Putin’e karşı bir darbe düzenlenir mi?

Putin tüm kritik güvenlik ve istihbarat kurumlarının başına sadık adamlarını atamış durumda... Ama tarih bize bunun Kremlin içi bir darbenin gerçekleşmeyeceği anlamına gelmediğini söylüyor.

ÖMER MURAT 10 Nisan 2022 HABER ANALİZ

Putin Ukrayna’ya saldırarak Rusya’yı siyasi ve askeri açıdan iyi planlanmamış bir savaşa soktu, hedeflerini gerçekleştiremedi. Savaşın ne şekilde sona ereceği henüz belli değil. Fakat Rusya’nın ağır bir fatura ödemeden bu badireyi atlatabilme ihtimali yok… Ülkedeki medya üzerinde tam kontrol sahibi olan Putin zaten zayıf bir kaç muhalif medyayı da Ukrayna’ya saldırısı sonrası çalışamaz hale getirterek kapanmasına sebep olduğu için savaşı Rus halkına istediği gibi aksettiriyor. Kardeş bir millete karşı kendi saldırganlıkları sonucu başlamış olsa da neticede ülkeleri bütün Batıyı karşılarına aldıkları bir savaşa girdiği için Rus halkının ilk tepkisinin, Putin’in de muhtemelen beklediği gibi, liderlerini desteklemek olduğu görülüyor. Bu itibarla kısa vadede bir halk ayaklanması sonucu Putin’in devrilme ihtimali çok yüksek değil. Fakat ülkeye yenilgiler yaşatan Rus liderlerin koltuklarını uzun süre koruyamadıkları da bilinen bir gerçektir.

Putin Ukrayna’daki Rus karşıtlığını, ülkedeki Rusça konuşan kesimler arasında bile ne denli artırmış olduğundan tamamen habersiz şekilde savaşı başlatmış gözüküyor. Bu savaş Ukrayna şehirlerini yerle bir ettikçe, çocuk ve kadınlar dahil masum siviller öldükçe, milyonlarca kişi evlerinden yurtlarından olarak mülteci konumuna düştükçe ülkedeki Rus karşıtı hava iyice kalıcı hale gelecektir. Putin iki kardeş Slav halkı, iki düşman halka dönüştürüyor. Yani Rusya’nın Ukrayna üzerinde hegemonya kurmasını hedefleyen bir harekat tam tersi bir sonuca yol açıyor, “Ortodoks hilali” parçalanıyor. Putin ülkeyi “Nazilerden arındırma” gibi sahadaki gerçeklerle hiçbir ilişkisi olmayan hedeflerden bahsediyor. Rus ordusu girdiği hiçbir şehirde halk tarafından bir kurtarıcı gibi karşılanmadı. Ülkenin Rusya’ya daha olumlu baktığı bilinen doğu ve güney bölgelerinde bile ciddi bir direniş haftalardır sürüyor. Rus ordusu Azak kıyısında 450 bin nüfuslu Mariupol’deki direnişi kıramadığı için şehrin yüzde 90’ını yerle bir etmiş durumda…

Ukrayna’nın güneydoğusundaki liman kenti Mariupol, Rusya’nın en yoğun bombardımanına maruz kalan ve en çok hasar gören şehir. Mariupol büyük bir direniş gösterdi ama bunun bedeli ağır oldu. Şehir yerle bir edildi.

Rus ordusunun 44 milyon nüfuslu, yüzölçümü (Akdeniz bölgesini çıkardığınızda) Türkiye kadar olan bir ülkenin tümünü işgal edebilmesi için çok daha fazla askerle savaşı başlatması gerekirdi. Bütün propaganda gücüne rağmen Putin’in yaptığı hesap hatalarını halkından tamamen saklayabileceğini sanmak yanlış… Öte yandan Rusya’da iktidarı asıl belirleyen karar alıcı çevreler nezdinde karizmasının ciddi bir darbe aldığına da şüphe yok… Rusya’nın dünyada yanına çekebildiği ülkelerin sayısının sınırlı olması, giderek yarı-tecrit haline düşmekte bulunması, savaşa ilişkin tezlerine kendi halkından başka kimseyi inandıramaması, Putin rejiminin dış dünyaya vereceği mesajlar üzerinde hiç hazırlıklı olmaması ve bunun özellikle Batılı ülkelerde Rusya’ya yönelik antipatiyi artırması Rus elitindeki memnuniyetsizliği yükseltecektir. Rusya’nın eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Andrei Fedorov halihazırda Rus halkının Putin’i desteklediğini vurgulamakla birlikte şu çarpıcı tespitte bulunuyor: “1980’de Afganistan’da savaş başladığında bir yıl içinde ölen Rus askeri sayısı 1584’dü. Aynı sayıda askeri Ukrayna’da bir ayda kaybettik. Bu kayıplar özellikle askeri harekat uzarsa, ileride Rusya’da iç durumu etkileyecektir.”

Ağır çatışmaların yaşandığı Kiev yakınlarındaki Borodyanka kenti, savaşın acı izlerini en fazla taşıyan yerleşim birimlerinden biri oldu. Atılan füzeler, bombalar ve topçu ateşleri, kenti harabeye çevirdi.

Rus tarihine baktığımızda, güçlü liderlerin halk ayaklanmasından çok daha fazla Kremlin içi darbeler sonucu koltuklarını kaybettiklerini görüyoruz. Bu Stalin gibi Rus yakın tarihinin en güçlü devlet başkanlarından biri için bile söz konusu… Stalin 28 Şubat 1953’de (Dışişleri Bakanı Molotov, Gizli Polis Şefi Beria ve Politbüro üyesi Kruşçev gibi isimlerin olduğu) yakın çevresini daçasında toplayıp gece geç saatlere kadar içip sohbet eder. Konuklar sabah 4’de daçadan ayrılır, Stalin özel odasına çekilir ve zili çalana kadar kimsenin kendisini rahatsız etmemesini söyler. 1 Mart’ta tüm gün geçer ve Stalin’den hiçbir ses duyulmaz. Ancak gece saat 11’e geldiğinde hizmetçisi dikkatli bir şekilde odasına girer ve Sovyet lideri kendi idrarından bir birikintinin içinde yerde can çekişirken bulur. Yarı baygın haldeki Stalin o sırada hala yaşamaktadır. Durumdan haberdar edilen Beria tam sekiz saat sonra 2 Mart sabahı saat 7’de bir grup doktorla daçaya gelir. Bu hikayede makuliyet sınırlarını aşan boşluklar olduğu muhakkaktır. Nitekim Beria daha sonra Politbüro üyelerine “Onun işini bitirerek hepimizi kurtardım” der. Yeni bir terör dalgası başlatmak üzere olduğu bilinen Stalin’in Beria tarafından zehirlendiğini düşünen pek çok tarihçi vardır.

Ön taraftaki koltukta oturan kişi Lavrenti Beria… Kucağında Stalin’in kızı Svetlana oturuyor. Arka tarafta ise Stalin bulunuyor. Beria, Stalin’in en yakın adamlarından biriydi…

Beria, Stalin’in en güvendiği adamlardan biriydi. Demek ki tüm kritik üst düzey görevleri ve etrafını kendisine sadık adamlarla çevrelemiş olması bir Rus liderin iktidarını güven içinde sürdürmesinin teminatı değil… Nitekim Stalin’in ölümü istisna değildir, ondan sonraki üst üste iki lider değişimi de Kremlin içi darbelerle benzer şekilde gerçekleşir.

Rusya üzerine altı kitabı bulunan Amerikalı tarihçi Amy Knight da Putin’e yönelik tehdidin muhtemelen rejimin içinden geleceğini düşünüyor. The New York Times gazetesinin “KGB konusunda en önde gelen Batılı uzman” olarak tanıttığı Knight bu çerçevede Beria ve Kruşçev’e yönelik darbeleri örnek veriyor.

İki hadisede de güvenlik birimlerinin ve ordunun verdiği destek darbenin başarıya ulaşmasında kritiktir. Stalin’den sonra iktidarın dizginlerini elinde toplayan Beria’yı devirmek hiç kolay değildir. Çünkü Beria polis dahil güçlü güvenlik birimlerini bünyesinde barındıran İçişleri Bakanlığı’nın (MVD) başındadır. Fakat Savunma Bakanı Nikolai Bulganin ve üst düzey ordu komutanı Mareşal Georgi Jukov, MVD’ye karşı derin bir düşmanlık içerisindedir, onların verdiği destek sayesinde her şeyden habersiz Beria katıldığı Politbüro toplantısı sırasında tutuklanır. Bu çok riskli bir operasyondur, Kruşçev’in liderlik ettiği grup bu tutuklamanın ardından Beria yanlılarının potansiyel muhalefetini bastırırken ciddi bir tehlike altındadırlar. Ama Beria’nın görünüşte kendisine çok sadık iki yardımcısını (Sergei Kruglov ve Ivan Serov) terfiler vadederek patronlarına ihanet etmeye ikna ederler ve onlar aracılığıyla MVD subaylarının karşı bir hareketlenme içerisine girmesini önlemeyi başarırlar. Beria altı ay sonra Aralık 1953’de kurşuna dizilir.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rus Savunma Bakanı Sergey Shoigu ile Kremlin’de bir toplantıda tokalaşıyor. Ulusal Muhafızlar Başkanı (Rosgvardia) Viktor Zolotov, Shoigu’nun solunda bulunuyor.

On bir yıl sonra Leonid Brejnev önderliğindeki Politbüro üyelerinin Kruşçev’e karşı gerçekleştirdikleri darbe de aynı derecede tehlikeli bir operasyondur. Politbüro üyeleri kolektif liderlik sınırlarını ihlal ederek tek başına devleti idare ettiği gerekçesiyle Kruşçev’e kızgındır. Özellikle Küba Krizi sırasında ABD’yle nükleer savaşın eşiğine gelinmiş olması Kruşçev’i yıpratan bir gelişmedir. Bundan daha fazla iktidarını sarsan ise Sovyetlerin ekonomik açıdan yaşadığı bozulmadır. Kruşçev 1957’de Politbüro üyelerinin düzenlediği bir darbe teşebbüsünü orduya dayanarak atlatmış ve Politbüro’daki hasımlarının tümünü tasfiye ederek iyice güç kazanmıştır. Yani bu ikinci darbe teşebbüsünün de başarısız olma ihtimali hiç düşük değildir. Buna rağmen denenmiş olması ve başarıya ulaşması günümüze bakan yönüyle üzerinde düşünülmesi gereken bir husustur. Önde gelen Politbüro üyeleri Aleksey Kosıgin ve Mihail Suslov darbeye katılmak için Brejnev’den ordu ve KGB’nin desteğinin alındığına dair teminat isterler. Darbede KGB Şefi Vladimir Semichastny merkezi bir rol oynar. Kruşçev Karadeniz’de tatilden döndüğünde havaalanında kendisini karşılayıp artık görevden alındığını bildiren odur. Semichastny etrafını KGB muhafızlarıyla çevirdiği Kruşçev’i direnmemesi konusunda uyarır. Semichastny’yi yakın bir müttefiki gören, onu daha 37 yaşında olmasına bakmayıp KGB’nin başına bizzat atayan Kruşçev derin bir şekilde ihanete uğradığını hissetse de kaderine razı olur ve direniş gösteremez.

Rus Federal Güvenlik Servisi (FSB) Başkanı Aleksander Bortnikov.

Knight’a göre Putin’e yönelik olası bir darbede şu üç kurumun aktif veya pasif desteği gerekecektir: Ordu, (KGB’nin devamı olan) FSB ve Ulusal Muhafızlar (Rosgvardiya). Bu kurumları Putin’e sadık adamlar yönetiyor. FSB Şefi Aleksandr Bortnikov Putin’in KGB günlerinden yakın çevresi olan “St.Petersburg/Leningrad klanı” olarak bilinen kişiler arasındadır. FSB’nin kendi özel askeri birlikleri ve orduyu gözetim altında tutan geniş bir karşı istihbarat ağı bulunmaktadır.

Savunma Bakanı Sergei Shoigu’yu da Putin’in hamiliğinde yükselmiş bir isim… Rus liderin sırdaşı ve yakın müttefiki olarak nitelendiriliyor. Ulusal Muhafızlar’ın başında bulunan Viktor Zolotov ise Putin’in en fazla güvendiği adamlarından biri… Zolotov da Leningrad klanından bir isim… 2000-2013 yılları arasında Putin’in Koruma Müdürlüğü’nü yaptı. Putin rejimini bir iç darbeden korumak maksadıyla Ulusal Muhafızları 2016’da kurdurdu ve başına Zolotov’u atadı. İçişleri Bakanlığı’nın (MVD) özel harekat birlikleri bu yeni oluşturulan kuruma bağlandı. Ulusal Muhafızlar 340 bin askerden oluşuyor.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ulusal Muhafızları Başkanı (Rosgvardia) Viktor Zolotov ile bir görüşmesinde…

Görünüşe göre Putin Kremlin’de kendisine yönelebilecek tüm tehdit kaynaklarını güçlü bir şekilde sağlama almış durumda… Ama Stalin, Beria ve Kruşçev’in başına gelenler, bir kriz anında Kremlin’de sadakatlerin değişebildiğini göstermektedir. İşlerin kötüye gittiğini gören Bortnikov’un kendini kurtarmak için yeni bir Semichastny’e dönüşmesi mümkündür. Hatta Shoigu ve Zolotov da Putin’e muhalif kampın güçlendiğini gördüklerinde, aynen Beria’nın “sadık” yardımcıları gibi gemiden atlamayı düşünebilirler.

Daha önce Erdoğan sonrasına ilişkin senaryoları ele aldığım yazıda da vurguladığım gibi, genel olarak otokratlar ne kendi sonlarını, ne de haleflerini belirleyebilmektedirler. Fakat bu durum iktidar değişiminin sancısız gerçekleşeceği anlamına da gelmemektedir. Kesin olan şey, Putin’e yönelik bir darbe girişiminin Kremlin tarihindeki en tehlikeli ve riskli operasyonlardan biri olacağıdır.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com