Ekonomide Çin modeli nedir, Erdoğan’ın yeni ‘denemesi’ Türkiye’de uygulanabilir mi?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “6 ay sonra meyvelerini yiyeceğiz, Çin de böyle büyüdü” diyerek ekonomide Çin modelini örnek aldıklarını açıkladı. Peki bu model nedir, Türkiye’ye örnek olması mümkün mü? Ekonomistler “otoriter rejim” ve nüfusun hızla yoksullaşması uyarısında bulunuyor.

KRONOS 14 Aralık 2021 EKONOMİ

Türkiye bir süredir Türk lirasının dolar ve euro karşısında hızla değer kaybettiği, enflasyonun yüksek seviyeye çıktığı, buna karşılık faizlerin düşürüldüğü bir para politikası yürütüyor. Toplumda büyük bir panik havası varken Recep Tayip Erdoğan yönetimindeki hükümet ve iktidar partisi AKP’nin kurmayları bu politikanın “bilinçli” olduğuna dair açıklamalar yapıyorlar. Son olarak Erdoğan, ekonomide “Çin modelini” baz aldıklarını belirterek, TL’nin değer kaybı da dahil son dönemdeki tüm olan bitenin bilinçli bir politikanın eseri olduğunu söyledi. Peki nedir bu Çin modeli, Türkiye’ye uyar mı? Çin’de kişi başına düşen milli gelir kaç?

Bu politika sonucu Türk Lirası’nın değeri dolar ve euro karşısında hızla erise de Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, yaptığı açıklamalarda düşük faiz politikasının olumlu sonuçlarının önümüzdeki süreçte alınacağının altını çiziyor. Ayrıca bu politikayı anlatırken daha fazla yatırım, üretim ve ihracat vurgusu yapıyor. Erdoğan’ın Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısında parti kurmaylarına ekonomideki yeni yol haritasını anlattığı, bu konudaki örneğin Çin modeli olduğunu söylediği iddia ediliyor.

Peki, hükümette yer alan birçok isim son günlerde sık sık “yeni bir şey deneniyor”, “ekonomide yeni bir model deniyoruz”, “yeni bir şey deniyoruz” savunduğu Çin modeli, Türkiye’yi içinde bulunduğu ekonomik çıkmazdan çıkarabilir mi?

‘DİBE DOĞRU BİR YARIŞ’

DW Türkçe’nin haberine göre; ekonomistler nüfus yapısı, yönetim şekli, ekonomik dinamikler ve eğitim kültürü tamamen farklı olan Çin’in örnek alınmasının Türkiye için büyük riskler barındırdığını düşünüyor. İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Prof. Dr. Murat Birdal’a göre Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konudaki vurgulamaları geçmişe dayanıyor. Önümüzde düşük ücret, yüksek nüfus ve yüksek ihracata dayalı bir modelin olduğunu söyleyen Birdal, “Erdoğan daha önce Hindistan örneği ile bu isteğini belirtmişti. Buradaki ortak özellik yoksul işgücü üzerinden rekabet gücünü arttırarak büyümeyi sağlamak. Zaten yakın dönemde yükselen enflasyonla eriyen alım gücü buna önemli ölçüde katkı sunuyor. Türkiye de rekabet gücünü büyük ölçüde buradan alıyor. Ancak dünya ekonomisinde ucuzun ucuzu her zaman çıkıyor. Burada dibe doğru bir yarış söz konusu. Ülkeler ücretleri düşürüp dünya ticaretinden daha fazla pay kapmaya çalışıyor ama nihayetinde nüfus yoksullaşıyor” ifadelerini kullandı.


 

‘OTORİTER BİR EKONOMİ ORTAMI DEMEK’

Prof. Dr. Murat Birdal Çin modelinin aynı zamanda Türkiye için otoriter bir ekonomi ve siyasi ortamı da beraberinde getireceğini belirterek şunları söyledi: “Bu modeller sadece otoriter rejimler altında uygulanabilir. Demokrasiden uzak, emeğin örgütlenmediği ve kimsenin hakkını alamadığı bir ortam yaratır. Nüfus hızla yoksullaşır. Emek kesimi düşük ücretlere karşı direnemez. Şimdi konuşulan Çin modeli de Türkiye için siyasi bir değişimi öngörüyor. Siz nüfusun yüzde 90’ını yoksullaştıracak bir modeli demokratik bir yönetimle zaten uygulayamazsınız.”

‘ÇİN DEVASA ÜRETİMLE BAŞARIYOR, TÜRKİYE NE ÜRETİYOR?’

Türkiye’nin Çin modelini uygulayacak bir ekonomik ölçeğe ve nüfusa sahip olmadığını belirten ekonomist Arda Tunca’nın bu konuda vurguladığı ilk nokta Çin’in sahip olduğu dinamikler oluyor. Çin’in çok farklı bir ekonomi dinamiği ile süreci yönettiğini anlatan Tunca, “Çin kendine özgü yöntemlerle kendini kapitalist dünyaya adapte etmiş bir ülke. 1978 yılında yapılan reform hareketleri ile kendini başka bir konuma getirdi. Dünyanın en büyük nüfusuna sahip ve yaptığı devasa üretimle dünyaya hitap ediyor. Ancak bunu yaparken eğitimi asla bir kenara bırakmamış. Nüfusun tüm dinamiklerini bu üretim süreci içerisinde planlamış. Eğer biz bugün uluslararası düzeyde rekabet edeceksek, Türkiye, katma değer üretecek, inovasyona hâkim üretim yapabilecek bir eğitim sunuyor mu?” diye konuştu.

Tunca, “Türkiye’nin sanayileşmesi için kur ve faizle oynamak yerine sanayide verim arttırıcı politikalar izlemesi gerekiyor. Türkiye bu şekilde davranarak bu sanayileşme hamlesini gerçekleştiremez” değerlendirmesini yaptı.

ÇİN’DE KİŞİ BAŞINA DÜŞEN MİLLİ GELİR 10 BİN 500 DOLAR

Türkiye, ekonomide ”Çin modeli” uygulamasına geçmeye hazırlanırken, Çin gibi ürünleri ucuza üretip Avrupa’ya satmak ve ülkeye döviz girdisi sağlamanın peşinde. Uzun yıllardır bu ekonomi modelini uygulayan Çin’de kişi başına düşen milli gelir son 20 yılda istikrarlı şekilde arttı. 2001 yılında kişi başına düşen milli gelirin bin 53 dolar olduğu Çin’de bu tutar, son 20 senede yüzde 897 oranında arttı.

Çin’de istikrarlı bir şekilde yükselen kişi başına düşen milli gelir 2020 yılında tarihi zirveyi gördü. 2020 yılında dünyanın en büyük nüfusuna sahip ülke olan Çin’de kişi başına düşen milli gelir 10 bin 500 dolara ulaştı.

‘TÜRKİYE’DE SURİYELİ VE AFGANLARDAN OLUŞAN UCUZ İŞ GÜCÜNÜ KULLANMAYI PLANLIYOR’

İnsan kaynağı noktasında Türkiye’nin Çin ile kıyaslanamayacağını söyleyen Arda Tunca, “Yapılan açıklamalarda Almanya ve Çin örneğinde dinamik işgücünden ve genç nüfustan bahsediliyor. Yani hükümet burada Türkiye’de şu andaki Suriyeli ve Afganlardan oluşan ucuz iş gücünü kullanmayı planlıyor. Eğer plan buysa çok ciddi bir problem daha var. Zaten var olan ortamda çoğu alanda kayıtsız ve ucuza çalışan sığınmacılar işgücü piyasasının dengelerini bozmuş durumda. Siz devlet olarak bu insanlara bir sosyal güvence sağlayamıyorsunuz. Ancak bunları insan kaynağı olarak görüyorsunuz” ifadelerini kullandı.


 

‘BU MODEL REFAH SUNMUYOR’

Ekonomistlere göre Çin’in uyguladığı ekonomik politikalarda geniş halk kitlelerinin refahtan aldığı pay ise azalıyor. Prof. Dr. Murat Birdal, “Bu model ülkenin nüfusuna refah sunmuyor. Tam tersine ülke nüfusunun yoksulluğu üzerinden besleniyor. Bunun orta ya da uzun vadede Türkiye’ye bir refah artışı sağlaması imkânsız. Gerçekliklerle uyuşmuyor. Şirketler daha düşük ücretlerle ve yüksek kârlılıkla çalışarak üretim yapacak belki ama gelir dağılımındaki bozulma daha da keskinleşecek. Burada sığınmacıların ucuz iş gücü olarak görülmesi de etkili” dedi.

HEM ZENGİNLİK ARTTI HEM DE EŞİTSİZLİK

BBC’de yer alan bir analize göre; 2019’da kuruluşunun 70. yıl dönümünü kutlayan Çin Halk Cumhuriyeti, dünyanın en büyük ekonomik güçlerinden biri. Ancak ülkede yaşanan dönüşüm sonucu hem zenginlik görülmemiş boyutlarda yayıldı hem de eşitsizlik derinleşti. 1979’da ABD ile Çin arasında diplomatik ilişkilerin yeniden kurulmasıyla ülke yabancı yatırımlara açıldı. Ucuz işgücü ve düşük kira maliyetinin sağladığı avantajlar nedeniyle yatırımcılar Çin’e para akıtmaya başladı.

ÇİN BU MODELDEN VAZGEÇMEYE ÇALIŞIYOR 

“Dünyanın atölyesi” haline gelen Çin’de bir yanda büyük varlık sahibi insanlar ve genişleyen bir orta sınıf görülürken, öte yanda çok sayıda yoksul köylü, kalifiye olmayan ve yaşlanan bir işgücü var. Başta kırsal ve kentsel kesimler arasında olmak üzere ülkede eşitsizlik giderek derinleşti.

Çin, uzun yıllardır sürdürdüğü ucuz iş gücü ve ihracata dayalı modelden yavaş yavaş uzaklaşmaya da çabalıyor bir yandan. Çin aynı zamanda Kuşak ve Yol Girişimi ile küresel ekonomik kalkınmada yeni ve büyük bir adım atıyor. Pekin yönetimi, “Yeni İpek Yolu” olarak da bilinen bu projeyle dünya nüfusunun neredeyse yarısını ve dünyada milli gelirin beşte birini oluşturan ülkeleri birbirine bağlamayı, dünya çapında ticaret ve yatırım bağlantıları kurmayı hedefliyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram