Gazeteci Keneş, SvD’ye yazdı: “Erdoğan rejiminin gerçek karakteri ne zaman anlaşılacak?”

İsveç Yüksek Mahkemesi'nin, bu ülkeden istediği gazeteci Bülent Keneş‘in iade talebini reddetmesinden sonra, İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström Ankara'da... Keneş ise ülkenin saygın gazetesi SvD'de son gelişmeleri değerlendirdi.

KRONOS 22 Aralık 2022 DÜNYA

Eski Today's Zaman Gazetesi GYY, gazeteci Bülent Keneş. (Fotoğraf: Fredrik SANDBERG / AFP)

İsveç Yüksek Mahkemesi’nin, Cumhurbaşkanı ve AKP lideri Recep Tayyip Erdoğan’ın bu ülkeden istediği gazeteci Bülent Keneş‘in iade talebini reddetmesinden sonra önemli bir ziyaret gerçekleşiyor. İsveç Dışişleri Bakanı Tobias Billström, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşmek için Ankara’ya geldi.

Billström, “İsveç ve Türkiye uzun bir geçmişe dayanan iyi ilişkilere sahiptir ve geleceğin NATO müttefikleri olarak bu ilişkileri geliştirmek ve derinleştirmek, daha da önemli olacaktır” dedi.

İsveç Dışişleri Bakanlığı’nın bildirdiğine göre Billström, Ankara ziyareti esnasında TBMM temsilcileriyle de bir araya gelecek.

Konuk Bakan’ın Ankara’ya geldiği gün ülkenin saygın gazetesi SvD’de makalesi yayımlanan, KHK ile kapatılan Today’s Zaman’ın genel yayın yönetmeni, sürgün gazeteci Bülent Keneş, “Erdoğan rejiminin gerçek karakteri ne zaman anlaşılacak?” dedi.

İsveçli aydın ve gazeteci Kurdo Baksi’nin İsveççe’ye çevirdiği ve büyük bir bölümünün kullanıldığı makalenin Türkçesi şöyle:

Erdoğan rejiminin gerçek karakteri ne zaman anlaşılacak?

Mahmut Tat’ın 1 Aralık 2022 günü Türkiye’ye iade edildiğini duyduğumda ilk tepkim şu oldu: “İsveçli yetkililer bunca yaşanan zulümlere ve hukuk ihlallerine rağmen despotik Erdoğan rejiminin gerçek tabiatını nasıl olur da anlayamaz? Erdoğan’nın kanguru mahkemelerinin kararlarını sanki hukuki ve adil kararlarmış gibi nasıl ciddiye alırlar? gibi…”

O günden bu yana New York, Brüksel, Stockholm ve Cenevre’den birçok uluslararası insan hakları hukukçusuyla görüştüm. Hepsinin ortak tepkisi “Nasıl olur da İsveç gibi demokratik bir hukuk devleti Türkiye gibi despotik bir rejimin mahkeme kararlarına dayanarak hareket eder?” şeklinde oldu. Bu avukatların mutabık kaldığı noktaysa tarafsız-bağımsız mahkemelerin ve adil yargılamanın olmadığı, keyfi tutuklamaların, muhalif görülenlere dair sistematik suç uydurmaların, işkence ve yargısız infazların yaygın olduğu Türkiye gibi ülkelere demokratik hukuk devletleri tarafından hiç kimsenin iade edilmemesi gerektiğiydi.

Öyle görünüyor ki, demokratik ülkelerin ECHR gibi uluslararası mahkemelerin kararlarına uymayı bile reddeden despotik Erdoğan rejiminin gerçek tabiatını öğrenmelerinin ve buna göre hareket etmelerinin vakti çoktan geldi. Bir gecede yaklaşık 80 bin vatandaşını “terörist” oldukları iddiasıyla Interpol’e bildiren, halen iki milyondan fazla vatandaşına yönelik terör soruşturması yürüten bir despotik rejimin hukuk devleti olduğunu kim iddia edebilir? Düşünün 83 milyonluk bir ülkede şu an aileleriyle birlikte en az 10-12 milyon insan ya kendilerinin ya da en yakınlarının her an gözaltına alınabileceğinin, hapse atılabileceğinin ve hatta işkence görebileceğinin derin endişesi ve stresi altında yaşıyor. Hangi demokratik hukuk devleti nüfusunun 8’de birine böyle bir dehşeti yaşatır?

Sıkıcı olmayı göze alarak Türkiye’deki yargıya dair bazı rakamlar paylaşmak vahametin anlaşılmasına yardımcı olabilir. Temmuz 2016-Aralık 2021 arasında Türkiye’de 1600 avukat tutuklandı. 615 avukatın tutuklu yargılaması sürüyor. 474 avukata ise terör örgütü üyesi oldukları iddiasıyla toplamda 2,966 yıl hapis cezası verildi. 81 vilayetin 15’indeki baro başkanları da terörist olmakla suçlanarak tutuklanan bu avukatlar arasında. Savunucuların bile savunulmaya muhtaç hale getirildiği bir ülke hukuk devleti olabilir mi?

Öte yandan, tartışmalı darbe girişiminin yaşandığı 15 Temmuz 2016 gecesi 2,745 savcı ve hâkim görevlerinden ihraç edildi. İlerleyen günlerde bu rakam artarak 4,500’ü aştı. Yani Türkiye’deki toplam savcı ve hakimlerin yüzde 30’u keyfi bir şekilde tasfiye edildi. Bunlardan 2,700’den fazlası takip eden dönemde tutuklandı. Boşalan yerlereyse yargı tecrübesi olmayan AKP militanları yerleştirildi. Partili militanların kitlesel olarak yargıya doldurulmasına ilerleyen zamanda da devam edildi. Böylece yargı bir adalet mekanizması olmaktan tamamen çıkarıldı. Erdoğan rejiminin partizan bir baskı ve zulüm aracına dönüştürüldü. Yani World Justice Project’in 2021 indeksinde Türkiye’nin 139 ülke arasında 117’inci sıraya yerleştirilmesi boşuna değil.

Yargısı böyle de polisi ve jandarması farklı mı? On binlerce polis ve askerin ihracından sonra bu güvenlik kurumları da Erdoğan’ın birer milis gücüne dönüştürüldü. Şimdi sözde yargı ve bu güçler ele ele verip muhalif gördüklerine dair yeni suçlar uydurup zulümlerini artırma peşindeler. Bu yeni zulüm yöntemi aralarında gazeteci ve akademisyenlerin de bulunduğu sürgündeki on binlerce rejim muhalifini de hedef alıyor. Bilindiği gibi Erdoğan’ın kötülük rejimi bu insanlarla ilgili uydurduğu siyasi nitelikli suçlardan sonuç alamadı. Bundan ders çıkaran Erdoğan rejiminin şu sıralar sürgündeki insanlarla ilgili sistematik olarak adi veya finansal suçlar uydurmaya giriştiği biliniyor. Hedefe koydukları kişiler geçmişte bürokraside çalışıyorlardıysa haklarında rüşvet ve yolsuzluk; iş adamı veya serbest meslek sahibiydiyseler terörün finansmanı, cinsel taciz veya tecavüz; güvenlik bürokrasisi çalışanıydıysalar işkence ve kötü muamele gibi suçlar uyduruluyor.

Bunu nereden mi biliyorum? Kendi tecrübemden. Geçmişte yönettiğim gazetenin ekonomi bölümünde yıllar önce çıkan basit bir haberin yıllar sonra soruşturma konusu ve hakkımda akıl almaz suçlamalara temel yapılmasından. Hiçbir hukuki kurala riayet etmeksizin ve en ufak bir maddi delile dayanmaksızın hakkımda “piyasa dolandırıcılığı yaparak haksız kazanç elde etmek,” “yabancı güçlerle iş birliği içinde Türk Havayollarını iflasa sürüklemek suretiyle Türk ekonomisini çökertmeye teşebbüs etmek” suçlamalarıyla yargılanmam sürüyor. Hem de İsveç adli makamlarından adli yardım alarak. Oysa Türk basın kanunu gazetede yayınlanan bir haberle ilgili bir hukuksal sürecin başlatılması için 4 aylık bir zaman limiti koyuyor. Bu vakada ise, 2014’te yayınlanan sıradan bir ekonomi haberiyle ilgili soruşturma 2017’de Başbakanlık talimatıyla başlatılıyor. Sadece bu vaka bile Erdoğan rejiminin ve sözde yargı sisteminin karakterine dair çok şeyler anlatıyor olmalı. Kendisine hukuk devleti diyen hangi aklı başında ülke böyle bir maskaralığa hukuk devleti muamelesi yapabilir ki?


 

Yani diyeceğim o ki, yazık oldu Mahmut Tat’a ve Erdoğan rejiminin gerçek karakterine göre tavır alınmadığı müddetçe çok yazık olacak aynı kaderi paylaşma riski altındaki Mahmut Tat’lara.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram