Kaos ile dans

Korkusuzluk demek değil ki cesaret, aksine korkularını tanımak, korkularına rağmen adım atmak, korkularının üzerine gitmek, kişisel marazlarına söz geçirebilmek demek.

ALİN OZİNİAN 18 Aralık 2022 GÖRÜŞ

“Yaşamaya cesaret edememiştim, kendimi boğazlamış
ve kendimden gizlemiştim”.
Stefan Zweig, Olağanüstü Bir Gece

Havalimanında uçağımı beklediğim kafenin masasında bilgisayarım açık, haberleri okuyorum. Telefonum titreşmeye başlıyor, kızım arayan, çok heyecanlı: “Cesaret ile ilgili kompozisyon ödevim var, gelince, önce sen bana anlatsan, sonra da ben yazsam, olur mu mama?”

10 yıllık ebeveynlik tecrübemle, biliyorum ki; çocuklara bir şey anlatmadan önce o “basit” şeyi kendisine anlatması gerekiyor insanın. O “basit” şeyi anlaması, sorular sorması, kendi içinde tartışması, hatta sindirmesi. “Olur bitanem”, diyorum.

“Nedir ki cesaret?”- düşünmeye başlıyorum anlamak için, anlamalıyım ki anlatabileyim.

Shakespeare’in “Cesurlar bir kere, korkaklar her zaman ölür.” sözü geliyor aklıma.

Ama korkusuzluk demek değil ki cesaret, aksine korkularını tanımak, korkularına rağmen adım atmak, korkularının üzerine gitmek, kişisel marazlarına söz geçirebilmek demek.

Korkmak, korkak olmak demek değil.

Cesaret, korktuğunu belki de sadece senin bilmen demek.

Kahramanlık gibi, fedailik gibi, kabadayılık gibi bir şey değil bence cesaret; “şeyleri” göze alabilmekle ilgili daha ziyade.

Kendi derinimize bakmayı, kendimizle çarpışmayı, kendimiz olmayı göze alabilmek demek.

Yenilmeyi göze alabilmek, reddedilmeyi göze alabilmek, aldatılmayı ve hatta kaybetmeyi göze alabilmek…

Kalmayı ya da gitmeyi, sevilmeyi ya da sevilmemeyi kabullenebilmek demek.

Tabiri caizse yanınızdan ayrılmayan belirsizliğin ensesini, yürürken şakayla karışık tokatlayabilmekte saklı cesaret.

Bazen kazanamayacağın bir yarışa bile bile girmek, bazen girdiğin yarışta bile bile kaybedebilmek cesaret…

Sorular sorabilmek ve istediğin cevapları duymadığında yıkılmaman gerektiğini bilmek demek cesaret.
Her şeye rağmen, ne pahasına olursa olsun diyebilmek; seçimi yapabilmek, seçimin bedelini ödemek, bu bedelden de asla pişmanlık duymamak, onunla barışabilmek bana göre cesaret.

Atina’lı Thukididis “Mutluluğun sırrı özgürlüktür, özgürlüğün sırrı ise cesarettir” der. O mutluluk kumarına girebilmektir işte cesaret, kazanacağına dair umudunun yanında, tüm hayal kırıklarını omuzlamaya hazır olmak, korkmaktan korkmamaktır cesaret.

Cesaret etmek denge bozucu olabilir, kabul, ama cesaret etmemek de bize kendimizi, geleceğimizi, hayallerimizi hatta hayatımızı kaybettirebilir.

Bu yüzden cesarette güçten daha fazlası – güçlü hissedebilmek var! Cesarette ağırbaşlılık var, idrak var, olgunluk var, paniğe mahal vermemek, yerli yersiz horozlanmamak var.

Tehlike karşısında hızlıca silahını çekmek, tüm cephaneyi “düşmanın” üzerine boşaltmak değil, tehlike ile zarifçe muhatap olabilmek, akıllıca münazara edebilmek cesaret.

Hayatın en gerçek katalizörü bence cesaret; her türlü tepkimeye girerek onun hızını arttıran ve kendinden bir şey kaybetmeden çıkan duygumuz.

Cesaret; ruhumuzun besini, havası, ilacı, çiçeği!

Gurur sandığımız şeyin, korku olduğunu kafamıza çakanımız cesaret! İnsanın kendinden utanmaması cesaret.

Mükemmel olmamak, herkesin en sevdiği olmamak, nabza göre şerbet vermemek, tribünlere oynamamak, istediğimiz yerde, istediğimiz şarkıyı, istediğimizin elini tutarak söyleme konusunda bizi yüreklendiren en kalender dostumuz cesaret…

Nasıl ki hayatı en çok cesurlar sever, bence hayat da en çok cesurları sever!

Hayat, konfor alanını terk etmeye cesaret edenleri sever.

Rutinin insana rahatlık ve huzur verdiğine inanırız, oysa hayat ne kadar zorlasınız da rutine hapsedilemez; mutlaka bir aksilik, mutlaka bir terslik, mutlaka bir tesadüf, mutlaka bir mucize olur…

Dünyanın düzeni kaostur ve insan kaosla dans etmeyi öğrenebildiği derecede huzurlu ve mutlu olabilir. Bu eğitimde ise cesaret şarttır.

Ömrümüzde bir buluyor, bir kaybediyoruz, bazen kazanıyor bazen batırıyoruz. Türlü kayıpların, türlü faturaları var, ama cesaretini kaybeden her şeyini kaybediyor, bir daha yeniden ayağa kalkamıyor…

Sihirli bir şey cesaret, heyecan verici bir şey… Kendi kurtarıcı meleğimiz cesaret!

Tüm bunları, yarın sabah 10 yaşındaki bir kız çocuğuna tam olarak nasıl anlatmalı, şimdi tek mesele bu…