söyledi.

TİCARET BAŞKA DİYORDU

Ancak rahmetli Süleyman Demirel’in deyimiyle ‘politikada 24 saat’ bile çok uzun bir zaman. Scholz’un, Putin’in Ukrayna ile ilgili kılıç sallamasına ilk tepkisi, onu küçümsemek oldu. Daha Aralık ayında, Putin askerlerini Ukrayna sınırına yığmaya başlarken, uzun süredir AB ortakları ve Washington’un şiddetli itirazıyla karşı karşıya kalan Rus boru hattı Nord Stream 2’nin, yaptırım tartışmalarından ayrıştırılması gereken apolitik bir ‘ticari proje’ olduğunu savunuyordu. Yine tarihin garip bir cilvesi olarak partisi SPD’nin önceki başbakanı Gerhard Schröder, 2005’te görevinden ayrıldığından beri Putin için bir gaz lobicisi haline gelmişti.

Almanya Başbakanı Olaf Scholz

TEMKİNLİ SCHOLZ GİTTİ, ŞAHİN POLİTİKACI GELDİ

Geçen hafta Rus birlikleri Ukrayna’ya girerken Scholz ani bir dönüş yaptı. Bu manevranın sebebi kısmen hükümetinin hem Almanya içinden hem de Berlin’in en yakın müttefiklerinden haftalardan beri devam eden karşı konulamaz baskısının neticesiydi. Ancak iç veya dış baskı tek başına ihtiyatıyla tanınan Scholz’un adımlarını açıklayabilecek bir durum değil, zira geçtiğimiz hafta sonundaki konuşması Scholz’un yıllardan beri bilinen temkininin çok ötesine geçen önlemleri izah etmeye yetmiyor.

MECBURİYETLER KARŞISINDA BEKLENMEDİK DEĞİŞİM

O tarihi konuşma, dünyanın gerçekten değiştiğinin, Almanya’nın ‘artık’ kendi savunmasına büyük yatırım yapması gerektiğinin, değerlerini savunmak için ekonomik bir bedel ödemesi mecburiyetinin, rekabet dünyasında İsviçre’nin daha büyük bir versiyonu olarak kalamayacağının bir kabulüydü. Bunları yaparken Scholz, kendi partisinin, kudretli Alman iş dünyasının ve daha geniş anlamda Alman nüfusunun tercihleri ​​olduğunu varsayılan düşüncelere de karşı çıktı. Konuşmasını ve politika değişikliği sinyallerini koalisyonundaki partiler de destekledi. Alman medyası cesaretini övdü. Scholz’un konuşmasını yaptığı saatlerde Berlin’in göbeğinde yüzbinden fazla insan, işgal edilen Ukrayna ile dayanışma göstermek için bir araya geliyordu.

SAVAŞIN MİRASINI BAŞKA BİR SAVAŞ DEĞİŞTİRDİ

Scholz, bir hareket ile seçilmesini sağlayan ‘temkinli Merkel’ modelinden kendisini kurtardı. Merkel de 16 yıllık şansölyeliği sırasında çok önemli kararlar aldı, ancak hiçbiri Almanya’nın dünyadaki yeri için deprem niteliğinde ya da ekonomi için potansiyel olarak bu kadar maliyetli değildi. Scholz’un şansölyeliğinin henüz üçüncü ayında açıkladığı kararlar ve politika değişikliği tarih sayfalarında yer alacak kadar önemli. Ülkenin utanç verici İkinci Dünya Savaşı geçmişinden doğan tabuların da, ancak Avrupa’nın göbeğinde yaşayan başka bir savaş nedeniyle yıkılabilmesi de ayrı bir ironi

Almanya Başbakanı Olaf Scholz

ORDUYA YATIRIM NASIL YAPILACAK?

Açıklamalar yapıldı ancak bundan sonrası henüz belirsiz. Scholz’un politika değişikliği konusundaki adımlarını uygulamak, hem bürokrasi hem de iş dünyasının itirazları nedeniyle pek de kolay olacak gibi durmuyor. Özellikle kökleri çok derinlere uzanan Alman çıkar gruplarından direniş beklenebilir. Silah ve techizat bakımından orta seviyede bir Afrika ülkesinden hallice duran ve yıllardan beri yetersiz olduğu tüm dünyaca aşikar Alman ordusu ‘Bundeswehr’e çeki düzen vermek bir gecede olmaz. Çok uzun vadeli planlar ve çok pahalı yatırımlar gerektirdiği ortada. Benzer şekilde ülke enerjisinin neredeyse üçte birini sağlayan Rus gaz tedarikini hemencecik değiştirmek de göz korkutucu bir iş.

ÇİN’E KARŞI TUTUM DEĞİŞECEK Mİ?

Bu arada Berlin’in, Putin ile ‘sınırsız’ ortaklık imzalayan ve saldırganlığını kınamayı reddeden Pekin ile ilişkilerinin nasıl seyredeceği ise büyük bir bilinmezlik içermeye devam ediyor. Çin, Alman ekonomisi ve önde gelen şirketleri için Rusya’dan çok daha önemli. Ayrıca Almanya’nın güvenliğine yönelik tehdidi, Moskova’nınki gibi doğrudan yakıcı değil ama ondan daha az veya endişe verici de değil. Acaba burnunun dibinde olmadığı için gelecekte muhtemel benzer bir harekette Çin’e yaklaşım, Rusya’dan daha farklı mı olacak, bunu gelecek günler gösterecek.

Ne olursa olsun, temkini ile bilinen Alman politikacılar ve diplomatlar artık bundan sonra 75 (veya duvarın yıkılmasından itibaren sayılırsa 30) yıldır zevki çıkarılan barış döneminin bittiğinin farkında. Bunun en büyük kanıtlarından birisi de Alman Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock’ın geçen hafta altını çizdiği şekilde söylediği “Avrupa’da barış ve özgürlüğün bir bedeli yok” sözleri. Artık Almanya ‘refaha karşı özgürlüğün’ karşılaştırılamayacak bir tercih olduğunu açıkça ilan etmiş oldu.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com