MİT’in Pakistan’dan kaçırdığı Kaçmaz ailesi: Pişmanlık yaşamıyoruz

SELAHATTİN SEVİ 03 Mart 2020 Genel

Tarih 27 Eylül 2017. Pakistan’da yıllardır faaliyet gösteren PakTürk Okulları’nın halkla ilişkiler müdürü Mesut Kaçmaz’ın evi bir gece yarısı ağır silahlı adamlar tarafından basıldı. Kaçmaz, eşi ve iki çocuğu darp edilerek arabalara bindirildi ve tüm aile 17 gün bilmedikleri bir yerde alıkonuldu.

Oysa Kaçmaz ailesinin elinde 24 Kasım 2018’e kadar geçerli olmak üzere Lahor yüksek mahkemesinin verdiği sınır dışı edilemez kararı ve Birleşmiş Milletler Yüksek Mülteciler Komiserliği’nden alınan sığınma sertifikası vardı.

Kaçmaz ailesinin başına gelenler arkadaşları, öğrenciler ve veliler tarafından dünyaya duyurulduysa da Türkiye’ye kaçırılmalarına engel olunamadı ve Mesut Kaçmaz ve eşi Meral Kaçmaz Türkiye’ye getirildi.

‘KAFALARINI KOPARMAK LAZIM BUNLARIN’

Kaçırılma anından itibaren Kaçmaz ailesinin yaşadıkları tam bir kabustu. Meral Kaçmaz’ın, “Evimizi bastıklarında çocuklarıma giyinin bile diyemeden kapıya dayandılar. Küçük diye kızımı sürüklemeye başladılar. Öldürülme korkusunu hissettik hepimiz.” diye anlattığı o gece, aylarca sürecek zor günlerin ilk habercisiydi.

İstanbul’dan Ankara’ya götürülen Meral Kaçmaz o gece, konuldukları nezarethaneyi çocukları için temizlerken buldu kendini. Bir köşedeki kirli fırça ile lavaboyu kızlarının kullanabileceği hale getirmeye çalıştı… Namaz kılmak için çöp poşeti istedi ama vermediler. Başka bir köşedeki poşeti temizleyip seccade yaptılar. 11 gün çok ağır geçti sorguları. ‘Bağırdılar, çağırdılar… “Kafalarını koparmak lazım bunların” diye tehdit ettiler.’ Kaçmaz ailesini…

Meral Kaçmaz’a göre bir anda kendilerini Enemy of the State filminin kahramanları olarak buldukları gelişmeler sona erecek ve film orada kopacaktı.

Türkiye’ye kaçırıldıkları gün aileleri parçalanmıştı.Önce bir aile dostlarına ulaştılar, sonra da erkek kardeşi iki kızına sahip çıktı.

‘İŞKENCECİBAŞI’NDAN ‘İTİRAFÇI OL’ TEKLİFİ:
ORDUDA DARBE HAZIRLIĞI YAPIYORLARDI DE

İstanbul’da kalan eşi Mesut Kaçmaz ise bir dönem Pakistan’da görev yapan ve Türk okullarından ayağı eksik olmayan ‘işkencecibaşı’ İlker Küçükhıdır’in elindeydi. Çünkü artık İstanbul İstihbarat Dairesi Şube Başkanı olarak görevini icra ediyordu. Sorular Mesut Kaçmaz’ın bilmediği yerdendi: “Bana üç isim gösterdiler, açık açık da, ‘Bunlar Kaynak Holding’de çalışıyorlar. Ben bunları tanıyorum, orduda darbe hazırlığı yapıyordu de, biz seni çıkaralım, eşini de serbest bırakalım. Sana para da verelim. İtirafçı ol.’ dediler.” Öğretmen Kaçmaz ise bu teklifi, “Bunların ellerinde bir şey yok” diye yorumladı. Zaten hiç tanımıyordu o kişileri…

Sonra ne mi oldu? MİT ile Pakistan istihbaratının sözüm ona ‘özel operasyonu’ ile özel uçak tahsis edilerek ve kaçırılarak Türkiye’ye getirilen Mesut Kaçmaz, Temmuz 2018’de tahliye edildi. Mahkeme tahliye gerekçesini, BM Keyfi Gözaltı Mücadele Grubu’nun 25 Mayıs 2018 tarihli acil tahliye, fiziki ve manevi hayat şartları için maddi-manevi tazminat ve dilerlerse, Türkiye dışında yaşama hakkı için pasaport öngören raporuna dayandırdı.

Ailecek başlarına çuval geçirilen, işkence ve kötü muamele gören Kaçmaz ailesi yaşadıkları o korku dolu günleri Kronos okuyucuları ile paylaştı.

MİT tarafından kaçırıldınız, tutuklandınız ve yaklaşık 10 ay sonra tahliye oldunuz. Neydi size yöneltilen suçlama ve nasıl tahliye oldunuz?

Mesut Kaçmaz: Ben 3 Temmuz 2018’de tahliye oldum. Tahliye gerekçem ise Birleşmiş Milletler kararı ve bende Bylock bulunmayışı. Benimle alakalı 3-4 suçlama vardı. Birincisi Bank Asya’da hesap açma ve talimatla para yatırma. Bu suçlamanın delillerini zaten mahkemenin kendisi çürüttü, bana gerek kalmadı. Yani iddianamede talimatla para yatırma diyor fakat savcılığın sunmuş olduğu deliller hesabımda para olmasına rağmen “hesabında para yoktur-sıfırdır” şeklinde olunca bu durum başkanı da çok kızdırdı. Mahkeme başkanının da, “Sayın savcım böyle iddianame mi olur, hesabında zaten para varmış. Para varsa nasıl talimatla yatırmış oluyor?” şeklinde bir ifadesi oldu. İkincisi, “Kimse Yok mu”ya kendi adıma yatırılmış 100 TL’lik bağış, PakTürk okullarında çalışma meselesi ve Çatı Davası’nda 3 kişiyle görüşmem. 2008, 2009, 2010, 2011’e varan çok eski kayıtlar. İçeriklerine dair bir detay yok; sadece gün, tarih ve saat var onun dışında hiçbir şey yok. Kaldı ki o isimlerden biri rahmetli Cemal Uşşak Bey idi.

Merhum Cemal Uşşak ile konuştuğunuz için mi suçlandınız?

Evet ve bildiğim kadarıyla Erdoğan’ın da yakın arkadaşı, Bilal Erdoğan’ın amcam dediği ve çok sevdiği bir insandı. Çözüm sürecinde de kendisi Akil İnsanlar Heyeti’ndeydi. İktidarın saygı duyduğu, değer verdiği bir insanla benim görüşmem suç olmuş. Fakat dediğim gibi, içerik yok. Ne konuştuk bilmiyorum. Cemal Uşşak ağabey son üç yıldır kurbanını Pakistan’da kestirirdi benim vasıtamla. Bunlar zaten resmi banka kayıtlarında da görünüyor. Biz de kendisine videosuyla ses kaydıyla göndermiştik “kurbanınız kesilmiştir, Allah razı olsun” diye. Fatih Üniversitesinin eski rektörüyle görüşmem tespit edilmiş, bir de Ali Bayram ile. Fakat bunlarda da içerik yok. Onun da ötesinde yaptığımız, ettiğimiz şeyler biliniyordu. Erdoğan da biliyordu.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Pakistan’daki faaliyetlerinizi biliyordu yani…

Tabii, 2010 yılında Pakistan’daki sel baskınından sonra ülkeye gelmişti, bölgenin valisi İşrat’ul İbad Beyle tercümanlığını ben yaptım. Erdoğan validen bizim adımıza, PakTürk okulları adına arsa talep etti, aynen şu cümleleri kullandı: Ben bunlara kefilim, kendi evlatlarımı okullarına dershanelerine gönderdim. Uygun bir arsa varsa verin… Valilikteki yemekte aynen bu cümleleri kullandı. Sadece o mu? Yine dönemin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, Karaçi belediye başkanı Mustafa Kemal Beyden arsa istedi, kefilim, ben de çocuklarımı okutuyorum okullarında dedi.

Ama devran değişti, Türkiye ile görüşmeleriniz bile suç kapsamına alındı. Bu görüşmeler normal telefon görüşmeleri miydi yoksa suç olarak nitelendirilen Bylock üzerinden mi olduğu iddia edildi?

Mesut Kaçmaz: Hayır, bunlar normal geçmişe dönük telefon kayıtlarım. Dediğim gibi hiçbirinin içeriği yok. Bir de savcılık 27 Kasım 2015’te cep telefonumun dinlenmesine karar vermiş. 27 Kasım’dan sonrasının dinlenilmesi gerekiyordu bu karara göre fakat bu tarihten sonraki kayıtlarda bir şey bulamadıkları için geriye gitmişler. Sadece bir hanımefendi ile görüşmemde bana “hocam” demiş. Pakistan’da okuyan bir Türk öğrenci vardı, para gönderip alması sıkıntı oluyordu Türkiye’den. Hanımefendi de ismimi bulup telefonumu almış. Sonra, “Hocam ben buradan (Türkiye’den) size para yatırsam, siz orada elden verseniz olur mu?” dediği bir konuşmamız olmuş. Kısa bir görüşme zaten. Fakat bunun altında çok başka şeyler aranmış. “Hocam” kelimesi Pakistan imamlığına, yöneticiliğe bağlanmış. Yani ellerinde hiçbir şey yok fakat olmayan şeylerle delil üretmeye çalışmışlar. Bununla beraber zaten Bilirkişi “hiçbir suç unsuru bulunmamasına rağmen” diye başlayarak kendi düşüncelerini sıralamış. Bir de Pakistan’da Rumi Forum Derneği vardı, ben de gönüllü olarak bir süre orada bulundum. Barış, sevgi ve eğitim üzerine faaliyet gösteren bir kurum. Türkçenin ve Türk kültürünün gelişmesine katkı sağlamaya yönelik bir dernekti. Ben de bu bağlamda seminerler verdim, hala da internette duruyor. Suç dedikleri şeyler bunlar, bunların dışında da bir şey yok.

Siz bunları mahkemede anlattınız mı?

Evet. Zaten ilk duruşmamız çok sert geçti. Duruşmaya MİT’ten olduğunu düşündüğüm biri katıldı. En arka sırada duruyordu, ben ne anlatıp ne söyleyeceğim diye dinliyordu sanırım. Başkan beni konuşturmak istemedi. Çok tartışmalı geçti ilk duruşmamız.

‘YAPILAN İŞKENCEYİ BÜTÜN ÇIPLAKLIĞI İLE HAKİMLERİN YÜZÜNE SÖYLEDİM. HİÇBİRİ YÜZÜME BAKAMADI

Hangi tarihte oldu ilk duruşmanız? Ve size yapılanları anlattınız mı mahkemede?

Mesut Kaçmaz: 13 Şubat 2018’de. Ben o duruşmada kaçırılma olayını, nasıl işkence yaptıklarını, MİT tarafından eşim, ailem, kızlarım üzerinden nasıl tehdit edildiğimi bütün çıplaklığıyla hakimlerin yüzüne söyledim. Hepsi başını önüne eğdi, hiçbiri yüzüme bakamadı. Vatan Emniyet’te nasıl işkence ettiklerini, nasıl zorla evrak imzalattıklarını anlattım. Hâkim dinlemek istemedi, bu yüzden de tartışmalı geçti. Hatta özellikle mahkemenin SEGBİS’e kayıt edilmesini istedim. “Uçakla getirildim, işkence yapıldı, bu kadar masraf edildi niye SEGBİS’e kaydetmiyorsunuz?” dedim. Ancak kayıt talebim reddedildi. Havaalanı görüntülerini istedik, Vatan Emniyet görüntülerini istedik onlar da reddedildi.

Neden SEGBİS’e kaydetmediler ve diğer görüntüleri vermediler?

Mesut Kaçmaz: Gerekçe yok. Normalde kaydedebilirlerdi, sistemleri hazırdı çünkü. Daha sonraki duruşmalarda mesela 26 Nisan 2018’de eşimle bağlanmıştım ben. Mahkemelerimiz ve davalarımız birleştirildi. Yani sistemde herhangi bir sıkıntı yoktu. Ama bize gerekçe de söylemiyorlar.

Eşinize ayrı dava mı açıldı, sizinle aynı davadan mı yargılandı? 

Mesut Kaçmaz: Eşim kendisi anlatsın ama onun herhangi bir dosyası yoktu normalde. Benim davam onu etkiledi. Benimle alakalı 2016’da dava açılmış. Daha sonra 8 Eylül 2016 sabahı Türkiye’de olmadığım halde, Afyon’daki anne ve babamın evine beni almaya gelmişler. Benimle alakalı süreç ondan sonra başlamış fakat eşimin herhangi bir davası yoktu.

Siz kaçırıldıktan sonra neler yaşadınız Meral Hanım?

Meral Kaçmaz: Eşimle Türkiye’ye getirildikten sonra hiç görüştürülmedik. Uçağa binmeden önce Pakistan’da da görüştürülmedik zaten. İslamabad’a götürüleceğimiz bir uçak denilerek alındık fakat tabii gözlerimize siyah gözlükler takılınca, havaalanına hiç ışık olmayan farklı bir tarafından girince anladık. Zaten eşim ben ve çocuklar farklı arabalardaydık. Uçağa binerken ve indikten sonra görüştürülmedik. Bizi önce ayrı şehirlere götürdüler. Eşimi İstanbul’a beni Ankara’ya götürdüler.

Çocuklarınızla birlikte mi kaldınız nezarette?

Evet, çocuklar bir aile dostumuza ulaşana kadar 1 gün benimle nezarette kaldılar. Onlar için de çok zor tabii okullarından ve ailelerinden oldular. Daha önce hiç Türkiye’de yaşamadılar. Tanımadıkları, bilmedikleri bir yere geldiler. Ve birdenbire anne babaları cezaevine atılan bu çocuklar evsiz barksız hatta kıyafetsiz kaldılar. Ellerinde kendi hayatlarına ait hiçbir şey, hiçbir anıları kalmadı. Ben onları İstanbul’da tamamen bir bilinmezliğin ortasına bıraktım.

Nasıl teselli ettiniz çocukları, daha doğrusu teselli etmeye çalıştınız?

Ne olacağını bilmediğim için ben oradayken çocuklarımı sosyal hizmetler ihtimaline bile hazırladım. “Anneciğim en kötü ihtimalle her ne olursa olsun 2, 3 ya da 5 yıl sonra da olsa biz illaki buluşacağız ve siz o zamana kadar iyi olacaksınız, olmaya çalışacaksınız, başınıza ne gelirse gelsin sadece hayatta kalacaksınız. Biz de siz hayattasınız diye hayatta kalacağız ve bir gün buluşacağız.” dedim. İlk olarak bunu istedim onlardan. Çocuklardan ikinci istediğim şey de şuydu: “Bizim buraya getirildiğimize ve hayatta olduğumuza tek şahit sizsiniz. Bizi tekrar canlı görene kadar kesinlikle susmayacaksınız annecim.” dedim. Çünkü bizim hayatımız bile onlara bağlı olabilirdi. Tabii bu çocuklar için de çok zor, çünkü zaten büyük bir şok içindeler. Bir taraftan her şeyleri orada kaldı. Pasaportlarımız, kitaplarımız, dokümanlarımız, diplomalarımız, paramız yani her şeyimiz Pakistan’da kaldı. Hal böyle olunca biz çok trajik bir şekilde ayrıldık onlardan. Hepimiz çok kötü durumdaydık.

Mesut Kaçmaz: Bu arada çocuklarla ilgili şöyle bir şey de oldu. Benim büyük kızım Hüdanur, Milli Eğitim Müdürlüğü vasıtasıyla denklik almak istedi. Kızım normalde kendi okulumuzda okuyordu ama diploması sadece bizim okula ait değildi. Ayrıca, aldığı diploma yanında Cambridge Üniversitesinin lise eğitim sistemi vardı, bizim okulumuzun bir kısmı da öyle bir sistemde eğitim verirdi. Hem yerel müfredat hem de Cambridge eğitim müfredatını veriyordu. Oradan diploma da aldı, uluslararası bir diplomaydı. Denkliğe müracaat etti. Normalde hakkı olmasına rağmen “FETÖ ile irtibatlı ve iltisaklı PakTürk okullarında okuduğunuzdan dolayı size denklik verilmeyecektir.” diye bir yazı geldi Milli Eğitim Bakanlığından (Alpaslan Durmuş kurul Başkanı ve İl Milli Eğitim Müdürlüğünden Kadir Halil Uçar müdür yardımcısı vekili imzasıyla). Dolayısıyla büyük kızım maalesef okuyamadı. Bir senesi boşa gitti Türkiye’de. Küçük kızım, İmam Hatip Lisesine devam etti. Eğitim Türkçe olduğu için bayağı zorlandı. Büyük kızımın 2 yıllık eğitim kaybı oldu.

Çocuklar yabancısı oldukları bir ortamda, sizler ayrı ayrı cezaevlerinde…

Meral Kaçmaz: Ben Ankara’da tutukluluk yaşadım. 11 gün gözaltında kaldım. Orada Sulh Ceza’ya çıkarıldım ve ardından tutuklandım. Sincan Kapalı Kadın Cezaevine gönderildim. Orada da direkt hücreye konuldum. 6 ay boyunca hücrede kaldım. Günde 5-6 saat kadar açıyorlardı kapıları ama sürekli göz hapsindesiniz, psikolojiler bozulmuş, yani zor bir atmosferdeydik orada.

‘EŞİN, TERÖR ÖRGÜTÜ ÜYESİ OLDUĞUNU SÖYLEDİ’

Meral hanım, size yöneltilen suçlamalar neydi?

Meral Kaçmaz: Ben ilk mahkemeye Ankara’da çıktım. Dava önce Ankara’da açıldı. Fakat Ankara yetkisizlik kararı verdi, İstanbul 33. Ağır Ceza’ya havale etti. 20 Şubat’ta çıktığım mahkemede eşimin davası ile birleştirdiler. Zaten benim dosyam tamamen boştu. Eşimde de elle tutulur bir şey yoktu fakat bende hiçbir şey yoktu. Sadece 2010 yılına ait 120 TL’lik bir kurban parası meselesi vardı. İddianamemdeki pasaja göre eşim güya benim terör örgütü üyesi olduğumu söylemiş. Bana “eşin senin terör örgütü üyesi olduğunu söyledi” dediler. Ona bir şey yapmış olmalarından çok korktum “Ne yaptınız ona?” dedim. Çünkü eşimin böyle bir şey söylemiş olması mümkün değildi. Fakat ifadenin aslını göstermediler. Zaten işkenceyle alınmış, eşime de okutmadan önüne koyup imzalattıkları bir ifadeden dolayı beni orada tutukladıklarını söylediler.

‘EŞİME VE KIZIMA TECAVÜZ ETMEKLE TEHDİT ETTİLER’

Davalar birleştirildikten sonra süreç nasıl işledi?

Mesut Kaçmaz: Yargılanmaya devam edildi. Beraber olduğumuz ilk mahkeme 26 Nisan 2018, saat 11.00’de oldu. Kısa süren bir mahkemeydi. Ben orada eşime ilan-i aşk ettim. Savunma yapmadım. Ekranda eşimi görünce her şey bitti benim için. Ona moral ve motivasyon vermeye çalıştım. Hâkim de “yalnız burası ağır ceza” uyarısı yaptı. Nispeten daha tecrübeli hakimdi mahkeme başkanı ve üyeler. İlk mahkememde MİT mensubu olduğunu düşündüğüm kişi sebebiyle mahkeme çok zor geçmişti. O mahkemede ben Vatan Emniyet’te ve uçakta beni nasıl tehdit ettiklerini anlattım. Eşime ve kızıma tecavüz etmekle beni tehdit etmişlerdi.

Meral Kaçmaz: Zaten Pakistan’da eşimin gözünün önünde hepimizi, beni ve kızlarımızı dövdüler. Bu muamele, bize gerçekten zarar verileceğine eşimi inandırmıştı.

Mesut Kaçmaz: Ben bütün bunları ilk mahkemede tek tek, bağıra bağıra, tartışarak her şeyi anlattım yüzlerine.

Mahkemede nereden başlayarak anlattınız olan biteni?

Mesut Kaçmaz: Ben sadece kaçırılma olayını anlattım. 27 Eylül 2017 saat 01.30 civarı, 15-20 kişi uzun namlulu silahlarla, sivil görünümlü olan kişiler tarafından kimliksiz, tutuklama emri vb hiçbir resmi evrak olmaksızın “biz sizi almaya geldik, güvenli bölgeye götüreceğiz” diyerek götürüldük.

Bunlar Pakistanlı kişiler mi?

Mesut Kaçmaz: Evet ama içlerinde iki MİT elemanı varmış. Bay ve bayan. Teşhis için oradalarmış. Biz onlara herhangi bir savcılık ya da mahkeme kararı var mı diye sorduk. Uzun namlulu silahlarla gelmişlerdi ve gelen ekip yani Pakistanlılar hakikaten bizim terörist olduğumuza inandırılmış. Gelir gelmez önce cep telefonlarımızı ve tabletlerimizi aldılar. Sanırım kimse kalkmadan uyanmadan götürmeyi düşündükleri için evde de fazla arama yapmadılar. Biz tabii önce direndik. Sonunda bir kimlik gösterdiler ama fotoğrafını kapatıyorlardı. Kime ait olduğu ne olduğu belli değildi zaten.

Bu ortamda çocukların ruh hali nasıldı, tedirgin olmalılar, korkmuş olmalılar?

Mesut Kaçmaz: Tabii. Çok kötü oldular. Dehşet içindeydiler. Bizi alanların polis olup olmadığını bilmiyoruz. Sivil kıyafetlilerdi. Bazı araçlarda ise resmi plaka ve çakarları vardı. Tuhaf kokulu, tuhaf görünümlü bir sürü insan vardı.

Yani daha önce gördüğünüz normal polis ve askerlerden değillerdi?

Meral Kaçmaz: Orada adam kaçırma çok sıradan bir olay. Bir öğrencimin de daha önce babası kaçırıldı fidye için vs. dolayısıyla tepki vermemizin sebebi bizi alanların polis olduğundan emin değiliz. Orada buharlaşan o kadar çok insan var ki… Arkadaşımın yengesi bir başka okulda müdür yardımcısıydı. 3 çocuğu ile kayboldu ve hala hiçbir haber yok o insanlardan. Benim korkum da buydu. Buharlaştırılmaktan, çocuklarımızın hayatından endişe ettik.

Mesut Kaçmaz: Bu yüzden bir süre direndik. Önce çocukları aldılar. Sonra beni aldılar. Sürükleyerek götürdüler. Birkaç kişi birden tutuyordu çocukları. Bir kişi sürüklemiyor ki… Kurbanlık koyunu yerde sürükler gibi alıp götürüyorlar. Eşim o anda bayıldı. Kendini yere bıraktı. Eşim biraz kendisine gelince beni aldılar hemen. Beni dört kişi zapt ettiler. Merdivenden çuval indirir gibi sürüklediler. Ben de bağırıyordum, diğer taraftan eşim bağırıyor. Sonra hepimizi farklı arabalara koydular.

Müstakil bir evde mi oturuyordunuz yoksa apartmanda mı?

Mesut Kaçmaz: Müstakil, 2 buçuk katlı bir evdi. En üstte Türk komşumuz vardı, gürültüyü duyunca yanımıza geldi. Arkadaşı da aldılar. Beni ve arkadaşı bir arabaya, hanımı ve çocukları ayrı arabalara koydular. Beni koydukları arabada arkadaşın eline kelepçe takıp başına çuval geçirdiler. Bana da takmak istediler kelepçe küçük geldi. Bir bez parçasıyla ellerimi bağlayıp başıma çuval geçirdiler ve araç durana kadar beni dövdüler.

Bunu yapanlar Pakistanlı değil mi?

Mesut Kaçmaz: Pakistanlı olduklarını düşünüyoruz. Benim fikrime göre MİT ve Pakistanlılar birlikte yaptı bu işi.

‘ÇOCUKLARIN BAŞINA DA ÇUVAL GEÇİRDİLER

Sizi nasıl götürdüler Meral Hanım, size karşı davranışları nasıldı?

Meral Kaçmaz: Beni üç erkek polis bir arabaya bindirdiler. Onlara, Birleşmiş Milletler koruması altında bir öğretmen olduğumuzu söyledim. Kuralları ve kanunları çiğnediklerini anlatmaya çalışıyordum. O esnada adamın biri itti, başımdaki örtümü çekti ve açtı. Arabada çuval bulamayınca, başımdan aldıkları örtü ile boğazımı çok sıkı bir şekilde bağladılar. O kadar sıkı bağladılar ki nefes alamayacak kadar zorlandım. Sonra beni tokatlamaya başladı. Beni koydukları araçta, benim oturduğum yere birini koyacaklarını düşünmüyorlardı ve hazırlıklı değillerdi. Kelepçe vs. yoktu. Benim başörtümü çekip, boğazımı sıkmaya çalıştılar. Bizi çocukların yanına götürdüklerini söyleyince ben sessiz kalıp sadece yolları takip etmeye başladım, çünkü yapabilecek başka bir şeyim yoktu. Önce bildiğimiz yerlerden, sokaklardan ve caddelerden geçtiler. Sonra benim bilmediğim bir yere girdik. Üç arabayı da bayağı karanlık bir yere aldılar ve sanırım en son benim bulunduğum araç girdi. Oraya girdiğimizde çocukların başına da çuval geçirip yürüttüklerini gördüm. Onları o şekilde görmek çok korkunç bir şeydi.

Mesut Kaçmaz: Bizi götürürlerken sürekli “Çocuklarım nerede?” diye bağırıyordum. Adamlardan bir tanesi dayanamadı ve, “Şu anda havalimanında Türk polisi sizi bekliyor ve götürecekler.” dedi. Ben evde kapıyı açarken okulların yönetim kuruluna bilgi vermiştim. “Aşağıda polisler var, almaya geldiler” diye bilgi vermiştim. Bu hengamede ne olduğunu bilemiyorum bir anda arabaların yönü değişti. Oraya vardığımızda onların hazırlıksız olduklarını gördük. Bizi götürdükleri yer askeri bir alandı. Sonradan orayı Google harita üzerinde deşifre ettik. Oraya vardığımızda, bizi tuttukları odada “ISI” saatleri vardı. “ISI” Pakistan ordusunun istihbarat birimi. Odalarda duvar saatleri ve yemek menüsü vardı.

Sizi Pakistan istihbaratına ait bir merkezde mi alıkoydular?

Evet, Ameer Shahid Mess’ti tutulduğumuz yerin adı. Askerlerin girip çıktığı küçük bir ordu eviydi orası. Biz bunları görünce, adamlar panik oldular ve duvardaki saatleri kaldırdılar. Biz aramızda dedik ki, “Bizi herhalde uçağa bindirecekler ve deport edecekler”. Biz orada 17 gün boyunca tutulduk ve bu kaldığımız günlerde bize söylenen tek şey, “Size bir şey olmayacak, evinize geri döneceksiniz ve size karşı bir tehdit var o yüzden koruma altındasınız.” oldu. Her defasında, “Siz deport olmayacaksınız, sağ-salim buradan çıkacaksınız.” dediler. Allah var biz de, “İstihbarat bizim hakkımızda bir şey öğrendi ve bizi koruma altına aldılar.” gibi bazen iyi niyetli şeyler düşündük. Bizi aldıkları süreçte en şiddetli darbeleri ben aldım ama hem eşim hem de çocuklar psikolojik olarak çok yıprandılar. 17 gün boyunca yaralarımızın, morluklarımızın iyileşmesini beklediler. İlk anda kan temizledik, yaralarımızı sardık. Çocukların elbiseleri yırtılmıştı. Bizi bir odaya aldılar, tek yatak vardı ve kapıyı arkadan kilitleyip gittiler. Yemek konusunda da iyi bir muamele ile karşılaştığımızı söyleyemem. Kapının önünde de 4 veya 5 tane elinde silahlı asker nöbet tutuyordu. Kapıdan gördüğüm kadarıyla oraya gelip giden herkes üniformalı askerlerdi ve kollarında logoları vardı.

Peki gözaltında kaldığınız 17 gün sonunda ne oldu?

17’nci günün sonunda geldiler ve bize, “Başbakan sizin için bir uçak ayarladı, biz sizi İslamabad’a götüreceğiz.” dediler. Onlar uçak deyince benim yüreğim hopladı ve meseleyi anladım. Bize yapılan bu işlem bir “deport” işlemi değil. En temel resmi prosedür bile uygulanmadı ve herhangi resmi bir evrak dahi yoktu. Biz, Birleşmiş Milletlerin koruması altındaydık. 8 Ekim tarihli Lahor Yüksek Mahkeme kararında, “Kaçmaz ailesi, 16 Ekim 2017’de mahkemeye getirilecek, burada yargılanma olacak, o yargılamaya kadar da kesinlikle bunlar deport edilmeyecek ve Kaçmaz ailesi güvenli bir bölgeye alınacak.” yazıyor. Yüksek yargının kararını, Birleşmiş Milletlerin kararını çiğneyerek yaptılar. Biz Pakistan’da 24 Kasım 2017 tarihine kadar legal olarak kalabiliyorduk. Bunların hepsi resmî belgelerde yazıyor.

Pakistan istihbaratı Lahor Yüksek Mahkemesi kararını mı çiğnedi?

Evet, Pakistan ordusuna ait istihbarat görevlileri bu mahkeme kararları çiğneyerek bu işlemleri yaptılar. Tamamen gizli, kanunsuz ve hukuksuz bir şekilde bizi eşkıyaların eline teslim ettiler. Bizimle gözaltı sürecinde ilgilenen biri: Çok büyük rüşvetlerin döndüğünü, İçişleri Bakanlığı ve bazı bürokratların çok büyük rüşvetler aldığını bize söyledi. Türkiye ne isterse Pakistan’dakiler onu yapıyor. Ben, “Dosyam geldi mi?” diye sorduğumda kanıt olarak ortaya konan tek şey Pakistan’a gönderilen kurbanlar vardı. Pakistan beni gönderirken, bizim onlara yapmış olduğumuz kurban bağışlarını neden göstererek gönderdi. Terör örgütüne finansal destek adı altında Türkiye’ye gönderiyorlar. Hakkımızda buldukları ve gönderdikleri başka bir şey yok.

ERDOĞAN VE TÜRK HÜKÜMETİ BİZE ÇOK BASKI YAPIYOR’

Peki bu kurbanların miktarı ne kadardı? Çok büyük bir miktar mı?

Mesut Kaçmaz: 4-5 yılda toplanan miktar kadar bir döküm var. Tam olarak bilemiyorum ama toplam 15-20 bin dolar kadar bir miktardı.

Meral Kaçmaz: Sorgu sırasında bana, “Eşinizin hesaplarında 400-500 bin dolar civarlarında ne olduğu belli olmayan para girdisi ve çıktısı var.” dediler. Karşılığında, “Böyle bir şeyin olması ve bu paraların eşimin hesabına girmesi mümkün değil.” dedim. Bu miktarların eşimin hesabına girdiğini söylediler. Bizi inandırmaya çalışıyorlar ve o bunu o kadar ciddi söylüyorlar ki, “Sen bilmezsin ama eşinin böyle bir hesabı var.” şeklinde konuşuyorlardı.

Mesut Kaçmaz: Bizim hakkımızda istihbarat raporları olduğunu ve bizim hakkımızda herhangi bir şey olmadığını söylediler. Buralardan gelen raporlarda okulların da öğretmenlerin de temiz olduğu yazıyor. Pakistan hükümetine ve devletine karşı suç faaliyetlerini içeren herhangi bir şey yok deniyor o raporlarda. “Peki bize niye böyle bir şey yapıyorsunuz?” diye sorduk ve “Erdoğan ve Türk hükümeti bize çok baskı yapıyor” dediler. Bu baskıya dayanamadılar ve neticesiz kalmadı. Biz kaçırılmadan 10 gün önce toplu bir ziyaret olmuş ve bu askerlerle buluşmuşlar.

Meral Kaçmaz: Aynı şahıs bize dedi ki, “Ben aylardır sizi takip ediyorum, sizin ve eşinizin çok iyi insanlar olduğunun farkındayım ama ben bunu bizim görevimiz olduğu için yapıyorum. Allah şahit eve gittiğimde sizin ileride güvende olabilmeniz için dua ediyorum.” dedi.

Mesut Kaçmaz: Bu olayın yaşandığı dönemde de büyük kızımın hazırlandığı bir sınav vardı. Ona girmesine de müsaade etmediler. Avukat ile görüşmemize ve tıbbi destek isteğimize kesinlikle izin vermediler. Evimizde kalan paralarımız ve değerli eşyalarımızı almamıza izin vermediler. Küçük kızım ve ben daimi gözlük kullanıyoruz fakat o gözlüklerimiz evde kaldığı için bu süreçte gözlüksüz kaldık. Çocuk tabaktaki yemeğini bile göremiyordu. Biz orada esir muamelesi gördük.

O dönemde sizin adınıza kampanyalar yapıldı fakat sizin kulağınıza insanların sizinle ilgili bu kampanyaları yaptığına dair bilgiler geldi mi?

Mesut Kaçmaz: Orada bir televizyonumuz vardı ve biz oradan haberleri takip edebiliyorduk. Tabii o süreçte bütün medyada bizim haberlerimiz ve isimlerimiz dönüyordu. Hatta orada görüştüğümüz bir gazeteci vardı ve yayımladığı programda bizim hakkımızda, “Onlar bizim misafirimiz, çok yanlış yapıyorsunuz.” diyerek bizi savunmuştu. Bunları biz gündemde takip edebiliyorduk. Türkiye’ye karşı bunu kullanabileceklerini düşünmüştük. 12 Ekim 2017’de Pakistan ordusu, Taliban’ın elinden Amerikalı ve Kanadalı bir aileyi kurtardı. Ben o haberi izleyince, “bütün dünya onları konuşuyorken, gündem meşgul iken, bizi el altından yollayacaklar” diye düşünmüştüm ki öyle de oldu. O günün akşamı bizi Türk yetkililere teslim ettiler.

Sizi havalimanına onlar mı götürdü?

Mesut Kaçmaz: Ellerinde silah bulunan 15-20 kişilik bir ekip bizi havalimanına götürdü. Biz direnmeye çalıştık ama bize, “Gitmekten başka seçeneğiniz yok.” dediler. Bizi askeri havalimanından gönderdiler. Orası çok kullanılmayan ama büyük havalimanına bağlı, askeriyenin kullandığı bir kısım. Oraya vardığımızda bütün ışıklar kapalı, uçağın motoru kapalıydı. Bizi arabadan indirdiklerinde, kapı açıldığında yanan araç ışıklarını bile kapatmışlardı. Bu olayı gizli kapaklı yaptıkları çok aşikardı. Etrafta bazı komutanların lojmanları dahi vardı. Birileri görür ve fotoğrafları çeker korkusu vardı. Orada bizi alan şahıs, “Biz bu operasyonu tamamen gizli bir şekilde yapıyoruz.” dedi. Sonra bizi ite kalka uçağa bindirdiler. Uçakta çok ciddi bir arbede oldu. Uçağa biner binmez elimize ve ayaklarımıza kelepçe, başımıza ise çuval geçirdiler. Çocukların ayaklarında takılı olan kelepçeleri daha sonradan çıkartmışlar. Bana uçakta sürekli psikolojik ve fiziki şiddet uyguladılar. Kelepçelerimi sıktılar bileklerim morardı kangren olacak diye korktum, “33 gün ömrün kaldı, şimdiden saymaya başla, çocuklarını bir daha göremeyeceksin, vatan hainliği yapmayacaktın” gibi şeyler söylediler. O, 5 buçuk saat bana 10-15 sene gibi geldi ve geçmek bilmedi. Dava sonunda da gördük, ne vatan hainliğinin sorusunun cevabını veremediler çünkü dosya bomboştu.

Siz uçağın farklı yerlerinde mi tutuluyordunuz? Bu konuşmalara çocuklarınız şahit oldu mu?

Mesut Kaçmaz: Bizi almaya küçük bir jet geldi ve uçağın içi sanıyorum ki küçüktü. Az çok lüks bir uçaktı. Aşağıya doğru baktığınızda az çok neyin ne olduğunu görebiliyordunuz. Biz uçakta farklı yerlerde tutuluyorduk. Eşim daha sonra bir baygınlık geçirmiş.

Meral Kaçmaz: Bizi uçağa teslim eden kişi bir anda “Hayır” diye bağırdı. Birkaç kişi onun ağzını kapatıp götürdüler ve ben o an çok korktum. Bizi buraya getiren kişi bile bu tepkiyi veriyorsa, uçakta neler olacağından korkmuştum. Uçağa bindik ve bu sefer uçaktakilerin kim olduğunu anlamaya çalıştım ama uçakta kimse Türkçe konuşmuyordu. Ama aksanlarından Türk olduklarını tahmin edebiliyorduk. Ben, “Biz buraya kendi irademiz dışında bindiriliyoruz. Bizim Birleşmiş Milletler tarafından korumamız var ve siz şu an suç işliyorsunuz.” diye bağırdım. Ardından, “Bari kim olduğunuzu söyleyin, eğer devleti temsil eden birileriyseniz sessiz sakin oturacağım ama siz bunu söylemedikçe ben daha fazla panik oluyorum.” dedim. Sonra bir tanesi, “Biz devletiz” dedi. Devletim bana bunu yapıyor olamaz, dedim. Kim bilir devletine ne ihanet ettin dedi. Ben de, “17 yıl boyunca dünyanın dört bir tarafında, bazen hiçbir Türkün olmadığı yerlerde, bayrağımı dalgalandırmaktan başka hiçbir şey yapmadım.” diye bağırdım adama. O sırada şekerim ve tansiyonum yükselince bayıldım. Gözümü açtığımda bana su içirmeye çalışıyorlardı ve o an 17 gün sonra ilk kez canımdan emin oldum. Bana su verdiklerine göre öldürmeyeceklerdi.

Mesut Kaçmaz: Biz bu şekilde İstanbul’a vardık. Bizi İstanbul’a gidince ayırdılar zaten. İstanbul’a inene kadar bütün aileme küfürler ve çok ağır hakaretler ettiler. Hiç düşünmeden, yanımda eşim ve çocuklarımın varlığını bilmelerine rağmen bu kadar ağır hakaret ve küfürler ettiler. Havalimanına vardık ve bizi polise teslim ettiler. O kadar adi insanlar ki halen daha bize pasaport soruyorlar. Bizi zaten kaçırdılar, yanımızda pasaportlarımız yokken götürdüler. Pasaportsuz geldiğimiz için tutanak tutacaklarını söylediler.

Nasıl yani? Sizi kaçırarak zorla Türkiye’ye getirdiler sonra da ülkeye pasaportsuz girişten işlem mi yaptılar?

Evet, Atatürk Havalimanında bizi ayrı ayrı nezarethanelere koydular. Orada 1-2 saat kadar bekledik. O kadar kaba ve küfürlü konuştular ki bizimle, beni aldıktan sonra çocuklarıma ve eşime veda etmeme bile müsaade etmediler. O şekilde beni götürdüler. İlk önce hastaneye götürdüler, orada darpları ve kelepçe izlerini gösterdim. Orada bulunan polisler, doktora göz işaretleri yaptılar ve sağlam raporu ile beni oradan yolladılar. Vatan Emniyet’e gittik ve orada bir gün kaldım. 14 Ekim’de beni sorguya aldılar. Emniyetin otoparkında da beni dövdüler. Mahkemede oranın kamera kayıtlarını da istedim. Mahkeme bu talebimizi de kabul etmedi. Sonra beni Mali şubeye götürdüler. Benim dosyam “Terör örgütüne maddi destek” adı altında açılınca beni oraya götürdüler. Bu darbe girişiminden evvel ve o sürece kadar olan süre zarfında istihbarat bizim eve ve okullara gelmezdi. Gelse bile ara sıra oturuma başvuran aileler burada mı değil mi diye kontrole gelirlerdi.

Daha önce Pakistan istihbaratı ile bir temasınız olmuş muydu?

İlk defa 2016 Eylül’den itibaren ofise yoğun bir şekilde istihbarat servisleri gelmeye başladı. Hatta bir defasında 4 tane istihbarat elemanı, ellerinde bir dosya ile ciddi bir şekilde ofise geldiler. ‘’Biz sizden bilgi almaya geldik” dediler. Rumi Forum’u anlatıyorlar, kurucu üyesinin Fethullah Gülen olduğundan ve bazı Amerikalı isimlerden bahsettiler. Ben şaşırdım kaldım ve siz nereye geldiniz dedim? Biz, Rumi Forum’a geldik dediler. Sizin bahsettiğiniz kurum buraya ait değil ve burası ile alakası yok dedim. Dosyayı açtılar ve ellerinde bulunan 4-5 sayfalık istihbarat raporunu okudular. Her şeyi dinledim, ardından, “Adres ve telefon bilgilerine bakar mısınız?” dedim. Amerika’ya ait bir adres ve telefon numarasının yazdığını görünce hepsi şok oldu. “Bu dosyayı size kim gönderdi? diye sorunca bana dönemin Türkiye İslamabad Büyükelçisi Sadık Babur Girgin’in ismini verdiler.

Türk Büyükelçisi Pakistan istihbaratına sizinle ilgili yanlış bilgi mi vermiş?

Ardından beraber kahvaltı yaptık ve kaç defa özür dilediler bilmiyorum ama mahcup bir şekilde gitmişlerdi. Ondan sonra aralarından biri geldi ve “Bizde sizin programlarınıza katılmak istiyoruz.” dedi. Orada bu belgelere imza atan kişiler, bizim düzenlediğimiz programlara bilgi toplamak için katılmaya başladılar ama daha sonrasında müdavimi oldular ve bizi takdir etmişlerdi. Biz kaçırılana kadar istihbarat servisleri haftada 1-2 kez evimize gelmeye başladılar ve sürekli aynı bilgileri sormaya başladılar. En son gelenlerden birine, “Bizi niye bu kadar sıkıştırıyorsunuz?” diye sordum. “Bizim sizinle bir problemimiz yok ama sizinle alakalı Türkiye’den çok baskı var ve bu baskıya biz artık dayanamıyoruz.” dedi.

Tekrar dönelim İstanbul’a, getirildiğinizde Vatan Emniyet’te ne kadar gözaltında kaldınız?

Mesut Kaçmaz: Toplamda 3 gün gözaltında kaldım. Kötü muamele ve işkence devam etti orada. Orada dönemin İstanbul İstihbarat Şube Başkanı İlker Küçükhıdır vardı. 2007-2010 yılları arasında İslamabad’ta çalışırken bizim okulların düzenlediği programlardan çıkmazdı. Devlet büyükleri, bakanlar ve bürokratlar geldiğinde ilk gelecekleri yer bizim okullardı zaten. Bu şahıs, bizim okulların düzenlediği programlardan çıkmazdı. İşkencecilerin başında bu şahıs vardı. Elçilik benim ve eşim ile alakalı bir fişleme göndermiş. Okullarda çalışan öğretmenlerin ve idarecilerin isimlerinin yer aldığı bir liste göndermişler. İfademizi orada verdikten sonra baronun gönderdiği avukat geldi ve polislere,  “Yapılan şeyin kanunsuz olduğunu ve daha müvekkilim ile görüşmeden sorgulamanın yapılamayacağını” yüksek bir ses ile söyledi. Mali şubede Sibel adlı bir bayan memur vardı ve sürekli “Bitirdiniz mi, ne yaptınız?” şeklinde sorular soruyordu. Benim son sorgumu o bayan aldı ve bana itham edilen suçlamaların hiçbirini kabul etmedim. Hanımefendinin bir tanesi bana Ebru defteri göndermişti ve bu defterin üzerinde bile çok durdular. “O defterin içinde ne vardı, para mı vardı, himmetler mi vardı?” gibi saçma sapan sorular sordular. Tapelerimde yazan “Hocam” kelimesinden benim Pakistan imamı olduğumu çıkarttılar. Emniyette birbirlerine abi-abla diye hitap ediyorlardı.  Bakın, dedim, bize diyorsunuz ama burada abi-abla teşkilatını kuran sizlersiniz, bana burada bu şekilde suçlama yapamazsınız, diye karşılık verdim.

EMNİYET AMİRİ “HEPSİNİN KAFALARINI KOPARMAK LAZIM” DEDİ

Meral Hanım sizin ilk sorgunuz sırasında neler oldu?

Meral Kaçmaz: Bizi oraya götürmelerinin tek amacı, bizi etkin pişmanlığa ikna etmekti. Çünkü oradaki polislerden biri iyi diğeri çok kaba davranıyordu. Tabiri caizse “iyi polis-kötü polis” oynuyorlardı. Ellerindeki dosya bomboştu ve bizi etkin pişmanlığa ikna etmekten başka bir şey yapamazlardı. Ellerinde benim öğretmen olduğuma dair hiçbir belge dahi yoktu. Bana karşı sürekli psikolojik şiddet uygulandı. “Çocukların şu an çok kötü durumdalar, sürekli ağlıyorlar, sen de etkin pişmanlıktan faydalan ve çocuklarının yanına dön” diye sürekli baskı kurdular. Ben bir şey söylüyorum, ardından Amir, “Hepinizin kafasını koparmak lazım” şeklinde karşılık verip, yüzüme sigara dumanı üflüyordu. Sorgu sırasında “Sen okulda müdür yardımcısıydın o yüzden idarecilikten yargılanacaksın ve bunun cezası da 15 yıl ile müebbet arasında.” diyerek beni ikna etmeye çalıştılar. ‘Benden tek tek isim söylememi istiyorsunuz ama “ben bu kadar güzel işler içinde olan arkadaşlarımın isimlerini verirsem ve onlara terörist dersem yalan söylemiş olurum” dedim. “Ben bunu yapabilmeyi, çocuklarımın yanında olmayı çok isterdim ama bunu yapamam, iftira atamam” dedim. Bu sorgulama süreci 11 gün sürdü ve ardından beni mahkemeye sevk ettiler. Onlar da bizim suçsuz olduğumuzu biliyordu. Biz dik durdukça onlarda bize saygı duymaya başlamışlardı. Son günlere doğru kendi dertlerini anlatmaya başlamışlardı. Bana görev icabı, aldığı emir gereği  bunları yapmak zorunda kalan ülkemin polisine, memuruna kırgın değilim ama televizyonların karşısına çıkıp, “Bunlar teröristler, bunları böyle getirttik.” diyenlerin, bu emirleri verenlerin peşini bırakmayacağım.

Türkiye’ye kaçırıldıktan sonra ilk kez bir daha ne zaman karşılaştınız? O karşılaşmanızda neler hissettiniz?

Meral Kaçmaz: Tahliye olduktan sonra, cezaevine. Çok kötüydü. Kapalı bir görüşte ilk defa karşı karşıya geldik. Ben cezaevinde kaldığım süreçte kutunun diğer tarafındaydım, eşimi görmeye gittiğimde ise diğer tarafındaydım. Cezaevine gittiğimde, ne kadar korkunç bir yer olduğunu anladım. Benim çocuklarım, beni her görmeye gelişinde orada uygulanan prosedüre katlanmıştı. En kötüsü de arama esnasında tercih ettikleri, rencide edici yöntemler. Çocuklarım adına o kadar üzülmüştüm ki… Benim ziyaretime her geldiklerinde, durmadan ağlıyorlardı ve bu ağlamalarına anlam veremiyordum. Meğer cezaevine giriş o kadar zormuş ki, hayatlarında ortaya çıkmış zorluklar yanında bu aramalar da eklenince, çocuklara bu hissi veriyormuş. Çok iğrenç arama koşulları var. İçeriye girdiğinizde sevdiğiniz kişilerin camın arka tarafında olması ve onların vahşi bir hayvanmış gibi getirilmesi canınızı çok yakıyor. Sonrasında, savcı hakkımda yeniden tutuklama isteyince, çocuklarımdan hemen kopmak istemediğim ve her an tutuklama çıkabilir endişesiyle bir sure ziyaretlere gidemedim. Mahkeme savcının talebini reddedince, yeniden gittim.

Mesut Kaçmaz: 25 Mayıs 2018 tarihinde, Birleşmiş Milletler bizim ile alakalı kararı yayımladı. Bu Birleşmiş Milletler kararı çıkınca, mahkeme heyeti kararı kullandı ve 3 Temmuz 2018 tarihinde beni tahliye etti.

Yani o çok tantanalı ve pahalı, içinde büyük rüşvetlerin döndüğü süreç boşunaymış, hiçbir şey bulamadılar ve bir anda bitti… Olan milletin milyon dolarcıklarına oldu diyorsunuz!

Mesut Kaçmaz: Öyle oldu, fakat tahliye olduktan sonra da hukuksuzluklar devam etti. Bank Asya’da olan 1000 Euro’ya yakın paramızı geri alamadık. Evimizin üzerinde şerh olmamasına rağmen satışına izin verilmedi. Türkiye Finans Kurumu’ndan, Temmuz 2018’de hesap açtırmak istedim, bütün işlemler tamamlandı, güvenlik soruşturması kısmına gelince bir telefon geldi ve görevliye, “Hesabı açmayın.” dendi. “Neden açamıyorsunuz?” diye sorduğumda önce KHK’lı mısınız dediler, sonra “güvelik soruşturmasından geçemediniz” dediler. O dönem zor bela nüfus cüzdanı çıkartabildik.

Siz Pakistan’a hangi hayallerle gitmiştiniz?

Mesut Kaçmaz: Pakistan’ın Müslüman bir ülke olması ve aynı zamanda kardeş ülke olması hasebi ile 2007 yılında gittik. Büyük eğitim projeleri hayalleriyle ile oraya gitmiştik. Oraya gideceğiz, eğitime katkıda bulunacağız, öğrenci yetiştireceğiz, Türkçeyi ve Türk kültürünü öğreteceğiz düşüncesi ve şuuruyla gittik oraya. Çok kötü şeyler yaşamadık ama mesela, olumsuz olarak 2008 yılında evimin önünde silahlı bir soygun olayı yaşanmıştı. 2010 yılında Ramazan Bayramının birinci günü ikinci bir silahlı saldırı olmuştu. Bunların dışında, Pakistan’da çok güzel dostluklarımız oldu. Bu yaşanan olaydan sonra veliler ve öğrenciler bize çok sahip çıktılar. Orada bize evini teklif edenler oldu. Bazı arkadaşlara, yüzüğünü, küpesini, mücevherlerini getiren veliler olmuş. Pakistanlı biri, arkadaşların arabasını değerinden fazla para vererek satın aldı. Bize bu kadar güzel sahip çıktılar ve buna Pakistan medyası da dahil oldu.

Meral Kaçmaz: Biz orayı çok sevdik. Pakistanlıların sütlü bir çayı var. Biz o çayı Pakistan’a olan ilk yolculuğumuzda içmiştik ve bir daha bırakamadık. Pakistan’a ait ne varsa sevmeye çalıştık. Yanlışıyla doğrusuyla onları kabul ettik. Kendimizden, çocuklarımızdan vazgeçip onların çocukları için çalıştık. Ben orada yabancı bir öğretmendim ama onların sınav sisteminde, sınıfımın yüzde 90’ı en yüksek seviyede puanlar alabiliyordu. Hem öğretmen olarak çok çalıştık hem de çocukların ahlaki değerleri için çok çalıştık. Hatta bir öğrencimiz vardı, “Ben kendi ülkemi, Pakistan’ı Türk okuluna geldikten sonra sevdim” diyordu. Çok güzel günler geçirdik orada. Ben Biyoloji öğretmeniydim, eşim İngilizce öğretmeni. Bosna Hersek, Nijerya, Senegal, Burkina Faso ve en son Pakistan’da bulunduk. Şöyle geriye dönüp baktığımızda, bu olayları yaşadığımızdan dolayı öğretmenliğimin pişmanlığını yaşamıyorum. Bir kere daha olsa bu işi yine yapardık. Oradaki onca olumsuzluğa rağmen, bize kazandırdıklarını düşününce, orada kalmak istedik ve iyi ki de kalmışız diyoruz.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com