‘Muhalefet kazanırsa soğanın kilosu 30 TL olmaz; reçeteleri hazır’

Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu Kurucu Genel Başkanı, yazar Abdullah Aysu, bir ‘tarım ülkesi’nde soğanın nasıl 30 lira olabildiğini Kronos’a anlattı: Muhalefetin kazanması halinde tarım ile ilgili reçeteleri hazır. Teşhisi var. Üstelik bu teşhis büyükşehir belediyeleri aracılığıyla denenmiş, meyveleri alınmış neticeler.

ÖZLEM ERGUN 27 Nisan 2023 SÖYLEŞİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan Şubat 2022’de “Elbette hayat pahalılığının yol açtığı sıkıntılar vardır, elbette sokakta, tezgâhta canımızı yakan fiyat artışları vardır, emin olun bunların hepsi de geçicidir, konjonktüreldir, bu döneme mahsustur” demekten, “Bu ülkede ne soğan derdi var, ne patates derdi var. Bu ülkede dert olan ne varsa biz onları çözdük zaten” demeye yaklaşık 1 yıl içinde geldi.

Toplumun neredeyse tamamını oluşturan dar gelirlilere ‘az bekleyin, düzelecek’ diyerek sabır talep eden Erdoğan, 1 yıl sonra bugünlerde soğan 30 lira olmuşken ‘yok öyle bir şey’ diyen bir inkâr aşamasında.

Erdoğan’ın bakanı Nebati de, kilosu 300 liraya gelmiş geçmiş et için “Koyun eti ucuz ama kokusundan dolayı tercih edilmiyor” diyerek benzer bir inkâr telinden çalmayı sürdürüyor. Sanki kokmasa tercih edilebilecekmiş, damak tadı tek derdimizmiş gibi.

Demirel’in “Meseleleri mesele etmezseniz mesele kalmaz” demesi gibi, bazı şeyler hiç değişmiyor işte.

Biz mesele ettik ve Çiftçi Sendikaları Konfederasyonu (ÇİFTÇİ-SEN) Kurucu Genel Başkanı, yazar Abdullah Aysu’ya sorduk. Artık ekilmeyen milyonlarca hektar tarım alanı, borç batağındaki çiftçinin tam yarısının işi gücü bırakmak zorunda kalması, şirketlerin insafına terk edilmiş tarım alanlarının akıbeti, önlenemez yükselişini sürdüren gıda enflasyonu…

KILIÇDAROĞLU: İSTANBUL MODELİNİ TÜM TÜRKİYE’YE UYGULAYACAĞIZ

Türkiye’de Tarım Politikaları, Tarladan Sofraya Tarım , Avrupa Birliği ve Tarım, Küreselleşme ve Tarım, Topraksızlar 25 Yaşında  ve Gıda Krizi kitaplarının yazarı Aysu, tarım kenti bile olmayan İstanbul’da İBB’nin hayata geçirdiği hamlelerin çiftçiliği desteklediğini ve tarımı arttırdığını söyledi.

“2019’da İstanbul’da 719 bin dekar arazi işleniyorken, İBB’nin uyguladığı tarım politikalarından sonra bu oran 2022’de 768 bin dekara çıkmış” diyen Aysu, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun “İktidar olmamız halinde İstanbul tarım modelini bütün Türkiye’de uygulayacağız” sözünü hatırlatarak tarım konusunda muhalefetin deneyimli olduğunu belirtti.

Sözü, “Nasıl oluyor da bir ‘tarım ülkesi’nde soğan 30 lira olabiliyor?”u sorduğumuz Aysu’ya bırakıyoruz.

ÜRETİM GİRDİLERİ İTHAL EDİLİYOR

Resmi rakamlar son 20 yılda Türkiye’deki tarım alanlarının milyonlarca hektar azaldığını, çiftçilerin ise yüzde 48 gibi dramatik bir oranda tarımı terk ettiğini söylüyor. Çiftçilerin en çok şikâyet ettiği konuların başında artan girdi maliyetleri var. Maliyetler neden artıyor, çiftçilerin içine yuvarlandığı açmazın boyutları nedir?

Evet. Türkiye’de çiftçiler tarafından ekil(e)meyen arazi miktarı Belçika yüzölçümüne eşit, yani 3,5 milyon hektar civarında. Çiftçiliği bırakanların sayısı sizin belirttiğiniz gibi yarıya yakın. Bunun önemli nedenleri var elbette, en başında da üretim girdi fiyatının artması geliyor. Üretim girdileri birçok nedenden dolayı artıyor.

Sırasıyla söyleyecek olursak üretim girdilerinden mazotun tamamı ithal ediliyor. Gübre hammaddesinin yüzde 95’i dışarıdan ithal ediliyor. Yem hammaddesinin yüzde 60’ı dışarıdan ithal yoluyla sağlanıyor. İçerde bu fiyatlarla rekabet edecek, piyasayı düzenleyecek bir kurum yok.

Geçmişte kamuya ait 27 adet yem fabrikası vardı ve yurdun bütün bölgelerine dağılmış, yem fiyatlarını regüle ediyor, kalitesini düzenliyordu. Gübre fabrikaları vardı, yine hem piyasayı düzenliyor hem kalitenin düşmesinin önüne geçiyordu. Bunlar özelleştirildi. Piyasa düzenleme işi sadece kâr amaçlı kurulan şirketlere kaldı. İlacın tamamına yakını nerdeyse ithal ediliyor.

Bir de ülke ekonomisi iyi yönetilemeyince döviz kuru yükseldi, üretim girdi hammaddesi konusunda dışa bağımlı oluşumuz sonucunda girdi fiyatlarının artışı engellenemiyor. Elektriğin fiyatını şirketler ve suyun fiyatını sulama birlikleri serbest piyasa koşullarında belirliyor, fiyatların belirlenmesinde kamunun garantör rolü bile yok. Dolayısıyla fiyatın yükselmesi engellenemiyor.

Girdi fiyatları serbest piyasa koşullarında belirleniyor fakat üretilen ürünlerin fiyatları kamu (devlet) tarafından ve sözleşmeli üreticilikle şirketler tarafından düşük belirleniyor, baskılanıyor. Hasad dönemi dışarıdan ürün ithalatı ile çiftçi fiyatlarının daha düşük belirlenmesi gibi kıskaçlar çiftçiyi üretimden ve çiftçilikten vazgeçirmektedir.

DEVLET ÇİFTÇİYİ DEĞİL ÇİFTÇİ DEVLETİ, BANKALARI DESTEKLİYOR

Yine resmi rakamlara göre, üreticinin Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalara kredi borcu 2022 yılında 250 milyar liraya yaklaştı. Çiftçiler, tarımı destekleme iddiasındaki devlet kredilerinin yeni ve daha fazla borç anlamına geldiğini söylerken burada ortaya çıkan tablo nedir?

Tarım Kanunun 21’nci maddesi, “Çiftçilere verilecek destek gayrisafi milli hasılanın yüzde 1’den aşağı olamaz” demektedir. Bu kanun 2006 yılında çıkarıldı, 2007 yılında uygulamaya konuldu. Uygulamaya konulduğu 2007 yılından bu yana destekler kanunun öngördüğü oranda dağıtılmadı, bazı yıllar yarısı, bazı yıllar yarıdan bile az verildi. Aynı zamanda destekler dağıtılması gereken yıl içinde değil, bir yıl gecikmeli verildi hep.

Bu politikalar neticesinde çiftçiler zorunlu olarak özel bankalara, Tarım Kredi Kooperatiflerine ve üretim girdisi satışı yapan bölgelerindeki bayilere borçlanmak zorunda bırakıldı. Kredi çekmek zorunda kalan çiftçilerin kredilerine şirketler faiz uyguladı. Fakat devlet desteği eksik verdiği gibi bir yıl gecikmeli verdiği desteğe faiz uygulamadı. Durum böyle olunca devlet çiftçiyi düzgün desteklemeyerek, çiftçilerin bankaları, bayileri ve Tarım Kredi Kooperatiflerini desteklettirmiş oldu.

Aslında bu destekleme politikası ile çiftçi, devleti, bankaları, ilaç, gübre, yem bayilerini ve Tarım Kredi Kooperatiflerini destekleyen haline getirildi.

80’DEN BU YANA SERBEST PİYASA

Meclis’te çıkarılan ve Tarım ve Orman Bakanlığı’nın 24 Mart’ta ‘devrim’ diye duyurduğu 422 sayılı bir kanun var. Tarım ve orman alanlarında şirketlerin hakimiyetinin yasal olarak tesis edileceği belirtilen düzenleme tam olarak ne anlama geliyor? Türkiye’de tarımda şirketleşmenin vardığı yer neresi?

Serbest piyasaya geçildiği 1980’den bu yana uygulanan başat politika tarımın şirketleştirilmesi, çiftçiliğin ortadan kaldırılmasıdır. Bu konuda devlet-şirket birlikteliği epey yol aldı. Hükümetlerin tarım politikaları nedeniyle üretim girdilerinin piyasasını belirlemede şirketler alternatifsiz kaldı. Şirketler bu konuda emellerine ulaştı. Daha önce söylediğim gibi üretilen ürünlerin piyasa fiyatlarını belirlemede de devlet-şirket işbirliği başarılı oldu. Fakat bunun sonucunda çiftçiler arazilerini ekemez duruma geriledi, çiftçiler meslekleri olan çiftçiliği bırakmak zorunda kaldı.

İşte bu 422 sayılı kanun ile çiftçinin ekememek durumunda kaldığı toprakları şirketlere kiralamak, geride kalan çiftçilerin -halen devam eden- şirketlerin ihtiyaçlarına göre üretim yapmaları için devletin izin verdiği ürünlere sadece üretim izni verilerek çiftçilerin üretim hakkı elinden alınıp, şirketlerin ihtiyaçlarına göre üretim yapma koşulu getiriliyor. Bu koşullarda üretim yapabilen çiftçiler de yalnızca sözleşmeli üreticilikle şirketlerin ihtiyaçları oranında ve istedikleri fiyatta ürettirmek için şirketler lehine çiftçiler aleyhine çıkarılmış bir kanun.

TARIM ŞİRKETLEŞTİRİLDİ: ZAPT-U RAPT TARIMI… KÖLELİK KOŞULLARINDA ÜRETİM 

Şöyle özetleyebiliriz: serbest piyasa koşulları adı altında devlet-şirket işbirliği ile önce çiftçiyi üretemez duruma getir, sonra o toprakları şirketlere kirala, üretime zar-zor devam edenlere şirketler için sözleşmeli üretme zorunluğu koş, hangi şirket için ne üretilecekse bakanlık kanalıyla sadece ona izin ver, “zapt-u rapt tarımı-köle koşullarında üretim sistemi” zincirini köylünün boynuna tak…

NEO-LİBERAL POLİTİKALAR TÜM DÜNYADA: TARIM ŞİRKETLEŞTİRİLDİ

2003-2021 yılları arasında 118 milyar dolarlık tarımsal ürün ithalatı yapan AKP, tarımı dışa bağımlı hale getirdi. Türkiye artık Meksika’dan nohut, Kanada’dan mercimek, Yunanistan’dan pirinç, Ukrayna ve Rusya’dan buğday ithal ediyor. Bu tablonun kazananı üreticiler ve tüketiciler olmadığına göre kim/kimler kazanıyor?

Tarımı şirketleştirmek, çiftçiliği ortadan kaldırma politikaları sadece Türkiye’de uygulanmıyor, dünya genelinde uygulanıyor. Bu politikanın anayasası Dünya Ticaret Örgütü- DTÖ tarafından yazıldı. DTÖ Gümrük Tarifeleri ve Ticaret Genel Anlaşmasının- GATT son toplantısında Uruguay’da kararlaştırıldı. Ve DTÖ Marakeş’te 1995 yılında kuruldu. DTÖ’ye imza atarak üye olanlar neo-liberal politikaları kabul etmiş sayıldı.

Gelişmiş ülkeler için 5 yıl, az gelişmiş ülkeler için 10 yıl içinde gümrüklerini sıfırlama koşulu getirildi. Bu zamana kadar ülkelerin temel gıda maddelerinin ticareti ağırlıklı olarak devletler arasında yapılıyordu. Yurttaşı için temel gıda maddesi sağlamak ülkeler için prestijdi. Atılan bu imzalarla kamu bu görevinden alıkonuldu, kara gün için elinde stok bulundurmak da kaldırıldı. Gıda ihtiyaçlarının temini küresel şirketlere bırakıldı, devletler devre dışı bırakıldı.

Gelişmiş ülkeler çiftçilerini destekleyerek ve küresel şirketlerini sübvanse ederek dünya gıda piyasası, küresel tarım-gıda ve ecza şirketlerinin kontrolüne geçti. Çiftçilerini yeterince destekleyemeyen az gelişmiş ülkeler şirketler tarafından belirlenen bu dünya fiyatları karşısında rekabet edemedi, bu şirketlerin pazarı oldular. Temel gıda maddelerinde kendine yeterlilikten çıktı ithalatçı ülke oldular. Buradan çıkışın yolu-çaresi DTÖ’nün AoA Tarım Anlaşmasından Türkiye’nin imzasını çekip tarımını bağımsız biçimde, kendi gerçekliğine uygun biçimde uygulaması ile mümkündür.

ANKARA’DA ÜRETİLEN SOĞAN İSTANBUL’A GELENE KADAR 7 YERE UĞRUYOR

Dünyada gıda fiyatları son 1 yılda yüzde 20,5 oranında düşerken Türkiye’de yüzde 67 arttı. Nerede duracağını bilmediğimiz bir seyirle de artmaya devam ediyor. Soğan artık 30 lira. Bu, bir ‘tarım ülkesi’nde nasıl mümkün olabiliyor?

Eğer üretim girdileri böyle yüksek devam eder ve önlenemezse, çiftçi yeterince desteklenmez ve üretim girdileri sübvanse edilmezse, ürün tedarik zinciri kısaltılmazsa gıda fiyatları düşmez. Düşmesini de beklememek lazım. Yalnız ürün fiyatları çiftçiden kaynaklı yükselmemekte.

Örneğin Ankara Polatlı’da üretilen bir soğan İstanbul’daki bir yurttaşın evine-mutfağına gelene kadar, 7 ayrı yere uğramakta, uğradığı her yerde çiftçiden alış fiyatının üzerine aracılar kârını, devlet vergisini, haller rüsumunu eklemekte fiyatlar yükselmekte. Fiyatın düşmesi için mesafenin kısaltılması, aracısız bir sistemin inşa edilmesi halinde hem fiyatlar düşer, hem karbon ayak izi azalır, hem de küresel iklim krizi azaltılır.

İBB’NİN TARIM UYGULAMALARI SONUÇ VERDİ

CHP lideri Kılıçdaroğlu, ‘Bay Kemal’in tahtası’ serisinin tarım ve hayvancılığı gündeme getirdiği videolarının sonuncusunda “Çiftçilerimizi, zarar ettirmeden hem gıda fiyatlarını düşüreceğiz hem de gıda güvenliğimizi hızla sağlayacağız” dedi. Ülkenin tarım politikalarındaki yapısal değişikliklerin ‘zurnanın zırp dediği yer’ olacağını söylüyorsunuz? Kastınız nedir? Tarım alanındaki bu topyekün çöküşten çıkış için yeni iktidarı nasıl bir sınav bekliyor?

Muhalefetin kazanması halinde tarım ile ilgili reçeteleri hazır. Teşhisi var. Üstelik bu teşhis büyükşehir belediyeleri aracılığıyla denenmiş, meyveleri alınmış neticelerdir. Örneğin İstanbul bir tarım kenti olmamakla birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin tarımda yaptığı hamleler çiftçiliği azaltmamış, arttırmıştır. Bunu TÜİK verileri kanıtlamakta.

TÜİK verilerine göre 2019 yılında İstanbul’da 719 bin dekar arazi işleniyorken, İBB’nin uyguladığı tarım politikalarına göre bu oran 2022 yılında 768 bin dekara çıkmış. İBB’de yönetim AKP de iken İstanbul’da çiftçi var fakat destek hiç yok, yeni yönetim yani CHP yönetiminin ilk yılında çiftçilere destek verme kararı alınıyor (2019 da) ve 693 çiftçiye destek veriliyor, 2023’de verdiği destek ve yaptığı teşvik ile şu an 8226 çiftçi (bunun 1300 küçük balıkçı) üretim yapmaktadır.

Üretim desteği verilen bu çiftçilerin ürettikleri ürünleri aracısız biçimde tüketici ile buluşturmak için biri Anadolu yakasında diğeri Avrupa yakasında olmak üzere çiftçilere pazar yeri tahsis etmiş, 3 yıldır başarılı biçimde sürdürmektedirler. Başka bir deyişle üretimden pazarlamaya aracısız sistem örneklerini oluşturmuş, uygulamakta.

MUHALEFET TARIM KONUSUNDA HAZIRLIKLI, DENEYİMLİ 

Aynı pazarlarda çiftçilerin Türkiye genelindeki örgütlenmelerini teşvik etmek amacıyla çeşitli illerdeki üretici kooperatiflerine de bu pazarlarda yer sağlanmış, tüketici ile doğrudan buluşturulmuş. Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçtiğimiz hafta Çatalca’da yaptığı çiftçi mitingini izledim. Kılıçdaroğlu; “İktidar olmamız halinde İstanbul tarım modelini bütün Türkiye’de uygulayacağız” sözünü verdi. Yani tarım konusunda muhalefet hazırlıklı ve deneyimli. İktidar ise açıkladığı 10 maddelik müjdesinde tarımın şirketleşmesi politikalarını sürdüreceklerinin altını çiziyor.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com