El-Kaide’nin müttefiki Taliban IŞİD’e karşı savaşan bir güce nasıl dönüştü?

70’li yıllarda doğan bir Afgan, bugüne kadar ölmediyse ve yaralanmadıysa, 90’lı yıllarda bir kaç yıl süren Taliban dönemi sayılmazsa ülkesinde hiç barış görmedi. Hala yurdunu terk etmek zorunda kalmamışsa bugünden sonra da kendisi ve çocuklarının barışı ne zaman görecekleri belli değil.

ÖMER MURAT 30 Temmuz 2021 HABER ANALİZ

Taliban savaşçıları Ferah bölgesindeki Bakva ilçesinde Molla Muhammed Resul Akhund adlı yeni atanmış liderlerini dinlerken görülüyor. 3 Kasım 2015. (JAVED TANVEER / AFP)

EL-KAİDE AFGANİSTAN’A NASIL YERLEŞTİ?

El-Kaide liderlerinden Usame bin Ladin Sovyet işgaline karşı direnen Afgan mücahitlerine katılan ilk Arap savaşçılar arasındadır. Suudi istihbaratıyla işbirliği halinde özellikle Arap gönüllülerin mücahit saflarına katılımını organize eder. Bu faaliyetler ABD ve Pakistan istihbaratının da gözetiminde gerçekleşir. 1989’da Sovyet kontrolündeki Celalabad şehrine düzenledikleri saldırının başarısız olması sonrası Suudi Arabistan’a döner. Bir kaç yıl içinde yaşanan Saddam Irak’ının Kuveyt’i işgali üzerine ABD Körfez’de askeri harekat başlatma kararı alır. Bin Ladin Amerikan askerlerinin bu harekat kapsamında Suudi Arabistan’a davet edilmesine karşı çıkınca 1991’de Suudi Arabistan’ı terkedip Sudan’a yerleşir, Riyad 1994’de onu vatandaşlıktan çıkarır. Haziran 1995’te Afrika Zirvesi için Addis Ababa’ya giden Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’e burada bir suikast girişimi tertiplenir. Bu teşebbüsten El-Kaide’yi sorumlu tutan Kahire’nin baskısı üzerine Sudan’ın kendisini 1996’da sınırdışı etmesi sonrası Bin Ladin elli kadar adamıyla Afganistan’a giderek Celalabad’a yerleşir ve vaktinin çoğunu şehrin güneyindeki dağlık bölgede yer alan Tora Bora’da kurduğu kampta geçirir. Bin Ladin’in Afganistan’a yerleşmesine o dönemde ABD ve Pakistan herhangi bir itiraz veya engellemede bulunmaz. O sırada bu şehir Taliban kontrolünde bir yer değildir, fakat bir kaç ay sonra Taliban orada da hakimiyet kurar. Böylece Taliban’la El-Kaide arasında ilk temas kurulmuş olur, o zamana kadar Molla Ömer dahil hiçbir Taliban lideri Bin Ladin’le tanışmış değildir.

Bin Ladin Ağustos 1996’da ABD’ye karşı cihat ilan eden bir manifesto yayınlayınca Taliban rejimi bundan dolayı uluslararası kınamaya maruz kalır. Bu nedenle Molla Ömer bir kaç ay sonra Bin Ladin’i Kandehar’a getirmesi için bir heyet gönderir, Bin Ladin katledileceği korkusunu taşıyarak da olsa bu davete iştirak eder. Molla Ömer’in niyeti El-Kaide’yle çatışmak yerine onu kontrol altında tutmaktadır. Bin Ladin’e Afganistan’da kalabileceğini söylemekle birlikte ABD’ye karşı cihat çağrılarını bırakmasını ister. Molla Ömer Suudi Arabistan’a da Bin Ladin’in kendisi aleyhine faaliyetlerde bulunmasına müsaade etmeyeceğine dair söz verir.

El-Kaide lideri Usame Bin Ladin’in Afganistan’da bulunduğu sırada çekilmiş bir fotoğrafı

Fakat Bin Ladin Molla Ömer’i dikkate almayarak 1998’de dünya çapında “cihat” ilan eden bir fetva yayınlar. Riyad buna tepki olarak Taliban’a yaptığı yardımları azaltır. Aynı yıl Kenya ve Tanzanya’da ABD Büyükelçiliklerine gerçekleştirilen terörist saldırılar üzerine Host’taki El-Kaide kamplarına Amerikan füze saldırıları düzenlenir. ABD’nin baskısı üzerine Suudiler Bin Ladin’i kendilerine teslim etmeyen Taliban’la ilişkilerini askıya alır. O zamana kadar Taliban’la diplomatik ilişki kuran zaten üç ülke vardır, diğerleri Pakistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’dir.

MOLLA ÖMER, BİN LADİN’LE NEDEN ÇATIŞMAKTAN KAÇINDI?

Molla Ömer, Bin Ladin’i niye karşısına almak istememiştir? Arap savaşçılar Sovyetlere karşı direniş sırasında Afgan halkı nezdinde ciddi bir sempati kazanmıştır. ABD’nin yaptığı son hava saldırılarını bağımsızlığının ihlali olarak gören halk tepkilidir. Keza Bin Ladin’in ciddi mali ve askeri yardımlarda da bulunduğu bilinmektedir. El-Kaide Taliban kültürüne nüfuz etmekte başarılıdır. Bu nedenlerle Molla Ömer için Arap savaşçılarla çatışmaya düşmek hiç istemediği bir durumdur. ABD’nin isteği üzerine Bin Ladin’i teslim etmesinin kendi prestiji üzerinde sarsıcı etkilerde bulunması kaçınılmazdır. Bununla birlikte Molla Ömer, 2000’de yeniden görüştüğü Bin Ladin’e ABD’ye herhangi bir saldırıda bulunmaması konusunda açıkça uyarıda bulunur. Bazı Taliban liderleri Bin Ladin’in rahat durmayacağını öngörerek Molla Ömer’e onu sınırdışı ederek özel toplanacak uluslararası bir İslami mahkemeye teslim etmesi tavsiyesinde bulunurlar. ABD kendisine iletilen bu öneriyi reddeder. El-Kaide gibi terörist örgütlenmelere evsahipliği yaptığı gerekçesiyle BM Güvenlik Konseyi 1999 ve 2000’de Taliban idaresindeki Afganistan’a yaptırımlar uygulama kararı alır.

TALİBAN’IN 11 EYLÜL TERÖR SALDIRISINDAN ÖNCEDEN HABERİ YOKTU

ABD’de tertiplenen 11 Eylül 2001 terör saldırılarına ilişkin Taliban’ın hiçbir bilgisi olmadığını bugün Amerikalı uzmanlar da kabul etmektedir. Nitekim Taliban hemen saldırıları kınamış ve sorumlularının cezalandırılması gerektiğini belirtmiştir. ABD Başkanı George Bush sonraki ay Taliban’a bir ültimatom vererek El-Kaide’nin tüm kamplarını kapatarak Bin Ladin’i teslim etmesini ister. Bunun üzerine Molla Ömer meseleye ilişkin bir karar almak üzere bir ulema şurası toplar. Taliban liderliği ultimatoma ne karşılık vereceğine ilişkin ikiye bölünür. Çünkü içlerinde El-Kaide’yle yakın ilişkileri olanlar olduğu gibi, hiçbir ilişkisi olmayanlar da vardır. İlişkisi olanlar arasında da bunu ideolojik değil pragmatik saiklerle yapanlar, sağladığı para ve silah desteği için örgütle temas içinde olanlar vardır. Taliban liderlerinin El-Kaide’nin yürüttüğü küresel terörist faaliyetlere yönelik ne ilgisi, ne de katkısı vardır ama örgütün topraklarında barınmasına müsaade etmektedirler.

11 Eylül 2001’de New York şehrinin meşhur Manhattan kısmında yer alan Dünya Ticaret Merkezi adlı iki ikiz gökdelen uçakla gerçekleştirilen terörist saldırılar sonucu yıkılmış, ABD Yönetimi saldırıyı El-Kaide’nin gerçekleştirdiğini açıklamıştı. (HENNY RAY ABRAMS / AFP)

Şura Molla Ömer’e o güne kadar yaptığı katkılar için Bin Ladin’e teşekkür ederek Afganistan’ı terketmesini söylemesi tavsiyesinde bulunur, fakat Afganistan’ı işgal etmesi halinde ABD’ye karşı cihat yürütülmesinin şart olduğunu duyuran bir fetva yayınlar. (Taliban yirmi yıl boyunca bu fetvaya dayanarak ABD’ye karşı savaşacak, Afganları da bu yönde teşvik edecektir.) Neticede Molla Ömer ertesi gün ilginç şekilde ulema şurasının Bin Ladin’e ilişkin tavsiyesini uygulamama kararı alır. Bin Ladin’i yargılanması için bir İslam devletine teslim etmeye hazır olduklarını ama ABD’ye vermeyeceklerini ve Bin Ladin’i ülkeyi terketmeye zorlamayacaklarını açıklar. Bu karar öncesinde Pervez Müşerref’in Kandehar’a gönderdiği Pakistan heyetinin Taliban liderine Amerikalıların blöf yaptıklarını, ültimatomu uygulamamasını tavsiye ettikleri bilinmektedir. Taliban ve El-Kaide içerisinde, Sovyetleri dize getirdikleri gibi ABD’yi de yenebilecekleri özgüvenine sahip olanlar vardır. ABD gibi gelişmiş askeri jetlere ve füzelere sahip bir güç karşısında Afgan dağlarının zannettikleri kadar kendilerini koruyamayacağı gerçeğini yaşayarak öğreneceklerdir. Bunun üzerine 7 Ekim’de ABD ve İngiliz askeri kuvvetleri Kuzey İttifakı’yla işbirliğiyle Taliban ve El-Kaide’ye karşı Afganistan’da işgal operasyonu başlatır. Bu harekât sonucu altı hafta içerisinde devrilen Taliban idaresi yerine Kabil’de Hamid Karzai’nin başına geçtiği bir hükümet kurulur.

TALİBAN’I YENİ REJİMDEN TAMAMEN DIŞLARKEN PEŞTUNLAR YABANCILAŞTIRILDI

Babası 1999’da Taliban tarafından suikaste uğratılmış olan Karzai saygın bir Peştun aşiretine (Popalzay) mensup olmakla birlikte uluslararası koalisyonun desteğiyle kurulan yeni rejimde Peştun hakimiyeti zayıflar ve Peştunların hiç istemediği şekilde yerel özerk yapılar güçlenerek devlet ademi merkeziyetçi bir yapıya bürünür. Başkent Kabil’in Pencşir’den gelen Tacikler tarafından işgal edilmesi Peştun’larda yeni idarede dışlanacaklarına dair endişeleri arttırır. Taliban’ın düşüşüyle mahalli savaş ağalarının gücü artar, oysa Taliban’a başta popülerlik kazandıran husus bunları sindirmiş olmasıdır. ABD Kuzey İttifakı’nın birer parçası olan bu savaş ağalarını Taliban’a karşı güçlendirme siyaseti izler. Karzai Peştunlardaki dışlanmışlık duygusunu gidermek üzere önemli adımlar atacak olmakla birlikte baştaki bu yanlış kurgunun yol açtığı komplikasyonları tamamen ortadan kaldıramayacak, Taliban gibi Peştun çoğunlukta güçlü desteği olan bir hareketin bu şekilde dışlanması büyük bir başarısızlıkla sonuçlanacaktır. 2001’den itibaren Taliban yönetici kadrosu Pakistan’a çekilerek özellike Karaçi gibi şehirlerde ve sınır bölgelerinde yeniden örgütlenip Afganistan’daki yeni rejime karşı ayaklanmaya liderlik etmeyi sürdürür. ABD destekli Afgan hükümetleri tüm rejimi baştan aşağıya saran “yolsuzluk” sorununa çözüm geliştiremeyecek, bu da halk nezdindeki meşruiyetlerini giderek daha da azaltacaktır.

Pakistan’ın Afganların yoğun olarak yaşadığı Ketta şehrinde, El-Kaide lideri Usame bin Ladin 2 Mayıs 2013’de ölümünün ikinci yılında anılırken… Yüzlerce kişinin katıldığı bu etkinlik Taliban’ı da destekleyen Jamiat Ulema-e-Islam adlı partinin üyelerince düzenlenmiş. (BANARAS KHAN / AFP)

En geç 2009 itibariyle hastalığı dolayısıyla fiilen idareyi yürütemez halde bulunan Molla Ömer’in Nisan 2013’de öldüğü halde bunun Temmuz 2015’de duyurulduğu düşünülmektedir. Onun yerine geçen Ahtar Mansur Mayıs 2016’da Pakistan sınırından geçerken ABD’nin insansız hava aracıyla düzenlediği saldırı sonucu ölür. Mansur’un öldüğünde büyük ölçüde Afganistan’da üretilen uyuşturucunun satışının organize edilmesi yoluyla elde ettiği malvarlığının 2 milyar doları bulduğu tahmin edilmektedir ki Dubai’de bulunan bu serveti yüzünden örgüt içinde de yoğun eleştirilere maruz kalmıştır. Servetin büyüklüğü Taliban’ın kontrol ettiği bütçenin çapına ilişkin de ciddi bir fikir vermektedir. Mansur’dan sonra Taliban liderliğine Hibetullah Ahundzade gelmiştir. ABD gibi bir güce karşı savaşılırken iki kez lider değişimi yaşandığı halde Taliban’da bir bölünme veya çözülme olmamıştır.

IŞİD’LE ÇATIŞMANIN HİKAYESİ

Taliban’ın 2010’dan itibaren ABD’yle müzakereler yoluyla bir uzlaşmaya varılmasına açık olduğu işaretleri vermesi üzerine buna karşı çıkan El-Kaide’yle zaten güçlü olmayan ilişkileri iyice marjinal seviyeye düşer. El-Kaide’nin düşüşü sonrası onun yerine talip olan IŞİD’la ilişkileri ise oldukça gerilimlidir. IŞİD lideri Ebu Bekir el-Bağdadi Aralık 2014’de yaptığı açıklamada Taliban’a ağır eleştiriler getirerek (henüz öldüğü bilinmeyen) Molla Ömer’in cahil olduğunu, Pakistan’ın kuklası haline geldiğini söyler. IŞİD Afganistan’a Pakistan Talibanı üzerinden girer. Afgan Talibanından farklı bir örgütlenme olan Pakistan Talibanı, Pakistan ordusuyla savaş halindedir ve İslamabad’ı karşısına almak istemeyen Afgan Talibanının kendisiyle ilişkiyi tamamen kesmesi nedeniyle radikal cihadi selefiliği benimseyerek IŞİD’le yakınlaşmıştır. Aynı adı taşımaları kafa karışıklığına yol açabilse de gerçekte iki farklı örgüt sözkonusudur. 2014’den itibaren Pakistan Taliban’ından Afganistan’a sığınanlar kendi örgütlerini, bayrak ve üniformalarını bırakarak bu ülkedeki IŞİD yapılanmasını kurar. Onlara katılanlar arasında Afgan Talibanıyla sorunlar yaşayarak ayrılanlar da bulunur. IŞİD liderliği bu Afgan şubesini “Horasan Vilayeti” olarak adlandırmaktadır. IŞİD Kabil’deki ABD destekli hükümeti zayıflatacak şekilde mezhepsel çatışmayı arttırmak maksadıyla özellikle Şiilere yönelik terör faaliyetleri düzenlemektedir. Hazaralar kendilerini hedef alan IŞİD’a karşı bir koruma elde etmek maksadıyla Taliban’la yakınlaştı, böylece taraflar arasında daha önceki çatışmalardan kaynaklanan “kan davaları” ve sorunlar da büyük ölçüde giderilmiş oldu. İran ve Taliban arasında kurulan yakın ilişkinin Afganistan iç siyasetindeki önemli yansıması budur.

Bir Afgan mücahidi ABD savaş uçakları tarafından El-Kaide’nin Tora Bora bölgesindeki kamplarının yoğun şekilde bombalanmasını uzaktan seyrediyor. 13 Aralık 2001 tarihli bir fotoğraf. (ROMEO GACAD / AFP)

IŞİD’in Afgan şubesi Haziran 2015’te doğrudan Molla Ömer’i hedef alan bir video yayınlayarak “iki halife” olamayacağını, birinin ortadan kaldırılması gerektiğini ilan eder (IŞİD liderinden farklı olarak Molla Ömer hiçbir zaman dünyadaki Müslümanların tümüne halifelik iddiasında bulunmamıştır. Burada IŞİD’in bir çarpıtması sözkonusudur.) Mansur bir kaç gün sonra cevaben açık bir mektup yayınlayarak “Eğer Afganistan’a müdahale etmeyi sürdürürseniz Taliban kendini savunmak için harekete geçecektir” uyarısında bulunur. Bunun üzerine kendilerine karşı çıkmanın dinen suç olduğunu iddia eden IŞİD sözcüsü, militanlarına Taliban’a karşı “merhamet göstermemeleri” talimatı verir.

İlginç şekilde IŞİD de ABD’nin yaptığı hatayı tekrarlayarak Taliban’ın Afganistan’ın çoğunluğunu oluşturan köylü, kasabalı nezdinde ne denli tutulduğunu gözardı eder. Merkezi dışarıda yabancı bir örgütlenme olan IŞİD’in Taliban’ın halk nezdindeki popüleritesini aşırı dini söylemlerle sarsabileceği zannı boşa çıkar. Mansur IŞİD’le savaşmak üzere hızlı harekete geçen özel kuvvet birlikleri oluşturur. Sonraki altı ay boyunca üst üste ağır mağlubiyetler alan IŞİD ücra dağ köşelerine çekilmek zorunda kalır. Ahundzade Afganistan’daki IŞİD varlığını Taliban’a karşı doğrudan bir tehdit olarak gördüğü için bu harekatları devam ettirir, özellikle 2018’de IŞİD Taliban karşısında ağır kayıplara uğrar. Öte yandan bu dönemde Taliban’la birlikte (ama aralarında koordinasyon olmadan) ABD ve Afgan ordusu da IŞİD’e karşı savaş halindedir. Taliban böylece IŞİD’i kendilerine yönelik büyük bir tehdit olarak gören İran, Rusya ve ABD gibi ülkelere, uluslararası terörizmi destekleme niyeti olmadığı, ülkede bu tür grupların barınmasına veya güçlenmesine müsaade etmeyeceği mesajı verir.

ABD ordusuna ait CH-47 Chinook marka bir askeri helikopter 19 Şubat 2003’de Bagran Vadisine inerken… Burası ABD ordusunun Taliban ve El-Kaide militanı, destekçisi veya sempatizanlarına karşı, köy köy, hatta ev ev aramalar yaparak yoğun operasyonlar yürüttüğü bir bölgedir.  (DAVID SWANSON / AFP)

ABD TALİBAN’A DİZ ÇÖKTÜREMEYECEĞİNİ KABULLENDİ

ABD öncülüğündeki Batı koalisyonunun askeri güçleri 2001’den bu yana ülkede bulunmakta, Afgan hükümetine özellikle Taliban’a karşı destek vermektedir. Buna rağmen diz çöktürtülemeyen ve giderek güç kazanan Taliban bugün ülkenin en az üçte ikisini kontrolü altında tutmaktadır. ABD Yönetiminde Taliban’a karşı savaşın kazanılma ihtimali kalmadığı kanaati son yıllarda iyice yerleşmiştir. Taliban’a diz çöktüremeyeceğini kabullenen ABD “düşmanla” masaya oturmanın en akıllıca yol olduğuna karar verir. Özellikle 2016’da başkan seçilen Trump, ekonomik kriz ortamında Afganistan için artık para harcamak istemediğinden Pentagon’a ABD ordusunun bir an evvel ülkeden çekilmesi için baskıda bulunur. Bir yıl kadar süren müzakerelerden sonra ABD ve Taliban temsilcileri Şubat 2020’de bir anlaşmaya vardılar: Buna göre Mayıs 2021 itibariyle ABD liderliğindeki tüm uluslararası güçler Afganistan’dan çekilecek, Taliban ise ABD ve müttefiklerini tehdit eden El-Kaide, IŞİD gibi terörist grupların ülkede barınmasına izin vermeyecektir. Başkan Biden, Trump döneminde yapılan bu anlaşmaya sadık kalacağını belirtmekle birlikte çekilme tarihini bir kaç ay uzatarak tüm ABD askerlerinin 11 Eylül 2021 itibariyle ülkeden ayrılacağını açıkladı, halihazırda bu çekilme büyük oranda tamamlanmış durumdadır.


Bu haberler de ilginizi çekebilir:

 

20 yıldır süren savaşın faturası ağırdır: Ölen Afganların sayısının en az yarım milyona ulaştığı düşünülmektedir. Bunların 65 bini polis ve askerdir, 135 bin güvenlik görevlisi de yaralanmıştır. Taliban’ın kayıpları da tahminen 100 bin ölü, 150 bin yaralıdır. Yerini yurdunu terkedip başka ülkelere veya şehirlere göçedenlerin sayısı ise en az 2 milyon kişidir. Tüm savaş boyunca 2 trilyon dolar harcadığı hesaplanan ABD’nin ordusundan ise 2488 asker ölmüş, yaklaşık 21 bini yaralanmıştır.

70’li yıllarda doğan bir Afgan, bugüne kadar ölmediyse ve yaralanmadıysa, 90’lı yıllarda bir kaç yıl süren Taliban dönemi sayılmazsa ülkesinde hiç barış görmedi. Hala yurdunu terketmek zorunda kalmamışsa bugünden sonra da kendisi ve çocuklarının barışı ne zaman görecekleri belli değildir.

[Sonraki makale: Taliban’ın İslam anlayışı nedir? Türkiye ile benzer yönleri var mı?]

p.s. Bu konuları ayrıca Taliban Afganistan’da iktidarı devraldıktan sonra Kronos TV’nin Dünya Hali programlarında ele aldım: Afganistan’da kim kazandı, kim kaybetti? ve Yeni hükümeti kuran Taliban hâlâ kara kutu.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram