‘Serde köçeklik var’: Mecnun’un Leyla’sı, Leyla’nın Neşet Ertaş’ı…

'Leyla' adına Mecnun'dan sonra en çok onun ismi yakıştı... 500'den fazla türkü bıraktı geride ama en çok Leyla'ya olan aşkını anlattığı türküleri dillere pelesenk oldu... Neşet Ertaş'ı fakirlikle, hor görülmekle, acılarla, aşkla, hayal kırıklıklarıyla yoğuran hayat, bize 'herkesin kendinden bir parça bulduğu' bir halk ozanı sundu.

FİKRİ DOĞAN 13 Aralık 2020 PORTRE

Ozan Neşet Ertaş (FOTOĞRAF: SELAHATTİN SEVİ)

“1938 yılı, cihane
Kırşehir’inin Kırtıllar köyünde geldin dediler
Babama Muharrem, anama Döne
Dedim ‘Sen atayı bildin’ dediler…”

Kendi ağzından şiire döktüğü hayatı; inişler, çıkışlar, aşklar, sevdalar ve hayal kırıklıkları, gurbet ellerle birleşince ülkenin yüzlerce yıllık türkü geleneğinin zirvesine taşıdı Neşet Ertaş’ı. Yokluk içinde kimi zaman ‘deşirerek’ kimi zaman düğünlerde çalgıcılık yaparak ‘geçim derdine’ derman bulmaya çalışan babası, bozlak geleneğinin en ünlü ismi Muharrem Ertaş’tı. Muharrem Ertaş ismi, Anadolu’nun her köşesinde biliniyordu bilinmesine ama yokluk peşlerini bırakmıyordu. Neşet de babasının izinden attı adımlarını. Düğünlerde saz çalıp türkü söyleyen babasının peşinde geçti çocukluğu.

ANASININ ERKEN ÖLÜMÜNÜ UNUTAMADI

“Dizinde sızıydı anamın derdi
Tokacı saz edip elime verdi
Yeni bitirdiydim üçünen dördü
Baban gimi sazcı oldun dediler”

diye anlattığı çocukluğu, Neşet Ertaş’ı, Neşet Ertaş yapan olaylar halkasının da başlangıcıydı. Önce anasını kaybetmenin acısını yaşadı, sonra analık elinde büyümenin derdini. Babasının gölgesinde büyüdü küçük Neşet ama anasının erken ölümü şekillendirdi hayatını. İlk kızına da anası Döne’nin ismini vermesi bundandı. “İki büyük nimetim var, biri anam biri yarim” türküsünü çok severdi o yüzden…

SAZCININ GELEMEYİŞİ NEŞET’İN KEŞFİ

11-12 yaşlarındayken babasıyla gittiği bir ‘Ağa’ düğünü hayatının dönüm noktası oldu. Ağa çalgıcıların parasını peşin ödemişti ama sazcı ortada yoktu. Beklemekten sabrı taşan Ağa, gelmeyen sazcının öfkesini babasına kusarken, elinde kırık biz sazla Neşet dikildi Muharrem Ertaş’ın karşısına. Büyük usta çaresiz kabul ettiğinde oğlunun çalmasını, dünya çapında bir müzik adamının da zincirlerini çözdüğünün farkında değildi muhtemelen. 12 yaşındaki Neşet, o kırık saza can verdi sanki. Düğünü de kurtardı, babasının itibarını da. O sazı ölümüne kadar hiç kaybetmedi Neşet Ertaş, hâlâ da İstanbul’daki evinin bir köşesinde asılı durur.

KEMAN VİRTÜÖZÜ KÖÇEK!

Neşet Ertaş bir saz ustasıdır ama onu yakından tanıyanlar bilir ki asıl enstrümanı kemanıydı. En usta keman virtüözüne ders verecek kadar iyi çalardı kemanı. Ama nedense halk önünde çalmaz, bir asıl ‘Leyla’sına bir de çok yakın dostlarıyla kurduğu muhabbet masasında çalardı. Bir de sağlam ‘köçek’ti Neşet. Abdal çocukları daha büyükleriyle düğüne  adım atacak yaşa gelir gelmez ya cümbüş verilirdi ellerine ya da zil köçeklik yapsınlar diye. Çocuk yaşta köçekliği öğrendi. Sonradan muhabbet esnasında lafı geldiğinde “Serde köçeklik var gurban olduğum” der eski günlere gönderme yapardı.

ÇIRAKLIĞINI BEĞENMEZDİ BABASI

Aslına bakılırsa babasının dikkatini de ilk o düğünde çekmişti Neşet. Çünkü Muharrem Ertaş’ın iki has çırağı vardı o zaman. Biri halk müziğinin söz ve beste ustası olacak Hacı Taşan, diğeri Çekiç Ali. Hatta yakından tanıyanlar bilir ki, Muharrem Usta aslında bu iki çırağından ümitliydi, Neşet’ten pek umudu yoktu o güne kadar. O düğünden sonra Neşet de çalmaya başladı düğünde dernekte.

ZALİM DÜZENE ‘KASKET’Lİ BAŞKALDIRI

Oradan oraya savrulan hayatları Kırşehir’de yerleşime geçerken, Neşet’in kişiliğini karakterinin temelini oluşturan olay geldi başına. O devirde kasket takmak pek modaydı memlekette. Hele de zenginlik göstergesiydi kasabada köyde… Bir gün heveslenen genç Neşet, babasının kasketlerinden birini geçirdi kafasına, süsülendi, püslendi attı kendini Kırşehir’in sokaklarına. Çarşıda biraz da göğsünü kabartarak gezerken ensesine yediği bir şamarla kendine geldi. Bir esnaf, bir yandan Neşet’in kasketini parçalamaya çalışırken bir yandan da ağza alınmayacak küfürler ediyordu. “Sen kimsin de kasket takıyon bilmem kimin abdalı” diyordu, “Sana mı kaldı kasket takmak” diyordu. Etrafındaki birkaç esnaf da kahkahalar içinde gülüyordu. Sesini bile çıkarmadan döndü evine genç Neşet, döndü ama o günü de hiç unutmadı. Ünlendi, milyonların hayran olduğu bir usta oldu. Ama her konserine kasketle çıktı o günden sonra. Kendini dinlemeye gelenleri kasketiyle selamladı o günün acısını çıkartırcasına.

‘AMANIN LEYLA LEYLA!’

Çalıp söylemeye, türküler yakmaya başlayınca yolu İstanbul’a, Ankara’ya düştü Neşet’in. Pavyonlarda söyledi yanık türkülerini. Babasıyla küs ölmesine sebep olan ‘Leyla’sını da bu pavyonların birinde tanıdı. Pavyonda çalışıyordu. Bolulu bir çingene kızıydı Leyla. Gönülleri düştü birbirlerine. Neşet derdini babasına açtı. Neşet Ertaş’ı bilenlerin çoğunun bildiği babasının,

‘‘Aslı bozuk ile evlenme oğul…’’

diyerek karşı çıktığı, Neşet’in de,

‘‘Aslı bozuk deme insanoğluna’’

diye cevap verdiği meşhur atışmalar yaşandı. Neşet ‘göynünün’ peşinden gitti. Evlendi Leyla’sıyla. Üç çocukları oldu. Aradan zaman geçti. Babanın haklı olduğu ortaya çıktı. Neşet ile Leyla boşandı. Aslında Leyla’nın asıl adı Leyla değil Nigar’dı. Neşet Ertaş’ın ‘Leyla’ şarkıları milyonların diline düşünce mahkeme kararıyla adını Leyla olarak değiştirmişti. “Neşet’in göynündeki Leyla benim, o türküleri bana yaktı” demek için değiştirmişti. Ama Neşet’in Leyla’sı yıllar yıllar sonra çıkacaktı karşısına.

DANE DANE BENLİ GÜZEL

Ayrıldıktan sonra Neşetin yolu bir düğünde bir güzelle kesişti. Bir görüşte vurulduğu kıza haber gönderdi Neşet, kız reddetti garip abdalı. Neşet aldı sazı eline, hâlâ dilden dile dolaşan “Dane Dane Benleri Var Yüzünde” türküsünü yaktı ardından. Çünkü kızın yüzünde gerçekten de dane dane benleri vardı.

UYUŞTURUCUDAN 6 AY HAPİS YATTI

O yıllar zor geçti Neşet için. Sevdiğinin reddetmesi yetmemiş, yakın dostu bir Türk halk müziği ustası tarafından ‘uyuşturucuya’ alıştırılmıştı. ‘Dert gelince art arda gelir derler’ bir de sol koluna felç inince dünyası karardı Neşet’in. Saz çalıp sahneye çıkamayınca maddi zorluklar da baş gösterince Almanya’da işçi olarak çalışan abisi “Gel” dedi, “hem tedavini ol, hem de biraz toparlan.” Karayoluyla gidiyordu Neşet, yol Yugoslavya’ya uğrayınca polis dikildi önlerine. Uyuşturucu vardı araçta bir miktar. 6 ay kadar hapis yattı gurbet ellerde. Çıkınca ver elini Almanya…

Orada hem tedavisini oldu hem kendini toparladı. Sazına kavuştu en önemlisi… Uzun yıllar kaldı gurbet ellerde. 2000’li yılların başında Hasan Saltuk’un, ‘dön usta memlekete’ ısrarlarına dayanamadı. Tası tarağı topladı memleketin yolunu tuttu.

HARBİYE’DE BEKLEYEN SÜRPRİZ

Büyük Harbiye konseri, bilenlere hatırlattı bilmeyenlere öğretti Neşet Ertaş’ı. Art arda konserler, ‘gençliğin’ bu büyülü sesi yakalaması ününe ün kattı. O konserlerin birinde en önde bir kadın oturuyordu. Konser bitince kulise, yanına vardı Neşet Ertaş’ın. “Beni tanıdın mı?” dedi. “Yok bacım tanıyamadım” cevabını alınca da yüzündeki benleri gösterdi. Yıllar yıllar önce düğünde görüp âşık olduğu, reddedilince “Dane Dane Benleri Var Yüzünde” türküsünü yaktığı kızdı bu. Seyhan’ıydı. Nişanlıydı o dönemde. O yüzden reddetmişti Neşet’i. Sevenler yıllar sonra kavuştu. Neşet Ertaş 2012 yılında ölene kadar da hiç ayrılmadı. ‘Seyhan Abla’ hâlâ İstanbul Etiler’de, kapısında Neşet Ertaş yazan evde oturuyor. Yıllar sonra kavuştuğu Neşet’inin hatıralarını bekliyor…

LEYLA, NEŞET’İN GÖNLÜYDÜ

Neşet Ertaş bir aşk adamıydı. Güzele âşıktı. Güzel bir kadın, ağaç, çiçek, dağ, taş… Güzelse âşıktı ona. Neşet için güzel de Leyla’ydı. ‘Bülbülün üç türküsü varmış, üçü de gül üstüne’ der eskiler. Neşet’in bütün türküleri de güzel üstüneydi. Güzelin adı da Leyla’ydı. Yakınlarının değişiyle ‘’Leyla diye biri yoktu. Bakmayın eski eşinin adını Leyla diye değiştirmesine. Leyla Neşet’in güzel gönlüydü…’’ Doğduğu, çıktığı topraklardan hiç kopmadı gönlü. Kırşehir konserinde yardımcısını yanına çağırıp bir tomar para vermişti sahnede. Yardımcısı “Ne yapacağım?” diye sorunca da, “Bizimkiler (Köyünden Abdallar) gelmiştir şimdi kapıya. Onların parası yoktur şimdi. Bilet al onlara” diyecek kadar köklerine bağlıydı…

BABASINA HASRET ÇOCUKLAR

Neşet Baba’nın ilk evliliğinden üç çocuğu oldu. Hüseyin, Döne ve Canan… Nedendir bilinmez, Neşet Ertaş çok irtibat kurmadı boşandıktan sonra onlarla. Yakınlarının deyişiyle, “her ay düzenli paralarını gönderdi” ama çok yakınlıkları yoktu. Hatta oğlu Hüseyin’in, “babamla şöyle bir kahvaltı sofrasına oturup gözüne baka baka kahvaltı yapmak nasip olmadı” dediği söylenir. İlk eşinde yaşadığı hayal kırıklığı mıydı buna iten Neşet Ertaş’ı, başka bir şey mi? Kendisinden başka kimse bilmedi bunu.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram