Yozgat’ın Yeşil Sol Adayı Cemal Bilgin: Bizimle fotoğraf çektirmek bile can güvenliğini riske atmak demek

Yeşil Sol Parti’den memleketinde 1. sıra milletvekili adayı olan Cemal Bilgin: Gençler Yozgat’ta çareyi polis ya da asker olmakta buluyor.

ÖZLEM ERGUN 12 Mayıs 2023 SÖYLEŞİ

Yeşil Sol Parti Yozgat 1. sıra adayı Cemal Bilgin, hem kişisel hikâyesi hem de aday olduğu parti ve şehir itibarıyla dikkat çeken milletvekili adaylardan biri. Milliyetçi ve muhafazakâr bir aileden gelen Bilgin, bugün merkezine Kürt halkının eşit yurttaşlık talebini ve emek siyasetini koymuş bir partide siyaset yapmak için yola Yozgat’tan çıktı.

1980 Yozgat doğumlu Cemal Bilgin, geçim derdi yüzünden büyük kente göç etmek zorunda kalmış milyonlardan biri. Bilgin’in kişisel tarihi, memleketin ağır gerçeklerinin de özeti gibi. Lisenin hemen ardından çalışmak zorunda kalan Bilgin, “Erken yaşta sorumluluk almak, çabucak büyümek anlamına da geliyordu” diyor.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çapa Hastanesi’nde hastabakıcı ve temizlikçi olarak işe başlayan Bilgin, “Mesai kavramı yoktu, ne zaman ne iş verirlerse yapıyordum. Sendikanın, toplu sözleşmenin, iş güvencesinin ne olduğunu bilmiyordum. Ailem de aynı amirler/müdürler gibi konuşuyordu: ‘Oğlum ne iş verirlerse yap, sakın itiraz etme, işinden olursun’ diyorlardı. Ben itiraz etmedikçe, onlar hem emeğimi hem de hayallerimi çalmışlar” diyerek kendisi ve kendisi gibi olan milyonlar için tüm bir çalışma halinin özetini yapıyor.

“Peki nasıl olacak? Bu cendereden nasıl kurtulacağım, bu kölelik nasıl son bulacak?” diye düşünmeye başlayan Bilgin “Artık zoruma da gidiyordu” diye ekliyor. Bilgin’in genç aklında filizlenen bu düşünceler değişimin de başlangıcı olacaktır.

TAŞERON İŞÇİ ÖRGÜTLENMESİNDEN YEŞİL SOL PARTİ’YE

Bilgin’in Yozgat’ın bir köyünden İstanbul’da hastabakıcılığa, oradan Hollanda’da kaçak işçiliğe sonrasında ise taşeron işçi örgütlenmesinden Yeşil Sol Parti Yozgat 1. sıra milletvekili adaylığına uzanan hikâyesinin dönemeçlerini kendisinden dinledik.

Sözü,  “Yozgat’ta gençlerin üniversite okuduktan sonra iş bulamama kaygısı had safhada, bu sadece bir duygu da değil üstelik büyük ve acı bir gerçek aynı zamanda. Gençler Yozgat’ta çareyi polis ya da asker olmakta buluyor. Bunu geçimlerini sağlayacak,  geleceklerini garanti altına alacak bir kurtuluş olarak görüyorlar. Eşitlik, adalet, özgürlük, emek ve haysiyet mücadelesine memleketim Yozgat’ın ekmek kadar, su kadar, nefes kadar ihtiyacı var” diyen Cemal Bilgin’e bırakıyoruz.

MEĞER BEN İTİRAZ ETMEDİKÇE…

AKP ve MHP’ye yakın Yozgatlı bir ailedensiniz. Şimdi ise merkezine Kürt halkının eşit yurttaşlık taleplerini ve emek siyasetini koymuş bir partinin Yeşil Sol’un Yozgat’tan 1. sıra milletvekili adayısınız. Sizi sizden dinleyebilir miyiz? Bu yolculuk nerede, nasıl başlıyor?   

Yozgat Sarıkaya İnevi Köyü’nde doğmuşum. 4 kardeşiz, lise mezunuyum. Ailem Yozgat’tan İstanbul’a göç etmiş yokluk yüzünden. Babam, İstanbul Yenikapı’da çini atölyesi olan bir Ermeni ustanın yanında çini yapmayı öğrenmiş. Sonra babam da bir çini atölyesi açmış kendine. Ekonomik durum görece olarak iyiye gitmiş ta ki 1994’e kadar. Sonrasında devalüasyon, ekonomik kriz vs. benim de liseyi bitirdiğim zamana denk geliyor. Ekonomik krizin iliklere kadar yaşandığı bir dönem… Geçim derdi ve yokluk hanemizde düşmüştü, ailecek bir çözüm bulmak zorundaydık.

İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi Çapa Hastanesi’nde hastabakıcı ve temizlikçi olarak işe başladım. Sendikanın, toplu iş sözleşmesinin, iş güvencesinin ne olduğunu bilmiyorum. Mesai kavramı yok, ne zaman ne iş verirlerse yapıyorum. Ailemden de aynı amirler/müdürler gibi konuşuyor: “Oğlum ne iş verirlerse yap, sakın itiraz etme işinden olursun” diyorlar. Meğer, ben itiraz etmedikçe onlar emeğimi de gençliğimi/hayallerimi de çalmışlar. Hadi ailem ‘iyiliğimi düşünüyor’ diyelim de… Amirler, müdürler, patronlar emeğimi çalarak zenginleşiyor.

Peki nasıl olacak? Bu cendereden nasıl kurtulacağım, bu kölelik nasıl son bulacak? Erken yaşta bu düşüncelere girmiştim. Artık zoruma da gidiyordu.

İki yıl Çapa Hastanesi’nde hastabakıcı olarak bin bir dertle hayata tutunmak için çabalarken başka bir ülkede Hollanda’da çalışmak gibi bir durum gündeme geldi. Artık hiç bilmediğim bir ülkede yapa yalnız kalacak, ne iş olursa yapacaktım. Başımıza gelenlerin Allah’tan geldiğine, kaderimin böyle olduğuna inanıyor ve kendimi böyle teselli ediyordum.

HAYAT NE ZORMUŞ: YOKLUK BİR YANDAN, GURBET BİR YANDAN

İstanbul’dan sonra ikinci göç bu kez Holllanda’ya oluyor. Kaçak bir işçi olarak gitmek zorunda kaldığınız Hollanda’da neler yaşadınız?

Ayakta kalmak zorundaydım. Ne iş olsa bulup çalışıyorsun, dil yok, hastalansan hastaneye gidemezsin, barınma desen senin gibi 4-5 kişiyle bekar evindesin, sosyal bir hayat yok. Kendim için değil ailem için ayakta kalmak zorundaydım. Para kazanmak ve babamın borcunu kapatmak birinci önceliğim.

Hollanda’da birçok işte çalıştım. İnşaatlarda,  sera bahçelerinde ve soğuk hava depolarında… Gece karanlığında kalkıp sabah ve öğlen yiyeceğim kumanyamı hazırlıyordum. Elimde tuttuğum kumanyamla cami ya da kilisenin yanında işe gideceğim servisi beklemek her şeye rağmen beni yine de huzurlu ve güvende hissettiriyordu.

Hollanda’da 4 yıl kağıtsız çalıştım. Ergenlik nedir bilmedim, yanlış yapma gibi bir lüksüm hiç olmadı.

Hayat ne zormuş. Yokluk bir yandan, aileden uzak yaşamak bir yandan… Gördüm ki, birileri huzurlu ve rahat yaşarken, birileri de bu hayatın çilesini çekiyor. Babamın borçları bittikçe kendi yolumun taşlarını kendim döşemeye başladım.

TA Kİ EMEK SİYASETİYLE TANIŞANA KADAR

Muhafazakâr ve milliyetçi bir aileniz olduğunu söyleyerek ekliyorsunuz: “Annem, babam, akrabalarım; sakın oğlum, iş bulmuşsun, şükret, sabret, çalış, sakın amirlerine, müdürlerine karşı çıkma, ne verirlerse yap” derdi.”  Oysa şimdi epey bir şeye karşı olduğunuzu biliyoruz. Bu değişim nasıl mümkün olabildi? 

Mücadelenin içene girerek… Haksızlığa, hukuksuzluğa ve ayrımcılığa itiraz edememek onurumu ve ruhsal halimi çok rahatsız ediyordu.

2000’li yılların sonunda taşeron sistemine karşı sendikalı, toplu sözleşmeli, kadrolu ve güvenceli çalışma hakkı için verdiğimiz mücadele çığ gibi büyüdü. Öfkemiz, itiraflarımız ve haykırışlarımız Türkiye’nin dört bir yanına yayıldı. Artık sadece benim talebim değildi, bu düzeni değiştirmek isteyenler milyonlar olduk.

Sonra bir şeyler değişmeye başladı, kazanımları hissediyorduk. Amirlerin/ müdürlerin baskıları, tehdit ve mobbingleri azalmıştı.

Dernek, sendikal derken işçi sınıfının siyaset yapma ihtiyacı da doğuyordu. Çünkü haklarımızı verenler iktidarsa, işçilerin de siyaset yapması gerekiyordu. Bu süreçte hem fiili hem de hukuki mücadelenin önemine vardık, siyasetsiz olmayacağını da öğrenmiş olduk.

Benimim değişimim de buralarda başladı. Yoksa AKP ve MHP’ye yakın bir aileyiz. Benim de yakınlığım böyleydi. Ta ki emek siyasetleriyle tanışana kadar…

KENDİMİ ONLARLA GÜVENDE HİSSEDİYORUM

Hemen her gün başına iş gelen sol tandaslı bir partiden, ‘sağın kalesi’ diye anılan Yozgat’a milletvekili adayı oldunuz. Nasıl bir duygu, korkmuyor musunuz mesela?

Yozgat’ta Yeşil Sol Parti listesinden seçime girmekle ilgili hiç bir korkum ve endişem olmadı. HDP de olsa aynı şekilde davranırdım.

İşçisiniz ve uzun yıllar boyunca işçi örgütlenmelerinin/ direnişlerinin ön saflarında yer aldınız. Şimdilerde de İşçinin Kendi Partisi’nin Genel Başkanı olarak yine mücadelenin içindesiniz. Neden Yeşil Sol Parti’den aday oldunuz? 

İşçinin/emekçinin rızkı için verdiğimiz hak mücadelemizde hiçbir zaman bizleri yalnız bırakmadılar çünkü. Başımız dara düşüğünde hep yanımızda oldular. En zor günlerimizde başımıza gelen musibetlere karşı kendi dertleri gibi yaklaştılar. İşçi sınıfının ve mazlum halkların temsilcilerinden Allah razı olsun ve onlara dualarımızla da teşekkür ediyoruz. Kendimi onların yanında emin ellerde ve güvende hissediyorum çünkü güvenilir insanlar.

Yozgat’ta bir şeylerin artık değişmesi gerek, orada benim gibi binlerce işçi/ emekçi, genç var.

YOZGAT’TA EN ÖNEMLİ SORUN İŞSİZLİK

Yozgat denince pek çok klişe de peşinden gelebiliyor. Yozgat nasıl bir yer, sosyo-ekonomik açıdan nasıl bir toplumsal zemine sahip?

Memleketim Yozgat’ın çözülmeyi bekleyen birçok acil sorunu var. Başta işsizlik gibi.. Sağ siyasetlerin iki dudağı arasında olan, bazen verilen ama bir türlü de tutulmayan sözler gibi.. Çaresiz Yozgatlıların bu sözlere kanması gibi… Gençlerin hayal kuramaması gibi… Çareyi büyükşehirlerde ucuz işgücü olmakta araması gibi…

Yozgat’ta gençlerin üniversite okuduktan sonra iş bulamama kaygısı had safhada, bu sadece bir duygu da değil üstelik büyük ve acı bir gerçek aynı zamanda. Gençler Yozgat’ta çareyi polis ya da asker olmakta buluyor. Bunu geçimlerini sağlayacak,  geleceklerini garanti altına alacak bir kurtuluş olarak görüyorlar.

Kadınların görüşlerini, fikirlerini özgürce dile getirmesi bile ayıp sayılıyor.

Çiftçilere ve hayvancılığa destek yok denecek kadar az. Çiftçi tarlasını ekemez durumda. Elektrik, mazot, gübre ve tarım ilacı çok pahalı.  Tarlalarla çalışacak genç işçi bulunamıyor. Sanayi de yine yok denecek kadar az.

Egemenler Yozgat’ta çözüm istemiyor çünkü milliyetçiliği oy deposu olarak görüyorlar.

Eşitlik adalet, özgürlük ve emek haysiyet ve onur mücadelesine memleketim Yozgat’ın ekmek su nefes kadar ihtiyacı var. Yozgat halkı bu siyasetlere mahkum olmamalı.

YOZGAT’TA TOPRAĞA TOHUMU EKTİK  

Yozgat’ta seçim çalışmalarınız nasıl gidiyor? Sahadan ne tür tepkiler aldınız?  

Yozgat’taki seçim görüşmelerimizde çok açık ve net konuşuyorlar. Endişeli ve kaygılılar. Çünkü Yozgatlıların bizlerle fotoğraf bile çektirmesi işten atılmaları ya da can güvenliklerinin olmaması anlamına geliyor. Yozgat’taki bu hayatın değişmesi gerekiyor.

Bu seçimlerde Yozgat’ta toprağa tohumu ektik. Eşitlik adalet özgürlük ve emek barış kardeşlik birlik ve beraberlik birlikte yeşerecektir. Yozgat’ta Yeşil Sol Parti’nin ağacını hep birlikte büyüteceğiz.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram