Gidişata dair soru sorabilme hürriyeti/cesareti/mesuliyeti…

KRONOS 01 Mart 2020 GÜNDEM

Berrin Sönmez, Cumhurbaşkanı’nın ulusal meseleleri parti etkinliklerinde değerlendirmesini eleştiriyor Gazete Duvar’da; ‘Cumhurbaşkanı, bir işaretiyle mecliste asker gönderme tezkeresini oylatarak kabul ettirebilmenin rahatlığıyla “ulusu filan bırakmış bir kenara” dedirten cinsten dar kapsamlı bir parti toplantısında konuştu. Askerlerimizin sınır ötesinde saldırıya uğraması memleket meselesi değilmiş gibi… Devlet meselesi değilmiş gibi… Partisinin kongre hazırlıkları çerçevesinde gerçekleştirilen toplantılardan birinde, AKP eski ve yeni İstanbul milletvekillerine seslendi. Sadece kendi partisini ilgilendiren bir meseleden söz edermiş gibi bir yaklaşımla halkı yok sayma bu. Aynı zamanda devletle ilgili bir zafiyetin göstergesi… Hani iki lafımızın başı olan o ‘Allah devlete, millete zeval vermesin’ duasındaki devleti bilmem ama devlet ciddiyeti çoktan zeval bulmuş gibi.’.

Artı Gerçek’te, dışarıya karşı üst perdeden söylenen sözlerin iç politikaya dönük olduğunu belirten Ayşe Düzkan, bölgede bir belirsizliğe işaret ediyor; ‘Bütün afra tafralar iç kamuoyuna yönelik. suriye hükümetinin çağrısıyla orada bulunan Rusya’nın devlet başkanı Putin’den, aradan çekilmesini, rejimle baş başa kalmayı talep etmek, birkaç üs kurmasına ses etmeyeceğini söylemek falan gerçeğin tersyüz edilmesi. Rusya’nın türkiye ile gerilimi azaltmak istediği açık, türkiye bu krizi diplomatik yollarla çözmeye çalışabilirdi ama Hizbullah saldırısının ne karşılığında yapıldığını da, önümüzdeki günlerde suriye’de Türkiye’yi neyin beklediğini de kestirmek güç.’

Nuray Mert mevcut duruma dair net ifadeler kullandığı Independent Türkçe’de; ‘Sıkıysa ağzımıza kilit vurmak için kullanmaktan vazgeçin, gelin açık açık konuşalım, nedir milli çıkar, milli beka, milli mesele. Sarıkamış’ta, Kanal seferinde, daha pek çok cephede binlerce askeri ölüme gönderenler, aynı şeyleri söylemişlerdi. İnsan canını hiçe saymak bir yana, onlar için daha önemli olanı, askeri zaferdi, ama bir İmparatorluk kaybettiler. Buna karşın, bugünün cengaverlerinin dillerinden düşürmedikleri, II. Abdülhamid, hep askeri maceralardan uzak durmuştur. ‘Neden acaba?’ diye düşünseler bari.’ diyor.

Korkusuz’da karamsar ya da, gerçekçi bir tablo çiziyor Hüsnü Mahalli; ‘Göreceli olarak bu hafta durum sakinleşir gibi olsa bile Erdoğan İdlib’ten vazgeçmez. O vazgeçmez, Esad vazgeçmez, Putin vazgeçmez olan bizlere olur. İdlib’teki Nusra’cı teröristlerin keyfi yerinde. Kapı gibi Türkiye koruyor onları. Adamların sosyal medya hesapları sevinçli paylaşımlarla dolu. Nasıl olsa şehit düşen Türk askerleri onların değil. Zaten olamaz çünkü bir çoğu Suriyeli bile değil. Adamlar İslam devletini kurmak için dünyanın dört bir yanından Suriye’ye gelerek inanılmaz katliamlar yaptı. Her şeyi de din ve iman adına. Müthiş bir USA imalatı. AKP bunlara güvenerek Osmanlı anılarını canlandıracaksa vay halimize. Sanki BOP’u çağırıştırıyor!’.

Konu ne olursa olsun, sorun çözmenin bir yolu, yöntemi olmalı… Ege Cansen, Sözcü’de kısa bir ders verip bu konuda, sözü savaia getiriyor; ‘Savaş bir kez başladı mı, onu başlatanın kontrolünden çıkar. Etki-tepki yasası işlemeye başlar. Savaşın şiddeti ve kapsamı artmaya başlar. Buna “tırmandırma” (eskalasyon) denir. Türkiye, ülke bütünlüğünü korumak için, bölücü örgüt PKK ile yurt içinde ve gerekirse yurt dışında silahlı mücadele etmekte kendince haklıydı. İnceldiği yerden kopsun diyebilirdi. Ondan bile vazgeçti, ihtilafı müzakere yoluyla bitirmek istedi. Peki, “Suriye’deki isyanda, muhalifler safında yer alıp, savaşı tırmandırmakta kendince ‘bile’ haklı mı?” Son söz: Sokak çıkmazsa, çıkış geri gitmektir.’.

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:
https://soundcloud.com/user-436877268/010320-kp

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com