Nefes almak için yan yana gelmek, birlik olmak…

Halkların nefes alma ihtiyacından ekonomik destek adı altında getirilen borçlanma kolaylığına, merkez siyasete dönme gerekliliğinden 25 yıldır kayıplarını arayan Cumartesi Anneleri'ne...

KRONOS 02 Haziran 2020 PODCAST

Musa Piroğlu, Yeni Yaşam: Yıllarca Kürt özgürlük hareketi ve devrimci dinamiklerden uzak durup siyasal iktidarı karşısına almayarak devletin garezinden kurtulacağını varsayanlar, korkunun ecele faydası olmadığı gerçeği ile yüzleşmek durumunda kaldılar. İktidar kendi tabanında Kürt halkına düşmanlık siyaseti üzerinden rıza üretme ve çoğunluğun sessizliğini sağlama politikasının sonuna geldiğinin farkına varınca kendi tabanında yeni rıza dinamiklerini devreye koymuş bulunuyor. Diyanet’in öteki saydığı herkese saldırarak yaratmaya çalıştığı gerilim, camiler üzerinden yaratılmaya çalışılan düşmanlaştırma politikaları, polis ve bekçi terörü ve elbette 27 Mayıs üzerinden koparılmak istenen fırtına, hep yeni rıza mekanizmalarının yaratılma çabası olarak görülmelidir. İktidar; ekonomik, toplumsal ve siyasal olarak sıkıştıkça daha fazla saldırganlaşmaktadır. Bu saldırı dalgasını kırmak, yoksulluk ve işsizlik sarmalında boğulan halklara umut olmak, korku duvarlarını yıkmak adına topluma nefes olmak gerekiyor. Kürt halkı ve devrimci dinamiklerden kaçmanın sadece gelmekte olanı hızlandırdığını, kimseyi iktidarın gadrinden korumadığını görmek gerekiyor. Saray sallanıyor. Yıkmak için Türkiye demokrasi ve emekçi güçlerinin Kürt halkı ile mücadele birliği dışında şansı yok. Halkların yan yana gelmeye, nefes almaya ihtiyacı var.

Can Ataklı, Korkusuz: Sonuç olarak, “tarihin en büyük kredi paketi” olarak açıklanan bu yeni ekonomik paket, göreceksiniz getirdiğinden fazlasını götürecektir. Ciddi sıkıntı içinde olan insanları, borçlandırma yöntemiyle para harcamaya teşvik etmek, hiçbir sorunu çözmez. Ancak elbette bu paketin iktidar için “tarihi” bir önemi var onu da vurgulamadan geçemeyiz. Bu yöntemle zaten borç içinde olan halk daha da borçlandırılacak. Üstelik bu kez daha uzun vadeye yayılacak borç ödeme takvimi. Bu nedenle yüz binlerce vatandaş “ayda 1000 lirayı her durumda öderiz” mantığı ile yüksek miktarlardaki borcun altına girecektir. Sosyolojik bir gerçek şudur ki, borçlu insanlar kolay kolay karşı çıkamaz, eleştiremez, sorgulayamaz ve isyan edemez. İktidar, ağır bir ekonomik krizi göze alarak toplumu iyice bağımlı hale getirme operasyonu yapıyor bu “tarihi” kredi paketi ile. Olan budur, aman dikkat.

Abdülbâki Erdoğmuş, Sivil Siyaset Hareketi: Post-modern bir darbe olan 28 Şubat süreci ile bu gelenek tamamıyla örtülü milliyetçilik zırhına bürünmüş sağ siyasetçiler tarafından ele geçirilmiş, kirletilmiş, gözden düşürülmüş ve nihayetinde ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ ile de ortadan kaldırılmıştır. Mevcut sistem içerisinde birden fazla partinin olması, dillerinde “demokrasi”, tabelalarında “demokrat” kelimelerinin geçmesi demokrasinin var olduğu anlamına gelmez. Demokrasi mücadelesi varsa ancak partilerinin varlığı bir değer, kıymet ifade eder. Aksi halde sisteme ve iktidara meşruiyet kazandırmaktan başka ne önemleri var? Oysa merkezde konumlanmak üzere kurulan yeni partilerin de diğer muhalefet partileri gibi mevcut sistem içinde bir yer edinme veya tutunma mücadelesi verdiğini açıkça gözlemlemekteyiz. Yapmamız gereken, toplum olarak bundan daha zalimce bir cezalandırmaya maruz kalmamak için siyaset üzerine düşünmeye yoğunlaşmaktır. Siyaset üzerinde düşünmeyi, düşündürmeyi ülkeye ve insanlarımıza karşı bir sorumluluk görüyorum.

Özgün Enver Bulut, Artı Gerçek: Geçen hafta ‘Gözaltında Kayıplar Haftası’ydı. Cumartesi annelerinin paylaşımlarında 25 yıllık mücadeleyi, kayıpların hikâyelerini yeniden dinleyip, bir kez daha öğrendik. Kayıpların tarihi elbette epeyce eski. Daha çok darbe dönemlerinde başvurulan bir yöntem. Şili, Arjantin, Uruguay’da çokça görüyoruz bu iğrenç ve alçakça yöntemi. Ülkemizde 12 Eylül’de bilinen 15 kayıp hikâyesi var. Ancak 90’lı yıllarda neredeyse olağan bir hale geliyor kayıplar. Öyle ki 94 yılında İnsan Hakları Derneği’ne 200’ün ’ün üstünde kayıp başvurusu yapılıyor. Ocak ailesinin kararlı aramalarından sonra, kimsesizler mezarlığında bulunuyor Hasan Ocak. Sonra Rıdvan Karakoç… Arjantin’deki Plaza De Mayo Anneleri’nin mücadelesinden esinlenerek, Türkiye’deki kayıplar için de her cumartesi Galatasaray Meydanı’nda bu arama eylemine başlanıyor 27 Mayıs 1995 yılında ve bugüne değin o hak arama, o kayıpları arama mücadelesine devam ediliyor. Belki bir mağarada, belki bir kuyuda, belki kimsesizler mezarlığında, belki bir ormanda, belki seçtikleri gelişigüzel yerlerde, belki Şili’deki gibi denizlere atılmış yakınlarını arıyor aileler. Acı bir söz, kullanması bile insanın kalbini sıkıştırıyor, ancak kayıplarının ‘kemiklerini’ istemek gibi bir durumda aileler. Bu bile onlar için teselli.

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:
https://soundcloud.com/user-436877268/020620-kp

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram