Erdoğan rejimi ‘Türkiye Mahkemesi’nde yargılanıyor: ‘Kaçırmalar devlet politikası’

İsviçre’nin Cenevre kentinde kurulan ‘Türkiye Mahkemesi’nde dün birçok önemli tanıklığın yanırısa önemli raporlar da kamuoyuyla paylaşıldı. Türkiye’deki kaçırma ve zorla kaybetmelerin “bir devlet politikası” olduğu vurgulandı.

KRONOS 22 Eylül 2021 GÜNDEM

Türkiye’de, yaşanan hak ihlallerine ilişkin, Belçika merkezli Van Steenbrugee Advocaten (VSA) Hukuk firması öncülüğünde Cenevre’de kurulan Turkey Tribunal (Türkiye Mahkemesi) ikinci gününde tanık anlatımları ve raporların sunulmasıyla devam etti.

Kaçırma ve zorla kaybettirmelere ilişkin tanık anlatımları ile başlayan mahkeme de ilk sözü kaçırılan Turgut Özal Üniversitesi çalışanı Avukat Mustafa Özben’in yaşadıkları anlatması ile başladı. Kendisini Gülen cemaati mensubu olarak tanıtan Özben, evden alışveriş yapmak için 30 dakikalığına çıktığını ama 93 gün sonra dönebildiğini söyledi. İstihbarat birimleri tarafından kaçırıldığını söyleyen Özben, tutulduğu yerde kendisine yapılan işkenceleri anlattı. İlk kez kaçırılan bir tanığın anlatımlarıyla MİT’in gizli kaçırma ve işkence merkezine dair detaylar da ortaya çıktı.

“KAÇIRMALAR DEVLET POLİTİKASI”

Daha sonra Ocak 2021 tarihinde İstanbul’da çarşı merkezinde kaçırılan Gökhan Güneş’in avukatı Sezin Uçar söz aldı. Müvekkilinin kaçırıldığı dönem gördüğü işkenceler nedeniyle hala tedavi gördüğünü ve bu nedenle mahkemeye katılmadığını söyleyen Uçar, kaçırma ve kaybettirilmelerin Türkiye ve özellikle Kürt illerinde sistemik bir politika olarak uzun bir dönemdir uygulandığını söyledi. Verilen mücadeleler sonucu devletin bu politikaların geriletildiğini ama son yıllarda yaşanan kaybettirme ve kaçırmalarla Türkiye’nin bu politikalarına kapı aralamaya çalıştığını dile getiren Uçar, bunu karşı ortak bir mücadele geliştirilmesi gerektiğini söyledi. Türkiye’de Güneş gibi son yıllarda son yıllarda kaçırılan çok sayıda insanın olduğunu ifade eden Uçar bu konuda devletin ilgili kurumlarının gerek kişilerin bulunması ve faillerinin yargılanması konusunda bir çaba içerisine girmediğini belirti. Uçar, “Kaçırmalar devlet politikası” ifadesini kullandı.

REŞİT OLMAYAN KIZINA TECAVÜZLE TEHDİT EDİLDİ

Daha sonra Pakistan’da bulunan PAKTÜRK adlı okulda öğretmen ve idareci olarak çalışan Mesut ve Meral Kaçmaz çiftleri kaçırılma hikayelerini anlattı. Kaçırıldıktan sonra özel bir uçakla Türkiye’ye getirildiklerini söyleyen Mesut Kaçmaz, istihbarat çalışanlarının kendisini istenenleri söylemediği taktirde “reşit olmayan kızlarına tecavüz etmekle” tehdit ettiğini söyledi. 17 gün boyunca bilinmedik bir yerde tutulduklarını anlatan Kaçmaz, kendilerine gözaltında işkence yapıldığını ifade etti. Kaçmaz, daha önce Türkiye’ye hükümetin davetlisi olarak sık sık geldiğini sözlerine ekledi.

Sürgün gazeteci Meltem Oktay da tanıklar arasında yer aldı.

KÜRT VE ERMENİ SORUNU

Bir dönem Uluslararası Gazeteciler Federasyonu Başkanlığı yapan Philippe Leruth, basın ve ifade özgürlüğüne ilişkin raporunu sundu. Türkiye’de Kürt ve Ermeni meselesinin her zaman için hassas bir mesele olduğunu belirten Leruth, bu konuyla ilgili konuşan ve yazan gazetecilerin tutuklandığını ve öldürüldüğünü söyledi. Türkiye’nin gazeteciler için bir cezaevi olduğunu söyleyen Leruth, Türkiye’de 2016 yılı öncesinde de basın ve ifade özgürlüğüne yönelik zaten baskıların olduğunu fakat bu tarihten sonra bu durumun daha da kötüleştiğini söyledi.

GAZETECİLİK FAALİYETİ YÜZÜNDEN CEZAEVİNDE TUTUKLANDI

Gazetecilik faaliyetleri nedeniyle yargılanan ve 3 yıl cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olan gazeteci Meltem Oktay, maruz kaldığı baskıları Türkiye Tribünali’nde jiri karşısında anlatıyor.

İşte açıklamalarından satır başları:

– Dicle Haber Ajansı’nda gazetecilik yapıyordum. Çözüm sürecinin ardından yaşanan çatışma ortamını ve sıkıyönetim uygulaması olan sokağa çıkma yasaklarını izlemek için Nusaybin’e gönderildim.

– Nusaybinde yaşananları 6 ay boyunca, insanların içinde yaşananları aktararak çalıştım.

– Nusaybin’in nasıl ağır silahlarla dümdüz edildiğini tüm dünya ile paylaştım. Benimle birlikte Nusaybin’e gelen dünya medyasından gazeteciler vardı, tamamına yakını ‘ajanlık’ suçlaması ile gözaltına alındı.

– Gözaltına alınan gazetecilere benim fotoğraflarım gösteriliyormuş. Bu sebeple daha dikkatli davranmaya çalıştım. 12 Nisan’da bir televizyon kanalına canlı yayın için bağlanmak için hazırlandığım sırada zırhlı araçlarla 15 özel harekat polisi kapımı kırarak evime gelindi.

– Aynı evi paylaştığım Uğur Akgül adındaki arkadaşımı yere yatırıp kafasını tekmelediler. Ben de başka bir polisin ‘Emniyete gidelim görüşeceğiz seninle, ben onu konuşturmasını bilirim. dedi.

– Bu yaşadıklarımın 15 temmuz öncesinde yaşandığını özellikle belirtmek istiyorum. Polisin 2 saatlik araması sonucu gazetecilik ialışmamda kullandığım kamera mikrofon bilgisayar gibi araçları suç delili olarak kayda alındı.

– Karakola götürdüklerinde bir kadın polisi tarafından iki kez ‘çıplak arama’ya maruz bırakıldım. Avukatım olmadan beni ‘Sohbet etme’ bahanesi ile ayrı bir odaya aldılar ve bana onlar için çalışmamı istediler, ben de reddettim.

– Polislerin ilk geldiği an çalıştığım yayın kuruşuşuna ‘gözaltına alınıyoruz’ diye mesaj atmıştım. Karakolda polis, ‘Dua et medyada haberin çıkmış, yoksa neler olacağı belli olmazdı’ dedi.

– İddianemde biri MİT ajanı olmak üzere 9 tanık benimle ilgili iifade veremiş. İ;lk mahkemede MİT ajanı hariç 8 kişi ‘verdikleri ifadelerin işkence altında alındığını’ söyleyerek geri çektiler.

– Hakkımda açılan ‘Örgüt üyesi’ davasından beraat ettim, ama propaganda yaptığım gereçkesiyle 4 yıl hapis cezasına çarptırıldım. Hapishaneyi daha önce tecrübe ettiğim için yurtdışına çıkmaya karar verdim. Bir grup mülteci ile BUlgaristan’a geçtim, orada yakalarak, üzerimizdeki herşeyimiz alınarak ‘Push-Back’ yapıldım. TÜrkiye’de yakalanarak yeniden hapse girdim.

– Cezamın bitmesine 2 ay kala tahliye edildim, Yargıtay’a giden dosyama, yazdığım haberler ve çektiğim fotoğraflar suç kabul edilerek yeni bir dosya daha eklendi. 15 Ocak 2020’de Yunanistan’a geçtim. Yunanistan benim için güvenli bir ülke değüldi, ardından 4 ülkeyi yürüyerek geçip iltica ettim.

Soru (Angelita Baeyens): Diğer medyanın yüzeysel haberler yaptığını söylediniz neden yüzeysel haber yapıldı sizce

Cevap: Yandaş gazeteci Nazlı Çelik bulunduğum ilöeye geldi, Zırhlı aracın içinde bir tur attırılarak polislerin korunmasında propaganda haberi yaptırıldı. Ben hak ve halk odaklı habercilik yapmayı tercih ettim

Soru (Angelita Baeyens): Şu an hangi mesleği yapıyorsunuz?

Cevap: Burada Medya haber portalında mesleğime devam ediyorum.

Soru (Dr. John Pace): 2016 öncesinde çalışmalarınızın bir risk oluşturduğuna, gözaltına alınabileceğinize dair bir uyarı aldınız mı?

Cevap: 1995’te babam tutuklanıp işkence gördü. Kürtler olarak çok çok öncesine dayanan bir baskı süreci yaşıyoruz. Ben zaten bunları bilerek ve okuyarak gazetecilik mesleğini seçtim.

Soru (Dr. Johann van der Westhuizen): Hangi terör örgütü ile ilgili bağlantılı olmakla itham edildiniz ve ne kadar hapiste kaldınız?

Cevap: PKK üyesi olmakla suçlandım. 3 yıl hapis yattım

Soru (Dr. Johann van der Westhuizen): PKK’ya üyemisiniz?

Cevap: Hayır üye değilim, üye de olmadm.

HABERCİLİK SUÇ HALİNE GETİRİLDİ

Gazeteci Cevheri Güven online olarak katıldığı mahkemede yaşadıklarını anlattı. Haberlerinden dolayı birçok kez yargılandığını ve şuana kadar farklı birçok örgüte üye olmakla suçlandığını söyleyen Güven, Türkiye’de iktidarı eleştirmenin, habercilik yapmanın suç haline getirildiğini söyledi. Güvenin ardından basına ve katılımcılara kapalı olarak hakimler bir tanığın anlatımlarını dinlemek üzere oturuma ara verdi.


 

Mahkeme bugün yargı bağımsızlığı, cezasızlık politikaları ile ilgili rapor ve tanık anlatımları ile devam ediyor.

Öte yandan, Avrupa Parlementosu İnsan Hakları Komitesi Başkanı Marie Arena @mariearenaps , @Turkey_Tribunal ‘e gözlemci olarak katıldığını ve Tribunal mahkemesinin Türkiye’nin insan hakları sicilini incelemek ve karara bağlamak üzere kurulduğunu ifade etti.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com