Kanun gömleği giymiş ayrımcılık: Varlık Vergisi 80 yaşında

Genel kanının aksine Varlık Vergisi’yle sadece azınlık burjuvazisi hedeflenmiş değildi. Varlık Vergisi’yle azınlıkların tümünün tüketilmesi hedeflendi. Vergi sebebi ile birçok fakir insan, evsiz kaldı, aç kaldı.

ALİN OZİNİAN 13 Kasım 2022 GÖRÜŞ

Türkiye tarihinde İkinci Dünya Savaşı yıllarına rastlayan önemli bir sayfaya var; 1942 tarihli Varlık Vergisi Kanunu ve uygulamaları.

Dönemim Başbakan’ı Refik Saydam’ın aniden ölmesi üzerine, 9 Temmuz 1942 günü hükümeti kurmakla görevlendirilen Şükrü Saraçoğlu 5 Ağustos’taki güven oylamasından sonra “Biz Türküz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar, bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan ve azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz ve her vakit bu istikamette çalışacağız!” der.

Ve Saraçoğlu hükümetinin ilk icraatı, beklentileri karşılamayan Milli Korunma Kanunu’nun yerini alacak Varlık Vergisi Kanunu’nu çıkarmak olur.

80 yıl önce bugünlerde, 11 Kasım 1942’de, TBMM Varlık Vergisi’ni kanunlaştırdı.

Oturumda hazır bulunan 350 milletvekilinin oybirliğiyle kabul edilen kanuna göre “bazı varlıklı kesimlerden” bir defalık olağanüstü servet vergisi alınacaktı.

1943 yılında Varlık Vergisi. Evinde bir gayrimüslime polisler tarafından tebligat yapıldı.

Milli duygularla karar, büyük bir memnuniyetle karşılandı. Kanunun metninde ‘Gayrimüslim’, ‘Müslüman’ gibi ayrımlar olmamasına rağmen, kanunun hükümetin ırkçı, gayrı-müslimleri madden ve manen yok etme siyasetinin bir devamı olarak uygulandı.

Varlık Vergisi’nin yüzde 70’i İstanbul’daki mükelleflere tahakkuk ettirilmiş.

Bu “zenginlerin” yüzde 87’si gayrimüslimdi.

Gayrimüslimlerin mali güçleri ile uygulanan vergi oranları Müslümanlara uygulananlara göre yüzlerce kez daha ağırdı. Ermeniler, Gayrimüslimler arasında vergileri en yüksek oranda olanlardı.

Hükümet, verginin hazırlıklarını yaparken, görünürdeki gerekçeyi “piyasadaki para arzını azaltmak, fiyat artışlarını önlemek, aşırı kazancı vergilendirerek sosyal adaleti sağlamak vb.” gibi hedefler olarak ileri sürse de, kapalı kapılar arkasında konuşulanlar ekonomik önlemler değildi.

Kanunun temel amacı kamuoyundan saklanacaktı.

Başbakan Şükrü Saraçoğlu ve CHP’nin önemli isimleri tarafından tasarlanan kanun, CHP grup toplantısı gizli oturumunda gerekçeleri ile anlatmış, vekillere “Korkulacak bir durum yok, Varlık Vergisi sadece azınlıkları hedef alacak” denmişti.

Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, “Varlık vergisi haklı bir tedbir olarak kabul edilmiştir, bu hükmü veren milletin vicdanıdır” derken, Saraçoğlu, “Bu kanun aynı zamanda bir devrim kanunudur. Bu Kanun sayesinde piyasaya egemen olan azınlık tüccar sınıfı ortadan kaldırılarak Türk piyasasını Türklerin eline vereceğiz. Kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır. Biz ne Adam Smith’in talebesi ne de Karl Mark’ın çırağıyız.” demişti.

Her dönem olduğu gibi, hükümet, Varlık vergisinin “duygusal atmosferini” de hazırlamıştı. 1942 yazı boyunca basın organlarında gayrı-müslimlerin fail olarak gösterildiği hırsızlık, karaborsacılık, vurgunculuk ve fahiş fiyatla mal satanlarla ilgili haber, yazılar hatta karikatürler ön plana çıkarılmıştı.

Ne kadar vergi ödeyeceğini belirleyecek Servet Tespit Komisyonları kuruldu. Komisyonlara “kimin ne kadar vergi vermesi gerektiği” şeklindeki istihbarat bilgileri Milli Emniyet (MİT) kanalıyla geliyordu. Komisyonlar vergi tutarını belirlemede serbestti, kararları nihai idi, itiraz edilemedi. Vergi, mükellefe bildirildikten sonra ödeme süresi 15 gündü.

Evet sadece, 15 gün.

Varlık Vergisi ilk çıktığında kamuoyunda “aşırı kazancı” vergilendirecek bir araç olarak algılanmış, meslekten maliyeciler bile olayı kavrayamamıştı. İstanbul Defterdarı Faik Ökte’nin meslektaşı ve hocası Prof. Fazıl Pelin, Varlık Vergisi metni gazetelerde yayınlanınca, öğrencisi Ökte’ye “İtiraza, temyize ait bir hüküm yok! Verginin nispeti malum değil? Oğlum siz toptan deli mi oldunuz?” demişti.

Azınlıkların hepsi sanılanın aksine hepsi fabrikatör, tüccar ya da zengin değildi, yoksul kesimi de ziyadesiyle fazla olan gayrimüslimler çok şey kaybettiler; mülklerini, eşyalarını, hayatlarını, hayallerini, memleketlerinde huzurla yaşayabilme ümitlerini…

Kimi vergiyi ödeyebilmek için evini, dükkanını olmadık fiyatlarla ederinin çok çok altında sattı, kimisi onu da başaramadan mülküne, eşyasına el konuldu…

Aralık 1942 ve Ocak 1944’te başta İstanbul olmak üzere Türkiye’de gayrimüslimlere ait binlerce taşınmaz mülk, ev ve işyeri haczedilerek haraç mezat satıldı, el değiştirdi. Verginin ödeme süresinin bittiği 21 Şubat 1943 tarihinden hemen sonra zorunlu çalışma için mükelleflerin kampta toplanmasına başlandı.

Zorunlu çalışma kararı mükelleflerden yalnızca gayrimüslimlere uygulandı ve zorunlu çalışma yeri olarak Erzurum’un Aşkale ilçesi seçildi. Varlık Vergisi sırasında çalışma kamplarına toplam olarak 1.400 gayrimüslim vatandaş yollandı. Bu insanlardan 21’i “borçlu olarak” Aşkale’de hayatını kaybeti, bir çoğu ise sakatlandı.

Varlık Vergisi, açıklanan gerekçelerinin ötesinde; Türkiye’deki Rum, Musevi ve Ermeni vatandaşların; hak ve hukuklarını yok sayarak, ticaret ve sanayideki etkinliğini kırmak, onlara ait ticari inisiyatif, servet ve sermayenin Türklere aktarımını sağlamak için sert tedbirler alınarak uygulanan; azınlıklar açısından yıkım, Türkler için iktisadi yeniden doğuş dönemi oldu.

Genel kanının aksine Varlık Vergisi’yle sadece azınlık burjuvazisi hedeflenmiş değildi. Varlık Vergisi’yle azınlıkların tümünün tüketilmesi hedeflendi. Vergi sebebi ile birçok fakir insan, evsiz kaldı, aç kaldı.

11 Kasım’dan yasanın kaldırıldığı 15 Mart 1944’e kadar binlerce Hristiyan ve Yahudi ödeyemeyecekleri vergilere maruz kaldılar. Yaşananlar sadece kapitalin el değiştirmesi değildi; 1915 Ermeni Soykırımı, 1923 Mübadele Anlaşması, 1928’de Vatandaş Türkçe Konuş kampanyanları, 1934 ‘Trakya Olayları’ düşünülürse, 6-7 Eylül Pogromu öncesinde devletin azınlık politikasındaki önemli bir kırılma noktasıydı Varlık Vergisi.

Vergi ile hükümet ne amaçlıyordu? Amacına ulaştı mı? Yaşananlar sadece kapitalin el değiştirmesi mi oldu? 1915 Ermeni Soykırımı, 1923 Mübadele Anlaşması, 1928’de Vatandaş Türkçe Konuş kampanyanları, 1934 ‘Trakya Olayları’ düşünülürse, 6-7 Eylül Pogromu öncesinde devletin azınlık politikasındaki önemli bir kırılma noktasıydı Varlık Vergisi bu topraklara nasıl bir yıkım getirdi? Kabul edilmeyen suçlar nasıl sistematikleşti?

80 yıl sonra bugün ne hukuksuz Varlık Vergisinin ne de Erzurum, Aşkale’deki çalışma kampları toplumsal hafızamızda yok, eleştiri, özür, anma yok… Varlık Vergisi’nin mimarı olan Şükrü Saraçoğlu’nun adının stadlara verilmesi canımızı yakmıyor bile…

Bunlar hiç olmamış gibi davranıyor, hatırlatanlara ise kızıyoruz! “Şimdi sırası değil, öne AKP’yi göndermek lazım!

Onlar ayrıntı…onlar sonra!!”

Oysa suçlar tanınmadıkça tekrarlıyor, daha sert, daha ustaca….