Kibrin perdesi gözleri örter mi?

Eğer yolda bir çocuk varsa… Ona hızla bir araç yaklaşıyorsa… O aracın çocuğa vurması an meselesiyse… Tereddüt etmeksizin koşar, çocuğu kucaklar, ezilmekten kurtarırsınız. Öyle değil mi? Çocuğa çarpmak üzere hızla gelen araç narsist kişidir! O çocuk da siz!

BERKE KAYA 15 Ocak 2023 YAŞAM

Leyla ile Mecnun, Tahir ile Zühre, Âdem ile Havva kadar meşhur olmasa da, bilinen bir hikâyedir Narkissos ile Ekho’nun hikâyesi.

Bilmeyenleriniz için anlatayım:

Ekho, alımlı ve güzel sesli bir dağ-su perisidir. Âşığı pek çoktur.

Narkissos ise bir içim su – yakışıklı bir avcı!

Bir gün bir nehir kenarında karşılaşırlar Ekho ile Narkissos. Ekho onu görür görmez âşık olmuş. Kendi güzelliğini unutmuş. Narkissos ise bu güzel peri kızının aşkına karşılık vermemiş.

Ekho için o dakikadan sonra yaşamın bir anlamı kalmamış. Düştüğü bu aşkın içinde günden güne eriyip ölmüş.

Ekho’nun vücudundaki tüm kemikler kayalara, sesi ise “eko” olarak bildiğimiz yankılara dönüşmüş.

Narkissos bir gün nehirden su içmek üzere eğilmiş. Suda kendi yansımasını görmüş. Daha önce hiç fark etmediği ve başka bir yerde görmediği bu güzellik karşısında adeta büyülenmiş. Yerinden dahi kalkamaz olmuş.

Öyle ki, günlerce nehir kıyısında o şekilde kalmış; ne yemek yemiş ne su içebilmiş. Ve beklenen olmuş. Ekho gibi günden gün eriyip solmuş.

Eridiği yerde,  daha önce görülmemiş güzellikte bir çiçek açmış. Adına Nergis demişler.

Acıklı bir hikâye!

Ayna zamanda ibret alınacak bir hikâye!

Mitolojideki bu hikâye, psikolojide “narsisizm” olarak karşımıza çıkan, çok kabaca, “kendini sevme ve kendine hayranlık” olarak tanımlanan rahatsızlığın kaynağı.

Peki, sizce Narkissos ile Ekho kendi güzelliklerinin kurbanları mı oldular? Yoksa uğradıkları lanet sebebiyle arzularının olamayışının öfkesine kapılıp, toplumsal hayattan kopup kendilerini ölüme mi terk ettiler?

Ne dersiniz? Kibrin perdesi gözleri örter mi?

 

KENDİNİ BEĞENMEYEN VAR MI?

Ayrıntılara girmeden önce bir konuda uzlaşalım:

Aşırı derecede ukala olan, kendini gerektiğinden fazla seven ve yücelten herkes narsist midir?

Kendini sevmenin hangi aşaması “aşırı” sayılıyor?

Özgüven ile narsisizm nerede buluşuyor, nerede ayrışıyor?

Benmerkezcilik ile arasındaki fark ne?

Bu tür kişilerle çalışmak nasıl sonuçlar doğurur?

Sözlükler, “narsist”i şöyle tanımlıyor: “Kendini çok beğenen, özsever.”

Aranızda kendini beğenmeyen var mı?

Tüm kusurlarımıza rağmen kendimizi bir şekilde beğenmesek, bu dünyanın kahrına tahammül etmek mümkün mü?

Kendini beğenme ne vakit “çok” oluyor? Sınır nerede başlıyor? Ve bu neye göre belirleniyor? İşte mesele bu!

Kişinin kendini beğenmesi onu diğerlerinden üstün hale getirir mi?

Peki, empati eksikliğini nereye koyacağız, nasıl konumlandıracağız?

Kişiye kendini değersiz hissettirenlere ne diyeceğiz?

Bir anda dallanıp budaklandı her şey, değil mi?

Dahası da var ama: Toplumumuzda her 100 kişiden biri narsisistik kişilik bozukluğuna sahip. Az gibi görünen lakin hayli yüksek bir oran bu. Telefon rehberinize bir bakın. Yaklaşık 1000 kişinin kayıtlı olduğunu göreceksiniz. Demek ki en az 10 kişi bu rahatsızlıktan mustarip. İyi de, bu durumla nasıl başa çıkabiliriz?

Adım adım ilerleyelim…

Narsisistik kişilik bozukluğu, çok kabaca ikiye ayrılır: normal narsisizm ve patolojik narsisizm. Normal narsisizm, tabii ki bizim yakıştırmamız. Narsisizm, değil mi ki bir rahatsızlık, bir bozukluk, onun “normal” olması düşünülebilir mi? İkisi arasında ayrımı güçlendirmek için “normal” dedik. İşte bu normal narsisizmde, kişi dışardan gelen eleştirilere karşı duyarsızdır. Patolojik narsisizmde ise kişi dışarıdan gelen eleştirilere karşı duyarlıdır; bu yüzden cesaretleri çabuk kırılır, bir anda değersizlik hissine kapılır.

Kaynaklar, 13 özellik bulmuşlar, narsist kişiyi tanımlarken. Bir bakalım:

Narsistik kişilik bozukluğu olan kişiler;

  • Kendini eleştirilerin üstünde görür. Bir tür “üstinsan”…
  • Manipüle edici davranışlar sergiler. Kişileri arzuları doğrultusunda yönetir.
  • Diğer bireyleri kendi kazanımları için kullanır. Çıkarcıdır.
  • Kendisiyle aynı statüye sahip insanlarla arkadaşlık kurmak isterler. Fakat bu gerçekleştiğinde bile önde olma dürtüsü ile çevresiyle yarış halinde olur
  • Kendi yetenek ve başarılarını abartıp üstün görür.
  • Sürekli haklı çıkacağı ortamları yaratıp onaylanmak ister.
  • Sürekli övgü bekler ve bunun için baskı ortamı kurar. Doyumsuzdur.
  • Diğer insanları kendinden daha yeteneksiz, daha başarısız, daha az zeki ve daha az güzel bulur.
  • İnsanların kendine hizmet etme durumunda olduklarını varsayar.Kendisini toplumun parçası olarak görse de bu toplumun içerisinde özel muameleyi hak ettiğini düşünüp, o toplumun en üstündeki kişi olduğunu iddia eder.
  • Başkaları üzerinden var olur.
  • Genellikle bu bozukluğun temelinde çocuklukta yaşanılan değersizlik ve sevgisizlik gibi kavramlar vardır.
  • Ne kadar dışarıya özgüven sahibi gözükse de, içinde kendine güven kavramı kırılgandır ve bunu göstermek en büyük korkusudur.

 

KENDİLERİNİ NADİREN YETERSİZ VE DEĞERSİZ HİSSEDERLER

Narsisistik kişilik bozukluğu olan kişi, beklediği ilgi ve onay gelmediğinde yoğun bir hayal kırıklığı yaşar. İncinir. Özsaygısı düşer. Bunaltı başlar, depresyona girer.

Bu kişiler, ilişkilerinde çoğu kere çıkarcıdır. Karşı tarafı manipüle ve istismar eder. Benmerkezci bir tutum ortaya koyar. Kendilerini nadiren yetersiz ve değersiz hissederler. Bu hisse kapıldıkları anda da o ortamı hemen terk ederler. Eleştiri ve uyarılarla mücadele etme eşikleri çok düşüktür.

Bir şeye ihtiyaçları varsa, bunu çekinmeden açıkça ifade ederler. Ancak başkalarının ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik bir adım atmaya pek yanaşmazlar. Diyelim ki, yanaştılar; bu durumda da övgü ve takdir talepleri hayli yüksek olur.

Üçüncü şahıslara yönelik olan kıskançlık, çekememezlik, öfke, saldırganlık yahut güçsüzlük, aslında kendilerine yöneliktir. Bu tür duygularla başa çıkamadığını düşündüğü için bu duyguları karşı tarafa yansıtarak baş etmeye çalışırlar. Aldıkları ufak bir eleştiri ya da uyarı boyutunda öfke ve saldırganlık yüksek düzeyde ortaya çıkar. Öfkesini kontrol etmek zordur.

Bu rahatsızlıktan mustarip kişiler, yeteneklerini, çabalarını olabildiğince abartırlar. Başarılarını herkes görmelidir, herkesin haberi olmalıdır. Kendisinin “başarı” olarak tanımladığı her şeyi, her adımı sosyal medya hesaplarında görmeniz mümkündür. Sınırlı kişinin çağrıldığı özel bir toplantıya, yemeğe mi katılmış. Pat… Bir fotoğraf. Bir konsere mi gitmiş. Önlerde yer mi bulmuş. Pat… Bir fotoğraf. Bir kursta yahut bir yarışta belge mi verilmiş kendisine. Pat… Bir fotoğraf daha. Ancak çoğu kere selfie’dir koyduğu, paylaştığı fotoğraflar. İçinde kendisinin olmadığı bir fotoğraf, kendi başarısını duyursa da, yeterince önemli olmayabilir çünkü.

Üç kilit kavram vardır onlar için: Güç (iktidar), zekâ ve güzellik (estetik)! Bu üç alanda da önde olmak isterler. Daha doğrusu, zaten eşsiz ve benzersiz oldukları için bunun fark edilmesini beklerler.

Ve bu beklentinin doğal neticesinde kendisi gibi olağanüstü kişilerle sıkı fıkı olmaya özen gösterirler. Öyle ya, bir eşsizi ancak bir başka eşsiz anlar, anlasa anlasa… Ancak o, eşsizler arasında dahi en üsttedir. Dolayısıyla sosyal ilişkilerinde sürekli sorun yaşarlar.

Empati kuramazlar. Daha doğrusu: Buna tenezzül etmezler! Kendini başkalarının yerine koymak bir tür cezadır onun için. Buna ne gerek vardır ki… Başkaları zaten anlaşılmayı hak edecek kadar önemli kişiler değillerdir.

Kıskançtırlar. Başkalarına saygı duymazlar. Karşısındaki kişiyi sürekli aşağılar, eleştirir ve manipüle ederler.

Kimsenin bu tür bir ilişkide ayrıcalığı yoktur. Yani kimse onun için “özel” değildir.

 

BENCİLLİK İLE NARSİSİSTLİK AYNI ŞEY Mİ?

Şöyle bir tehlike var: Bu rahatsızlıktan mustarip kişilerin yapıp etmelerini anlamlandırmaya çalışmak, ona bağlanmanıza neden olabilir. Bir girdap gibi sizi kendine çekebilir. Eğer bu girdaba girmişseniz, sizin de psikolojik destek almanız gerekebilir.

Bencillik ile narsisistik arasında çok temel bir fark vardır: Egoist kişi, sadece kendi çıkarını düşünür. Çıkarının kaybedeceğini anladığı anda da başkalarına zarar vermeye kalkar. Narsist kişiler ise aynı eylemi yapmış dahi olsalar bunu bilinçle yapmazlar. Yani akıl yürütmeden, kendiliğinden zarar verirler insanlara.

Bencil (egoist) kişiler, kendilerine düşkündür. Narsistler de kendilerine düşkündür. Ancak ikisi arasındaki temel fark şudur: bencil yaptığının farkındadır; narsist ise adeta doğasının gereğini yapmaktadır.

Bir bencil basitçe sadece kendisini düşünür, ama başka insanların da kendilerine özgü istekleri ve hedefleri olduğunu bilir. Bir bencil çevresindeki insanları en büyük parçayı alma kavgasındaki rakipleri olarak görür, ama onları aynı zamanda öteki ben olarak algılar.

Buna karşılık bir benmerkezci, kendi Ben’i dışında başka Ben’lerin de var olduğunu bilmez. Dünyadaki her şeyin sadece kendisi için var olduğu kuruntusu içinde yaşar. Bu bakımdan bir bencil hâlâ toplumumuzun içinde yer alırken, benmerkezci toplumun dışında durur ve topluma tüm üyeleriyle birlikte sömürülebilir bir malzeme gözüyle bakar.

Madem böyle; neden narsisistik kişilik bozukluğu olanların davranışlarına göz yumuyoruz?

Bu, güzel bir soru!

Ve bu sorunun yanıtı çok kapılı. Her biri başka bir dünyaya açılıyor.

Şunu vurgulamak gerek: Narsist kişiler kendilerini çok iyi kamufle ederler. Arkasına sığındıkları örtü, kendi kendini gerçekleştirme ve kendini kabul ettirebilme yeteneği iddialarıdır.

Gaddar, soğuk ve acımasız bir davranıştan söz edildiğinde, bununla davranış biçimi betimlenmiş olur. Ama narsist kişiler nadiren kötü huyluluklarını ve gaddarlıklarını açıkça gösterecek kadar aptaldırlar.

Kendilerini bize hoş, dostça yönleriyle sunarlar ve biz bu yüzeysel görünüşün tuzağına düşeriz. Bu önyüzün arkasında dostluk değil, sadece buz gibi soğuk bir hesabın yattığını, ancak çok sonraları fark ederiz.

Aslına bakılırsa kendini kabul ettirme yeteneği, ilkesel olarak olumsuz bir özellik değildir. Bir toplumun, kendini geliştirmek ve değiştirmek için, bir şeyi gerçekten iyi yapabilen ve böylelikle kendilerini de kabul ettirme yeteneğine sahip olan insanlara gereksinimi vardır. Ama kendini yalnızca kendi çıkarları için kabul ettirmeye çalışmak – işte bu, hastalıklı bir eğilimdir.

Örneğin bir kimse kendini sözel olarak iyi dile getirebilme özelliğine sahipse ve bu yeteneği kendi davasını inandırıcı bir biçimde açıklayabilmek ve gerçekleştirmek için kullanıyorsa; bu kendini kabul ettirme yeteneği sağlıklı ve olumludur.

Kendini kabul ettirme yeteneği istenen amaca ulaşmak için başvurulan bir araç olmalıdır, kendi başına bir amaç haline gelmemelidir; oysa narsisistik kişilik bozukluğu olanlar tarafından amaç haline getirilir.

Ve kendilerini tüm güçleriyle kabul ettiren o denli çok narsist var ki, ilk önce karşımızda özel yetenekli insanlar olduğuna inanırız; bu bize çoğu zaman bir miktar paradan çok daha fazlasına mal olan, korkunç bir yanılgıdır!

Burada biraz soluklanalım mı?

Kendilerini Egoist olarak tanımlayan grubun bir şarkısına kulak kabartalım: Neden Ben…

 

İşte farkındalık bu. Egoist kişi kaybını telafi etmek için talepte bulunur. “Verin bana beni geri” der. Tahammülü yoktur ziyana, kayba.

Oysa narsist kişi, bu talebi bir eziklik olarak görür. Çoğu kere de farkına varmaz ziyanda olduğunun.

Aradaki en temel fark bu. Ancak bunu ayırt etmek dahi bazen çok zor olabilir.

Şimdi biraz daha ayrıntıya girelim…

Cinsiyetinden, ten renginden, kökeninden ya da toplumsal konumundan bağımsız olarak söylüyorum: her insan, tıpkı bir grip virüsüne yakalanabildiği gibi, narsisistik kişilik bozukluğu virüsüne de yakalanabilir. Son derece bulaşıcı olduğu belli olan bu “virüs”e yakalanma yatkınlığı herhangi bir biçimde sınırlandırılabilseydi, işimiz daha kolay olurdu.

Kimi zaman gerçekten de, bu rahatsızlıktan mustarip kişiler, geçim sıkıntısı olmayan, bolluk ve refah içinde yüzenler çok yaygınmış gibi görünürler. Ama bu görünüş, sorunun odağına ulaşmamızı zorlaştıran birçok yanlış yoldan birisidir. Çünkü bu hastalığı yerelleştirmek için sadece zengin çağdaşlarımızı görürsek, sessizce ve hırsla çevrelerini sömüren ötekileri gözden kaçırırız.

Narsistlik ne yazık ki her toplumsal tabakada bulunan bir yaşam tavrı. Dünyaya kendi burnunun ucundan bakmak ve sonsuza dek kendi çıkarlarının peşinden koşmak, ne yazık ki yoksulların en yoksullarında bile görülebiliyor.

Bu rahatsızlık sınır tanımıyor. Utanma sınırlarını dahi tanımıyor!

Bu ruh virüsü, insanlar arasındaki her türlü ilişki biçimini, hiçbir ayrım yapmadan harap ediyor.

Tanınmasındaki temel sorunlardan birisi, onun sınırsız toplumsal yaygınlığından kaynaklanıyor: Zira acıma hissi uyandıran bir ambalaj içinde gizlenmiş olabiliyor. Bu yüzden, gerçekten yardıma gereksinimi olan birisi ile bir Ego Vampiri arasındaki ayrımı yapabilmemiz için davranış kalıplarını belirgin kılmak daha da ivedilik kazanıyor.

Bu noktada ne iyi ki, narsisistik kişilik bozukluğunun semptomlarıyla karşılaşıyoruz; çünkü davranış kalıpları, sınıfsal tabakalara özgü davranış biçimlerinin yüzeyi altında, hep aynı! Zerre tereddüt etmeden söylüyorum: Kesinlikle aynı!

Benmerkezci davranış ayırt edilebilir tipik bir kalıba uymakta; ego vampirleri adeta aynı yerden kumanda ediliyormuş gibi, görünmez iplere bağlı kuklalar gibi hep aynı yıkıcı buyruğa itaat ederler.

 

DUYGUSAL VAMPİR

İşte tam da burada, “duygusal vampir” kavramı çıkıyor karşımıza. Ve bu da, bize erkekleri işaret ediyor çoğu kere.

Narsist erkek, kadınları allak bullak edebiliyor. Bir sürü şeyi beraberinde getirebiliyor: Öfke, kaygı, depresyon, yeme bozukluğu, şok, yas, takıntı vs.

Kadınlar, sürekli kendilerine soruyorlar: Nerede hata yaptım? Bunu nasıl düzeltebilirim? Ne oldu da böyle oldu?

Hemen belirtelim: Narsistik kişilik bozukluğu erkeklere mahsus bir rahatsızlık değil. Ama erkeklerde kadınlara göre daha yaygın.

Peki, duygusal vampir yahut duygu vampiri erkekler kadınları nasıl tavlıyorlar?

Son derece zekice davranıyorlar. Başta kadına kendisini özel hissettirecek jestlerde bulunuyorlar. İltifat üstüne iltifat ediyorlar. “Hayatımın en büyük aşkı sensin!” gibi. “Senden önce kimse bana bu duyguları yaşatmadı.” gibi. “Senden önce hep yaralanan taraftım, ama sende huzuru buldum.” gibi.

Yüzündeki maske kadın için idealdir. Zeki, güçlü ve özgüveni yüksek bir erkek. Gerçek olamayacak kadar mükemmel!

Ancak o mükemmellik havuzuna zamanla mürekkep karışır, su bulanır. Maske yavaş yavaş aşağıya iner ve maskenin perdelediği şeyler görünür olur. Kadının ayaklarını yerden kesen ideal erkek, önce mesafeli hale gelir. Sonra soğuklaşır. Derken bencil tavırlar sergiler. Takibinde de durduk yere ortadan kaybolmalar başlar. Ve nihayetinde kadın terk edilir.

Terk eder, çünkü artık hedefe ulaşmıştır. Yeni bir hedef bulur, yeni bir amaç için başka kapıları çalar.

Sizde ideal ilişkinin yaşandığı süreç boyunca, kadının ilgisi başka noktalara kaymaya başladığında duygu vampiri öfkelenir. Görmezden gelinmeye tahammül edemez. Kadından onu aramasını, sormasını, onu önemsediğini göstermesini bekler.

Buna mukabil, aynı anda başka kadınlarla benzer bir ilişki yaşayabilir.

Tatmini zor biri olduğundan bunu bir ihtiyaç olarak görür ve empati yoksunluğunu makul hale dönüştürür.

Kadınlar ilk dönem narsist erkeğin yalan söyleme ihtimalini akıllarına getirmezler. Hele hele başka kadınlara da aynı şekilde davrandığı veya iki kadını aynı anda idare ettiği ihtimalini hissetseler bile bastırırlar. Çünkü karşılarında ‘mükemmel’, ‘ideal’, ‘kusursuz’ erkek vardır. Rüyalarının erkeği… Onu kaybetmek istemezler.

Narsist erkekler sık sık manipülatif tavırlar sergiler. Kadının başarılarını kıskanır. Hatta onunla yarışır. Yanında güzel, başarılı ve zeki bir kadın olmasını ister, ama tutamaz kendini ve onu aşağılar yine de…

Kadın bu tür erkeklerin kontrolü altına kolayca girebilir. Kadın ne kadar zeki, özgüvenli, başarılı olursa olsun, narsist erkek kadının kırılma noktasını, yumuşak karnını rahatça bulur çünkü. Kadın bu noktada savunmasız kalıp dönüşmeye başlar.

En güçlü kadın dahi bu tür erkeğin eleştirileri sonucu kendini yetersiz hisseder. Başka kadınlarla kıyaslanmaktan yorgun düşer. Erkeğin ilgi odağı olma ihtiyacı, yalan söylemesi, işkolik hali, hep kendinden kendi başarılarından söz etmesi kadına kendisini değersiz, yetersiz, yalnız ve önemsiz hissettirir.

Kadın elindeki mücevheri kaybetmek istemediği için yoğun bir emek harcar. O eski erkeği geri getirmek için uğraşır. Bunun geçici olduğunu düşünür. Her şeyin zamanla düzeleceğine inanır.

Erkeğin neden böyle davrandığına dair cevaplar bulmaya çalışır. Durmadan veren, karşılığında duygusal tacize, dengesiz davranışlara maruz kalan, ama yine de hareket gücünü kaybetmiş, kaygılı, öfkeli, duygularını kontrol edemeyen bir kadın haline dönüşür.

Narsist erkekler birlikte oldukları kadını duygusal olarak adeta emerler. Vampirlikleri buradan gelir.

Kadın kendisini çaresiz, hareketsiz ve birlikte olduğu adama bağımlı hisseder. İçlerinde genellikle kaygı, korku ve suçluluk duygusu vardır. Ne zaman, ne şekilde duygusal olarak canının acıtılacağını bilemez.

 

SIRADAN OLMAYA TAHAMMÜL EDEMEZLER

Yaşadıkları, Stockholm sendromunda olduğu gibi bir tür kurbanın celladına âşık olma halidir. Travmatik bir durumun içinde kendilerini hapsolmuş hissederler çünkü.

Zeki, hırslı ve başarılı olmasına rağmen, narsist erkeklerin pek dostu yoktur. O bunu umursamaz ama… Onun için önemli olan dostluk değildir. Hayran kitlesi kazanmaktır asıl muradı.

Çok yalan söylerler. Kontrolcü ve şüphecidirler. Her zaman da haklı.

Asla özür dilemezler. Kendi suçlarını başkalarına mal ederler.

Sıradan olmaya tahammül edemezler.

Ne zaman ilgi çekme ihtiyacı hissetseler, flörte başlarlar. İdeal erkek oldukları yegâne andır belki de bu an.

İşin tuhafı: Pornografi ve mastürbasyon cinsel hayatlarında önemli yer tutar, sanılanın aksine.

Narsisistik bireyler genel anlamda kendilerinde bir kusur olmadığını düşünürler. Erkeği de, kadını da böyle düşünür.

Bunun ilaçla tedavisi zor ve uzun bir süreçtir. Terapiye ise genellikle yanaşmazlar. Zaten terapiye gelen narsisistik birey, genel anlamda kendisinden ziyade çevresini suçladığı için terapi de verimli geçmez. Ancak gönüllü olarak ve değişim için gelmişse psikodinamik yaklaşım ya da bilişsel davranışçı terapi faydalı olur.

Bir “tehlike”yi henüz başınıza gelmeden önce görmek ve önlem almak, başınıza gelecek bin husumetten kurtarır kişiyi.

Belki de başta söylememiz gereken şeyi şimdi, burada söyleyelim: Gerçek hastalar dışardadır; psikologlara, terapistlere, psikiyatrlara gidenlerin çoğu, o dışardakilerin hasta ettikleri kişilerdir – işte bu gerçekliğin ardında narsistler vardır!

Dışardaki narsistler işyerinde karşınıza çıkabilir. Özel hayatınızda karşınıza çıkabilir. Onlardan kendinizi korumak zordur. Lakin sıklıkla şu cümleleri kullandıklarını bilirseniz, hiç değilse farkındalık yaşar, ona göre davranırsınız:

-Biz bize yeteriz; başka kimseye ihtiyacımız yok!

-Kimsenin seni sevmemesine şaşmamalı!

-Bulabileceğin en iyi kişi benim!

-Sen çok değiştin. Önceden böyle değildin.

-Senin iyiliğin için diyorum.

-Ben sana zarar vermem!

-Buna mı üzülüyorsun?

Narsist bir erkekle yahut narsist bir kadınla çalışmak tüy sıklet birinin sumo güreşçisiyle mindere çıkmasına benzer. Yenmek için çabalamak çok yorucu ve sonu hüsranla biten bir mücadele olur. Onun bulunduğu ortamlardan kaçmak belki de en akıllıca yoldur.

Kaçılamayacak kişiler de vardır elbette. O kişi, anneniz yahut babanızsa… Bu durumda da tedavi almasını sağlamak için çaba göstermek gerekir.

Hadi şunu söylemekten çekinmeyelim: Bir kişiye, salt kişilik bozukluğu var, fevkalade narsist diye tavır almak kolay değildir. Bunu, kendinizi korumak amacıyla yapsanız da beyniniz kabul edebilir, ama kalbiniz etmeyebilir! Çünkü insan insandır! İnsanlar arasında ayrım yapmamak gerekir!

Şimdi bu manzaraya başka bir açıdan bakalım: Eğer yolda bir çocuk varsa… Ona hızla bir araç yaklaşıyorsa… O aracın çocuğa vurması an meselesiyse… Ve sizin de çocuğu kurtarma fırsatınız, imkânınız varsa… Fazla tereddüt etmeksizin koşar, çocuğu kucaklar, ezilmekten kurtarırsınız. Öyle değil mi?

İşte yapılması gereken de aslında budur: Çocuğa çarpmak üzere hızla gelen araç narsist kişidir! Hızının farkında değildir. Çocuğu ezmek üzere olduğunun farkında değildir. Yapılacak en doğru şey, çocuğu kurtarmaktır.

O çocuk sizsiniz! Ya kendi kendinizi kenara çekeceksiniz ya da sizi güvenle kenara çekmeye çalışanlara müsaade edeceksiniz.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com