Hakan Şükür: Cumhurbaşkanının kardeşi ile bir arkadaşım aradı, “Onlardan kurtul gel, her şeyini versin” dedi

Hakan Şükür TV5 ekranında canlı yayında açıkladı: "Bir arkadaşım ülkenin cumhurbaşkanının kardeşiyle birlikte beni arayarak "Gel, senin ne işin var. Her şeyini geri versin onlardan kurtul. 2 kelime söyle yeter. Özel uçak gönderelim" dedi.

KRONOS 09 Kasım 2022 GÜNDEM

Gol kralı eski milli futbolcu ve AKP Milletvekili Hakan Şükür, Saadet Partisi’ne yakınlığı ile bilinen TV5 kanalında konuk oldu. ‘Düşünme Vakti’ isimli programda sunucu Mehmet Ali Kayacı’nın sorularını canlı yayında yanıtlayan Şükür, iktidar cephesinden kendisine yapılan bir teklifleri açıkladı.

Programın yayınından sonra Radyo Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), TV5 hakkında inceleme başlatırken, sunucu Mehmet Ali Kayacı’nın kovulduğu öne sürüldü.

RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin, Twitter hesabından incelemeyi, “Ülkemizin bekasını hedef almış, sinsi bir terör örgütünün alenen destekçisi olan şahsın yayına çıkarılmasına, mensubu olduğu terör örgütünün propagandasını yapmasına müsaade etmeyiz. TV 5 hakkında Üst Kurulumuz gerekli incelemeyi başlatmıştır. Kamuoyuna saygıyla duyurulur.” ifadeleriyle duyurdu.

HAKAN ŞÜKÜR O CANLI YAYINDA NE SÖYLEDİ?

Peki milli futbolcu ve eski AKP Milletvekili Hakan Şükür programda kendisine iktidarın yaptığı teklifi ifşa ederken, “Ben açık ve net konuşacağım, bir arkadaşınız sizi arıyor, ülkenin cumhurbaşkanının kardeşiyle birlikte arıyor. Onlardan kurtul, gel, her şeyini geri versin. İki kelime söyle yeter, özel uçak gönderelim. Şimdi siz bundan ne anlarsınız? Ben suçluyum, ortada bir suç var, birisi bu suçu affedebiliyor. Benim alın terimle kazandığım, ülkeme yatırdığım, Man Adası’na değil, ülkeme yatırdığım imkanlarımı bana geri verecek… Ben böyle bir şeyi kabul etmem. İsmim sembol olarak, korkutma aracı olarak kullanılıyor. Ben ne yaptım, benim suçum ne?” şeklinde konuştu.

OKTAY DERELİOĞLU HAYRANINDAN HAKAN ŞÜKÜR’E SORULAR

TV5’te sunucu Mehmet Ali Kayaca’nın Hakan Şükür ile yapılan söyleşiden öne çıkan başlıklar ise şöyle:

Bu ikinci bölümde eski bir milli futbolcu, AK Parti’nin eski milletvekili Hakan Şükür’ü misafir edeceğiz. Kendisi Amerika’da. Türkiye’nin yaşamış olduğu sendromu konuşacağız. ‘Türkiye Yüzyılı’ konuşuluyor bugünlerde. Biz neyi konuşacağız? Darbeden öncesi var, darbe süreci var, referandum var, adalet kavramı var ve geldiğimiz noktada KHK’lılar var. Böyle bir süreci konuşacağız. Hakan Bey hoş geldiniz.

– Hoş bulduk, teşekkür ederim.

– Katılım sağladığınız için teşekkür ederim.

– Ben teşekkür ederim. Yayın aldığınız için, söz hakkı verdiğiniz için.

– Ben, Oktay Derelioğlu hayranı bir genç çocuktum. Onu hatırlatayım. Siz de tabii ki çok başarılı bir sporcuydunuz. Türkiye Milli takımı ile de önemli başarılara imza attınız. Sizin gol atamadığınız ama sonrasında 9 saniyede attığınız gol ile birlikte rekor kırdığınızı hatırlatarak, önemli işlere imza attığınız süreci de anımsıyorum. Bu açıdan da sizi böyle anmak önemli diye düşünüyorum. Diğer taraftan 20 yıllık süreci ele almaya çalışacağız. Çok konu var. Kısa kısa cevap vermenizi de isterim. Hakim değilim, hakem de değilim, size sorrarken de incitmek de istemem, başkalarını da incitmek istemem. Her açıdan da ele almaya çalışacağım birçok konuyu. Siz de nasıl nitelendirmek isterseniz öyle nitelendirebilirsiniz. Abdurrahman Dilipak ve Erol Mütercimler geçtiğimiz aylarda devamlı açıklamalar yaptıklarında farklı şeyler söylemişlerdi. Sayın Dilipak, “91 yılında işte Fuller bana geldi, Fethullah Gülen’e bir siyasi ayak lazım onun için birçok kişiye gittiler ben en son gördüğüm nokta Recep Tayyip Erdoğan’a gidildi” diye nitelendirdiği bir süreç var. Sonrasında Erol Mütercimlerin anlattığı kadarıyla, “ülkeye başbakan olacak sayın Erdoğan” diye ve sonrasında başbakan oldu, “Bana da teklif geldi” diye anlattığı şeyler var. Böyle bir süreç içerisinde size de sormak isterim. Siz sporu bıraktınız, bekil oldunuz. Nasıl oldunuz?

“AKP’DEN İBRAHİM KUTLUAY’LA İKİMİZE TEKLİF GELDİ”

– Teklif geldi. Ben sadece vekil olduğum dönemde değil, ondan önceki belediye seçimlerinde AK Parti’den daha önce kazanamdıkları bölgelerden aday gösterilmek istendim. Bunun şahitleri var AK Parti’nin içerisinde de, kendi yakınlarında da. Yani Bakırköy bunların başında, Florya’da oturuyorum ben. O bölgenin 20 senedir, 30 senedir o bölgenin insanı olarak böyle teklif de gelmişti. Ama benim işim olmadığını, yani bu işten çok fazla anlamadığımı, bunu çok daha değerli insanların yapabileceğini söyleyerek reddetmiştim. Daha sonra da milletvekilliği teklifi geldi. Yaklaşık 2 sene sonra. İbrahim Kutluay ile beraber ikimize geldi. Spor politikalarında dünyaya entegrasyon konusunda. Benim kendime ait çalışmalarım vardı akademik anlamda, üniversitedeki genç arkadaşlarla beraber. Türkiye’nin spor yapısını biraz daha dünyaya açık bir şekilde devam ettirme adına planlarım vardı. Ülkenin o günkü başbakanı, ısrarla 3. Dönemi kazanmak istediklerini, benim de toplumda bir yerimin olduğumu, hemen her kesimin sevdiği bir insan olduğumu ve bu seçim bizim için çok önemli, Avrupa Birliği normları adına çok önemli. Sizlerin katkısını istiyoruz diye İbrahim Kutluay ile ikimize sportif alanda kalma şartıyla, belki bir sonraki süreçte spor bakanı…. İkimiz, İbrahim ile beraber.

‘ERDOĞAN, BİNALİ YILDIRIM, EGEMEN BAĞIŞ BİRLİKTE TEKLİF ETTİ’

– Size bu teklifi kim getirdi?

– Sayın Başbakan, Recep Tayyip Erdoğan. O dönemin başbakanı tabii ki, şimdi cumhurbaşkanı. İstanbul’da bir otelde Binali Yıldırım, ben bir de Egemen Bağış vardı. Egemen Bağış, İbrahim Kutluay ile eşi tarafından uzaktan bir akrabalıkları var. Böyle bir teklif getirdiler. Ben o gün yaklaşık 9 buçuk saat onları bekledim. Benimle 26 Şubat başbakanın doğum günüydü, aynı gün. Böyle bir teklif getirdiler, ben kabul etmedim önceç bir hayli baskı yaptılar, benim Türk toplumundaki yerimi anlatarak. Bugünle tamamen tezat oluşturan bir şey bu. Siyasetin yapısı da maalesef bu. Böyle bir teklif getirdiler, ben İbrahim Kutluay kabul etti diye, daha önceden etmiş diye, ben de kabul ettim. “Tamam dedim, yani sporda bir şey yapabileceksek ülkemiz adına, bunu kabul edebiliriz” dedik ama evdeki hesap çarşıya uymadı, içine girince siyasete kurban giden birçok farklı şey oldu, yaşandı. Bir de işin enteresan tarafı tabii. 2011 Haziran ayında ben milletvekili seçildim, İbrahim Kutluay son anda vazgeçti özel ailevi durumlarından dolayı. Burada onları ifade etmek doğru değil. Ama benim haberim olmadan vazgeçti. Ben, biraz ortada kalmış gibi oldum. Tek başına kalmış gibi oldum. Daha sonra şike süreci başladı. Meclis’e girdiğim ilk gün bu gündemle karşılaştım. Tabii benim için şanssız dönemlerdi. Çünkü ne söyleseniz mutlaka birilerin i kıracağınız dönemler. Milletvekilliği biraz politika yapmak, siyaset yapmak. Biraz değil artık, yalan söylemek. Bunlar bizim disturumuzda olmaması gereken şeyler. Siyadete bu anlamda bakamadığımız içind e başarılı bir siyasetçi olma şansımız yoktu zaten.

‘HAKAN ŞÜKÜR BİR EMİRLE GELDİ, BİR EMİRLE İSTİFA ETTİ’

– Haziran 2011’de giriş yaptınız. Sizin hakkınzıda Mehmet Ali Şahin’in olması lazım, “bir emirle geldi, bir emirle istifa etti” sözü var.

– Bu söz tamamen kafalarında yapmış oldukları kurgudan ibaret. Daha önce söylemiş oldukları sözlere ters orantılı, dönemin ruhuna uygun olan sözler. Hakan Şükür bir bireydir. Kimsenin fikriyle gelmez, gitmez. Evet, birilerine sorabilir, ailesine sorabilir. Benim ailemin dahi bilmediği bir şey. Eşim, annem, babam bilmediği bir şeyi birilerine soruduğum iddia ediliyor. Danıştığım oldu. Evet, böyle bir video çıktı, danıştığım oldu. O dönem, hatta istifa ederken danıştığım söylendi. Ben kesinlikle buna katılmıyorum. Çünkü ben girdiğim andan itibaren, ‘benim burada yerim yok’ duygusuna kapılmıştım çünkü orada yaşananları görmek…

‘TAMAMEN SÜKUT-U HAYAL, ABDULLAH GÜL DE BUNA DAHİL’

– AK Parti’ye girdiğiniz zaman, vekil olmadan önce bile…

– Evet, yani bazen kabe yolcusu olarak gördüğünüz insanların, içte siyasete kurban giden davranışları sizi olumsuz anlamda etkileyebiliyor. ‘Ben neredeyim?’ diye kendi kendinize sormaya başlıyorsunuz. Bunu çok sorduğum an oldu. Yani siyasete kurban gitmemeli değerler. Siyasetin gölgesinde yaşadıklarınızı eğer doğru olarak yaşamaya çalışamazsanız, siyaset yapamıyor olursunuz. Nitekim benim söylediklerimin karşılığı da bu. Hani ‘siyasetten anlamaz, ne işin var senin siyasette?’ ama şunu özet olarak söyleyebilirm. Toplumun siyasete mahkum olduğu bir süreç yaşıyoruz. Bunu da şöyle söyleyebilirim. İnsanların bana yaklaşma şekillerinde ben şunu görüyorum…Diyolar ki “sen işte böyle böyle başarılı bir sporcıydun, çok iyi bir insansın, kandırıldın şudur, budur. Keşke siyasete girmeseydin”…. Şimdi böyle söylenilen bir ortamda, bu söylenen siyasete mahkum olmak Türk toplumunun kaderi olmamalı. Hep beraber hareket edebilen, eşit vatandaşlık ilkesinden hareketle, buna doğru eğilim göstermeli. Ben bugünkü 6’lı masayı, çok tanıdığım insan var. Hepsiyle ikili ilişkilerim oldu, konuştum 6’lı masadakilerin hepsiyle. Onun dışındakilerle zaten beraber çalıştık. Yani bu programa itiraz edebilecekler olabilir o cenahtan. Ben AK Parti’de sizin de başta söylediğiniz gibi, milletvekilliği yaptım. Bana bakış açılarını söyleyerek beni oraya çektiler. İkna ettiler, sporla ilgili orada olup bir şeyler yapabilmem adına bu teklifi İbrahim Kutluay ile beraber kabul ettim ama daha sonra yaşana gelişmeler tamamen bir sükut-u hayal. Abdullah Gül de buna dahildir.

ABDULLAH GÜL HAKAN ŞÜKÜR’E NE SÖYLEDİ?

– Abdullah Gül nasıl dahil?

– Şöyle, dediğim gibi yani şike süreci başladı. O süreçte biliyorsunuz Meclis’ten geçirilmeye çalışılan süreçte hani o yasaların Meclis’ten geçirildiği dönemde kendisi veto etmişti o yasaları. Benim fikrimi sormuştu ben dedim “Toplum etik olarak bunu kabul etmez. Bir şeye müdahale olarak algılar”. Kendisi de şöyle bir ifade etti. Bu konuşmalarımız cumhurbaşkanlığı köşkünden HTS kayıtlarıyla da çıkar. AK Parti’nin içerisinden bazı milletvekilleri de buhna itiraz ettiler, imza topladılar. Ben de kendilerine dedim ki, “ben imza atmam ama sizinle aynı fikirdeyim. Yani bu bir sürece müdahale olur”. Abdullah Gül benimle konuştu. Dedi, “Hakan sen ne düşünüyorsun bu konuda?” dedim ki, “Cumhurbaşkanım yani bu çok doğru bir şey değil, ben dedim bir hukukçularımla konuşacağım.” İfadesi de bu. “Hukukçularımla konuşacağım ve buna uygun bir karar vermeye çalışacağız” dedi ve veto etti yasayı. Meclis’e tekrar döndü yasa, Meclis’ten bir daha geldiği zaman veto etme şansı yok. Öyle söylenmişti o zaman yasal olarak. Ve o yasa geçti. Yani, bir şeyler olurken buna bir müdahale söz konusu oldu. Tabii ki o zamanın bakanı Suat Kılıç, Abdullah Gül’den önce defalarca aradı. Sakın bu kağıda imza atma. Oraya gideek bu, orada veto yerse tekrar Meclis’e gelecek, bu kesin geçecek. İmza atarsan şöyle olur falan… Bu yaşadığım şahitlikler, aslına bakarsanız, arka planda toplumun görmediği, bilmediği ama o inançı dediğimiz insanların birçok hakka girdiği noktasında bende izlenim uyandırdı.

– Peki şöyle bir şey olabilir mi? Ben, bu şike sürecine en sonra yine girmek isterim. Madde madde gitmek açısından. Ben, “neden vekil oldunuz?” sorusuna çok net bir şekilde Binali Yıldırım ve Egemen Bağış’ın olduğu ortamda, sayın cumhurbaşkanının başbakan olduğu dönemde, gelen teklif üzerine girdiniz diyorsunuz. Başkasının ne söylediğinin pek bir önemi yok. Ama “neden isifa ettiniz?” meselesine siz açıklık getirdiniz alsında ama Bugün Tv herhalde, orada yaptığınız bir konuşmada istifanızın sebebini anlatıyorsunuz. Ben sizle, dün ilk kez telefon görüşmesi yaptım. Siz orada aynı zamanda neden istifa ettiğiniz, ne zaman iplerin koptuğuna dair bir şey de anlattınız. Bu detayı da burada öğrenmek isterim aslında, biraz daha açarsanız….

‘AKARKEN DOLDUR DEDİLER’

– Hangi konuda?

– AK Parti’den bağımın koptuğunu hissettiğim görüşmeler, toplantılar oldu” dediğiniz hususlar…

– Evet, beni birçok defa istifadan vazgeçirdiler mevcut partinin içerisindeki arkadaşlar. Çünkü, orada yerim olmadığını, daha doğrusu AK Parti’de değil de, siyasette yerim olmadığına kanaat getirdim. Çünkü beni bozacak bir şey gibi düşündüm, kendime olan, kendi değerlerime olan, inancıma olan aykırılıklar gördüm. Ama “siyaset böyle” diyorlar ama ben bunu anlamıyorum. Yani, siyasette böyle olmak zorundasın. Şimdi, bu şike süreci, arkasında işte “akarken doldur” diyenler, partinin içerisinde bu tarz insanların olması ve bu döneme bakan yönleriyole hiçbir inancın içerisinde olmaması gereken hatta, kendilerine fetva çıkarma gayreti ieçrisinde olanlar var. Şöyle ki , “bizim gibi insanlar kazansın. İşte biz geçmişte çok büyük sıkıntılar yaşadık, biz zengin olalım, her şey bizim elimizde olsun. Kontrolümüzde olsun” evet ama bu bir başka tarafı ezmeniz anlamına gelmez. Hani, bir insan inanmayabilir, inancını kendine göre yaşamak isteyebilir. Ama siz ona zorla bir şey yaptırmaya çalışırsanız, bu sizin inandığınız dine saygısızlık ve dine büyük bir haksızlık olur.

‘KENDİSİ BENİ DOLMABAHÇE’YE DAVET ETTİ, 9 BUÇUK SAAT GÖRÜŞTÜM’

Ben bu şekilde baktığım için siyasete çok sıcak bakmamamın ana sebeplerinden biriydi ama sayın başbakan dönem itibariyle bana bu teklifi yaptığında, bizzat kendisi yapmak istediğinde çünkü ondan önce gelenlerin hepsine “hayır” demiştim. Kendisi en son beni davet etti, Dolmabahçe’de 9 buçuk saat, bütün korumaları, oradaki şahitler bunu bilirler. O gün Marmaray’ın denetlemesi vardı. Oradan tekneyle karşıya geçip gidiyorlardı. Ben 9 buçuk saat bekledim. Gecenin bir yarısında kimse oraya ne için gittiğimi bile bilmiyor benim. Gece 9 buçukta, oradan da bir Kafkas gecesine gittik birlikte, belki görüntüler de vardır. Aynı gün ben milletvekilliği teklifi aldım. Bir anda kendimi orada buldum. Neden? Herkesin sevdiği, kabul ettiği, birçok kişinin anlam veremediğği bir dönem yaşadım. Neden siyasete girdin? Bu kadar bilgi birikimini, tecrübe birikimini, birçok farklı kesime hitap ederken tamamen tek tarafa yöneldin ki bana göre doğru ve haklı bir serzenişti bu. Bir de ismini, maalesef üçüncü, dördüncü dünya ülkelerinde bu refleksler çok fazlavardır. Futbol çok etkin bir alandır. Bu etkin alanı kullanmak isteyen herkes olabilir. Haliyle ülkenin başbakanının geçmişte sporculuğu var, futbolculuğu var, geçmişte belediye başkanlığı döneminden birçok aktiviteye katılmışız. Kendisine bu konuda yapmış olduğu sportif hizmetleren dolayı o etkinliklerde bulunarak destek verdik çünkü biz sporcuyuz. Ama daha sonra siyasete girince sanki sizden siyasetin ehr alanında çok bilgiliymişsizniz gibi bir bilgi istiyorlar. Ben sporcuyum. Sporla ilgili yapmak istediklerinizde maalesef siyasetin gölgesinde yapma şansınız yok. Nedeni de şu, benim girdiğim zaman AB normları vardı, bu normlara göre oradan örnek alınıyordu. Bunu çeşitli spor branşlarına ne bileyim üniversitelere, gençlik politikalarına harcanması gerekirken ülkenin başbakanının oğlunun bütün bunlara el koyduğuna şahitlik ettik.

‘AB’DEN GELEN PARALAR NEREYE GİTTİ’

– Nasıl yani?

– Bütün buradan gelen paraların, bunlar daha sonradan ortaya çıktı ama hepsinin Emine hanımın ve Bilal beyin okçuluk vakfı başta olmak üzere, çeşitli kuruluşlara, oradan gelen paraların gençlik politikaları altında verilebilir.

– Yani, yasalara uyduruyorlarsa yapacak bir şey yok.

– Yasalara biliyorsunuz yani ne kadar yasa var artık, geçmişten beri ne olmuş… herkesin bagajı dolu, kimse muhalefet etmek istediği zaman edemiyor. Bunları düşündüğünüz zaman ben mesela Faruk Çelik ile o zaman çok -Çalışma bakanıydı- çok konuştum yani bizim gençlerimize sportif anlamda… şöyle de bir anımı anlatayım sayın Ali Babacan ile, ben kendisini çok beğenerek sadece partiye girdiğimde değil, öncesinde de çok beğenerek beyefendi, aklı selim kişiliğiyle hani kendime yakın olarak gördüğüm biriydi o dönem. Bunları yaşaken, başbakan yardımcısıydı kendisi. Bir de kendisine danışayım dedim. Hatta hiç unutmuyorum Meclis başkanının odası, daha sonra da bakanların Meclis’te oturduğu ayrı bir bölüm var oraa çeşitli sohbetlerimiz oldu. “Hakan dedi yani düşündüğün bir şey var mı?”, “var” dedim ben. Stadlarımız yapılıyor o zaman. Bu benim tamamen kendim, kendi projelerimin içerisinden bunu daha büyük bir boyuta taşıma projemdi, düşüncemdi en azından proje demeyim de. Dedim ki “ biz stadlar yapıyoruz ama bu stadları iki haftada bir kullanıyoruz. Büyük paralar harcanıyor bu stadlara, bunları çok amaçlı yapalım” ve bunları yapanlar kimlerse, bugün 5’li çete deniyor ama o zamanın iş adamlarıydılar. “Kimler yapıyorsa bu stadları, bu stadların içindeki işletmeleri, farklı spor branşarını, restoranları, müzeleri, kütüphaneleri hani stadların tamamen tüm gün yani her günün yaşaması kaydıyla yapalım”. Bunun çok güzel bir örneği vardı o gün belki özelleştirme adı altında TAV Havalimanlarındai TAV’ı biliyorsunuz. Onu da örnek göstererek “Neden böyle modeller çıkarmıyoruz? Bu sorumluluğu iş adamlarına ya da Türkiye’de güçlü insanlara verelim. Stadları sadece iki haftada bir maç oynanan yerler olmaktan çıkaralım. Bazı kulüplerimizde var ama bunu tabana yaymak lazım” diye… “Bu harika bir şey” dedi. “niye bunu yapmayalım ki?” dedi. Ama bugün görüyorum ki harika stadlar var. Bunlar bu milletin vergileriyle, bu milletin imkanlarıyla yapılıyor. Kimse buradan kendine pay çıkarmaya çalışmasın. Ama bunların işletmesi konusunda sporcu yetiştirme veya herhangi bir alanda gençlerimizi yetiştirme çabasını ben görmüyorum. Daha çok cahil kalsınlar, sporun içerisine çok erken yaşlarda girmesinler. Tedavi… hatırlarsınız belki Haliç Kongre Merkezi’nde 16 tane Şehir Hastanesi’nin tanıtımının yapılacağı günde beni sahneye çağırdı sayın başbakan. Ve benim orada bir projemden bahsetti. Bizim gençlerimiz Anadolu’nun veya doğunun ücra yerlerinde sakatlanıp bir daha futbola veya başka bir spora dönemiyor. Tesis sıkıntısı var. Bunlarla ilgili bizim, bu hastanelerin gölgesinde veya yanlarında spor hastaneleri açmamız lazım. Dünyaya hakim olan spor hekimlerimiz var bizim.

– Bu sizin aslında AK Parti’ye giriş sebebinizin oluşum amaçları, bu anlattıklarınız.

– Tabii ki. İçinde olup buna katkı sağlamaktı ama gördüğüm sadece inşaat yapmak ve buradan birilerinin para kazanması. Muhalefet bir yandan bunların yanlış yapıldığını kürsüden haykrııyor, bunlarla ilgili önergeler veriyor. Siz bunun dışında bir şey söylemek istediğinizde buna ket vuruluyor. Yani burada milletvekilliği yapamazsınız. Yani bir şeyi para kazanma amaçlı yapıyorsanız, oradan bir şey üretme şansınız yok.

– Hakan bey istifa mektubunuz birkaç sayfayken bunu biraz daha azlattığınızı ifade ediyorsunuz başka ayıtta. AK Parti kapanmasın diye dualar eden bu samimi insanların şimdi düşman muamelesine tabi tutulması en hafif tabirle vefasızlıktan başka bir şey değildir diye sonlandırdığınız metnin. AK Parti son 11 yılda çok önemli başarılara ve reformlara imza attı diye başlayan bir metin. 16.12.2013. 17-25 Aralık önecesi. Onunla ilgisi var mı istifa sürecinizin?

– Şimdi biliyorsunuz yani o günleri yaşayanlar nasıl bir dalgalanma olduğunu, Anayasa’yı nasıl ayaklar altına alındığını biliyorsunuz ki Muharrem İnce’nin de dershaneleri var. O gün dershaneleri ile ilgili hç ses çıkarmadı bugün dershaneler kapalı değil. Anayasa’ya aykırılık açısından 8 tane. Bana, ben bir milletvekiliyim. Bana şikayet edildiği zaman bununla ilgili bir savunma yapmak lazım. Anayasa’daki yerine bakıp ona göre değerlendirme yaparsınız. Ama gördüm ki, bunu bir kavga aracı olarak kullanıyorlar o dönem. Kendi içlerinde de bunu söylediler. İsim isim de söylerim. Beni susturmaya çalıştılar. Ya bunla ilgili konuşma, burada başka bir plan var, sen de bu tarafta kal, bu tarafta kalırsan ileride olacakalrdan sıkıntı yaşamazsın. Dedim ki, böyl e bir şey olmaz yani biz yemin ettik Anayasa’ya. Burada Menderes Türel’den tutun, Nabi Avcı’ya, ondan tutun aprtinin ileri gelenlerinin hepsi beni susturmaya çalıştı o zaman. Arka planda bir şey biliyrolardı demek ki, bunları söylediler.

– “Bu tarafta kal”dan kasıtları ne? Bir tercihte bulun mu?

– Hayır. Anayasa’ya yemin etmiş. İnsan yeminini bozar mı? beğenirsiniz, beğenmezsiniz kürsüye çıkıp yemin etmek, onun içerisinde yasalara uygun hareket etmek bir suç olamaz yani. Bugün suçu işleyenler Anayasa’ya ayırılıklar gösterenler. Suç işliyorlar. Ben diyorum ki mesela bu Anayasa’da mevcut Anayasa’da yargılanmaya hazırım. Söyleyeceğim her şeyden dolayı benimle eğer bir suç varsa o insanlar da yargılanmalı. Benim dışarıda olmam birilerinin işine geliyor aslında.

‘ABD’YE DÖNMEMEK ÜZERE Mİ GİTTİNİZ?’

– Siz Amerika’ya ne zaman gittiniz efendim?

– Ben, 2015 yılında yurt dışına geldim. Orada geliş amacımın daha önceki yayınlarda birçok konuştum, kendi programlarımda söyledim. Çünkü…

– Dönmemek üzere mi gittiniz? Dönmemek üzere mi ayrıldınız Türkiye’den?

– Kesinlikle hayır. Şöyle Türkiye’den neden ayrılmayı düşüneyim? O günkü şartlarda, Meclis’e fezlekeler veriliyor, istifa ettim diye eşimin dükkânı taşlanıyor. Büyük bir tacize maruz kalıyoruz. Çocuklarım okula gidemiyorlar. O cenahın, o atmosferin içerisindeyiz. Dedik ki, “biz çocuklarımızı zaten burada bu dakikadan sonra okutma şansımız yok”. Eşimle beraber oturduk, ufak da yaştalardı. Aynen sayın başbakanın bugün “Ey Amerika” dediği ama çocuklarını Amerika’da okuttuğu süreçler de düşünülürse bu çok doğal bir şey. İnsanlar dışarıda okutabilir çocuklarını. Türkiye’nin eğitim düzeyini biliyorsunuz. Mühim olan aile kavramı. Aile değerleri.

‘HAKKIMDA SORUŞTURMA OLDUĞUNU ODA TV’DEN ÖĞRENDİM’

– Ama benim anlamadığım bir şey var. Mesela siz yatırımlarınızı yurt dışına yapmamışsınız. 50 milyon dolar kadar geliriniz var işte ticaretle uğraşmaktan veya kazanımlarınızdan kaynaklı. Madem böyle yurt dışında çocuklarınızın geleceğini düşünüyorsunuz. Türkiye’deki yatırımlarınızı, paranızı hiçbirini almadan yurt dışına neden çıkıyorsunuz?

– Hepsine el kondu bir. Ben bu süreçten mahkeme, mahkemem yok benim. Hakkımda bir soruşturma olduğunu Oda TV’den öğrendim ben. Ben Oda TV’den öğrendim. Bugünün rejimiyle veya bugünün iktidarıyla sorunlu gözüken bir insanın tarih boyunca bu rejime söylemediğini bırakmayan kanal veya televizyonların da desteğini görme açısından Türkiye’nin tersten bir faşist birleşmeye gittiğini görmek beni çok üzüyor. Tarih boyunca ben futbolculuk döneminde de belli kesimlerin, 2002’de ben DGM’ye gittim biliyorsunuz. Nuh Mete Yüksel de, sadece bu dönemi yaşamadım. Tarih boyunca bunları yaşayıp içine girdiğiniz siyaset alanında bazı şeyleri görüp bazı şeyelre şahitlik edip bunun dışında hareket etmeye beni orlayanlara şunu söylemek istiyorum benim karakterim buna müsait değil. Bugün yaşananlara baktığınızda, her şeyin net anlaşılabileceği bir ortam var ama bunu anlayamıyorlarsa buna ben bir şey diyemem. Benim her şeyim gidebilir, her şeyimi kaybedebilirlim ben bu dünyaya çivi çakmadım. Şimdi elimde benim birkaç tane evrak var. Anayasa Mahkemesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne başvurduğum birkaç tane. Bugünkü rejimin MASAK’ı UYAP’ı, onun dışında mahkemelerinin verdiği kararlar üzerine. Babamın işte neler yaşadığını, ne tür ameliyatlar geçirdiğini sanki mağduriyet devşirircesine söylüyorum zannediyorlar. Bütün malvarlığıma tedbirli, şu anda hareket ettirmiyorlar. Evlerime sahte imzayla girip oturuyorlar. Mahkemeler isminize olan bir dosyaya bakmıyor. Bakarsam benim başım yanar, buradan sürülürüm deniliyor. Bütün bunları anlatma biçiminizin hukuk içerisinde olması lazım. Kendimi anlatıyorken birilerini savunuyormuş gibi oluyorum ve ben bu yayınları yaptıktan sonra içinde öznesi yani Hakan Şükür olmayan yayınları yaparak mevcut rejimin suyuna giden insanlar var. Mesela, ben çok özel bir şey söyleyeceğim. İnsanlar bundan belki bütün konuşmalarımızı silerek değerlendirebilir. Şimdi az evvel söyledim Oda Tv çok ciddi bir suç işledi. Benim bile kim tarafından yönetildiğini anlaması için söylüyroum izleyenlerin. Benim bile haberim olmayan bir soruşturmayı, üzerinde gizlilik kararı olan, mahkemesi olmamış, mahkemeye intikal etmemiş, bana herhangi bir e-devletimden -ben e-devletimi hala kullanıyorum- e-devletimde bir soruşturmam yok benim. Ama bana bir soruşturma olduğunu hem de şunları söyleyerek, diyor ki, -elimden okuyorum- Soruşturma numaraları sulh ceza numaralarını haber olarak yayınlıyorlar. Bunlardan benim haberim yok.

– Sizin e-devlette görünmüyor?

– Ben televizyonlarından öğreniyorum. Şimdi size şunu soruyorum. Bu soruşturmaların ana konusu şu: Kara parasını aklama. Terörden geldiğini işte o kadar iğrenç bir şey ki, kendi iğrençliklerini kamuoyuna yansıtmaya çalışıyorlar. Bunu söylüyorlar. Ben de şimdi soruyorum. Elimde bu suçlamaya karşı, elimde diyorum bakın. Elimde, UYAP’tan ve MASAK raporu var, o paraları nereden kazandığımı, hiçbir şüpheli hareket olmadığına dair MASAK raporu var. Bu rejimin, bu iktidarın hali hazırda olandan babamın mahkemelerinde buraya sunmak zorundalardı ve buraya sunuldu. Gizli tanık var babamın mahkemesinde, beraber yargılanıyorduk adamcağızın yaşamadığını bırakmadılar onu da söyleyeyim.

– Gizli tanığın ifadesi ne?

– Gizli tanığın ifadesi şu… Adapazarı’nda, Sakarya’da Şükür Konakları diye bizim bir aile şirketimiz var. Ailemizin 5 ferdinin ortak olduğu ki ben bütün imkanlarımı aileme, sonra yetebildiğim kadar çevreme. Bu benim inancımın bir gereği. Paylaştıkça çoğaldığına inanan bir insanım ben. Buna kimse müdahale edemez. Ama bugün bu normlardan uzaklaşmış, dini siyasetine ortak eden, alet eden ama burada dine zarar veren insanlarla doldu Türkiye. Şunu söyleyeceğim diyorum ki, Oda TV bunu hangi yetkiyle verdi ve kimden alıp verebilir? Adalet Bakanı veya en yetkili kişiler bile bunu bilemez. Bilemez yani. Ancak bunu, hani bazı televizyon kanallarında, YouTube kanallarında MİT’in yönettiği söylenen Oda TV’nin nereen servis edildiği belli olan ve kimin kimle beraber olduğunu belli eden bu olayda bu soruşturma numaralarını, sulh ve ceza hakimlerinin soruşturma numaralarını nasıl veriyorlar?

– “Belli olan” derken oradaki kastınız ne belli olan dediğiniz?

– Belli olan yani bunlar tabii çok konuşuluyor. Sadece bu olayda bile, bunun servis edilme biçimini çok kolay anlayabilirsiniz.

– Bunu iktidar sizin için yani sizi köşeye sıkıştırmak için mi yapıyor?

– Köşeye sıkıştırmak için yapıyor değil yani zaten istedikleri kadar sıkıştırıyorlar, buradan beni istemiyorlar, kaçırmaya çalışıyorlar bunları yapıyorlar zaten.

– Ama mesela siz diyorsunuz ki, -konuya atlayacağım belki ama- “pişmanım dersem bana bütün her şeyimi geri vereceklerini de söylüyorlar” diyorsunuz.

– Evet. Benim bunu söylememin sadece bana mal varlıklarımın geri iade edilmesi dışında ne katkısı olabilir? Ben hukukçu muyum yani? Ben toplumun genel bir bütününün her durumdan şikâyet eden bütününün, benim gibi düşünmesine gerek yok.

‘PİŞMANIM DERSEN HER ŞEYİ GERİ KAZANIRSIN’

– Size bu teklifi kim yapıyor efendim? “Pişmanım dersen geri her şeyi kazanırsın” teklifini kim yapıyor?

– En çok iktidar ve iktidara yakın, benim de tanıdığım arkadaşlarım.

– Görevde mi bu kişiler? Yani isim verebiliyor musunuz? Mesela, “bana teklifi vekil olmam için Binali Yıldırım, Egemen Bağış, Recep Tayyip Erdoğan getirmişti”. Şimdi, “benle barışabilmek, pişmanım dersem bütün her şeyimi verecekler” diyenler de AK Parti’de vekil veya danışman bilmem ne, bir görevi var mı ya da iktidarda?
Şükür: Şöyle söyleyeyim hani bu isimleri verirsem oradaki arkadaşların yaşam alanlarını kısıtlamış olurum.

– Düzey olarak söylerseniz o da kâfi olacaktır.

– Spor dünyasından, siyasi dünyadan hatta ülkenin cumhurbaşkanı yanlarındayken… şimdi size şöyle söylüyorum ben açık ve net konuşacağım. bir arkadaşınız sizi arıyor, -işte ismini vermek istemediğim- Kendisi de zaten seyrediyorsa veya o ortamdan arıyorsa, onun kardeşiyle beraber arıyorsa, ülkenin cumhurbaşkanının kardeşiyle birlikte arayıp “Ya gel, senin ne işin var? Her şeyini geri versin. Onlardan kurtul. İki kelime söyle yeter, özel uçak gönderelim. Şimdi siz buradan ne anlarsınız? İki türlü bakabilirsiniz olaya: Ben suçluyum, ortada bir suç var, bu suçu birisi affedebiliyor. Onun yetkisinde ve benim her şeyimi, alın terimle kazandığım ve ülkeme yatırdığım, Man Adası’na veya herhangi bir yere değil, ülkeme yatırdığım imkanlarımı bana geri verecek… Suçluyum. Ben böyle bir şeyi de kabul etmem. Ama suçsuzum ben bunu çok iyi biliyorum. İsmim sembol olarak, korkutma aracı olarak kullanılıyor. Şimdi, nasıl olacak yani? Ben bunları alacağım iki kelime söyleyeceğim, bilmediğim, tanımadığım insanlar adına kefil olacağım. Kimin ne yaptığını bilmiyorum birisi suçlu mu, değil mi? ben de diyorum ki, “Ben ne yaptım, benim suçum ne?” Bana benim suçumu Oda TV ebnim bilmediğim şekilde yazıyor. Şimdi bu Oda Tv mevcut hükümetin bugün Türkiye’yi yönetiyoruz diyenlerin en büyük muhalefeti değil miydi? Kayyum atanmadan, MİT ele geçirmeden önce?

– Öyle mi oldu?

‘SAYIN CUMHURBAŞKANININ ÇOCUKLARINI OKUTMAK İSTEDİĞİ GİBİ’

– Evet, bu bence bunun açık bir tezahürüdür. Servis edilen bilgiler, adalet bakanının herhangi bir cumhurbaşkanının veya bir yetkilinin bilgisi dahilinde olamaz.

– Peki, sizin anlattıklarınızı önemsiyorum. O kısımların detaylarına da geleceğim özellikle sporla alakalı. Zaten biz sizi AK Parti’nin eski milletvekili olarak bildiğimiz gibi, eski sporcu olarak da tanımlıyoruz zaten. Hatta milli sporculuğunuz ondan önceyi zaten, onun nitelendirmesini yaptık. Anadolu Ajansı’nda geçen haberlere göre sizin hakkınızda ya da Hürriyet’te geçen haberlere göre, bazı dosyaları ifade etmek isterim. Siz babanızın durumunu da ifade ettini. Ben mal varlığınızı o zaman niye götürmediniz, bu ülkeyi terkettiyseniz, Amerika’ya çocuklarınız için gittiyseniz, tıpkı sayın cumhurbaşkanın çocuklarını okutmak için gittiği gibi ifade ettiniz zaten. Mesela ABD’deki yaşamınızda birçok iş yaparak hayatta kalmaya çalıştığınız ifade ediliyor. Bazı yayınlarda bunları söylüyorsunuz. Diyor ki mesela bir haberde, AA’dan aktarıyorum. Terör örgütü yapılanması olarak tanımlanan Gülen hareketine verdiği destekler, kendisi ve babası hakkında gözaltı kararının çıkması, Sermet Şükür gözaltına alındı, sonrasında da finansal destek sağladıkları değerlendirilen mahkeme tarafından 200 milyon TL’lik mal varlığına el konuldu. Babanız şu an nerede mesela?
Şükür: Babam evde, hasta bir kanser rahatsızlığı var bir de şah damarından ameliyat oldu. Evde şu anda, mahkemeleri devam ediyor, gizli tanık gelmiyor.

– O gizli tanığın geleceği zamana kadar da mahkeme gidiyor diyorsunuz hatta. Peki bu haberler içerisinde ben göremedim. Siz mesela kırmızı bültenle aranıyor musunuz?

– Bunu test etme şansım olmadı, pasaportum yok, pasaportun süresi bittiği için. Böyle bir beyan sadece Türkiye’de sizin söylediğini gazetelerden veya sosyal medya hesaplarından gördüm. Muhtemelen böyledir. Birçok kişiye bununla ilgili müdahale ediliyor. Oda Tv’ye sormak lazım.

– “Oda TV daha detaylı haber verir” diyorsunuz. Onların yaptığı haberler var onlara baktım. Hakkınızda 3 tane dava dosyası olduğundan bahsediyorlar. Onların söylediği dosyalardan haberdar oldunuz mu onlar yayınladıktan sonra? Mesela firari… O söylediğiniz kısma gelmek için söylüyorum, haberleri okuyarak size pas atmak isterim ki net cevap verebilirsiniz. Firari Şükür hakkındaki 3. Ve son kararsa “Suçtan kaynaklanan mal varlığı değelerini aklama suçuna” diye nitelendiriliyor. En son Flu Tv’de yaptığınız açıklamalardan sonra bu haberler detaylara düştü. İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığınca 15 Temmuz darbe girişimi sonrası başlatılan, silahlı terör örgütü kurma ve yönetme suçu kapsamında 20 Mart 2018 tarihinde ilk karar verilmiş, Şükür’e yönelik olarak yakalama kararıysa terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki kanuna muhalefet etme suçundan. Yani terörizmin finansmanını sağlama değil, muhalefet etme üzerinden 16 Kasım 2018. Üçüncüsü de 2019 mayıs ayı.

‘ODA TV VE MİT BERABER ÇALIŞIYOR’

– Anladım. Bunlarla ilgili bir mahkeme yok, ifade vermek gibi olacak ama bu numaraları, sulh ceza numaralarını ve soruşturma numaralarını vermek suçtur bu bir. Soruşturma dosyalarının gizlilik kararı olduğundan başka birilerinin yani emniyetten adalet bakanlığı yetkililerinden, adalet bakanlığından kimse bunlar bile veremez benim e-devlet şifremin içerisinde olması lazım. Burada Oda TV’nin mevcut rejimle, MİT’le nasıl beraber çalıştığını, uydurma, kamuoyunun önüne bir suçluymuş gibi atıp, insanlara, size çok insana mahkeme açacağım ben bu süreçten sonra. Yani, adam size “hain” diyor, “terörist” diyor. Kimin şeyiyle söylüyor? Bence gerçek hainlerin ve teröristlerin sözüyle, o sözü satın alarak söylüyorlar.

– Peki, dosyaya ilişkin direkt ben sorayım. Silahlı terör örgütü kurdunuz mu, kurmaya teşvik ettiniz mi, destek verdiniz mi? Birinci dava bu.

– Yani böyle bir şey olabilir mi?

– Terörizmin finansmanının önlenmesi, mesela, finansal destek sağladınız mı? siz bir yayında “benim bankasıyla bile ilişkim yok” diyorsunuz.

– Evet, doğru.

– Terörizmin finansmanının önlenmesi hakkındaki kanuna muhalefet etme, bu finansman nasıl muhalefet ettiniz?
Şükür: çok basit bir şekilde, belgeli bir şekilde ifade edeyim müsaade ederseniz. Onlar kafalarına göre her şeyi söyleyebilir ama çünkü maalesef öyle bir güce bir zalimliğe kavuştular ortaklarıyla beraber. Kendisi gibi düşünmeyen ama dönemi beraber götüren ortaklarıyla beraber. Çünkü birbirlerinden besleniyorlar belli ki. Şimdi elimde çok net bir belge var. Çok net. Bugünün rejiminin MASAK raporu var. O söylediğiniz şeyi çürüten. Hakan Şükür’ün ve babasının bütün hesap hareketleri incelendi ve mahkemeye delil olarak sunduğumuz bir MASAK raporu. Paranın nereden geldiği ve herhangi bir şüpheli işlem olmadığına dair. Bunun aksi herhalde düşünülemez yani başka ne diyebilirim? Kendimi nasıl izah edebilirim hukuki bir dille? Bunu vermişler ve bu MASAK raporundan sonra, şimdi söyleyeceklerimi izleyenler çok iyi dinlesin. Türkiye’yi anlamaları açısından belki birçok davada olmuştur, kendi üzerimden ifade edeyim. Bu MASAK raporu çıktıktan sonra, mal varlıkları üzerindeki tedbir kaldırılıyor bizim. Herhangi bir suça sebebiyet vermiyor. Tabii o raporu gören insan bu suç madem söyleniyor, babamın davasında, aile şirketimiz var. Mal varlıklarımdan tedbir kaldırılıyor. Aradan 14 gün geçiyor, aynı mahkeme, bir daha aynı şeyi yapamaz, kaldırdığı kararı aynı mahkeme tekrar tedbir koyamaz bu bir. Biz, aynen bu Oda TV’de olduğu gibi, mahkemeden bir Cumartesi günü, oradaki yerel ama genele de yayılan şekliyle biz buna medyadan öğreniyoruz. Yaklaşık 2 saat 3 saat önce öğreniyoruz. 3 saat sonra cumartesi günü adliyeler kapalıyken mallara tekrar tedbir konuyor. Mahkemelerin hakimleri, savcıları değişiyor. Kim bilir nereye sürülüyor veya açığa alınıyor, bilmiyoruz. Şimdi, siz, suçsuzluğunuzu mu ispat etek zorundasınız, size söylenen bir suçu hukuk önünde bütün belgeleriyle mi ispat etmek zorundasınız? Bizim Anayasa Mahkemesi’ne ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne bu beyanları, belgeli, saatli, delilli bir şekilde sunduğumuz gerçeği var. Şimdi ben bütün sorulara, bür sürü neyin ne olduğunu anlaması için insanlarımızın, çok açık, net delilli kaynaklardan söylüyorum. Onlar gibi işkembeden atmıyorum. Ahmet Hakan’a bir yumruk atıp ondan sonra kendi saflarımızda böyle, çok başka şekilde kullanma adına bir şey söylemiyorum. Ben bana söz verenler nispetinde, kendi kanalım da var. Oradan da insanlara anlatıyorum bunları. Elimde saat saat, delil delil var. Ve bu hakimler, bu savcılar, bu insanlar çok büyük suç işlediler. Oda Tv en büyük suçu işledi.

– Peki ama mesela Anadolu Ajansı’ndan örnek verdim ya size, tabii Oda TV’nin yaptığı haberi de net olarak okudum -ben de hâkim değilim yani- okuyarak da soruyu sormak mecburiyetindeyim. Net olarak da sizden cevap almam gerekiyor. Mesela, yine Anadolu Jansı üzerinden gideceğim, devletin ajansını da takip ederek. Diyor ki mesela HTS kayıtlarından sanığın örgüt üyeliği suçundan işlem yapılmış kişilerle, 17-25 Aralık’tan sonra telefon irtibatının olduğuna işaret edilen kararda, hapis cezası almış bir sanığın KHK ile el konulan şiketi ile, 2015’in son aylarında para trafiğinin olduğu, sanığın beyanlarının suçtan kurtulmak olduğundan itibar edilemeyeceği böylece sanığın eylemlerinin birlikte değerlendirildiğinde, eylemin ‘FETÖ/PDY’ye bilerek ve isteyerek yardım etme suçu kapsamına kaldığı anlaşılmıştır diyor. Ceza olarak da babanız için, Sermet Şükür ‘FETÖ’ye yardımdan 3 yıl 1 ay 15 gün ceza alıyor.

‘HER ŞEY ELLERİNDE BANA ULAŞAN BİR ŞEY YOK’

– Şimdi söylediğiniz ajans bu spekülatif haberler, her şey ellerinde, bana ulaşan hiçbir şey yok. Siz burada bana bunları okuyorsunuz, ben bunları okumamışımdır bile. Elimdeki belgelere bakmak zorundayım. Az evvel söylediğim MASAK raporunun dışında bir şey söyleyemem. Neden? Ben, kanunun içerisinde yetkililerin önümüze sunduğu delilleri, onların kendi adlarına suça dair delillerini sunarlar. Biz de babamın mahkemesinde görüyoruz bunu. Bunu bir şekilde mahkeme önünde ispatladık. Bununla ilgili davalarımız var. Bunların hepsi, tamamen düzmece. Sadece toplumu bu kara propaganda ve sembol olarak beni kullanarak insanları korkutma aracı olarak kullandıkları bir dönem yaşıyorum o kadar.

– Benim burada çok anlamlandıramadığım kısım şu, yani böyle 50 milyon dolarlık bir geliriniz, ticaretiniz var buradaki ticarette para trafiğinden kaynaklı olarak böyle bir terörizme finansmana yardım varsa niye 3 yıl 1 ay diye, ben bunu sorguladım. Arsa bu işin ceasının bu kadar olması çok garip gelmişti bana. Müsadeniz olursa vaktimiz dar ama hızlı gitmek de istiyorum. 17-25 Aralık ile ilgili de Hürriyet gazetesinin sitesinde 14 Şubat 2014’te bir haber yer alıyor. Ayakkabı kutularıyla alakalı. Halk Bankası eski genel müdürü Süleyman Aslan’ın da aralarında bulunduğu 8 kişinin tahliye edildi diye haber aktarılmış. “AK Parti’den istifa eden o dönemin kültür bakanı Ertuğrul Günay, Kütahya milletvekili İdris Bal ile İstanbul Milletvekili Hakan Şükür, Twitter’da evinde ayakkabı kutuları içinde 4 buçuk milyon dolar çıkan eski genel müdürün tahliyesini eleştirmiş. Eleştiri olarak Günay demiş ki, evinde 4 buçuk trilyon bulunan bankacı çıktı, ötekileri çıkaracak yasalar yolda. Muhalefet hala garantilediği yerlerin adaylık kavgasıyla meşgul” diyor. Hakan Şükür diyor ki, “kutuların peşine takılıp gidenler önce kendi kapılarının önünü temizlesinler” diyor, İdris Bal da başka bir şey söylüyor. Siz bu işe nasıl bakıyorsunuz, ayakkabı kutuları meselesine?

– Bu işin en büyük mağduru benim.

– Neden?

– Şöyle, çok iyi hatırlarsınız, o 4 buçuk milyon doları, Halk Bankası’nın müdürünün evinde bulunan parayı, Süleyman Aslan’dı sanırım. “Hakan Şükür ve kardeşi koydu” diyerek, böyle uyutuyorlardı.

– Kardeşiniz vermiş?

– Yok beraber, benim de ismim geçti çünkü isim sembol olarak kullanılıyordu o zaman. Geçici bir süre kullanıp sonra başkasına dönüyorlar, herkese yaptıkları gibi. Para sahiplerine, Reza Zarrab soytarısına geri verin, hem de valizle mahkemeden çıkarken görüntüleri var. Parayı kendisine geri verdiler.

‘BENİM PARAM DEDİLER REZA’YA VERDİLER’

– Siz vermediniz mi?

– Kim vermiş yani benim paramı o zaman Reza’ya mı verdiler? Burada, Amerika’da kendisi. Ondan mı istemeliyim yani? O zaman paramı geri istiyorum.

– Siz niye verdiniz olarak suçlanıyorsunuz?

– O gün öyle bir yalana ve toplumu bir şekilde bu sirkülasyondan etkilemeye çalıştılar. Arkasından sahiplerine geri verdiler çünkü onların hayırseveriydi Rıza. Türk bayrağının önünde, benim uğrunda mücadele ettiğim, çok büyük emekler verdiğim bayrağın önünde bir tane soytarıyı akladılar o gün. Sözde akladılar. Sonra ülkenin mlli güvenlik sorunu oldu. Buralardan istediler, istiyorlar hala. Netice itibariyle, her şey o kadar net ki insanlar bunu görmek istemiyor. “Çalıyor ama çalışıyor” diyorlar. Bunun değerlerimizde ne kadar yeri var onu da izleyenlerin vicdanına bırakıyorum.

– Ben şeyi çok önemsiyorum. Size vekillik teklifini getiren Binali Yıldırım, Egemen Bağış ve Recep Tayyip Erdoğan olması meselesini. Çünkü AK Parti’de temasınızın başlangıç noktası ve kabul ettiğiniz, ikna süreci onlar üzerinden oluyor. Bu darbeden sonra AK Parti’nin Amerika’ya bir heyet gitti mi gitmedi mi meselesi var. Sanki bana gitmiş gibi geliyor. Amerika’ya AK Parti’den gelen bir heyet oldu mu yada bu isimler arasında bu bahsettiğiniz isimler yer aldı mı? sizle görüşmeye geldiler mi?

– Yok, benle kimse görüşmedi. Ben California’da yaşıyorum. Buraya gelip benimle görüşen kimse olmadı. Ufak tefek arkadaşlarım oldu. Buraya ziyarete gelip beni arayıp Türkiye’deyken konuşamayan ama yurt dışına çıkınca başka hatlar üzerinden konuşan arkadaşlarım oldu ama direkt AK Parti’den gelen bir heyet olmadı.

– Sadece telefon görüşmesi, işte kardeşi üzerinden yanımda arandı” diyorsunuz.

– Kardeşi, yanında birkaç sporcu arkadaş bizim futbol ortamından arkadaşlar. Biliyorsunuz sanatçılar, sporcular böylesine dönemlerde resim ve fotoğraf alabilme ve bunu kamuoyuna paylaşma adına önemli bir rol oynuyorlar. Maalesef Türkiye’nin kaderi bu yani.

– Atladım ama, izleyicilerin sorularını da okuyorum böyle. “Pişmanım” demeyi düşünüyor musunuz?

– Şimdi şöyle bu “pişmanım” kelimesini sanıyorum en son Mirgün Cabas ve benim yaın yaptığım İlker Canikligil bana zorla hani kendi ifadesi olduğu için söylüyorum. “ben ona, ‘pişmanım’ dedirtmeye çalıştım” daha çok. Hani benim genel durumumdan falan. Ben bireysel olarak bir suç işlemedim. Pişman olabileceğim, bu günleri hak edecek bir şey yapmadım. Birilerinin suçunu da paylaşmam. Birileri de benim suçumu paylaşmasın zaten. Benim hatamı, yanlışımı paylaşmasın. Öncelikle şunu söyleyeyim. Siz veya birçok başka platform, kimle konuşursam konuşayım kendi adıma konuşuyorum. Keni yaşadıklarımı anlatmaya çalışıyorum ve özellikle, insanlar kendi verdikleri cevap veya böyle hukuksuzları ki anlatıyorum yaklaşık 45 dakikadır. Hukuksuzlukların olduğu ve her geçen gün yalan haber, bir sürü ifitraya karşı cevap vermek zorunda kaldığımıuz bu dönemde, kendi verdikleri cevaba tasdik istiyorlar, soru sormuyorlar. Yani, “böyle ol, kurtul şu lanet şeyin içinden. Hayatını düzgünce yaşa”. Bu bana bir şey kazandırır. Bu, ahlak seviyesi düşmüş, siyaseti artık ayaklar altına almış, dine zarar vermiş, vermeye devam eden insanların biraz daha can suyu olmak demek. Ben bireysel herhangi bir suç işlemedim. Kimseye yani devletimin onay verdiği işler dışında bir şey yapmadım. Ha devletin yetkilileri, geçmişte konuşulduklarından dolayı milat bir yerden sonraymış falan. Böyle bir kısıtlama olabilir mi? insanların arkadaşları, dostları olur biz onlara güveniriz. Siz en yakın arkadaşınız, yarın öbür gün çok güvendiğiniz, bildiğini birinin yanlışını görseniz ne yaparsınız? Onla ilişkinizi ya frenlersiniz ya da dengeli hareket edersiniz. Hakan Şükür kimliğinin ya “İktidar nimetlerinden sen de faydalandın. Konuşma. Senin zamanında şöyleydin” falan diyenler görüyorum. Ben hiçbir iktidar nimetinden fayalanmadım. Bakın bu kadar mal varlığım var, ülke yatırmışım. Ülkemi çok seviyorum. Bundan sonra da başka bir yere yatırmayı düşünmüyorum. Az evvelki soruya da cevap olsun. Ben eğer niyetim, kafam başka şekilde çalışsaydı büyün paramı yurt dışına taşırdım. Bunlar benim alın terim, istediğim yere de yatırırım kimse bana… bunlar kendi helalimden kazandığım paralar. Bir başkası gibi devleti, milleti soyarak, gidip Man Adası’na falan yatırmadım ben bunları.

– Peki ne olursa döneceksiniz Türkiye’ye? Ne değişirse ya da? Siz bu gelen teklifleri de kabul etmiyorsanız…

– Hukuk gelirse döneceğim. Mutlaka ki döneceğim. Sevdiklerim, ailem, vatanım, milletim, çok sevdiğim topraklar… istediğiniz kadar dünyanın neresinde rahat yaşarsanız yaşayın -ki öyle değil, çalışmak zorundayım şimdi-. Yaşarsanız yaşayın, memleketiniz gibi olabilir mi? ama bazen insanlar, şurada bir yanılgıya düşüyorlar. Sadece birilerine yarayacak toplumu ilgilendirmeyen bir şeyi yapmak bana zul yani, böyle olmaz Türkiye’nin düzelmesi, birilerinin devamlı seçim kazanmasıyla alakalı bir şey değil ki. Bu putperestlik, “o olmazsa biz bittik” böyle bir şey olabilir mi? Allah’a inanan birinin bu şekilde bakıyor olması çok acı. Veya “çalıyor ama çalışıyor” demesi çok acı. Çok acı yani.

– İktidarı eleştirirken inanç üzerinden eleştiriyorsunuz ama aynı zamanda bu inanç değerlerine de sahip çıkması gerektiğini savunuyorsunuz. Doğru mu anladım?

– Ben bunun bir inanç olduğunu düşünmüyorum.

– Yok, dini kullanarak yaptıklarını eleştiriyorsunuz ya, onun için söylüyorum.

– Dini kullanarak değil, yani benim kendi değerlerim, inancım bu. Kimse inanmak zorunda da değil yani, o ayrı bir şey. Ama, inandığını söyleyen insanların bu inandıkları değerlerin tersine hareket etmesi, bunun ismine siyaset diyorlar Türkiye’de. Ben bunu anlatmaya çalışıyorum. Onu düşündüğümde de “siyaset bana göre değil” diyorum. Ama bu siyasete de bu toplum mahkûm. Bu düşünceye, bu düşüncelere oy atıyoruz biz veya atacağız. Elimize geçen ne son 10 senede milletin eline, birilerinin zenginliğinden başka. Şimdi çok özel bir şey söyleyeyim futbol üzerinden. Ben zaten Galatasaray Kulübü’nün üyesiyim. Sırf buradan izleyenler anlayacak. Soruşturma numaralarını, suç ceza hakiminin numaralarını ben Oda TV’den öğrendim. Bilmiyorum benim e-devletimde yok bunlar. Mahkemem yok. Şimdi, diğer taraftan Galatasaray kongre üyeleri benim üyelikten atılmam ile ilgili cumhurbaşkanının talimatı var. Galatasaray Kongre Üyelerine, Galatasaray camiasına. “Bunu üyelikten atacaksınız” dedi. “Bu teröristi, bu haini atacaksınız” dedi. Daha birkaç sene öncesine kadar partisine seçim kazanmak için aldığı, çok sevdiği birinden bahsederken bu kelimeleri söyledi. Bakın. Bunları söyledi ve Galatasaray grubu kongre üyeleri el kaldırdılar, beni üyelikten atmadılar. Banka hesaplarım blokeli, otomatik ödeme yapılıyor, aidatlarımı otomatik ödüyordum. Blokeli ve ödenmedi. Hepsine el koymuşlar. Galatasaray Kulübü de dedi ki, biz üyelikten atalım Hakan Şükür’ü atalım dedi. Beni üyelikten attılar. Bu memnun etmedi ülkenin cumhurbaşkanını ve bir daha televizyona çıktı bir kanalda. “Onu” dedi “Aidattan değil, teröristlikten ve hainlikten atacaksınız” dedi. Şimdi hakkımda mahkeme kararı yok, böyle bir suç sabit değil. Soruşturmaları daha yeni Oda TV’den öğrendik herhangi bir şey yok ve dosyada kurul kararı var. Mekanizmayı kimin yönettiğini anlamak adına, biliyor veya bilmiyor. Bilmese de bir şekilde idare ediyor sistem böyle zaten.

– Hukuksuza yürüdüğü için bunu eleştiriyorsunuz. Zaten buna karşı durmaya çalıştığınızı söylüyorsunuz.

– Aynen. Yani Hakan Şükür kim? Sembol üzerinden, benim üzerimden siyasette birilerine bir şey kazandıracak. Aynı siyaset sizi oraya sararak, mumyalayarak alan insanlar bugün, “hain, terörist” diyecek. Bugün yine sembol olarak toplum korkutulacak. O zaman ben de çıkıp neden bana sempati kazanırım diye konuşma hakkı vermiyorlar? Haklı olduğum için olabilir mi? haklı olduğunuz bir konuda sonuna kadar mücadele edersiniz ya. Türkiye’nin müttefiki Amerika. Buraya gelip her şeyi yapıyorlar. Neden suç beyan edemiyorlar bana?

‘MEHMET ALİ ÇELEBİ GİBİ Mİ OLAYIM?’

– Peki, müsaadenizle hemen hızlıca hareket edeyim.

– Suç varsa diyecekler ki, kardeşim bu senin partinde milletvekiliydi? Sz beraberdiniz, bu milletvekilliğine girerken parası bu kadarmış, çıkarken de bundan eksik çıkmış, fazla çıkmamış bu adam? Sen bunu istiyorsun da hangi terör parasından? İşte MASAK bu raporu vermiş. Onun için, toplua böyle anlatıp, az evvel söylediğiniz haber kaynakları, ajanslar, kimin elinde olduğu belli olan yerler. Bakın, çok net söylüyorum. Ben duyduğum, gördüğüm, şahitlik ettiğim şeyler varken bunların dışında hareket etmem. “Pişmanım” demek. Ya bu hangi insanlığa sığar yani? Gördüğüm, bildiğim bir şeyi anlatıyorsun. E hadi gel beraber yargılanalım, Taksim’e çıkalım. Ülkenin cumhurbaşkanına sesleniyorum. Beraber yargılanalım. Kim ne yapmış, herkes birbirine… ben avukat istemiyorum, bin tane avukatıyla gelsin, korumalarıyla geldiği gibi. Bütün kanallar canlı yayın versin. Bakın halkın sesi âlidir yani. Güçlü olabilirsin, medyan olabilir, yargın olanbilir her şey olabilir. Bunun zamanını kısaltmak için toplumun uğraşması lazım. Çünkü bu uzadıkça felakat ve sürünme devam edecek. Devletin dini adalettir. Benim bir suçum yok. Üstüne basa basa söylüyorum. Suç uyduranların. Olmayan şeyleri varmış gibi gösterenlerin güçle, Oda TV gibilerin, geçmişte küfrettikleri insanların yanında hareket ediyorlarsa, ele geçirilmişlerse ben düşünüyorum yani. Şimdi ben Mehmet Ali Çelebi gibi mi olmalıyım? Sabah akşam küfredeyim adama, hakaret edeyim, söylemediğimi bırakmayım sona oraya gideyim. Toplumun ben bunları anlayacağını düşünüyorum. Er ya da geç anlayacaklar, umarım çok geç olmadan anlarlar.

– Peki bu anlattığınız şeyi daha iyi anlamak açısından da bu konuyu sormak istiyorum. Tekrar da ediyorum yani, ne hakimlik yapmaya çalışıyorum ne başka bir şekilde algı yani burada KHK’lılar ile ilgili bir sorum var Türkiye’de 2 milyon insan bu dosyaların içine girdi, çıktı. Kimseyi yargılayacak tarafımız da yok ama size de bunları soruyorum ki net olarak öğrenmek istiyorum. Böyle bir diyalog kısmı var, tartışma kısmı var. Mesela siz şike sürecinde vekildiniz. Bir Galatasaraylısınız ama herkesin vekilisiniz. Herkes size geliyor gidiyor burada Fenerbahçe merkezde tutulmuş bir süreçte. Aziz Yıldırım, Göksel Gümüşdağ, Emre Belözoğlu, Mehmet Ali Aydın, Yıldırım Demirören böyle birçok kişinin adının geçtiği şeyler anlattınız. Bize bir özet geçer misiniz bu süreçle alakalı?

– Bence miladıdır Türkiye’de hukukun katledişinin miladıdır. Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Yıldırım Demirören, Rıdvan Dilmen, Aykut Kocaman, Emre Belözoğlu, Göksel Gümüşdağ bunların hepsini ben çok iyi tanırım. O dönemki gelmelerinden, gitmelerinden, hapishanedeki olan arkadaşlarımı ziyaretlerinden. Onlardan duyduklarımdan, onları savunabilmek için böyle bir şey olup olmadığını gidip birinci ağızdan duymak isteyen biri olarak söylüyorum bunu çünkü çok canım yandı. Benim kan kardeşim var içeride, hapiste. Benim atkım arkadaşlarım var. Kulüp yöneticileri var. Bir yasa çıkmış, geçmişteki şike, teşvik, bir sürü şikâyet olmuş. Bu yasanın çıkmasının en temel aktörü Aziz Yıldırım’ın ve Aykut Kocaman’ın ifadesiyle radara yakalandım demiş. Yasaya takılmış. Şimdi, ben hapishaneye gittiğimde, bir ön kabulle gitmedim o kadar yalan diyebileceğimiz şey de olabilir. Gerçekten mahkeme kayıtlarıyla ilgili şeyler de olabilir. Ben, hapishaneye, onların ağzından yüzlerine bakarak sabah çok erken saatlerde Eyüp’ten simidimi alıp arkadaşlarıma simit götürerek hapishaneye gittim. Onlarla oturdum, vekil olduğum için rahat girebiliyordum. Aziz Yıldırım’ı oradaki bütün Serdar Adalı’yı hepsini ziyaret ettim ben. Bir tanesi “biz bunları yapmadık” demedi. Ama bununla ilgili bir yasa çıkması gerektiğini, teşvikin buradan ayrılması gerektiğini, öyle olursa bazılarının hapisten çıkacağını söylediler. Hani, Meclis’e giderseniz, bana gerek kalmadı ki sonra. Yıldırım Demirören geldi, Göksel Gümüşdağ geldi, öteki geldi, Meclis’te başbakanla konuştular. Rıdvan Dilmen evinde konuştu. Herkes neyin ne olduğunu biliyor ve bu bildikleri şeyleri, bugün yokmuş gibi davranıp bir suçluların rejiminden adaletsizlikleri alarak kendilerini rahatlatıyorlar.

‘BEKİR BOZDAĞ’I TANIYORUM, BAKANLARIN KENDİ YETKİSİ YOK’

– Bekir Bozdağ ile tanışıyor musunuz? Adalet Bakanı, adaleti sağlayabilir mi?

– Tanıyorum. Yani çok güzel bir hale yapmış sonuna kadar katılıyorum. Yani HDP ile gidip türban konusunda, onların da fikrini almaya çalışması çok güzel bir hamle. Ama onlar yaptığı zaman böyle olup bir başkası görüştüğünde farklılaşan bir durumu toplum nasıl kabul edebilir veya bunu topluma nasıl anlatabiliriz? Az seyredilen, elimizde olan imkanlarla topluma nasıl ulaşabiliriz?

– Peki KHK’lılar meselesinde böyle bir düşünceyi diğer partilerle görüşerek suçluyla suçsuzu ayırt edebilecek bir noktaya getirebilir mi, tanıdığınız Bekir Bozdağ?

– Cumhurbaşkanı izin verirse ve bugünkü mevcut rejimin birleşenleriyle beraber yeni ortaklarıyla konsensus sağlaması lazım. Yoksa Bekir Bozdağ’ın tek başına yapabileceği bir şey değil. Bakanların kendi yetkisi olduğunu düşünmüyorum.

– Süleyman Soylu, Demokrat Parti’de önemli yerler edinmeye çalışmıştı. Onun hakkında Gültekin Uysal dedi ki bir gün, “FETÖ’den ihraç edilen ilk siyasetçi Süleyman Soylu’dur” demişti. Süleyman Soylu hakkında ne düşünüyorsunuz? Adalet Bakanı için iyi şeyler söylediniz.

– Doğru yani bugün şiddetli bir şekilde ona muhalefet edip bununla hareket etmesi zaten çok net gösteriyor olayı. Geçmişte, genelde şeyleri seçiyorlar. Geçmişte bu manada açıkları olanalr, bir tarafa geçtikten sonra herkesten fazla mesela Nihat Zeybekçi gibi, Numan Kurtulmuş gibi işte Süleyman Soylu gibi, bugün Mehmet Ali Çelebi gibi, yani, eksen çok deşiyor ve buna itiraz eden kimse yok. Hiçbir muhalefet sesi duyabiliyor musunuz ayrılmamışlardan? İnsanların görmeden önünden veya bilmeden altından çekilen Türkiye haritasını biz göremiyoruz maalesef. Değerler haritası bizim tamamen silinmiş durumda. Süleyman Soylu ile de çok anım var kendisiyle, partiye ilk geldiği günlerden itibaren. Gezi olayları zamanı karşısında kurmuş olduğu bir sosyal medya ekibi vardı. Zaman zaman Galata Port diye bir yer var orada konuşmalara gelir sunum yapardı. Biz oraya gitmnin çok önemli olduğunu söylediğimizde, “siz görüntüleri bilmiyorsunuz. Yakında servis edilecek” diye, oraya gidişleri engellediği dönemlerden bahsediyorum. Bu da ayrı bir kırılma dönemidir.

‘GEZİ’DE SOSYAL MEDYA SÜLEYMAN SOYLU’NUN KOORDİNESİNDEYDİ’

– Yani Gezi’nin alevlenme süreci bu paylaşımlar, süreçler olduğu süreçteki toplantılardan bahsediyorsunuz?

– Aynen öyle. Ayşenur Bahçekapılı da vardı o zaman Meclis başkanıydı.

– Kimin koordinesindeydi orası?

– Süleyman Soylu’nun koordinesindeydi.

– Bir ünvanı var mıydı o zaman?

– Şöyle, sosyal medya ekipleri o zaman on un bünyesi altındaydı. Genel başkanlıkta çalışıyordu. Sosyal medya ekipleri kurulduğu zaman benden bunları RT etmem istendi işte arka planda bir şeyler uydurulacak, haber üretilecek. O zaman ben bunların hiçbirine katılmadım. En azından bunu yapabildim.

‘BUNLARLA MÜCADELE EDEMEZSİNİZ’

– Siz iktidar partisi olarak bunu teklif ettiniz. “gelin oraya gidelim, insanlarla kucaklaşalım” dediniz.

– Sadece ben değil, başta Ayşenur Bahçekapılı olmak üzere birçok kişi hepimiz aynı fikirdeydik. Cevabı Süleyman Soylu verdi. Milletin imkanlarıyola finanse edilen bu sosyal medya ekiplerinin geçmişten bugüne nasıl iş gördüğünü anlatmama gerek yok herhalde. Bu insanlar şu anda bireysel olarak bu ülkenin bakanının arkasında. Siz bunlarla mücadele edemezsiniz.

‘İBADET-TİCARET-İHANET… KESİNLİKLE KATILMIYORUM’

– Son bir soru soracağım. Diyor ki Tayyip bey, sayın cumhurbaşkanı, ilginç bir analiz kiminin beğendiği kiminin beğenmediği. Diyor ki, “Bu çete, tabanı ibadet; ortası ticaret; tavanı ihanet olan bir çetedir”. Bu analizi naıl yorumlarsınız?

– Tanıdıklarım üzerinden yorumlayabilirim. Tanıdığım arkadaşlar var. İçeride olan da var olmayan, Türkiye’de yaşayan KHK’lı olanlar da var. Bütün bu anlattıklarım içerisinde, dediğim gibi, suçlular varsa benim bunları bilmem mümkün değil. Benim çok yakın arkadaşlarım var ki nasıl dönmeler ve sapmalar… şartlara ve mevcut güce göre yaşadıklarını görünce bugün söylediğim şeyde karşılığı olacağını düşünmüyorum. Bu düşünceye de kesinlikle ve kesinlikle katılmıyorum. Çünkü bu düşünce, kendisiyle ilgili ortaya çıkan iddialardan sonra bu iddiaları dillendirmeye başladıysa çok samimi gelmez.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com