‘Akşener’den daha önemli iki meselemiz var: Depremzedeler ve Amedspor’a linç’

Gazeteci Ragıp Duran, Akşener krizinde medyanın hallerini Kronos’a anlattı: Kılıçdaroğlu-Akşener ihtilafı nedeniyle insanlar handiyse depremi unuttu. Gazetecilik tercih mesleğidir.

ÖZLEM ERGUN 07 Mart 2023 SÖYLEŞİ

Gazeteci Ragıp Duran

İyi Parti lideri Meral Akşener’in bir yıllık ana muhalefet mesaisinden, seçime günler kala ‘ölüm/sıtma/noter masası vs.’ diyerek ayrılmasıyla geri dönmesi iki gün içinde olup bitti. CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun CB adaylığını kabul edemeyen Akşener, TV’lerdeki tartışma programlarının kadrolu konuğu Ersan Şen’i tam 13. CB adayı yapacaktı ki, bir de baktık geri dönmüş.

İki gün süren, ‘O ne dedi, bu ne dedi, kim kimle görüştü/görüşecek’ karmaşasının peşinden koşarken Akşener niye gitti, sonra neden geri geldi anlamak mümkün olamadı. Uzun lafın kısası, öyle oldu/böyle oldu Akşener’in ‘CB yardımcıları’ icadı da kitabına uydurulunca dün akşam iş ‘tatlıya’ bağlandı.

Medya alanında çalışmaları bulunan ve şu sıralar Özgürüz Radyo’ya ‘Tarih Cografya Medya’ programı ile Atina merkezli  TVXS.GR İnternet Haber sitesine Türkiye politikası yazıları yazan gazeteci Ragıp Duran’la, biraz Akşener en çok da tüm bunlar olup biterken medyanın hal-i pür mealini konuştuk.

Akşener’in gidişiyle medya organlarının tamamının somut bilgiler yerine kanaat ve tahminler üzerinden yayın yaptığına dikkat çeken Ragıp Duran, şimdi gazetecilerin öncelikle iki soruya yanıt araması gerektiğini söylüyor.

“Bir: Akşener’in temel itirazı, Kılıçdaroğlu’nun CB adaylığınaydı. Bu itirazdan neden vazgeçildi? İki: Altılı Masa’dan ayrıldıktan sonra hem kişisel hem siyasal olarak ağır ithamlarda bulunan Akşener, bu ithamlarını halen sürdürüyor mu, özür dileyecek mi?“ Sözü, Ragıp Duran’a bırakıyoruz.

AKŞENER’İN B PLANI YOKMUŞ

Habertürk yayınında avukat Ersan Şen’e Akşener’den reklam arasında CB adaylığı teklifi geldi. Böylece, 1 yılda Kılıçdaroğlu’nun adaylığına ikna olamayan Akşener, bir tv programının reklam arasında ‘teklif gelirse aday olabileceğini’ söyleyen birisine daha çok ikna olabildi. Mevcut siyasi momentte medya ve TV’lerin etkinliği ve işlevi açısından bu manzarayı nasıl okuyabiliriz?

Verdiğiniz örnek aslında Türkiye’deki genel siyasi yapıyla, bu siyasi yapının medya üzerindeki etkisini çok iyi gösteriyor. Medyanın önemi, gücü, cazibesi açısından ilginç bir örnek… Çünkü söz konusu kişi çeşitli tartışma programlarının kadrolu elemanı, popüler, hitabeti iyi, CB adayı olması için diploması var, her konuda görüş belirtme gibi bir meziyeti var.

Akşener’in reklam arasında kendisini araması bir ölçüde medyanın gücüne, bir ölçüde de Akşener’in güçsüzlüğüne işaret. Bu durum bize Akşener’in bir B planı olmadığını, Ersan Şen’e muhtaç kaldığını söylüyor.

TÜRKİYE’DE MEDYA HİÇBİR ZAMAN BAĞIMSIZ/ÖZGÜR OLMADI 

Önce şöyle bir tespit yapmak gerekiyor. Türkiye’de 1831’den beri gazetecilik-habercilik yapılıyor fakat haberciliğin temel şartı, olmazsa olmazı ‘bağımsızlık ve özgürlük’ ne yazık ki bu kadar zaman içinde kelimenin gerçek anlamıyla hiçbir zaman olmadı. Yani Türkiye’de matbuat-basın-medya dönemlerinde hiçbir zaman bağımsız ve özgür bir medya olmadı.

Türkiye’de medya çoğu zaman siyasi iktidarın daha doğru bir deyişle devletin, kimi zaman ekonomik iktidarın, çoğu zaman da askeri iktidarın sözcülüğünü yaptı. Bu siyasi durum, medyada bugün çok somut olarak görülüyor.

Medya temel görevi olan yurttaşları bilgilendirme, aydınlatma, olayları doğru, çok yanlı, çok taraflı, çok boyutlu aktarma görevini yapamaz oldu. Türkiye’deki siyaset dünyasının olağanüstü kutuplaşmasıyla, medyada da büyük bir kutuplaşma oldu.

YAYINLAR, KANAAT VE TAHMİNLER ÜZERİNDEN YAPILDI 

Bir kriz dönemi gördük ve burada esas olarak iki taraf var. Adıyla söylemek gerekirse Kılıçdaroğlu ve Akşener. Genel manzara şu; medya organlarının yüzde 100’ü somut bilgiler yerine kanaat ve tahminler üzerinden yayın yapıyor. Kanaat ve tahmin üzerinden gazetecilik yapılmaz, bu propagandadır.  Yayınların yüzde 50’si ‘Kılıçdaroğlu’nun ne kadar büyük, ne kadar önemli ne kadar kahraman bir siyasi lider’ olduğunu, geri kalan yüzde 50’de ‘Akşener’in son derece yerinde manevra yapmış başarılı bir politikacı’ olduğunu yazdı.

Şimdi sıradan bir yurttaşın bütün bu gelişmeleri kavraması için bu kapışmada farklı -hatta zıt- iki medya organındaki haber ve yorumları okuması ve sadece iki tarafın görüşlerini bilmesi de yeterli değil.  Çünkü sadece Kılıçdaroğlu ve Akşener işin içinde değil; AKP de var, ‘derin devlet’ tabir edilen adı sanı belli olmayan bir başka güç de var.

BÖYLE SİYASETE BÖYLE BİR MEDYA GAYET UYGUNDUR

Son 24 saatte bir saçmalığın/curcunanın yaşandığını somut olarak gördük. İnsanlar siyasi kriz değil, tenis maçı izler gibi ‘O ne dedi, bu ne dedi’ şeklinde izledi.  Şimdi böyle bir ortamda medyanın en önemli görevi olan -hatta tayin edici görevi olan- yurttaşları bilgilendirme (enforme) konusunda değil, forme (oluşturma) konusunda çalıştığını gördük. Yayınların çoğu, insanları Kılıçdaroğlu ya da Akşener yanlısı yapmaya yönelik…

Türkiye’de son 24 saatte olanlar Danimarka, İşveç gibi ülkelerde ancak bir yılda filan olur. Türkiye’de 15 dakikada bir manşet değişiyor, bu hıza yetişmek mümkün değil. Ama zaten medyanın da bu hızlı siyasi gelişmelere yetişip, okurları doğru bilgilendirmek diye bir derdi de yok. Bu, yeni bir şey de değil üstelik.

Türkiye’nin önemli kararları, uzunca zamandır üç-beş kişi arasında konuşuluyor. Ne konuşulduğunu da bilmiyoruz dolayısıyla böyle siyasete, böyle bir medya gayet uygundur.

HABERCİNİN GÖREVİ: TOPLUMUN SORULARINA YANIT ARAMAK

Reklam arasında CB adayı bulunan TV-medya absürtlüğünün yanı sıra,  manzarayı siyaseten okumak gerekirse TV’lerde CB adayı arayan -bulunamamış olacak ki- ana muhalefet ittifakına geri dönen Akşener’in vardığı yer, kendisinin siyasi pozisyonuna ilişkin ne söyler?

Gündeme getirdiğiniz konu, medyanın yeterince deşmediği bir konu. Çünkü şu saatler itibariyle Akşener yeniden döndü ve Akşener karşıtları bile CHP’de olsun başka mahfillerde olsun bu konuyu çok işlemiyorlar. ‘Muhalefet yeniden güçlendi’ gibi bir tür bayram havası var. Orada bir takım temel sorular var. Habercilerin görevi de toplumda merak edilen sorulara yanıtlar aramak.

Buranın soruları nedir?

Bir: Akşener’in temel itirazı, Kılıçdaroğlu’nun CB adaylığınaydı. Bu itirazdan neden vazgeçildi? İki: Altılı Masa’dan ayrıldıktan sonra hem kişisel hem siyasal olarak ağır ithamlarda bulunan Akşener, bu ithamlarını halen sürdürüyor mu, özür dileyecek mi?

GAZETECİLİK TERCİH MESLEĞİDİR: BU MESELE DEPREMİN ÜZERİNİ ÖRTTÜ

Medyayla ilgilenen biri olarak canımı sıkan bir başka durumu da mutlaka belirtmek istiyorum. Gazetecilik bir tercih mesleğidir. Sayfa yaparken, haber bülteni hazırlarken, haber değeri/ haber hiyerarşisi denen bir şey vardır. Yani neyi manşete koyacağız, neyi birinci sayfaya alacağız? Bugün Türkiye’nin 24 saatini ayırdığı Akşener meselesinden çok daha önemli ve acil iki büyük meselesi daha var.

İlki depremin üzerinden bir ay geçmiş olmasına rağmen halen çadıra ve suya ulaşamayan depremzedelerin varlığı. Kılıçdaroğlu-Akşener ihtilafı nedeniyle insanlar handiyse depremi unuttu, bu mesele depremin üzerini örtü. Deprem bölgesindeki insanlar televizyonlarda bunları gördüklerinde herhalde müthiş bir hayal kırıklığı ve üzüntü duyuyordur.

Keza Bursaspor-Amedspor maçında da vahim olaylar oldu. Bu konunun ikinci ve üçüncü derecede işlenmesi beklenirken, sadece bağımsız olmaya çalışan küçük ve orta çaplı medya organlarında görülebildi. Bir büyütülmüş haber aslında hakiki iki haberin yeterince işlenmemesine sebep oldu. Tercihiniz, ilk sayfanın yüzde 90’ını Akşener-Kılıçdaroğlu’na ayırmak olduğunda, depreme ve Bursaspor- Amedspor maçına yüzde 5’ler kalıyorsa bu vahim bir şeydir.

‘CB YARDIMCILARI’ KONUSU NASIL OLACAK? İŞLEMEK GEREK

Akşener’in 6’lı Masa’dan ayrılmasını AKP kontrolündeki yandaş medya nasıl gördü? Akşener’in ana muhalefet ittifakından ayrılmasıyla bir tür kutlama yaptığını izlediğimiz AKP medyası, geri dönüşü nasıl yorumladı/yorumlayacak?

İlk açıklamalar Saray’ın hukuk başdanışmanı ile bir başka saray yetkilisinden geldi. Twitter hesaplarından Akşener’in ‘CB yardımcısı’ formülünün olamayacağını bunun Anayasa’ya aykırı olduğu söylediler. Bir de artık siyasetten öte, psikiyatri ve mizahın konusu olan Doğu Perinçek’in ‘Ankara’daki gizli Amerikan karargahı’ şeklindeki lafları var.

‘CB yardımcıları konusu’ nasıl olacak? Bulunan formül uygulanabilir mi, bunu işlemek gerek. Altılı Masa taraftarı medya sevinçten bunu unutmuş olabilir.

BU DEĞERLENDİRMELER HALEN DOĞRU OLABİLİR ÇÜNKÜ…

Yandaş medya dışında kalan basın-yayın organlarının konuyla ilgili yorumlarını nasıl değerlendirirsiniz? Analizler, tahliller çabucak yapıldı, kanaatler hızla belirtildi. “Akşener’in gidişiyle ana muhalefet bir şey kaybetmedi. Akşener, siyasi olarak intihar etmiş oldu” içerikli açıklamaların karşılığı halen olabilir mi?

Geçmişten bir örnek vereceğim. Sovyetler Birliği uzun yıllar boyunca dünya çapında önemli bir siyasi, askeri ve ekonomik güç olduğu için rakibi Batı dünyası tarafından yakından izlenilirdi. Ve Moskova’da kremlinolog (Kremlin uzmanı) tabir edilen gazeteciler, araştırmacılar vardı. Bildiride kullanılan bir kelimeden, toplantıdan çıkanın bir jestinden anlamlar çıkarmaya çalışırlardı. Kapalı bir toplumdu çünkü Sovyetler Birliği. Batı, orada ne olup bittiğini anlamak için özel bir takım uzmanlar oluşturdu.

Burada da tarafgirliğin etkisi altında kalan, iktidar karşıtı -daha açık ifadeyle- muhalefet partilerinin de kuyruğuna takılmayan solcu, bağımsız durmaya çalışan yayın organlarında bu tür tahliller yapıldı. Bu tahliller Akşener’in siyasi geçmişine, içişleri bakanı olduğu dönemdeki uygulamalarına bakılarak yapılan tahlillerdi. Bu tür tahlillerin doğruluğunu yanlışlığını geçmişe ilişkin saptamak kolaydır ama geleceğe yönelik doğruluğunu zaman gösterir. Bu değerlendirmeler halen doğru olabilir çünkü Akşener’in geçmişi değişmedi. Bunu önümüzdeki dönem seçimleri eğer muhalefet kazanırsa Akşener ve ekibinin uygulamalarına bakarak anlayacağız.

Bütün geçmişinden, eski sabıkalarından arınmış olağanüstü demokrat, Kürt meselesi kavramış bir Akşener ortaya çıkarsa bu tahlillerin erken/yanlış tahlil olduğu anlaşılır. Yok eğer tersi olursa, içişleri bakanlığındaki beyaz Toroslar vs devam ederse Altılı Masa’dan ayrılmasının iyi olduğunu söyleyenlerin tahlilinin doğru olduğunu söyleyebiliriz. Bunu zamanla anlayacağız.

TÜRKİYE, ÖYLE ÇOK DA BÜYÜK HABER KONUSU DEĞİL

Akşener’in 6’lı Masa’dan ayrılışını, Türkiye’deki ana muhalefet değerlendirmeleri açısından uluslararası basın nasıl gördü? Uluslararası kamuoyu, Akşener’in iki gün içinde gerçekleşen ani git-gelleri Türkiye’de siyaset yapma biçimleri açısından nasıl yorumlayabilir?  

Her gün Fransa, İngiltere, Amerika’daki önemli yayın organlarını izlerim. Açıkçası şimdiye kadar meseleyi etraflı bir şekilde tahlil eden, ayrıntılara inen bir yoruma rastlamadım. Zaten erken. Çünkü Batı basını Le Mond’du, The Guardian’dı, New York Times’tı bizim gibi her küçük kulis haberi üzerinden değerlendirme yapmaz, olayın gelişmesini bekler. Konu nihayete ulaştığında ortaya çıkan somutu tahlil etmeye çalışır. Ama haber ajansları kaçınılmaz olarak yoğun çalıştı, haberler saat başı yenilendi.

İzlediğim ve habercilik kalitesini yıllar içinde kanıtlamış yayın organlarına baktığımda -Le Monde, Liberation, Agance France Presse- haberciliğin temel ilkelerinin ihlal edilmediğini ve onların haberciliğinin bizdekinden oldukça farklı olduğunu görüyorum. En önemli fark, mutlaka her iki tarafın da görüşlerine yer veriliyor olması.

Ayrıca şu da var. Fransız, İngiliz, Amerikan toplumuna hitap eden yayın organlarında Türkiye öyle çok da büyük bir haber konusu değil.  Gerçi Akşener-Kılıçdaroğlu meselesi ilk 10 haber arasına girdi. İlk yorumlar ise amiyane tabirle muhalefetin gol yediği, muhalefet bloğunda önemli bir eksiklik/ çatırdama olduğu şeklinde. Batı basınında ayrıntılı yorumlar önümüzdeki günlerde olacaktır.

TÜM ALANLARDA SIFIRDA DEĞİL -20’LERDEYİZ

Bu soru kendi başına konu olabilecek kadar kapsamlı ve farklı bağlamlarda çeşitli yanıtları olabilecek türden. Ama sizi bulmuşken, -kısa bir cevabı da olabilir mi?- sormak isteriz. Ekonomi politikle doğrudan ilişkili olan medya, seçim sonrası yeniden şekillenmesi olası görünen siyasi tabloda nasıl biçimlenecek?

Eğer muhalefet kazanırsa Türkiye’yi yeni baştan nasıl restore edecek?  Hukukta, sağlıkta, eğitimde ve medyada… Muhalefet partilerinin iktidara gelindiğinde ‘Türkiye’yi yeniden nasıl ayağa kaldıracağız?’ konusunda teknik, somut, ayrıntılı bir çalışması yok. Bu vahim bir eksiklik… Şunun şurasında 70 gün kaldı seçimlere, bunların çok daha önceden hazırlanması gerekirdi. Cumhuriyet’in 100’üncü yılında, henüz o 100 yılın da gerçek anlamda bilançosu çıkarılmadı. Restorasyon meselesine çok önem veriyorum çünkü başta hukuk olmak üzere tüm alanlarda sıfırda değil eksi 20’lerdeyiz.

Katıldığım bir konferansta ‘Savaşlardan ve Totaliter Yönetimlerden Sonra Demokratik Ülkelerde Medyanın Dönüşümü’ başlıklı bir konuşmam olmuştu. İkinci dünya savaşının ardından Fransa’da, Almanya’da ve Franco diktatörlüğünden sonra İspanya’da bu işler nasıl yapıldı? diye buraları inceledim.

MEDYA MÜLKİYETİNDEN, GAZETECİLERİN ÇALIŞMA KOŞULLARINA KADAR…

Türkiye’de medya da pek çok alan gibi ağır tahribata ve dönüşüme uğradı. Mevcut medyanın yüzde 95’inin iktidarın kontrolünde olduğu bir dönem, Türkiye basın tarihinde başka yok.

Önerilerimi genel hatlarıyla söyleyebilirim: Bu iş öncelikle gazeteciler ile yurttaşların/okurların işi, siyasilerin işi değil. Gazeteciler, iletişim akademisyenleriyle birlikte okurların da katıldığı toplantılar, konferanslar düzenleyebilir. Başka ülkelerde bu işler nasıl yapılmış, oralara bakılabilir.

Medya mülkiyetinden, gazetecilerin sendikalarının tüzüğüne kadar her şeyi değiştirmek gerek… Burada medya mülkiyeti ve gazetecilerin çalışma koşulları yine çok önemli. Bunların şimdiye kadar yapılmamış olması büyük eksikliktir.

Bununla ilgili çarpıcı bir örnek anlatmak istiyorum. İkinci Dünya Savaşı sırasında Fransa’da direniş safına geçen gazeteciler yeraltına indi ve Nazi işgaline karşı yeraltı gazeteciliğine başladı. Herkes direnişe destek vermek için kendi bölgesinde gazetesini çıkarmaya devam etti. Bunlar daha çok savaş bültenleri şeklindeydi ancak bununla yetinmediler. Yeraltındaki matbaalarda gizlice gazeteleri basıp dağıtan insanlar, savaşın başlamasından hemen sonra 1940’tan itibaren sık sık bir araya gelip ‘Savaş bittiğinde, ülke yeniden bağımsızlığına kavuştuğunda gazetecilik nasıl olacak?’ diye oturup düşündüler, kafa patlattılar. O toplantıların tutanaklarını ‘Le Cahier Bleu’ dedikleri Mavi Defter’e geçirdiler. Bunların arasında Albert Camus de vardır.

90’LARDAKİ GAZETECİLER MECLİSİ’NİN KOLLEKTİF RUHUNA İHTİYAÇ VAR

Bizlerin de bugün bir mavi defteri olmalı o zaman

Şart. Bu; bağımsız ve özgür gazetecilik yapanların, bunun teorisini savunan iletişim akademisyenlerinin ve medya okur- yazarlığı olan okurların ortak çabasıyla olabilecek bir şey.

90’lı yıllarda Gazeteciler Meclisi vardı. Meclis fikri önemliydi, kollektifti çünkü.  Ne çekiyorsak, bu tek adam rejimlerinden çekiyoruz. Gazetecileri de gelip kimse kurtarmayacak, öyle bir kişi de kurum da yok. Bu; bu işten en fazla mağdur olan gazetecilerin yapacağı bir iştir ve bugün de 90’lardaki Gazeteciler Meclisi’nin kollektif ruhuna ihtiyaç vardır.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com