İlk kez açıkladı: Davutoğlu, 15 Temmuz’dan iki gün sonra Erdoğan’la ne konuştu?

Ahmet Davutoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra 17 Temmuz'da Erdoğan'la yaptığı görüşmenin detaylarını ilk kez açıkladı. Erdoğan'a üç tavsiyede bulunduğunu söyleyen Davutoğlu, muhalefet liderlerinin Erdoğan'ın yanında hizalandığı 'Yenikapı Mitingi' fikrinin de kendisinden çıktığını söyledi.

KRONOS 13 Mart 2023 GÜNDEM

Fotoğraf: Serhat Büyükbayrak/T24

Başbakanlık koltuğunda otururken ‘parti içi’ darbeyle istifa ettirilen ve daha sonra Gelecek Partisi’ni kuran Ahmet Davutoğlu, Olağanüstü Hal (OHAL) ilan edilerek Türkiye’nin yeni bir döneme girdiği 15 Temmuz’dan sonraki ürece dair ilginç açıklamalarda bulundu.

T24’ten Cansu Çamlıbel’e konuşan Davutoğlu, kendilerinin tasfiye edilmesinden sahneye MHP lideri Devlet Bahçeli ile Vatan Partisi lideri Doğu Perinçek’in çıktığını söyledi. Davutoğlu, “AK Parti’nin demokratik niteliğini koruyan isimler tasfiye edildi. AK Parti’yi 90’lı yılların mantığına götürecek olan Bahçeli ve Perinçek sahneye çıktı. 15 Temmuz darbe girişimi de bunun bahanesi oldu” dedi.

’17 TEMMUZ’DA EVİNDE GÖRÜŞTÜK, ÜÇ TAVSİYEDE BULUNDUM’ 

“Hadi madem bu konuya girdik açık ifade edeyim” diyen Davutoğlu, 15 Temmuz’dan hemen sonra, Erdoğan’la yaptığı görüşmenin detaylarını açıkladı:

“17 Temmuz’da Sayın Cumhurbaşkanı ile bir görüşmem oldu evinde. Kendisine üç tavsiyede bulundum. Bir, Yüksek Askeri Şura’yı derhal toplayın ve askeri bir düzene koyalım. Silahlı Kuvvetler ciddi bir itibar darbesi yaşadı. Geciktirmeyin, bir an önce darbeye bulaşmamış isimlerle orduyu tekrar düzene koyun. İkincisi bütün siyasi muhalefeti de bütün partileri toplayın ve yeni bir demokrasi dönemi başlatın, Türkiye tarihinin en büyük demokratik hamlesini yapın. Askeri darbeyi yenmiş bir iktidar olarak şimdi elimizde büyük bir itibar var. Sayın Kılıçdaroğlu’nu, Sayın Bahçeli’yi, bütün liderleri çağırın ve yeni bir demokratik dönem başlatıyoruz deyin, yeni demokratik bir anayasa ruhunu devreye sokun. Üçüncüsü de -şimdi sizin sorunuza cevaben söylüyorum- Türkiye’de çok karanlık dönemlerin işareti olan 90’lı yılların birtakım unsurları tekrar kendini göstermeye kalkışabilir. 90’lı yılların karanlık aktörlerinin tekrar siyasete, demokrasiye ve devlete sızmalarına asla izin vermeyin. Bunları kendisine samimiyetle ifade ettim çünkü görüyordum tabloyu.”

‘ERDOĞAN’IN ÖNÜNDE İKİ YOL VARDI’ 

15 Temmuz sonrası Erdoğan’ın önünde eiki yıl açıldığını söyleyen Davutoğlu, “Birinci yol şuydu; bizleri AK Parti içinde tutarak yeni bir reformla, yeni bir heyecanla demokrasi çıtasını yükseltmek için çalışarak muhalefeti de içine alacak şekilde sivil ve demokratik bir anayasaya doğru yürümek. İkinci yol ise 90’lı yılların aktörleriyle birlikte otoriter bir yapıya yönelmek. Ben birincinin olması için Sayın Erdoğan’la çok konuştum, çok raporlar verdim” dedi.

‘BEŞTEPE’NİN EN ETKİLİ BAZI DANIŞMANLARI 70’Lİ, 80’Lİ YILLARIN ULUSALCI İSİMLERİ’

90’lı yılların ‘karanlık’ aktörlerinin AKP’de toplandığını kaydeden Davutoğlu, Cumhur İttifakı oluşurken “Aman böyle bir ittifaka yönelmeyin, bu AK Parti’nin doğasını bozar. AK Parti’nin demokratik niteliklerini zayıflatır” dediğini de aktardı. “Sonra korktuğum oldu” diyen Davutoğlu, “Biz AK Parti’den tasfiye edildik. Bizim yerimize Erdoğan, Bahçeli’yi ortak seçti, Perinçek’i ortak seçti. Perinçek vurgusunu yapma sebebim şu; bugün Beştepe’de o zihniyete sahip olan insanlar egemen. Beştepe’nin en etkili bazı danışmanları 70’li, 80’li yılların dogmatik Maoist, ulusalcı isimleri. Biliyorsunuz AK Parti Genel Merkezi’nin şu an Türk siyasetinde bir etkisi yok. Güç Beştepe’de. AK Parti MYK’sının bir etkisi yok. Biliyor musunuz kim var MYK’da. Eskiden bilirdiniz tüm üyelerin isimlerini.”

‘ÖNCE AK PARTİ’Yİ, SONRA DEVELTİ İSTİLA ETTİLER’ 

AKP MYK’sından sadece sözcü Ömer Çelik’in isminin ilk akla gelen olduğunu kaydeden Davutoğlu, “Bir tek Sözcü Ömer Çelik’in ismini bilirsiniz. Başka var mı? Öbür tarafta Beştepe’deki baş danışmanlar AK Parti genel başkan yardımcılarından daha şöhretli ve bunların AK Parti’nin geçmişiyle alakası yok. Tabiri caiz ise 90’lı yılların aktörleri önce AK Parti’yi istila etti sonra da devleti” dedi.

‘OTORİTERLEŞME İKTİDARMA KALMANIN ARACI’ 

Erdoğan’ın yeni aktörleride yanına alarak otoriterleştiğini anlatan Davutoğlu, “Ben bunu maalesef Erdoğan’ın iktidarda kalma çabasının bir parçası olarak görüyorum. Otoriterleşme iktidarda kalmanın bir aracı. Yanlışlık da burada zaten. Yollarımızın ayrıldığı yer de burası. Benim için İslam insanı özgürleştiren bir şeydir, köleleştiren bir şey değil. Benim gençliğimden beri savunduğum değerler Allah inancının insanı özgürleştirdiğidir. Bu özgürleşme insanın kendi nefsine karşı özgürleşmesinden toplumsal özgürlüğe kadar uzanır. Ama şimdi bunlar öyle bir muhafazakarlık geliştirdiler ki körü körüne itaat sanki imanın bir gereği. O körü körüne itaat ettiği lider de iktidarını korumak için birtakım ilişkiler işine girmişse bir müddet sonra bu mafyatik yapılara dönüşür.”

Çamlıbel’in Davutoğlu röportajından öne çıkan diğer bölümler şöyle:

Şunu mu söylemek istiyorsunuz; sizin ifadelerinizle 90’ların otokratik eğilimlerden yana olan aktörlerinin Beştepe’ye sirayet etmesiyle birlikte Türkiye uluslararası mafya çeteleri için güvenli liman mı oldu?

Evet. Bugünkü AK Parti bizim bıraktığımız AK Parti değil. Bugünkü AK Parti 90’lı yılların 28 Şubat zihniyetiyle mücadele eden bir AK Parti değil. Doğu Perinçek bir 28 Şubatçıdır. Şeytan Ayetleri kitabını Türkçe’ye çevirerek Sivas Olayları da dahil birçok olayı tetikleyen bir provokatördür. Şimdi nasıl AK Parti yanlısı oldu? Çünkü birileri Türkiye’yi kimlik temelli olarak bölmek istiyor, birileri Türkiye’de kaos çıkartmak istiyor.

Bu birileri Türkiye içinde mi? Yoksa dışarıdan mı organize ediliyor bu damar?

Tabii Türkiye’de. Bakın dışardaki herkes bunu kullanmak ister. Birçok istihbarat örgütü bunu kullanmak ister. Türkiye’yi yanına çekmek isteyenler bunu kullanmak ister. Türkiye’nin zaafa uğramasından fayda görecek herkes Türkiye’de çatışma çıksın ister. Ve bugünkü iktidar çatışmayı körükleyen bir tavır sergiliyor. Bunda İçişleri Bakanı’nın dili de çok rol oynuyor. Suça doğrudan ya da örtülü karışan herkesin İçişleri Bakanı ile fotoğrafı neden olur? Nasıl unuttuk Sezgin Baran Korkmaz’ı? Türkiye nasıl kara para aklama merkezi haline dönüştü? Nasıl uyuşturucu mafyası Türkiye’de hesaplaşıyor? Nasıl oligarklar Türkiye’de yer edinebiliyor? Niye Türkiye TAFT’ın gri listesinde? 2016’da böyle miydik? Ne değişti? Biz tasfiye edildik! Ben başta bunu kendime karşı parti içinde şahsi bir ihtilaf olarak gördüm. Sayın Cumhurbaşkanı’nı bana karşı kışkırtıyorlar, ben çekileyim rahat etsin dedim. Ama değil… Şimdi görüyorum ki bir yol ayrımıydı o.

‘OLUŞABİLECEK RÖVANŞİZME İZİN VERMEYİZ’ 

Geçen hafta katıldığınız bir televizyon programında damadı Berat Albayrak’ın siyasete girmesi konusunda Erdoğan’a itiraz ettiğinizi anlattınız. Dışarda ticari hayatı olan aile bireylerinin siyasete sokulmasına karşı olduğunuzu söylediniz. Gelinen noktada mevzu sadece Cumhurbaşkanı’nın siyasete giren akrabalarından ibaret değil. Erdoğan etrafında çok büyüyen ve yolsuzluklarla anılan ticari yapılar var. Toplumun bir kesiminde ciddi bir yargılama beklentisi var. Altılı Masa’da bunu konuşuyor musunuz? Bu iktidar döneminde yapılan yolsuzlukların, hukuksuzlukların, karanlık işlerin ucu kime giderse gitsin yargılanmasının önünü açacak mısınız?

Masada bazen konuşuluyor tabii. Şahsi görüşümü söyleyeyim. Benim burada iki kırmızı çizgim var. Kimse “Ben hukukun dışındayım ya da üstündeyim” deme hakkına sahip değil. Herkes yaptığı iş ve eylemlerden hukuk içinde sorumludur. Bu bir kırmızı çizgidir. Bu konuda asla taviz vermem. Hatırlarsınız, dört bakan konusunda da Peygamber Efendimizin “Kendi kızım Fatıma olsa kolunu keserim” dediğini hatırlattığım için ihtilaf çıktı.

İkincisi ise rövanşizm. Yirmi yıllık bir dönemi tümüyle suçlu ilan edip “kurunun yanında yaş da yanar” mantığıyla kim AK Parti üyesi ise kim AK Parti’de görev almışsa “Hepsi örtülü ve açık suçludur” diyerek aynı 27 Mayıs yargılamaları gibi aynı 12 Eylül ya da 28 Şubat dönemleri gibi kolektif bir suçlu ilan edip, kolektif bir kesimi mahkûm etmeye çalışmaya asla izin veremem. Demokratik hukuk devleti kuralları neyse o işler. AK Parti’ye, MHP’ye oy vermiş ya da oralarda görev almış isimlerin ya da bu dönemde görev almış bürokratların hiç tedirgin olmaması lazım. Oluşabilecek bir rövanşizme izin vermeyiz. Ama suç işlemiş, küçük bir emlak dairesi başkanıyken emlak zengini olmuş falan kim olduğuna bakılmaksızın….

Cumhurbaşkanı Erdoğan da dahil mi bu “kim olduğuna bakılmaksızın” kısmına?

Hukuk devleti içinde herkes eşit. İsimler üzerinden değil ilkeler üzerinden gitmek lazım. Özel bir düşmanlık yapılamaz, özel bir husumet güdülemez. Ama kimse için ayrıcalıklı bir statü de olmaz. Şu anda bizim meselemiz önce Türkiye’yi bir barıştırmak. Sonrasında da hukuk ne diyorsa ona uymak. Yargıyı bağımsızlaştırdığınız zaman çözülür.

BURSA TRİBÜNLERİNDEKİ YEŞİL PORTRESİ: ‘BİR HAZIRLIK VARSA SEMBOLLER ÜZERİNDEN OLUR’ 

Etnik ve mezhebi çatışma riski gördüğünüze dönük tespitinize geri dönmek istiyorum. Geçen hafta Bursaspor-Amedspor maçında yaşananlar tam buraya düşüyor sanırım. Yoksa başka bir şeyi mi kastediyorsunuz?

Tabii. Semboller bir şeye işaret eder. Kaos çıkarmaya yönelik bir planlama, bir hazırlık varsa semboller üzerinden olur. Ben Fenerbahçeliyim ve çocukluğumdan beri Fenerbahçeliyim. Ama Fenerbahçe dışında bir takımın şampiyonluğundan mutlu olduğum bir örnek Bursaspor’un şampiyonluğudur. Dışişleri Bakanı olduğum dönemdi. Bursaspor’u tenzih ederim. Ama bir el daha 20’li 30’lu yaşlarda olan gençlerin hiç bilmediği Yeşil diye bir adamın portresini sahneye çıkartıyorsa… Düşünün Yeşil ne zaman vardı? 90’lı yılların sonu. 90’lı yılların sonunda doğan çocukların doğar doğmaz Yeşil’i öğrenecekleri halleri yok. Şu anda Türkiye’de Yeşil’i kim bilir?

Alaattin Çakıcı ve çevresi bilir mesela.

Beyaz Toroslar 90’lı yılların hikayesi. Bu hikâye üretilmeye çalışılıyor. Ben bu tabloyu gördüğüm anda hem tweet attım hem arkadaşları uyardım. Hem de Bursa eski Bursa Valisi İzzettin Bey ile de konuştum, bizde kurucudur. Bir el onu oraya soktu.

‘BİR KURGU HİSSEDİLİYOR’ 

Oradaki grubun organik bir destek gösterisi yapmış olamayacağını söylüyorsunuz.

Hayır, hayır. Oluyor mesela, bazı yerlerde İzmir Marşı okunur mesela, onlar hesap edilmeden yapılan şeyler.

Ya da son dönemlerde maçlarda duyduğumuz “hükümet istifa” sloganları.

Onların doğallığı ayrı bir şey. Burada bir kurgu hissediliyor. Burada Bursa-Diyarbakır karşıtlığı gibi karşıtlık, Amed ismi üzerinden bir tartışma çıkartılmaya çalışılıyor. Dikkat edin olayın hemen arkasından Sinan Ateş olayında hala susmakta olan Bahçeli birden “Amed de yok Amedspor da yok” diye bir açıklama yaptı. Tahrik ediyor. Peki hiç Bursa’nın sokaklarında dolaştı mı Bahçeli? Bursa’nın Yolaltı diye bir muhiti var. Ben geçen sonra Bursa’yı dolaşırken orada gençlerle top da oynadım. Orası neredeyse tamamen Doğulu, Güneydoğulu. Muşlu, Bingöllü.

‘İKTİDAR TAHRİK EDECEK, KAOS ÇIKARMAYA ÇALIŞACAK’

Yani Kürt…

Tabii. Neyi tahrik ediyorsunuz siz ya? Burada seçim öncesinde şu yapılıyor; bir taraftan Millet İttifakı’na HDP atıfları gibi şeyler, bir taraftan Alevi-Sünni karşıtlığı kaşınıyor, bir taraftan bu. Bir kere şunu görmek lazım; iktidar tahrik edecek, biz yatıştıracağız. İktidar kışkırtacak, biz barışçıl bir dil kullanacağız. İktidar kaos çıkarmaya çalışacak, biz akil insanlar olarak davranacağız. Toplum bu altı lideri omuz omuza gördüğünde, kimin cumhurbaşkanı olduğu ikincil bir duruma düşer. Biz bir ekibiz, bu ekip etnik ve mezhebi kimlikler üzerinden siyaset yapılmasına izin vermeyecek. Şu anda masada tek kimlik var; Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı kimliği. Bu bir siyasi koalisyon masası değil, bir toplumsal barış masası. Ortak kader masası.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram