Kudret helvası, melamet hırkası ve Yasin Aktay

"Ejder Meyveli Smoothie"den, "Pataşur içerisinde Çerkez Tavuğu"na envai çeşit saray menüsünün fazlalarıyla beslenen Yasin Aktay, karnını doyurduğuna bakıyor, kuru soğana muhtaç halkın hal-i pür melalinden bihaber olduğunu deklare ediyor.

CEM MORA 16 Nisan 2023 GÖRÜŞ

Prof. Yasin Aktay

“Be ahlaksızlar, be namussuzlar, be adiler” diyor; size, bize, hepimize söylüyor… Son yirmi yılda “çapulcu” olduk, “çürük” olduk, “sürtük” olduk, şimdi de “azgın İsrailoğulları kavmi”ne lâyık görüldük, iyi mi?

AKP Genel Başkan Yardımcısı olduğu dönemde, memleketi Siirt’te kadınlara yönelik bir programda Erdoğan için düğünlerde okunacak Kürtçe bir türkü yazdığını “Serok Recep Tayyip Erdoğan, Salli Ala Muhammed” terkibiyle muştulayan, Prof. Yasin Aktay, son günlerdeki soğan tartışmasını Yeni Şafak‘taki köşesine taşıdı. Kur’an-ı Kerim‘den -haşa- bir ayet sallamayı da ihmal etmeyen hazret, Hz. Musa’nın kavminin de ekmek elden su gölden yaşamaktayken soğan istediğini söyledi.

Ayeti bağlamından koparan Aktay, “Özgürlük, doya doya yaşanacak, tadı çıkarılacak ve insanlık onurunu hissettirecek en değerli erdeme kavuşulmuş. İsrailoğulları bunun değerini bilip şükrünü ifade edecek yerde, Hz. Musa’ya yapmadıkları kaprisi bırakmıyorlar.” dedi. Bu hadsiz tefsir denemesinden sonra da “… gökten menna ve selva (Kudret helvası ve bıldırcın) yağıyor. Uzun süre bir bakıma ekmek elden su gölden ve özgürce bir hayat yaşamaktayken bir süre sonra, “hep bunları mı yiyeceğiz? Yok mu başka bir şey, hani soğan, hani sarımsak, mercimek?” ifadeleriyle anakronizm çukurunun en dibinden seslendi.

Yedi yıl önce TBMM Genel Kurulunda HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken ile girdiği  ‘salavat’ tartışmasında “Biz Tayyip Erdoğan dediğimiz zaman bu memleketin başına gelmiş en güzel olaylardan, şahıslardan, bir lider olarak onu gördüğümüz zaman ‘Salli Alâ Muhammed’ deriz” demişti. Şimdi birkaç elif miktarı ötesine geçerek, danışmanlığını yaptığı saray sakinini Hz. Musa ile, biz halkı da kadir kıymet bilmez, dönemin “azgın İsrailoğlulları” ile eşleştirdi.

“Ejder Meyveli Smoothie”den, “Pataşur içerisinde Çerkez Tavuğu”na envai çeşit saray menüsünün fazlalarıyla beslenen Aktay, karnını doyurduğuna bakıyor, kuru soğana muhtaç halkın hal-i pür melalinden bihaber olduğunu deklare ediyor bir bakıma.

Kantarın topuzunu iyice kaçırdığı için de “Burada, Hz. Musa’nın liderliğinde kendilerine sağlanmış olan o özgürlük ortamında, üstelik en kaliteli, belki üst sınıf insanlara özgü yiyecekler karşısında soğan talep edilmesi yine tesadüf değildir. Soğan belli bir konfora alışıp onu rutin olarak yaşayanlara çoğu kez musallat olan bir geçmişe özlem, yani nostaljinin ifadesidir.” diyerek ar ve haya hırkasını da duvara astığını belirtmekte beis görmüyor.

Aralarının kötü olduğu dönemde Suudi Arabistanlı gazeteci Hani el Zahiri tarafından, “Uğursuz Aktay” diye anılmıştı Yasin Aktay.  Şimdi “Ekmek bulamıyorlarsa pasta yesinler!” dediği rivayet edilen Marie Antoinette bile Aktay’ın yanında “azize” gibi kalıyor. 

Bunlar böyledir. Ne yoksulluğun onurunu taşıyabildiler ne varsıllığın ağırlığını… Bir şekilde elde ettiklerini “göstere göstere” faş ettiler. Eskiden birz farklıydı sanki. 90’lı yılların sonunda bir Ramazan iftarında Türkiye’nin en önemli iş insanlarından biri ile iftarda buluşmuştuk. Emirgan’daki Atlı Köşk’te Boğaziçi mavisini yitirirken başlayan ezanla birlikte bekleme salonuna ağır ve küçük adımlarla gelmişti Sakıp Sabancı. Köşk aşçısı küçük bir sini üzerinde mütevazı iftariyeliklerimizi bırakmış,  Zaman‘ın muhabirlerinden arkadaşım ile üçümüz baş başa kalmıştık. “Buyurun çocuklar”, diyerek hurma tabağını uzatmış, Biz sıkılgan bir şekilde yemeğimizi yerken de “Kıymetini bilin” diyerek oruç tutamadığını söylemiş ve bu kadar varlık içinde yediğinin içtiğinin miktarını anlatmak için avuç içini göstermişti. Akşamın ilerleyen saatlerinde ise engelli kızının sağlığı için bütün varını yoğunu harcayabileceğini söylemişti. Eğer günün birinde Raffi Portakal ile tanışmasaydı, onun kendisine başta resim ve hat olmak üzere güzel sanatlar alanında koleksiyon bilinci aşılamasaydı parasını çarçur olacağını açıklamıştı.

O güne kadar düşündüğüm, “İnsanın harcayamayacağı kadar parası olursa ne yapar?” sözüne kısmen bir yanıt bulmuştum.

Sonra en akıllılarının bile hayal bile edemeyeceğimiz servetini öz evladıyla aynı bahçeye bakan üç beş villa çevirmekten öteye götüremediklerini gösteren sıfırlama aktiviteleri geldi aklıma. Kimisi de Uzakdoğu ve Kıbrıs kumarhanelerinde ezdikleri varlıklarını bilmiyormuşuz gibi dolaşmıyorlar mı ortalarda?

Biraz daha fantezi sahipleri “pudra şekerli” uyuşturucu partileriyle avutuyor kendini. Doz bunlarda, toz bunlarda… Kendilerine tahsis edilen yalılarda birkaç ay önce “iş yapıyor” pozu verdikleri arkadaşlarının ardından ne iş çevirdikleri ise magazin sayfalarının bile kaldıramayacağı bayağılıkta.


 

Danışman Aktay ise bütün olan bitenden habersizmiş gibi azık yapılacak bir baş soğan talebini azgınlık emaresi olarak sunuyor.

Dünya nimetlerinde vazgeçme, kendini yüksek mevkilerde görmeme gibi anlamlarda da kullanılan ve ünlü türkü ile de vücut bulan “melamet hırkası”nı çiğneyen Aktay’ın gözü hâlâ kudret helvasında…

O zaman son sözü okuyucuya bırakalım isterseniz: Bıldırcınları kim yedi Yasin?

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com