Mehmet Uçum da Soylu’yla aynı görüşte: Seçmen darbeci

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun ardından, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı da seçmene "darbeci" dedi. Mehmet Uçum, katıldığı canlı yayında, "2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye'nin tam bağımsızlığına darbe olur" açıklamasında bulundu.

KRONOS 01 Mayıs 2023 GÜNDEM

Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Cumhurbaşkanlığı Hukuk Politikaları Kurulu Başkanvekili Mehmet Uçum Habertürk TV’de canlı yayın konuğu oldu, gündeme dair açıklamalarda bulundu. Uçum, “2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye’nin tam bağımsızlığına darbe olur. Bu başarılabilir mi ayrı konu. Temel devlet doktrinlerinin korunacağına ilişkin güven veren bir yaklaşımları yok. Ekonomik krizlerle mücadele konusunda şimdiye kadar uygulanan modellerden farklı. Türkiye ulusal demokrasi programını hayata geçirdi, milli ekonomi programını hayata geçiriyor. Krizlerle mücadelede büyüme stratejisine dayalı program” dedi.

Hatırlanacağı üzre, daha önce de İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 14 Mayıs seçimlerine ilişkin “darbe” açıklamasında bulunmuş, iktidar değişirse bunun bir darbe olacağını söylemişti.

Uçum’un açıklamalarından öne çıkan bazı satır başları şöyle:

“BU SEÇİMDE EZBER BOZULACAK”
2023 seçimi yeni sistemin ikinci seçimi. 2018’de ilk kez halkımızın önüne iki sandık koyulmuştu. Bu son derece kıymetli bir şey. 14 Mayıs günü, 2 hafta sonra halkımızın hem hükümeti hem Meclis’i belirleyecek. 2023 seçim süreci geçtiğimiz süreçlerden farklı eğilimler üzerine gelişiyor. Vatandaşın kendi hayatını ilgilendiren, diyelim ki pahalılıkla ilgili değerlendirmeler yapıyor. Her seçim öncesinde böyle değerlendirmeler yapılır. Bu seçimde herhalde o ezber bozulacak. Bu dönemde bu tip sorunların olduğu Cumhurbaşkanı tarafından hükümet kanadından da kabul ediliyor. Bu sorunların çözümünde başta Cumhurbaşkanımız olmak üzere irade görülüyor. Halkın sorunu kabul eden ama aynı zamanda çözüm iradesi oluşturan aktörler Cumhurbaşkanı ve ekibini öne çıkaran bir yaklaşım olduğunu görüyoruz. Bu seçim Türkiye’nin kendini güvende hissetmesi için neler yapması gerektiği öyle ya da böyle halkın gündemine girdiği seçim. Akdeniz’de, Irak’ta, Suriye’deki durumumuz nasıl olacak? Rusya-Ukrayna savaşında Türkiye’nin rolü nasıl devam edecek. Seçmen bu konuda bir hissiyat içerisinde.

“SEÇMENİN MACERAYA GİRME YAKLAŞIMI YOK”
Milli devlet olarak Türkiye’yi koruma, güçlendirme siyasetini Cumhur İttifakı yapıyor. Bugün küresel sistem içerisinde hakikaten referans olabilecek kurumsal yapılar kalmadı. Çin bir taraftan, ABD bir taraftan bu savaşın aktörü olarak çıkıyor. Burada esas olan gücün korunması. Bu da milli devletin korunması meselesi olarak ortaya çıkıyor. Milli devletimin ontolojik varlığının devametmesi seçmen nezdinde önemli bir yere sahip. Seçmenin maceraya girmek gibi yaklaşımı sözkonusu değil. Küresel sistemde Türkiye’nin seçimi çeşitli mecralarda takip ediliyor. Bir yandan dünyada mazlum milletler, İslam coğrafyası, Türkiye’nin yükselişinden umut üretmiş durumda. Cumhurbaşkanının ürettiği küresel düzende siyaset. ‘Dünya beşten büyüktür’ yaklaşımı. İnsani yardımlar bir umut üretiyor. Çatışma milli devletlerle küresel güçler arasında. Bir yandan umut olarak takip edilirken bir yandan da bu yükselişin nereye gideceğini merak eden küresel güçler açısından bakılabilir.

“İKTİDAR DEĞİŞİKLİĞİ TAM BAĞIMSIZLIK SÜRECİNE DARBE OLUR”
Irak ve Suriye’den asker çekilmesi gündeme gelecek yaklaşımlar. Türkiye’nin terörle mücadelesine ilişkin yaklaşımlar. Türkiye’nin terör örgütlerine sistematik yaklaşımlarla ilgili güven veren bir şey yok. Türkiye’nin güvenlik alanlarına sahip çıkmazsanız ‘Bu konuda daha ileri götüreceğiz’ demenin bir karşılığını düşünmüyorum. Türkiye’nin Rusya ilişkilerini değerlendireceğiz diye açıklamalar oldu. 2023 seçimlerinde iktidar değişikliği Türkiye’nin tam bağımsızlığına darbe olur. Bu başarılabilir mi ayrı konu. Temel devlet doktrinlerinin korunacağına ilişkin güven veren bir yaklaşımları yok. Ekonomik krizlerle mücadele konusunda şimdiye kadar uygulanan modellerden farklı. Türkiye ulusal demokrasi programını hayata geçirdi, milli ekonomi programını hayata geçiriyor. Krizlerle mücadelede büyüme stratejisine dayalı program.

“PARLAMENTER SİSTEMİNDE DARMADAĞIN OLURDUK”
Burada esas olan milli ekonomik politika yaklaşım değişmez. Aynı şey ulusal demokrasi açısından. 16 Nisan’da sistem değişikliği yaptık. Muhalefet bu sisteme her türlü yapıştırmayı yaptı. Güçlendirilmiş parlamenter sistema açıklaması yaptılar. 16 Nisan değişim öncesine hasbelkader katkıda bulunmuş insanım. Bu sistemin yürütme gücünün kendi içinde yoğunlaştıran, yürütmedeki hareket kabiliyetini artıran, bakanlıklar arası çatışmayı ortadan kaldıran bir sistem olduğu anlatıldı. Bu sisteme geçildikten sonra döviz kuru mahipülasyonu, pandemi, Rusya-Ukrayna krizinde parlamenter sistem olsaydı darmadağın olurduk. Binali Bey’in Başbakan olduu döemde BES kanunu kabul edilmişti, yürürlüğe girecekti. Bakanlar Kurulu yönetmeliğine ihtiyaç vardı. 1 Ocak’ta yürürlüğe girecekti. 8 aylık sürede Bakanlar Kurulu yönetmeliği çıkmadı. Aynı hükümette bile böyle. Oysa Başkanlık sisteminde öyle değil. Başkanın doğrudan düzenleme yetkisiyle karşılanabiliyor. 6 Şubat’ta 80 günlük süre içerisinde zararlandırıcı sonuçları telafi edecek süreci başlatmış durumdayız. Parlamenter sisteminde Bakanlar Kurulu’nda bunun başarıyla yürütülmesi mümkün değildi.

 

“BU SİSTEMDE MÜMKÜN OLAN EN İYİ KARAR ALINIYOR”
Başkanlık sistemi parlamenter sisteme göre kolektif çalışma kapasitesi çok daha yüksektir. Bakanlar Kurulu’nda karar almak için ehveni şerde uzlaşmak gerekir. Cumhurbaşkanlığı sisteminde mümkün olan en iyi kararı almak vardır. Kabine sisteminde bakanlar mümkün olan en iyisinin arayışına girilir. Bu sistemde bir yandan bakanlar bir yanda kurullar var. Parlamenter sistemin en önemli sorunu ilişki yönetimi. Tüm politika kurullarının başkanı Cumhurbaşkanımızdır. O kurullar Cumhurbaşkanının verdiği talimatlarla politika üretiyorlar. İcra mekanizmalarını takip etme yükümlülükleri var. Orada da raporlamalar yapılıyor. Politika Kurulu harikaten çok verimli bir müktesebatı ortaya koymuştur.

“MUHALEFET TÜRKİYE DOKTRİNİNE SAHİP OLMAK ZORUNDA”
Türkiye’de yaşayan siyasi aktörlerin hepsinin kabul ettiği Türkiye doktrinine sahip olmak zorunda. Bu net. O ülkenin coğrafi bütünlüğünü, siyasi birliğini korumak. Güvenlik alanda temel politikaları devam ettirmek. Akkuyu’yu kapatacağız dediler. Kanal İstanbul’u iptal edeceğiz dediler. Başkanlıktan kaynaklı kuvvetli yürütme gücüne karşı çıkıyor. Avrupa’da parlamenter sisteminin zaafları sürekli gündem olurken. Bunlar terör örgütleri ile işbirliği içerisindeler mi? Siyasi özerklikle ilgili bir yaklaşım ortaya koyuyorlar. Terörle, FETÖ ile mücadeleden vazgeçileceği belirtiliyor. FETÖ ile barışma mesajları mesajları veriliyor. Türkiye’nin dış politikasına ilişkin birçok itirazda bulunuyorlar. Hakikaten bunlar gelip bunları koruyacaktır demek ortaya çıkan tabloyu anlamamak, görmemek demektir.

“BİZİM SİZİN DESTEĞİNİZE İHTİYACIMIZ YOK NEDEN DENMİYOR?”
Bugün milli devletlerin varlığını koruması meselesi milli devlet olarak, güçlü olarak ancak varlığını koruyabilirsiniz. Teslimiyetçi, işbirliği arayışına girerseniz. Paranın ne karşılığında, nereden getirileceğine dair açıklama yapılmıyor. Bunlar çok samimi yaklaşımlar değil. PKK’nın Millet İttifakı’nığn desteklemesine ne diyorlar? Bizim sizin desteğinize ihtiyacımız yok neden demiyorlar? Bugünkü siyaset dili tamamen oportünist bir siyaset diline çevrilmiş durumda. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset yapma tarzı, toplumsal talep üzerinden üretilen bir tarzdır. Cumhurbaşkanı Erdoğan her seçimde yeni bir lider gibi çıkıyor. Fark burada ortaya çıkıyor.


“ÖZGÜRLÜK GÜVENLİK KARŞITLII İDEOLOJİK EZBERDİR”
İktidarlar seçmeni yönetmez. İnsan yönetilmez. Yönetilen şey süreçlerdir, iş yönetilir, hizmet yönetilir. Siyasetçi seçmeni yöneteceğini düşünüyorsa o seçkinlikle o seçmenin gönlünde hiçbir zaman yönetemeyecek demektir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın siyaset tarzı işi yönetmek üzerine kuruludur. Özgürlük-güvenlik meselesi ideolojik ezberdir. Birbirinin seçeneği değildir. Siz hangi ülkenin güvenliğinden taviz verip, özgürlük açtığını düşünüyorsunuz. Özgürlük ve güvenlik birbirinin seçeneği olan alanlar değildir. Biz güvenlik içinde özgürlük istiyoruz, mesele odur. Bunu bir ikilem olarak gündeme getirmekten vazgeçmek zorundayız. Bütün meseleleri birlikte almak gerekiyor. Biz milli devletlerin özgürlük için güvenli olmasına inanıyoruz.

“RUTİNLEŞMEMİZİN ANAHTARI YENİ ANAYASADIR”
Türkiye Cumhuriyetin yüzüncü yılında yeni bir anayasayı hak etmiyor mu? Bu anayasa hep tartışma konusu oldu. AK Parti’nin tonlarca denemeleri oldu. O mutabakat bir türlü sağlanamadı. Yeni anayasa meselesi Türkiye’nin gündeminden kalkmayacaktır. 1982 olan bir anayasa bu ülkeye layık değildir. Bizim rutinleşmemizin anahtarı yeni anayasadır. Yeni, sivil, özgürlükçü, kuşatıcı anayasadır. Türkiye’yi rutine döndürtmemizin yolu yeni anayasa ve Cumhurbaşkanlığı sistemini geliştirilip, yetkinleştirilmesidir. Türkiye 85 milyonluk ülke. Zengin değerlere sahip bir ülke. Türkiye şu anda klasik dünyanın merkezinde bir ülke.

“TÜRKİYE TOPLUMU KUTUPLAŞMIYOR”
Bizde temsil alanlarındaki çekişmeler, yer yer çatışmalar toplumun kutuplaştırılması olarak yansıtılıyor. Bu son derce sakıncalı. Türkiye toplumu kutuplaşmıyor. Kürt-Türk, Alevi-Sünni üzerinden yapmaya çalıştılar başaramadılar. Türkiye toplumu altını çiziyorum kutuplaşmaz. Kendi arasında çekişmeler yaşayabilir ama kutuplaşmaz. Bu sistem demokratik bloklaşma üretir. Cumhurbaşkanı sistemi ya birinci turda ya ikinci turda Cumhurbaşkanını seçeceksin. Tercih edenler demokratik bloktur. Dolayısıyla kutuplaşma bir ezberdir, bunlardan uzak durmalıyız. Pahalılıkla ilgili meselenin çözümü konusunda kabine irade koymaya çalışıyor. Emekli maaşları artıyor. Muhalefeti destekleyen toplum kesimleri de zaten aynı şeyden yararlanıyor. Türkiye toplumu seçim sonuçları ne olursa olsun asla gerilim üretmez.

“50 + 1’İN DEĞİŞMESENİN HALKTA KARŞILĞI YOK”
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin geliştirilmesinden söz ediliyor seçim beyannamesinde. Hükümet reformu hükümet modelini değiştirdi. 16 Nisan’da halk tarafından kabul edildi. Bu arada parlamenter sistemden başkanlık sisteme geçerken idari reform yapıldı. Bakanlıkların sayısı 16 olarak belirlendi, 1 tane Cumhurbaşkanı yardımcısı atandı. Sisteme yeni unsurlar eklendi. Ofis başkanlıkları, politika kurulları kuruldu. Bu idari reform içerisinde uygulamasına da bakıldı. İfade edilen hususlardan birisi Başkanlık sistemini daha da etkin hale getirecek, iyileştirecek, bakanlıklarda, ofislerde, kurullarda, çok daha işlevsel yapılar oluşturma meselesi. Bunlar yürütme alanına ilişkin olduğu için Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle olabilir. 50 artı 1’in değişmesinin halkta karşılık görebileceğini düşünmüyorum. Müsteşarlığı geriye getirme tartışması siyasi bürokrasi arayıştır. Bakanlıkların hafızası kurumsal hafızadır. Hafıza kurumsal olan bir şeydir; kişisel değildir.”

SİSTEMDE ORGANİZASYON NASIL YAPILACAK?
Hizmet süreçlerinin yerelde de hızlı hareket edilmesi. Yetki devirleri meselesi. 5 yıllık süreç bir envanter ortaya koydu. Yürütmenin faaliyetlerini etkin, güçlü, hızlı hale getirebilmek için yapılan her değişiklik son derece önemlidir. Kamu vatandaş bulunmasında ortaya çıkmış sorunların en aza indirgenmesi Yürütmenin, idari teşkilatın gözden geçirilecek olması çok kıymetlidir. Cumhurbaşkanı Yardımcısı ve bakanların sözlü soruya cevap vermesi. Meclis’in iç reformunu yapması. Sisteme uygun yeni iç tüzük ortaya koyması.”

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com