Ertuğrul Günay: “Derin devlet’in öyle elleri bağlı beklediğini sanmıyorum”

Ertuğrul Günay Kronos'a konuştu: Erdoğan’ın adaylık açıklamasını bir tehlike işareti olarak aldım ben. 'Türkiye’nin şartları elverişli değil' diyerek seçimi erteleyebilir. Ama bir de bu derin devlet çevresi var. Bu çevrelerin de 'Erdoğan gidiyor bakalım kim gelecek' diye elleri bağlı beklediklerini sanmıyorum.

MEHMET ŞAHİN 15 Haziran 2022 SÖYLEŞİ

Eski Kültür Bakanı, AKP İzmir Milletvekili Ertuğrul Günay.

Adaylığını açıkladı ama Cumhurbaşkanı Erdoğan gerçekten aday olabilecek mi? Hukukçular çok açık bir şekilde olamayacağını ama son sözü Yüksek Seçim Kurulu’nun söyleyeceğini belirtiyor. YSK, Erdoğan’a aday olamazsın diyebilir mi? Peki muhalefet ne yapacak? Millet İttifakı’nın, daha geniş çerçevede ‘Altılı masa’nın seçimlerdeki tutumu nasıl olacak? Muhalefetin ortak adayı kim olacak? En önemlisi, daha önce ya da Haziran 2023’te seçim yapılacak mı? Tüm bu konuları ve daha fazlasını deneyimli siyasetçi Eski Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’la konuştuk…

‘TÜRKİYE’DE SEÇİM ŞARTLARI YOK’ DİYEREK ŞEÇİMİ ERTELEYEBİLİR

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaylık açıklaması sizin zihninizde, hukuki olarak bir soru işareti doğurdu mu? Nasıl değerlendiriyorsunuz adaylığını Erdoğan’ın?

Sayın Erdoğan, bir erken seçimde aday olabilir. Anayasanın 116.maddesi süre dolmadan yani ikinci dönem süresi dolmadan Meclis erken seçim kararı verirse, Cumhurbaşkanı yeniden aday olabileceğini ön görüyor. Zaten 2017’de değişen bu madde, Sayın Erdoğan’ın üçüncü kez aday olma ihtimali gözetilerek yapıldı ama erken seçim olmaz da hazirana kalırsa Anayasa hükmü açıktır. Bir miktar hukuk bilgisi olan herkes bu konuda mutabık. Anayasa hocaları da mutabık tabii ki. Aday olamaz. Bu Anayasa’ya göre, bu sisteme göre iki kez halk oyuyla seçildiği için üçüncü kez aday olamaz. Şimdi ben Sayın Erdoğan’ın aday olacağım demesini, bir erken seçim işareti olarak aldım. Haziran’da aday olabileceği konusunda bir tevatür var. Ama başka bir tehlikenin de işareti olarak aldım. Seçimi ertelemek de söz konusu olabilir. Haziran derken aslında, ‘Evet ben adaydım ama Türkiye’nin şartları seçim olmasına elverişli değildir.’ deyip bir kozu da şimdiden eline alıyor. Yani Türkiye’nin önü oldukça büyük soru işaretleriyle dolu ama özetlemek için söyleyeyim. Erken seçim olmazsa Anayasa’ya göre adaylığı söz konusu değil.

SEÇİM ERTELEME KARARI ALINIRSA DA ERDOĞAN TEKRAR ADAY OLAMAZ

Suriye’ye olası bir askeri operasyon ya da ekonomik bir olağanüstü hal ilanı nedeniyle seçim ertelendiği taktirde hukuken adaylığının önünde bir sorun kalıyor mu Erdoğan’ın?

Seçim ertelenirse yine aday olamaz tabii. 2023’ün Haziranı’nda bitmesi gereken süresini uzatma şansına sahip olabilir. 2023’ün sonunu mu bulur, 2024’ü mü bulur bilmiyorum. Çünkü erken seçim olması için Meclis’in beşte üç çoğunlukla karar alması gerekiyor. İki tarafın da şu anda bu çoğunluğu yok. O yüzden taraflardan birisi erken seçim talebini Meclis’e getirirse, seçim tarihi konusunda diğer tarafın da takvim konusunda pazarlık etme şansı var. Ama seçimin ertelenmesi, savaş hali, olağan üstü bir durumun vuku bulması hali burada özel bir çoğunluk öngörmemiş Anayasa. Meclis çoğunluğu erteleme kararı olabilir. Şimdi Türkiye, 2011 yılından bu yana bu Suriye meselesi ile uğraşıyor. Suriye’de de kendimize göre bir hattı çizmiş vaziyetteyiz şu anda. Biz orada bedel ödüyoruz tabii. Ekonomik, siyasal, sosyal bedeller ödüyoruz. Bugünlerde bakın Türkiye, eskilerin deyimiyle seçim sathımailine girdi. Bu hazirandan öbür hazirana kadar önünde sonunda seçim olması gerekiyor Anayasa’ya göre. Garip bir biçimde Suriye meselesi köpürtülüyor. 40 yıldan beri duyduğumuz işte, ‘Biz teröre izin vermeyeceğiz, kökünü kazıyacağız.’ falan gibi söylemler yeni baştan hortladı. Yeni bir şey halbuki ortada. Suriye’nin kuzeyinde yeni bir gelişme yok ama Türkiye bu konuyu köpürtmeye başladı.

VAHİM BAZI GELİŞMELERİN İŞARETLERİ UFUKTA GÖRÜNÜYOR

Bir de Yunanistan’la çatışma riskinden söz ediliyor.

Yunanistan’la tarihten bu yana, diplomatik bir tabirdir ‘it dalaşı’, buna benzer bir takım bilek güreşi yapılagelir. Garip bir şekilde bu Yunanistan meselesi de köpürtülmeye başladı. Muhalefet yıllardır adalar konusunda taviz verildiğini öne sürüyordu. Birden bire iktidar bunu fark etti. Adaların silahlanması, buna izin verilmeyeceği… Türkiye içeride bir gerilime sürüklendiği gibi dış politika açısından da bir gerilime hazırlanabiliyor. Benim gördüğüm bakın bugün dolar tekrar 17’lere çıktı. Bundan birkaç ay önce 14 liraydı. Sayın Erdoğan, Cumhurbaşkanı olduğunda dört liraydı. Bugün üzerine neredeyse 12-13 lira koydu. Akaryakıt insanın elini yakıyor artık. Depolara konulamıyor. Ekmek öyle, et öyle, her şey öyle. Bu pahalılık ortamında seçim yapılırsa da Sayın Erdoğan’ın kaybetmesi mukadder. Böyle gözüküyor. O yüzden seçimi kazanamayacaksa acaba nasıl uzatabilirim, ben iktidar çevrelerinde ciddi ciddi bunun masaya yatırıldığı kaygısı taşıyorum. Bu Türkiye için güzel bir şey değil. Bizim 70 yıllık çok partili sistemimizde ve neredeyse 100 yıllık Cumhuriyetimizde hiç yaşanmadı ama hiç bu kadar iktidara yapışmış, gitmemek için her yolu deneyen bir iktidar da olmadı. O yüzden maalesef vahim bazı gelişmelerin ihtimalleri ufukta gözüküyor.

YSK’NİN ‘ADAY OLABİLİR’ DEMESİ YARGILANMAYI GÖZE ALDIKLARINI GÖSTERİR

Yüksek Seçim Kurulu’nun bu koşullarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın adaylık başvurusunu reddetme ihtimali var mı sizce?

Ben bir hukukçu olarak hiçbir zaman bir yüksek yargı konusunda, seçim kurulu da öyle, böyle anayasal suç işleyebileceği konusunda bir kanaat belirtmem. Ben olması gerekeni söylerim bir hukukçu olarak. Çünkü bu bir anayasal suçtur. Anayasa çok açıkken ve Yüksek Seçim Kurulu Cumhurbaşkanı’nın Haziran 2023’te tekrar aday olacağına karar verirse bu anayasa hükmünü açıkça çiğnemektir. Hani ayarını bozduğunuz kantar bir gün gelir sizi tartar diye bir söz vardır. Bu ülkede 12 Eylül darbecileri bile bir vadede yargılandı. Herkesin bunu bilmesi gerekir ama Yüksek Seçim Kurulu böyle bir karar verebilir mi? Evet bütün bu riskleri göze alarak böyle bir karar verirse, ileride bir yargılanma ihtimalini de göze almışlar demektir. Sayın Erdoğan’ın seçim Haziran’da olacak, ben de adayım sözünü, Haziran’da seçimde aday olduğu değil, erken seçim ihtimalinin bir uygun konjonktürde gündeme geldiği veya seçimi kazanamayacaksa seçimi ertelemeyi de masaya yatırdıkları ihtimalinin işareti olarak gördüm. Biz Yüksek Seçim Kurulu’yla böyle bir tartışmaya girmeyeceğiz. Üç ay önce seçim yapılır. Yüksek Seçim Kurulu böyle bir badireden kurtulur. Yani illa 116. maddeyle ilgili böyle bir şeye gerek olmayacak ama haziranda illa olacak demek, belki de haziranda seçim olmayacak anlamına gelir. Ben bu kaygıyı taşıyorum.

Ertuğrul Günay

ERDOĞAN KAZANIRSA DEMOKRASİ İDDİAMIZDAN VAZGEÇTİK DEMEKTİR

Yazınıza atıfta bulunarak soralım. Sizin için kriterler nedir? Seçim kazanacak bir aday mı yoksa seçimden sonrasını düşünerek belirlenecek bir aday mı?

Bu seçimde iki önemli konu var. Birincisi elbette adayın seçilebilir olması gerekiyor, muhalefetin adayının. Çünkü Türkiye’nin üçüncü kez cumhurbaşkanlığı seçimini kaybetme lüksü yok. Bizim demokrasiden tümüyle vazgeçmemiz ve otokrasiyi bir ölçüde tercih etmemiz sonucunu doğurabilir böyle bir kayıp. O yüzden toplumun farklı kesimlerinin güven duyacağı, herhangi bir etnik ya da inanç grubunun tepki göstermeyeceği, herkesin eşit yurttaşlık konusundaki davranışına şimdiye kadar müktesebatına güven duyacağı, bağımsız, birleştirici, demokrat, dürüst bir isim kolaylaştırabilir. Liderler sanıyorum ki zaten bu piyasada gezen isimlere takılmak yerine bu kriterler üzerinde bir çalışma yapacaklar veya ona uygun bir isimlendirmeyi ortaya çıkaracaklar ki bence doğru bir yöntem. Şu ana kadar bir isim telaffuz etmemiş olmaları da böyle bir arayışı sürdürmelerinden kaynaklanıyor diye düşünüyorum. Böyle olmasını da temenni ediyorum. Tabii burada göz önünde tutulacak bir nokta daha var. Bizim düzgün bir anayasal sistemimiz, hukuk sistemimiz var da tepedeki kişi bunu bozmuyor. Anayasal sistemimiz de bozuk, hukuk sistemimiz de yerle bir edildi. Kurumsal yapılar yıkıldı. Bu yüzden gelen kişinin düzgün birisi, sakin birisi, olgun birisi olması yetmez.

YENİ CUMHURBAŞKANI İÇİN ŞİMDİDEN LOBİ FAALİYETİ YÜRÜTENLER VAR 

Nasıl bir profil olması gerekir aynı zamanda?

Aynı zamanda sistemi tekrar demokrasiye, tekrar hukuk devletine, tekrar eşit yurttaşlığa taşıma konusunda hem bu arayışları içselleştirmiş olması hem de bütün yaşamıyla bütün birikimiyle buna güven verecek olması. Geldikten sonra ne yapar sorusunu sordurmayan birisi olması gerekir. Bu ikisini birleştiren, önce bir nitelik tartışması arkasından da bir isimlendirme yapılırsa sanıyorum ki hem seçim daha kolay olur hem de seçimden sonrasını güvence altına almış olabiliriz. Şimdi kamuoyunda bazı isimlerle ilgili yönlendirmeler var. Şimdi Sayın Erdoğan’ın seçilmesini isteyenler var ama seçilmediği taktirde gelecek olan kişinin kendilerine yakın olmasına dönük bir takım lobi faaliyetleri yürütenler de var. Şimdi siyaset bunu ne kadar görecek, bu oyunu ne kadar bozabilecek? Ben ‘Altılı masa’da bu lobilerin oyunlarını görebilecek ve bozabilecek dirayette, kıdemde siyasetçiler olduğunu görüyorum ve bundan ötürü umutlu bakıyorum sürece. Biraz daha sabırlı olmamız gerekir ama tabii bu işi de sürdürüp seçim tarihi gelene kadar, kapıya dayanana kadar da sürdürmemek de gerekir. Çünkü karşımızda siyasetin içinden gelen bir isim var. Cumhurbaşkanı imkanlarıyla kampanya yapacak. Cumhurbaşkanı adayı gösterilen isim de bir altı aylık Türkiye’yi dolaşma ve halka ulaşma, sivil toplum kesimleriyle, yurttaşla bire bir temas kurma, kendini anlatma, yapacaklarını anlatma, Türkiye’yi yeni baştan umutla hayata kaldırma konusunda bir zamanı olması gerekir. Çünkü 80 civarında seçim bölgesi var. Bunlara iki üç kez gitse nereden baksanız altı aylık bir süreyi gerektiriyor. Ben sanıyorum ki ‘Altılı masa’da bunu hesap eden ve bu ihtiyacı göre, buna göre davranmayı sağlayacak olan siyaset adamları olması gereken konusunda, bu kez geçmişte yaşananlardan dersler çıkartarak olumlu bir adım atmaya vesile olacaklardır.

ERDOĞAN’IN KAYBETME İHTİMALİ ÇOK GÜÇLÜ, YENİYE YATIRIM YAPIYORLAR

Dediniz ki, Erdoğan’ın seçilmesini isteyen ama Erdoğan seçilemediği taktirde de mevcut sistemi ya da mevcut işleyişi yürütebilecek bir ismi öne çıkartmak isteyenler var. Kimlerden bahsediyor ya da kimleri kastediyorsunuz?

Keşke Türkiye’de yeteri kadar örgütlenebilmiş emek kesimi, sendikalar, yeteri kadar yaygınlaşmış sivil toplum örgütleri olsa da demokratikleşme konusunda onlar da böyle bir çalışma yürütebilseler ama ne yazık ki yok. Türkiye’nin kurumsal yapısı, 1980’den bu yana zaten tahrip edilmişti. Bu tahribat özellikle son on yılda doruğa çıktı. O yüzden bu kesimler bir ölçüde başka çevrelerin kendilerine sundukları üzerinde tartışabiliyor ancak. Anketler, kamuoyunu bir ölçüde ölçüyor ama bir ölçüde de yönlendiriyor benim gördüğüm. Şimdi bu yeni dönemde cumhurbaşkanı 2017 anayasasıyla başlayacak işe. İster istemez altı ay, bir yıl, iki yıl parlamento aritmetiğine göre bir süre yetkiler kullanacak. Yani bir süre sonra o yetkileri sevebilir, eğer ne yapacağını bilmediğimiz birisi olursa. Belli lobiler ile ilişkileri, belli çevrelerle geçmiş ilişkileri varsa onların taleplerine biraz müsamahakar davranabilir. Şimdi belli lobiler böyle birini yani kendilerinin tanıdığı birinin, kendilerinin dilinden anlayacak birinin olmasını doğal olarak isteyebilirler. Bu yüzden biraz dikkat ederseniz çok kerameti kendinden bir takım isimler aldı götürüyor konusunda kamuoyunda bir kampanya sürdürülüyor. Ben iki çevrenin gelecekle ilgili çok özel hesaplar yaptığını düşünüyorum. Bunların birinci hesabı, Sayın Erdoğan’ın kalmasıdır ama herhalde sokağı bizim gibi onlar da görüyorlar. Yani akaryakıt alıyorlar, alışverişe gidiyorlar, sokakta insanlarla karşılaşıyorlar ve herhalde toplumun nabzını bir ölçüde tutuyorlar. Kaybetme ihtimali çok kuvvetli. O takdirde gelenin bir süre kendilerinin hesaplarını denetleme konusunda biraz müsamahakâr davranmasını umdukları birisi olmasını isterler.

BİR DE DERİN DEVLET VAR, ‘ACABA NE OLACAK’ DİYE BEKLEMEZ ONLAR

Kim onlar?

Türkiye’nin son beş on yılında, Türkiye’nin bütün kaynaklarını, hani beşli altılı bir takım nitelemelerle tarif edilen, toplumun sırtından haksız bir şekilde zenginleşen bir lobi var. Bir müteahhitler dünyası var. Onlar kendilerinin dilinden anlayacak birinin olmasını isterler. İki, 2015’ten bu yana Türkiye, tıpkı 1995’lerde olduğu gibi, çok karanlık ve kirli işlere bulaştı. 2015-2016-2017, 2015 Haziran Kasım seçimlerinden başlayarak bu devam ediyor. Bir de bu derin devlet çevresi var. Onlar da gelen kişi bir ölçüde yaptıklarının devlet için, millet için vazgeçilmez olduğu konusunda aynı dili konuşabilecekleri, aynı dünyayı geçmişte de olsa paylaştıkları birileri olsun isterler. Bu çevrelerin ben, yani Erdoğan gidiyor bakalım kim gelecek diye elleri bağlı beklediklerini sanmıyorum. Kamuoyunu yönlendirme konusunda sizden benden daha etkili olduklarını ve daha gayretli olduklarını düşünüyorum. 40 yıllık siyaset pratiği böyle düşünmemi öğretiyor ve dayatıyor. Ama bir daha söylüyorum. Benim gördüğüm bu sorunu, bu sıkıntıyı, bu tehlikeyi benim kadar görebilecek ‘Altılı masa’da, kıdemli, bilgili birikimli siyaset insanları da var. Bu dayatmaları ve bu bir takım lobi faaliyetlerini, bir takım o olmuyorsa bile yakın biri olsun gayretlerini onlar da sanıyorum ölçüp biçecekler, değerlendireceklerdir. Siyaset karar verecek bence. Belli çıkar çevreleri, belli çıkar lobilerinin dayattıkları aşılabilmeli siyaset tarafından. Çünkü Türkiye’nin o çevrenin çıkarlarını kollamanın ötesinde, bütün toplumun çıkarlarını korumak ve demokratik hukuk devletini yeniden oluşturma, adalet üzerinden bir sistem kurma konusunda hepsinden daha acil, vazgeçilmez sorunları var.

40 yıllık siyasi deneyiminize vurgu yaptınız. CHP’de genel sekreterlik, AKP hükümetinde bakanlık görevinde bulunmuş bir isimsiniz.

Şöyle bir ekleme yapayım: 1977-1980 arasında Türkiye’nin en genç milletvekili olarak ve ön seçimde Meclis’e girdim. 1980’den sonra çeşitli nedenlerle 2000’lere kadar bir daha milletvekili adayı oldum, olamadım. Son üç seçimde aday bile olamadım. O işte parti yönetimleriyle ilişkilerim iyi değildir. 2004’te de ihraç edildim. Yani eleştirdiğim için, bu yöntemle Türkiye’de iktidar olamazsınız diye Sayın Baykal yönetimini eleştirdiğim için ihraç edildim. 2007’de bağımsızdım ama hayatım bitiyor, siyaset gidiyor fakat benim bu ülkeye yapmak istediğim hizmetler var. Yapamıyorum. Böyle bir imkan geldi. İşte Adalet ve Kalkınma Partisi’nden milletvekilliği, sonra bakanlık. Cumhuriyet Halk Partisi ya da başka bir partide olmasa ne yapardım, Madımak’ın ticari işletmeden kurtarılması konusunda, çalınmış eserlerin Türkiye’ye getirilmesi konusunda, yeni müzeler yeni sahneler açılması, halkın kültürle, sanatla, tarihle, turizmle buluşması konusunda ne yapardım, onların bir kısmını yapma şansı buldum ama 2010’lardan sonra orada da olumsuz gidişi görünce, tıpkı CHP’de Sayın Baykal’ı eleştirdiğim gibi Sayın Erdoğan’ı da eleştirmeye başlayınca onlar da beni ihraca kalktı. Oradan da bu sefer kendimi ihraç ettirmeden ayrılma erkenciliğini gösterebildim. Benim hayatımın önemli bir kısmı bağımsız geçti. Bugün de bağımsızım.

BİR PARTİ İÇİN EN BÜYÜK TEHLİKE KENDİNİ DEVLET SANMASIDIR

Neye bağlıyorsunuz AKP’deki bu değişimi? Sadece Erdoğan’ın kişisel çevresinin değişimi mi? Neden dönüştü bu parti?

Birkaç şey üst üste geldi. 2010’da Avrupa’da Sarkozy ve Merkel’in yönetimleri vardı biliyorsunuz Fransa ve Almanya’da. Avrupa’yla bizim ilişkimiz biraz böyle karşılıksız aşk ilişkisi ama kopmayan bir ilişkiydi. Sarkozy ve Merkel bunu reddetti. Türkiye’ye üyelik değil de imtiyazlı, farklı bir ortaklık verileceği konusunda Türkiye’yi kıran ve dışlayan bir dil kullandılar. Zaten Türkiye’nin solu ve sağı Avrupa Birliği’ni çok içselleştirmiş değildi ne yazık ki. Halbuki bence Avrupa Birliği, Atatürkçülük doğrultusunda bir çağdaşlaşma vizyonudur. Ama Türkiye’nin solu ve sağı bunu çok fazla özümsememiştir. Orada bir kopukluk oldu. O dönemde Arap Baharı denilen, o kaosun başlangıcıydı. Orada Türkiye, ‘Ben Avrupa’da kendime daha büyük bir vizyon bulamazsam, Orta Doğu’da Arap Dünyası’nda daha çok geçebilirim.’ gibi bence olmayacak, ham bir hayal kurdu. Tam eşikte üçüncü seçimi de kazandı Sayın Erdoğan. Keşke 2011’de biraz oylar azalsaydı. Tam tersine arttı ve kazandı. Üçüncü seçimde bizim demokrasi tarihimizde oyları artırarak kazanan başka bir parti yok. Ecevit, Demirel, Özal, Menderes hiçbiri bunu yapamamıştır. Menderes üçüncü seçimi kazandı ama oyları azalarak kazanmıştı. Bu ilk defa oldu bizde. Erdoğan’da, bu Avrupa’dan dışlanma, Arap Dünyası’ndan yeni bir umut, tam o noktalarda üçüncü seçimi kazanmak bir kibir, bir kendini beğenmişlik yarattı. Bunlar üst üste geldi. O dönemde böyle devletle tabii uzun süre iç içe geçince kendinizi devlet sanmaya başlıyorsunuz. Bir siyasi parti için en büyük tehlike kendini devlet sanmaktır.

SOKAK KAN AĞLARKEN YUKARIDA ÇALIP OYNUYOR ARKADAŞLAR

Bunu biraz açar mısınız? Ne demektir bir partinin kendini devlet sanması?

Bir siyasi parti, halk adına devleti denetler ve yönetir. Kendinizi devlet sandığınız anda aslında halktan kopmuşsunuzdur. 2012, 2013, 2014’ten sonra, özellikle 2015’ten sonra Adalet ve Kalkınma Partisi’nin başına geldi. O yüzden bakın sokak kan ağlıyor. Yukarıda çalıp oynuyor arkadaşlar. Öyle bir kopukluk oldu. Ondan sonra kimyası bozuldu. Hem Sayın Erdoğan’ın kimyası bozuldu hem de Erdoğan’ın çevresindeki biat eden, itaat eden dar kadronun kimyası bozuldu. Bugün bence kuruluş felsefesinden, vaatlerinden tümüyle kopmuş, devlete yapışmış, devletin nimetlerinden nasiplenen ama gitmesi ve yıkılması mukadder bir iktidar var. Öyle bir noktaya geldi. Ben o 2011 seçiminden sonraki süreçte zaten hep eleştireldim. Ben hayatı boyunca böyle bir lidere biat etmek falan bunları içime sindirmediğim için, ne Baykal’la ne Ecevit’le ne de Erdoğan’la ilişkim uzun sürdü. Ben doğruya doğru yanlışa yanlış demeyi, babamdan aldığım, hayattan aldığım bir ahlak öğretisi olarak sayıyorum. Sonra da bu yolsuzluk tartışmaları falan çıktı. Kalma imkanı yoktu. Yolumu ayırdım. Bağımsız kalmak, Türkiye siyasetinde zaten şu anda galiba en iyi konum bağımsız olmak. Çünkü doğruya doğru, yanlışa yanlış deme lüksünüz oluyor. Bir partinin üyesi olduğunuz zaman kem küm etmek zorunda kalıyorsunuz.

ERDOĞAN’IN EĞİTİMİ BELKİ MUHASEBECİ OLMASINA YETER AMA…

Normal şartlarda muhalefetin getireceği değişiklikler beklenir ama iktidar taraftarları ‘Yaparsa yine Reis yapar’ düşüncesindeler. Siz ne diyorsunuz bu konuda?

O iktidar bitti bence. 2002-2007-2009-2011 zorlamayla düşe kalka 2015 falan oralarda bir şeyler yapıldı ama artık yapacağı bir şey yok. Bakın Sayın Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğunda Türkiye’nin ekonomik tablosu da sosyal tablosunda siyasal tablosu da bugünkünden daha iyiydi. Sayın Erdoğan’ın vaatlerine kimse inanmıyor. Bir şey yapabilme takati, gücü, iddiası, birikimi kalmadı. Biliyorsunuz ‘Ekonomistim ben.’ diyordu. İktisadi ve Ticari Bilimler Akademisi’ni bitirmek muhasebeci olmanıza yeter ama ekonomist olmak bilimsel bir bilgi gerektirir. İnadı var ama bir kendini beğenmişliği ve inadı var. O yüzden ekonomi konusundaki bütün iddiaları boş çıktı. Şu anda Arap ülkelerine daha önce ağır şeyler söyleyip Arap ülkelerini ziyaret ettikten sonra… Arap dünyasındaki karikatürleri burada anlatmaktan ben hicap duyarım. Ben Türkiye Cumhuriyeti yurttaşıyım. Türkiye’nin dışarıda kötü anılmasından mutluluk duymam, üzüntü duyarım. Ne yazık ki dünyada  imajımız iyi bir yerde değil. Bu bir dost tavsiyesidir. Ben Sayın Erdoğan’ın kendisini daha fazla rencide ettirmesini istemem. Beraber çalıştık. Bir masada beş buçuk yıl oturduk. Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sıfatı taşıyor. Hem toplumu kendisinin bu kadar incitmesini, hem toplumun onu daha fazla incitmesini doğru bulmam. Siyaset adamları artık vereceği bir şey kalmadığında ayrılmayı bilmeli bence. Bunu yapmayanlar hep kendisini çürüterek ayrıldı. Buradan çıkarılacak bir ders var.

BEN ERDOĞAN’IN YARGILANMA KORKUSU TAŞIMASINI TEMENNİ ETMEM

Fakat Erdoğan’la ilgili çok ciddi hukuki sonuçlar doğurabilecek iddialar var. Acaba ayrılmamak istemelerinin gerisinde böyle bir hukuki hesap verme kaygısı olabilir mi?

Türkiye devr-i sabık yaratma konusunda geleneği olan bir ülke değil. İktidarlar, muhalefetler birbirlerine çok ağır şeyler söylerler ama dönem değişince bunlar bir süre sonra küllenir.  Ben demiyorum ki bu dönem kaldığı her şey yanına kar kalır insanların. Hukuk dışılıklar elbette hukuk tarafından denetlenecektir ama gerçekçi olalım. Bir milletvekili için, bir bakan için, devlet görevi taşımış birisi için neredeyse 400 milletvekilinin onu yargıya sevk edecek bir karar vermesi gerekiyor. Bunu bu saatten sonra değiştirirsiniz yeni anayasada, 300’e indirirsiniz ama geçmişe yürütemezsiniz. O yüzden böyle korku, birbirine kılıç sallama falan değil. Türkiye hukuk devleti olsun, herkes yaptığının bedelini bir ölçüde ödesin ama aman bu iktidar yıkılırsa herkesi hapse atarlar falan bu tür söylemler değil. Bu iktidar gitsin. Türkiye’de haksız tutukluluklar sona ersin. Adaletsizlikler sona ersin. KHK mağduriyetleri sona ersin. Eşitsizlikler sona ersin. Evet haksız kazançların hesabı sorulsun ama böyle herkes herkesi içeri atacak gibi tartışmaları bir tarafa bırakalım. Çünkü bu Türkiye’yi içinden çıkılmaz hale getiriyor. Ben Erdoğan’ın böyle bir korku taşıdığını sanmıyorum. Temenni de etmiyorum. Onun görevinde bulunmuş birisi bu kaygıyla davranmaz herhalde. Tabii çevresinde böyle düşünenler vardır.

İNSAN BIRAKMAYI BİLSEYDİ, ÖZAL VE İNÖNÜ GİBİ OLUMLU HATIRLANABİLİRDİ

O isimler etkiliyor olabilir mi Erdoğan’ı?

Dirayet odur ki çevrenin kötü telkinlerini aşar ve Türkiye için doğru olanı yapar. Bir hatırlatma yapmak istiyorum. Bakın, Türkiye siyasetinde iki insan çok saygıyla anılıyor. Birisi kim ne derse desin, Sayın Özal’dır. Öteki de Sayın Erdal İnönü’dür. Baba İnönü değil, oğul İnönü. Sayın İnönü, belli bir eşikte ‘Ben Tansu Çiller’in yanında Başbakan Yardımcılığı yapmam:’ diyerek bıraktı. Sayın Karayalçın, Sayın Baykal yaptılar sırayla ama kendisi yapmadı. Yakıştırmadı, ayrıldı. Özal da Cumhurbaşkanlığı’na çıktı. Kendi partisini kontrol etmeye çalıştı ama öbür partilere karşı son derece tarafsızdı. Olumlu anılıyorlar. Bir de kendilerini o makamda sürükleyenler var son dakikaya kadar. Hepsiyle ilgili nice tartışmalar var. İnsan iyi şeyler yaptığı zaman yaptıklarıyla övünmeli ama artık bir şey yapacağı bir süreç kalmamışsa bırakmayı da bilmeli. Bence Sayın Erdoğan bunu bile yapsa şu anda bir çok tartışmayı sonlandırabilir.

KHK’LİLERE KARŞI BİR SİYASİ SOYKIRIM UYGULANIYOR

Kanun Hükmünde Kararnamelerle mağdur edilen insanlar var. Bu mağduriyetleri yaşayanlar hukuki olarak nasıl haklarını elde edecekler?

KHK konusu son derece basit bence. Orada siyasi bir soykırım uygulanıyor. Çünkü belli bir çevre denildi ama sonra iktidara muhalif her çevreye yayıldı. İnsanlar haksız yere, bir yargı hükmü olmaksızın, bir hukuki engel olmaksızın işinden, aşından, ekmeğinden, en doğal insani yurttaşlık haklarından mahrum edildiler. Bir kararnameye bakar. Yeni cumhurbaşkanı 24 saat içinde bu sorunu çözebilir. Ben olsam çözerim. Bu kadar basit. Hakkında yargı kararı engeli olanların da bu dönemde adil yargılama olmadığı çok açık. Bir biçimde adil yargılanmaları sağlanır. Orada gerçekten yapıldığı zaman yasada suç olarak belirtilen bir eylem varsa, yaptırımlara katlanırlar. Ama yapıldığı sırada suç olmayan ve sonradan siyasi olarak suç haline getirilmiş olan eylemlerde verilmiş kararlar yok hükmündedir. Bu işler altı ayda düzelir. Bu kadar basit.

HALK BU İKTİDARI GÖNDERMEKTE KARARLI, KAVGAYLA DEĞİL BARIŞ İÇİNDE

Son olarak seçim güvenliği, gözlemleriniz nasıl? Türkiye huzur içinde sandığa gidebilir mi?

Özel bir bilgim yok ama sosyal medyada ya da medyada beni de rahatsız eden akıl dışı ifadeler görüyorum. B’iz bu ülkeyi kanla aldık, sandıkta teslim etmeyiz.’ gibi. Tıbbi bir vaka. Garip bir ifade. Derhal savcıların ve siyasetin davranması gerekir. Türkiye toplumu çok kritik eşiklerde seçim yapmayı başardı. Halk sandığa gitmeyi biliyor. Bütün mesele iradeyi sandığa götürmekte ve sandıktan çıkan iradeyi tutanağa geçirmeyi ve o tutanağı ilgili merciye götürmeyi başarabilmekte. Ben bunun yapılabileceğini düşünüyorum. Bunu bozmaya çalışan insanlar hüsrana uğrayacaklardır. İktidara yakın çevrelerde bu konuda bir kaygı, korku yaratmaya çalışanlar elbette olabilecektir. Ama bunca muhalefet partisi var ve bu muhalefet partileri her birisi farklı çevrelerde toplumun kılcal damarlarına kadar örgütlüler. Onun ötesinde bu kez halk, artık bu iktidarı değiştirmekte kararlı. Gelenin de kavgayla değil hukuku işleterek Türkiye’yi yönetmesini, o güveni verdiği takdirde iktidarın değişmesini istiyorlar.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com