ABD ile Suriye krizi: Çıkan kısmın özeti

SITKI ÖZCAN 16 Ekim 2019 GÖRÜŞ

Son bir haftadır Washington’da yaşanan gelişmelerin hızına yetişmek mümkün değil. Türk-Amerikan ilişkilerinin bu denli hararetli olduğu, Türkiye’nin ABD gündemine bu kadar yoğun bir şekilde oturduğu bir zaman dilimi yakın tarihte olmamıştı.

Suyun her iki tarafında da ne yapacağı kestirilemez, bir sonraki adımı tahmin edilemez liderlerin olması kuşkusuz bu hareketliliğin en büyük nedenlerinden biri.

Fitili ateşleyen, geçtiğimiz hafta Beyaz Saray’ın alışılmadık bir pazar gecesi açıklamasıyla, ‘Türkiye’nin uzun zamandır planladığı Suriye harekatını gerçekleştireceğini ve bu yüzden ABD askerlerinin bölgeden çekileceğini’ duyurması oldu. Açıklamayla birlikte Demokrat Cumhuriyetçi tüm çevreler ayağa kalktı. Kararı neredeyse eleştirmeyen kalmadı. Ertesi sabah Trump, Twitter hesabı üzerinden paylaştığı bir mesajla Beyaz Saray kararını yineleyip Suriyeli Kürtlere ‘Başlarının çaresine bakmalarını’ söyleyince olanlar oldu. Emekli askerler, eski diplomatlar, uzmanlar birbiri ardına sert açıklamalarla bu açıklamaları kınadı. Üç önemli argümanı vardı bu insanların genelde: “Beyaz Saray, IŞİDle mücadelede önemli rol oynayan Suriyeli Kürtleri ortada bıraktı. Bir daha bize kim güvenip müttefikimiz olur?”, “Türkiye adına savaşan Suriyeli radikaller sivil halka karşı bir katliama girişebilir” ve “Türkiye’nin operasyonu, YPG tarafından kontrol altında tutulan 10 binin üzerinde IŞİD’li mahkumların serbest kalmasına neden olabilir”.

Trump’ın en yakın destekçileri Senatör Lindsey Graham ve Senato Çoğunluk Lideri Mitch McConnell, bizzat kendi atadığı eski IŞİDle Mücadele Özel Temsilcisi Brett McGurk, ABD eski Merkez Ordu Komutanı Joseph Votel gibi üst düzey isimler bu endişeleri dillendiren isimler arasında yer aldı. Bölgedeki Amerikan askerlerinin dahi, Beyaz Saray’ın bu kararından duydukları rahatsızlık basına yansıdı.

Erdoğan’ın tabanını ciddi şekilde etkilemeye başlayan ekonomik kriz, eski yol arkadaşlarının birbiri ardına kuracağı dillendirilen siyasi partiler ve son seçimde büyükşehir belediyelerini kazanan muhalefetin hareketlenmesinden duyduğu rahatsızlıkla, yani iç siyasi nedenlerle giriştiği bu operasyon, ABD kamuoyundaki tepkiler nedeniyle bir kaç gün içinde Donald Trump için de bir iç siyaset meselesine dönüştü. Ülkedeki tepkileri dindirmek için bu sefer Türkiye’yi hedef aldı, Türk hükümeti çizdiği sınırlar içinde kalmazsa ekonomilerini çökertmekle tehdit etti.

ABD başkanının bu sözleri, bu sefer Türk kamuoyunu Suriye operasyonu etrafında birleştirdi. Belki ülke içinde bile çok tartışılacak bir mesele, Trump’ın bu tehdidiyle küçük bir ‘Kurtuluş Savaşı’na dönüştü. ABD başkanının ‘Türk ekonomisini çökertme’ iddiası, Erdoğan’a aslında ABD başkanından aldığı izinle giriştiği bir harekatı, sanki ABD başkanına karşı yürütüyormuş gibi bir kahramanlık destanı hediye etti.

Beyaz Saray’ın, durmayan tepkiler üzerine sonunda gelip dayandığı nokta, ‘Biz Türkiye’ye hiçbir zaman yeşil ışık yakmadık’ oldu. Eğer başkan Donald Trump’ın Türkiye’ye operasyon için yol verdiğini ifade eden paylaşımları hala Twitter hesabında durmasaydı belki ABD kamuoyu bu söyleme inanabilirdi fakat şu haliyle hükümetin bu resmi söylemi Washington’daki kafa karışıklığını ortaya koymaktan başka bir işe yaramıyor.

ABD yönetiminde şu an kafalar gerçekten çok karışık. ABD askerinin boşalttığı yere gelip Rusların yerleşmesi, IŞİDli mahkumların bir bir kaçtığı haberlerinin gelmesi, sivil halka yönelik şiddet görüntülerinin ekranlarda dönmeye başlaması denklemi iyice karıştırıyor. ABD kamuoyu ise yönetimin tam aksine, Türkiye’nin Suriye operasyonuyla ilgili net bir fikir birliği içinde. Pek çok konuda sert farklılıklarla birbirinden ayrılan kesimler bu konuda neredeyse tamamen birleşmiş durumda. Türkiye’nin giriştiği harekata destek veren herhangi bir siyasetçi, uzman, yazar, çizer, düşünür bulmak imkansıza yakın Amerika’da. Cumhuriyetçilerin en şahin kanadıyla, Demokratların en uç fikirlileri aynı düşünüyor. ‘Barış Pınarı’ operasyonu, Türk kamuoyunu Erdoğan’ın arkasında, ABD kamuoyunu ise Türkiye karşısında birleştirdi. Türk halkı, sınır ötesi bir terör operasyonu olduğunu düşünüyor harekatın, Amerikalılar ise ‘işgal’. Başkan yardımcısı Mike Pence dahi dünkü konuşmasında Türkiye’nin Suriye topraklarında bir işgal harekatına giriştiğini söyledi. Dışişleri açıklamalarında, Beyaz Saray’ın beyanlarında, haberlerde, yorumlarda, senatör paylaşımlarında Barış Pınarı operasyonu hep ‘işgal’ olarak geçiyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu ifadeyi kullanan Avrupalı liderleri ‘3 milyon göçmeni otobüse bindirip kapılarına göndermekle’ tehdit etmiş olabilir ama Amerika’da durum bu.

Zaten Erdoğan’ın benzer bir tehditvari yaklaşımı ABD’ye karşı gösterme ihtimali de düşük. Bunun altında da başkan Donald Trump’ın kestirilemez siyaset tarzı yatıyor. Erdoğan, uzun süredir ABD Başkanının bu tahmin edilemezliğine oynuyor. Sadece Suriye meselesinde değil, pek çok konuda Trump’ın şahsi olarak gönlünü hoş tutup kapalı kapılar arkasında, ABD bürokrasisini bypass ederek istediğini alacağı umudunu taşıyor. Suriye operasyonu başladığı günden bu yana, Trump’ın onca ağır ithamına, tehdidine, hatta yaptırımlarına rağmen Erdoğan’ın ağzını açıp tek kelime etmemiş olması bundan. Ötesi, Trump’ın çok sert açıklamalarını bile, “Kendi ülkesinde çok yoğun baskı olduğu için mecburen bizim hakkımızda böyle şeyler söylüyor” mealindeki sözlerle geçiştirmesinin nedeni bu.

İki liderin kestirilemezliği arasında kesilip biçilen, yerle bir edilen de yıkılmış şehirler, masum halklar, kadınlar, çocuklar ve topyekün bir insanlık oluyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com