‘Çocuk yalan söyler, uydurur’ diyerek cinsel istismarı görmezden geliyorlar’

Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Avukat Müjde Tozbey Erden, Elmalı davası örneğinden hareketle Türkiye’de çocuk istismarı davalarında neler yaşandığını Kronos'a anlattı:

EYLEM YILMAZ 01 Temmuz 2021 SÖYLEŞİ

Elmalı Davası’nda iki çocuğun istismarıyla suçlananların tahliye edilmesi kamuoyunda büyük tepki yarattı. Tepkilerin ardından Aile Bakanlığı “takipçisi olacağız”, Adalet Bakanlığı ise “Mahkeme heyeti hakkında inceleme başlatıldı” açıklamalarında bulundu.

Türkiye’de Elmalı davasında yaşananlar ilk değil. Çocuk istismarı davalarında benzer sonuçlar ortaya çıkıyor. Bu sorunun temel nedenini Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği Başkanı Avukat Müjde Tozbey Erden’le konuştuk.

Sorularımızı yazılı olarak yanıtlayan Av. Erden’e göre temel problem “’çocuk yalan söyler, uydurur’ görüşü.”: “Çocukların önemsizleştirilmesi, değersizleştirilmesi söz konusu” diyor.

Yasalar ve uygulamalardaki sorunlar noktasında, “Çocuk İzlem Merkezleri’nde dinlenmesi gerekiyor. Burada çocuğa yalnızca adli görüşmeci soru sorabilir. Ancak maalesef bu merkezler birçok ilde mevcut olmadığından, büyük şehirlerin birçok ilçesinde bile çocukların ifadeleri karakolda Çocuk Şubede yeterli donanıma sahip olmayan kolluk görevlilerince alınıyor. Bu da birçok önemli noktanın gözden kaçırılmasına, yazıya dökülememesine neden oluyor” diyen Erden dördüncü yargı paketinde yer alan “kuvvetli delil aranacak” maddesinin ise sorunu çözemeye yetmeyeceğine dikkat çekiyor: “Çocukların beyanları esas alınarak,  kuvvetli şüphenin varlığı yeterli görülmeli ve soruşturma bu şekilde yürütülmelidir.”

Elmalı davası örneğinden hareketle Türkiye’de çocuk istismarı davalarında neler yaşanıyor? Yaslarda ve uygulamalarda eksiklikler neler ve neler yapılmalı? Bu davaları takip eden bir sivil toplum kuruluşu olarak ne gibi zorluklarla karşılaşıyorlar? Medyada çocuğun haklarını gözetmeden yayınlanan haberler çocukları ve davaları nasıl etkiliyor?

Bu ve bunun gibi birçok sorumuza yanıtları için söz Av. Müjde Tozbey Erden’de…

Elmalı davasında iki çocuğun anne, üvey baba, dayı başta olmak üzere 10 kişi tarafından istismara uğradığı kanıtlı olmasına rağmen Ocak tahliye edilmeleri kararı hukuken nasıl mümkün olabildi?

Bu davada 6 ve 10 yaşındaki iki çocuk, anneleri ve annelerinin arkadaşları tarafından cinsel istismara maruz kalmışlardır. Durumun farkına varan babaanne, Antalya Barosu Çocuk Hakları Komisyonundan destek isteyerek davanın açılmasını sağlıyor. Sanılanın aksine daha önceden Ocak 2021 tarihindeki duruşmada anne ve arkadaşları tahliye oluyor. Duruşma 17 Eylüle ertelendi.

Çocukların beyanları her defasında sosyal hizmet uzmanı tarafından alındı. Adli tıp tarafından çocukların cinsel istismara maruz kaldığına dair raporlar verildi. Tüm bunlara rağmen bu raporlar dikkate alınmayarak, çocuklara yapılan istismarın boyutu çok basitmiş gibi, sanıklar tahliye edildi. Fakat sanıkların tahliye olmaları, beraat ettikleri anlamına gelmiyor. Dava halen sürüyor. Tahliye olmaları, sanıkların nitelikli cinsel istismardan değil; basit nitelikli cinsel saldırıdan dolayı ceza alabileceklerinin göstergesidir.

 Türkiye’de buna benzer birçok skandal kararlar çıktığına zaman zaman tanıklık ediyoruz. Buradaki temel problem nedir?

Bu olayda çocuğun söylediklerinin reddiyesi, inanılmaması söz konusu. Oysa ki çocuklar cinsel istismar olayında saklama amacı dışında, nadiren yalan söylerler. Çocukları dinlemek, onların ifadelerinin doğru olduğu ön kabulleriyle işe başlamamız gerekiyor. Zira çocuklar cinselliği kavrayabilecek yaşta olsalar bile, bizzat yaşamadan, olaylar ezberletilse dahi her defasında benzer şekilde ayrıntılı olarak ifade vermeleri mümkün değildir.

Tüm bunlara rağmen çocukların beyanlarının esas alınmamasının asıl nedeni “çocuk yalan söyler, uydurur” görüşü. Yani çocukların önemsizleştirilmesi, değersizleştirilmesi söz konusu. Feodal ve gerici bir düzende kadın ve çocuklara yönelik şiddetin dozunun ve oranının özellikle arttırılmaya çalışılmasının tek sebebi var. Kadın ve çocukları baskı ve zorbalıkla yönetmeye ve idare etmeye çalışmak. Kendi hayatlarındaki yaşamsal haklarını kullanmalarını önlemeye çalışmak, kendi hayatlarının özneleri olmasını önlemek…

 “KIZLIK ZARI YIRTILMADI DİYE İSTİSMARCI BABA BERAAT ETTİ”

Çocukların beyanı yeterli görülmeli mi? Görülmemenin dayanakları ne oluyor?

Cinsel istismar davalarında mağdur küçüğün yalan söylemeye yol açabilecek davranım bozukluğu bulunmadığı sürece beyanlarına itibar edilebileceğini tıbben ve hukuken kabul etmek durumundayız.

Ancak buradan çocukların beyanları kesinlikle doğru olarak alınmalı şeklinde yorum yapılmamalıdır. Yapılması gereken çocukların beyanları göz önünde bulundurularak, çocuk yararı gözetilerek soruşturma başlatılması, adli tıptan, psikiyatristten rapor aldırılması ve delillerin bu çerçevede araştırılmasıdır. Soruşturma süresince çocukların beyanlarının doğruluğu bu şekilde ortaya çıkacaktır.

 Duruşmalarda neler yaşanıyor? Hiç unutamadığınız, sizi çok etkileyen bir duruşma/dava anısını bizimle paylaşabilir misiniz?

Derneğimizin takip ettiği Ankara’da yaşanan bir olayda Bölge Adliye Mahkemesi mağdur küçüğün kızlık zararının yırtılmaması sebebiyle istismarcı babayı beraat ettirmişti. Öncelikle çocuğun vücudunda fiziksel bulguların bulunmaması istismarın olmadığı anlamına gelmez. Bu nedenle teşhiste en önemli belirleyici etkenin küçüğün ifadesi olduğu ön kabulü ile işe başlamalıyız.

“İSTİSMARCILAR YASAL BOŞLUKLARI BİLİNÇLİ BİR ŞEKİLDE KULLANIYOR”

4’üncü yargı paketi şu an gündemde ve “çocuğa cinsel istismar suçlarında kuvvetli delil aranacak” maddesi tartışılıyor. Siz bu maddeyi nasıl değerlendiriyorsunuz?

Yargı paketinde çocuğa yönelik cinsel istismar suçlarında somut delil bulunması şartı getirilmeye çalışılmakta. Oysaki istismar Mağduru çocukların maalesef çok büyük bir kısmında fiziksel bulgular nadiren ortaya çıkmaktadır. Ya da istismarcı tarafından iz bırakılmayacak derecede eylemler gerçekleştirilmekte. Artık onlar da ne yapacaklarını öğrendiler. İstismarcılar yasadaki boşlukları bulmaya çalışıp gayet bilinçli bir şekilde bunları kullanıyorlar.

Bu nedenlerle çocuk istismarlarında çocukların beyanları esas alınarak, kuvvetli şüphenin varlığı yeterli görülmeli ve soruşturma bu şekilde yürütülmelidir. Küçük yaştaki çocukların böylesine ayrıntılı ifadelerle rızadışı cinsel birlikteliklerini anlatması olayları bizzat yaşamadığı sürece mümkün değildir. Defalarca yaşadığı istismarı anlatmasını beklemek çocuğa tekrar tekrar aynı süreci yaşatmak anlamına gelmektedir. Maalesef ki böyle olmuyor.

Çocuk istismarının önüne geçmek için mevcut yasalarda ve uygulamalarda eksiklikler neler ve neler yapılmalı?

Yasalarımız uygulanmalı, Türk Ceza Kanunumuz, Çocukların Cinsel Sömürü ve Cinsel İstismara Karşı Korunmasına İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi ve ilgili sözleşmelerimizde çocuklarımızı korumak için yeterince yol gösterilmekte, ceza yaptırımı uygulanmaktadır. Ancak ülkemizde çocuklarımızı korumayı amaçlayan bir sistem ve bakış açısı olmadığı için yasalarımızda uygulanmamaktadır. Bu nedenle Elmalı davası gibi olaylar ile çok karşılaşmaktayız.

“ELMALI DAVASI HAKKINDAKİ İNCELEME ŞİDDETE ENGEL DEĞİL”

Devletin en acil atması gereken adımlar neler?

Devletin attığı somut bir adım olmadığı için öncelikle yasayı uygulaması gerekiyor. Çocukların yüksek yararı gereğince mevzuatı uygulamaya geçirmesi, herhangi bir keyfiyetin mümkün olamaması için kamu görevlilerine yönelik çalışmalar yapması gerekiyor. Zaten istismar suçlarının cezaları arttırıldı son yıllarda, şartlı salıverilme süreleri de cinsel suçlara diğer suçlara oranla yüksek örneğin. İstismarcıların aflardan yararlanmaları da kolay değil. Buna rağmen suç işlenme istatistikleri her geçen yıl katlanarak büyüyor. Çözüm cezaları artırmak veya korkulan bir gündem olan idamda da değil.

Öte yandan Bakanlığın “takip ediyoruz” açıklaması da yeterli değil. Hatta Bakanlığın bu açıklamayı yapması ikiyüzlüce bir tutum. Bakanlık tarafından Ensar Vakfı’nda ortaya çıkan cinsel istismarda “Bir kereden bir şey olmaz” denilerek gerçek yüzlerini ortaya çıkarmışlardı. Bugün Elmalı Davası’nın bu kadar yoğun tepki ile karşılaşması nedeniyle bakanlık inceleme başlattığını söylemiştir. Biz incelemeden önemli bir şey çıkmayacağını biliyoruz. Elmalı Davası hakkında inceleme başlatmak, ülkemizdeki şiddete maalesef engel değil.

Hukukun etkisi ancak hayata geçirilebilindiğinde görülür. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak mağdur çocukların haklarını temsilen buradayız, bu mücadeleyi büyütmek zorundayız. Yalnızca hak mücadelemiz sürerse ülkemizin aydınlık yüzleri çocuklara şiddetten arınmış bir ülke sözünü verebiliriz.

Topluma ne gibi yükümlülükler düşüyor?

Her geçen gün artış göstermekte olan çocuk istismarlarının önüne geçebilmek için toplum dinamiklerinin değişmesine ihtiyacımız var. Sahip olduğumuz haklar yalnızca yasa metinlerinde yer aldıklarında etkisiz kalmaktadırlar. Hukuku etkili kılan şey, onu hayata geçirebilmektedir. Hukuku yaşanılır ve etkili kılan da, onun için mücadele edenlerdir. Hak mücadelesi sürdükçe dünyamızın şiddetten arınabileceğini biliyoruz.

“Yasaların savcılık ve  hâkimler tarafından işletilmediğini görüyoruz”

Siz bu alanda çalışırken ne gibi zorluklarla karşılaşıyorsunuz?

Maalesef ki Türkiye’de halen kamu görevlilerine bu konuları anlatmakta çok zorlanıyoruz. Bütün çabamız çocuğun yaşadığı deneyimi ispatlamak noktasında kilitleniyor. Hukukçular olarak bir suçun failinin savunma hakkının çiğnenmesi en son istediğimiz şey elbette, ancak burada çocuğun yalan söylediği değil, yaşadıklarının gerçek olma ihtimali çıkış noktamız olmalıdır.  Bütün bu değerlendirmeler ışığında aslında yasal düzenlemelerin varlığını, ancak yetersiz kalabildiklerini, daha da acısı savcı ve hâkimler tarafından işletilmediğini görüyoruz. Biz her geçen yıl yargı içtihatlarının gelişmesini beklerken yine aynı peşin hükümlerle karşı karşıya geliyoruz.

Çoğunlukla en basit konularda bile büyük tartışmalar yaşamak zorunda kalıyoruz. Örneğin İstanbul Çatalca’da bulunan bir köyde aynı aileden dört çocuğun istismar edildiği derneğimize ihbar edildi. Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak avukatlarımız derhal çocukların en yakın ÇİM’de (Çocuk İzlem Merkezi) dinlenilmesi için savcıyla görüşmeye gitti. Burada savcı maalesef çocuklara oldukça uygunsuz sorular yağdırdı, üstelik odayı boşaltmadı. Oysaki çocukların bir an önce Kanuni Sultan Süleyman Eğitim Araştırma Hastanesi’nde dinlenilmeleri gerekiyordu. Hemen müdahale ederek bunu sağladık ancak orada bilinçli biri olmasa, Derneğimiz olaya müdahale etmeseydi uygun koşullar yaratılmayacaktı.

Bu tarz olayların normalleşmemesi gerekiyor. Yasal düzenlemelere uymanın değil, uymamanın norm haline geldiğini görüyoruz. Bırakın küçük çocukların haklarını, yetişkin bireylerin bile hakları için her daim mücadele etmesi gereken bir düzende yaşıyoruz. Çocuk haklarını korumak, onların yaşadıkları mağduriyeti ortaya çıkarıp cezalandırılmalarını sağlamak için el birliğiyle yargının tüm unsurlarının çalışması gerektiğini düşünüyoruz.

“İfadesinin karakolda alınması birçok önemli noktanın yazıya dökülememesine neden oluyor”

Geçtiğimiz yıllarda mağdur çocukların yargı mercileri tarafından dinlenilmeleri ve korunmalarına yönelik henüz halen yeterli olmasa da yasal düzenlemeler yapıldı. Ana kural olarak Çocuk Koruma Kanunu ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nda işlenen suçun etkisiyle psikolojisi bozulmuş mağdur çocuğun bir kere dinlenebileceği hakkında hüküm eklendi. Kural olarak psikolojisi bozulmuş çocuğun ifadesinin birden fazla kere alınmaması gerekmektedir.

Çocuğun yaşadığı mağduriyetin yargıya intikal ettirildiği ilk anda alınan ifadesinde veya çocuk hakkındaki diğer işlemler sırasında, çocuğun yanında sosyal hizmet, psikoloji, psikiyatri, tıp veya eğitim alanında uzman bir kişi ile kendisine atanmış bir vekil, avukat bulundurulmalıdır. Polis veya asker tarafından ifadesi alınamaz. Yasal düzenlemelerde bu mevcut. Ayrıca uzman eşliğinde ifadesi alınan çocuğun özel bir görüşme odasında veya Çocuk İzlem Merkezleri’nde dinlenmesi gerekiyor. Burada çocuğa yalnızca adli görüşmeci soru sorabilir. Ancak maalesef bu merkezler birçok ilde mevcut olmadığından, büyük şehirlerin birçok ilçesinde bile çocukların ifadeleri karakolda Çocuk Şubede yeterli donanıma sahip olmayan kolluk görevlilerince alınıyor. Bu da birçok önemli noktanın gözden kaçırılmasına, yazıya dökülememesine neden oluyor.

Size yine bir çocuk istismarı davasında istismarla suçlanan kişi tarafından dava açılmıştı. Bu gibi durumlarla sıklıkla karşılaşıyor musunuz? İstismarcıların sözlü ya da fiziksel şiddetiyle karşılaştığınız oluyor mu?

Evet, Konya’da yaşanan bir olayda heyet raporu ile çocuğumuzun ruhsal durumunun bozulduğu kanıtlanmıştır. Buna rağmen bir süre sonra mahkeme tarafından istismarcı baba, tahliye edilmiş,  bu durum da anne ve çocuklarının korku ile ifadelerinden geri dönmelerine sebep oldu. Baba beraat eder etmez de hakkımda  “iftira ve hakaretten” şikâyetçi olmuştur. Cinsel istismarcı babayı serbest bırakan adalet sistemimiz, çocuklarımızı yalnız bırakmayan insanları suçlu durumuna düşürmektedir.

Medyanın çocuk istismari davalarına yaklaşımı sizce nasıl? Çocuğun haklarının yeterince gözetildiğini düşünüyor musunuz? Elmalı davasından ses kayıtlarına kadar birçok şey yaygınlaştı örneğin. Medyada çocuğun haklarını gözetmeden yayınlanan haberler çocukları ve davaları nasıl etkiliyor? Paylaşabileceğiniz bir örnek olur mu?

Bu konuda Önce Çocuklar ve Kadınlar Derneği olarak İstanbul Barosu ile aynı görüşteyiz. Bu tür olaylar kamuoyunda infial yarattığında baronun Çocuk Hakları Merkezi tarafından hazırlanan çok değerli bir bilgi paylaşımı oluyor. Medyada çocuklara ait görüntüler, ses kayıtları, çizdikleri resimler, ailelerine ait paylaşımlar yer almamalıdır. Çocukların yüksek yararı gözetilmeli ve unutulma hakları olduğu unutmamalıdır. Sırf kamuoyunda tanınırlık yaratmak adına davayla ilgili çok detaylı paylaşımlar yapılmamalıdır. Medya da çok okunurluk uğruna bu duruma kapılmamalıdır diye düşünüyoruz. Bu anlamda bazı haberlerin etraflıca düşünülmeden, hassasiyetle yaklaşılmadan hazırlandığını söyleyebilirim.

Elmalı davasını başından beri takip ettiğini bildiğimiz Antalya Barosu da aynı değerlendirmeyi yapmış ve çocuklara ait çizimlerin medyada paylaşılmamasını savunmuştur. Az önce de anlattığımız gibi cinsel istismar davalarında mağdur küçüğün beyanlarına itibar edilebilir ve başkaca delillerle desteklenmesi şartı yoktur. Çocuklar bizzat yaşamadığı veya öğretilmediği sürece 12 yaşın altındaki çocukların cinsellik üzerine konuşmaları mümkün değildir. Hukuken ve tıbben her ikisi de istismar teşkil eder.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Kadınlar ve çocukların korunması, yaşam haklarına müdahale edilmemesi, vücut bütünlüklerine zarar verilmemesi ancak sınıfsız bir toplumda mümkündür. Erkek egemen ve feodal gerici bir sistem ile şiddetin son bulması mümkün değildir. Çünkü bu sistem, şiddetin sürmesi ile kadınlarımızı ve çocuklarımızı baskıladığını düşünmektedir. Bizler bu düzeni değiştireceğiz. Mücadelemiz son bulmayacak.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com