Cannes’dan ödülle dönen Merve Dizdar’ın portresi: Sabırlı ve cesur

Cannes'da En İyi Kadın Oyuncu ödülüne layık görülen Merve Dizdar, hayatının planını kimseye emanet etmeyecek kadar cesur ve bilinçli. Muhtemel ki, tek satırla bile olsa yanıt vermeyecektir sataşmalara. Nerede kaldıysa oradan devam edecektir yoluna.

BERKE KAYA 28 Mayıs 2023 PORTRE

Merve Dizdar, Kuru Otlar Üstüne filmindeki rolüyle Cannes'da En İyi Kadın Oyuncu Ödülü'nü almıştı. (FOTOĞRAF: VALERY HACHE / AFP)

Bu yıl 76’ıncısı düzenlenen Cannes Film Festivali’nin beşinci gününde, Nuri Bilge Ceylan’ın Kuru Otlar Üstüne filmi dünya prömiyerini yaptı. Herkes puslu havada pusuya yatmış, Ceylan’ın ikinci kez Altın Palmiye’ye uzanacağını bekliyordu. Ancak, anlı şanlı film eleştirmenlerimizin dahi aklına gelmeyen başımıza geldi (!) ve kıyafet seçimi, makyajı tartışılan Merve Dizdar, En İyi Kadın Oyuncu ödülünü aldı. Bu ödülü layık görülen ilk Türk oyuncu olarak da sinema tarihimize geçti.

Ödülle birlikte bir dokunulmazlık zırhına kavuşan Merve Dizdar, pek çok kişinin elindeki horgörü oyuncağını kırdı. Artık vasat altı şeyler yazmak için aşırı çaba sarf etmeleri gerekecek.

Bu hazin bir durumdur; ne var ki bir Türkiye gerçeğidir.

Sinema serüvenine Mehmet Eryılmaz’dan aldığı bir kamerayla başlayan Nuri Bilge Ceylan için de benzer şey söylenebilir. Hiç telaş etmeden, disiplinli ve kararlı davranarak uzun sayılamayacak sürede kendini kabul ettirdi. Ama…. Akıllıca davranıp dışardan ülkeye girmeyi başardı. Yurtdışında layık bulunduğu önemli ödüllerle Türk sinemasına daha girmeden ülke sinemasını dünya çapında temsil eden saygın bir isim halini aldı.

Musab Ekici, Deniz Celiloglu, Ebru Ceylan, Nuri Bilge Ceylan, Merve Dizdar, Ece Bağcı ve Erdem Şenocak Cannes’da… (FOTOĞRAF: DEPOPHOTOS)

Merve Dizdar ise hayli iştahlı tüketim kültürümüzün dişine uygun bir ‘malzeme’ olarak görüldü. İki istisnai durum hariç: İlki Direklerarası Seyirci Ödülü, ikincisi Afife Jale Tiyatro Ödülü… İkisi de aynı yılda, yani 2017’de yazıldı hanesine.

Farkında mısınız; ikisi de tiyatro ödülü. Oysa tiyatro oyunculuğu ile sinema oyunculuğu farklı şeylerdir. Birinde abartı, diğerinde doğanllık öndedir. Birinde jestler, mimikler, eylemler, diğerinde sadelik ve ima…

Merve Dizdar, belki de bu yüzden başlarda hep ‘konuk oyuncu’ olarak girebildi uzun metrajlara. Fark edilmesi için sabretmesi, çok sabretmesi gerekti.

O da, Nuri Bilge Ceylan gibi sabırlıydı neyse ki…

Sabırlı ve inatçı.

 

HEM ALAYLI HEM MEKTEPLİ

Erken yaşta oyunculuğu kafasına koymuş; çocuk oyunlarıyla sahne tozu yutup Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi oyunculuk Bölümü’nde okumuş. Yetinmemiş, Kadir Has Üniversitesi’nde ileri oyunculuk programında yüksek lisans yapmış.

Üstelik tiyatroya da, sinemaya da aynı yılda ‘merhaba’ demiş: 2010.

İlk oyunu Çok Yaşa Dünya. Bugün de oynanan bu oyunu yazıp yöneten: Volkan M. Sarıöz. Bir Semaver Kumpanya çalışması…

İlk (dizi) filmi Kavak Yelleri. Bir Kanal D yapımı. Dawson’s Creek bir uyarlaması. Saliha rolünde. Yardımcı oyuncu. Öyle ki, tanıtım bültenlerinde dahi adı okunmuyor.

İlk uzun metraj (Bir Ses Böler Geceyi), iki sene sonra geliyor. Ahmet Ümit’in aynı adlı eserinden uyarlanan filmde başrol.

Filmin yönetmeni Ersan Arsever İsviçre’de yaşıyor. Reklam yönetmeliği yapmış uzunca süre. Romandaki anlar arasındaki geçişleri beğeniliyor. Ancak Alevi kültürünün ritüellerine yabancı. Film de biraz belgesel gibi zaten.

Çıkan hiçbir eleştiride Merve Dizdar’dan söz edilmiyor.

Zaten film, 13 hafta sonunda sadece 18 bin 658 kişi tarafından izleniyor ve toplam 149 bin 129 lira hasılat yapıyor.

ALTI YILDA ÜÇ FİLM

Eğer vazgeçmiş olsaydı, muhtemelen onun varlığıyla, oyunculuğuyla anlam kazanmış nice dizi, nice film, nice oyun olmayacaktı. Olanlar da ‘böyle’ olmayacaktı.

Film kariyeri bir başrol ile başlayan Merve Dizdar, ikinci filmi olan Mandıra Filozofu’nda yardımcı.

Üçüncü filmi olan Yok Artık 2’de de yardımcı.

Üstelik ilk filminin üzerinden 6 yıl geçmiş.. Altı yılda üç filmde oynamış. Hiçbirinde seyirci üzerinde bir izi yok.

Böyle gelmiş böyle gidecek değil ya… 2017 yılına iki film sığdırıyor Merve Dizdar. İkisinde de başrolde. Ancak bu iki film (Organik Aşk Hikâyeleri ile Körfez) gişede zayıf.

Dikkat çeken ise şu: Oynadığı filmler bir şekilde edebiyatla bağı olan filmler. Çalıştığı yönetmenler farklı mutfaklardan gelip özgün sofralar kurma derdindeler…

Mesela Körfez. Senaryoda Ahmet Büke’nin imzası var. Büke bilhassa öyküleriyle blinen ve sevilen bir yazar.

Şunu demeye getiriyorum: Merve Dizdar yalnız sabırlı ve inat değil, aynı zamanda arayış içinde de… Farklı ve özgün işler arıyor.

İşte tam da bu zamanda, yani 2017’de iki ödül geliyor peş peşe…

Sonra da Yılmaz Güney gibi; bazı filmlerde, bazı oyunlarda oynamak adına bazı (?) film ve dizilere katlanıyor. O dizilerde popülerlik kazandıkça kendini geliştirebileceği işlere zaman ayırıyor.

Masumlar Apartmanı

Nitekim, yayınlandığı dönemde hayli ses getiren Masumlar Apartmanı dizisi böyle bir çalışma. ‘Gülben’ karakterine hayat veren Dizdar, o rol yüzünden depresif bir ruh haline girdiğini itiraf ediyor: “Beş gün set vardı, her günü travma, her gün ağlıyordum. Ben her sabah perdelerimi açarak güne başlarım normalde. Çekimler sürerken fark ettim ki, perdeleri açmıyorum, karanlıkta oturuyorum. O derece etkiliyor beni rol. Kendimi ne kadar korusam da bir depresyona sürüklüyor. Buna rağmen Masumlar başıma gelmiş en güzel şeylerden biri.”

Merve Dizdar Cannes’da ödülüyle… (FOTOĞRAF: PATRICIA DE MELO MOREIRA / AFP)

İŞÇİ ÇOCUĞU, KOLAY ŞIMARMIYOR

Hem alaylı hem mektepli biri Merve Dizdar; bundandır ki, empati nedir biliyor. Oyunculuktaki karşılığını biliyor. Diyor ki: “Bence empati bir oyuncunun en önemli silahı. Bu bende fazla var ve zor bir şey. İnsanı daha iyi anlamayı sağlıyor ki, bizim işimiz de insanı anlamak. İşim bittikten sonra oynadığım karakteri bırakamadığım için belki de Gülben bu kadar farklı ve üzerine hâlâ konuşabildiğimiz bir karakter olmuştur.”

Şurası açık: Bunca ısrarlı, bunca sabırlı oluşunda işçi çocuğu oluşunun payı yüksek. Kolay şımarmıyor. Ne yaptığını bilincindi. Oyunculuktan beklentisi, genelin beklentisiyle örtüşmüyor:

“Ün seni böyle yaptı, diyorlar; ama hayır, ün beni bir şey yapmadı. Yapamaz da, çünkü ün benim yol göstericim değil. Ben ünlü olmasaydım da mesleğimi yapardım. Ün mü, yani insanları şımartan? En azından benim için bu geçerli değil. Ben tiyatrocuyum. Tiyatro disiplini aldım, ailemden de böyle eğitim aldım, böyle büyüdüm. Benim şımarmam çok zor. Beni parasızlık da etkilemez, ben parasızlık gördüm. O yüzden bana her şeyi desinler, ama bunu demesinler. Ben işçi çocuğuyum, beni böyle yıldıramazlar!”

Nitekim yılmıyor; ağır ağır tırmanıyor merdivenleri. Ara sıra tökezlese de vazgeçmiyor.

Öyle disiplinli ki… İş aşkı bu, başka bir şey değil.

Mesela Kuru Otlar Üstüne’nin Cannes Film Festivali’ndeki gösterimi için geliyor. Ancak Türkiye’ye dönüşte uçağa alınmıyor.

Filmin gösteriminin bitmesinin ardından yapım 11 dakika boyunca ayakta alkışlanmış, oyuncular duygusal anlar yaşamış. Başarısıyla gündem olmuş Merve Dizdar. Ama Fransa’dan Türkiye’ye dönüşte uçağa alınmıyor.

Dizdar, o anları şöyle anlatıyor: “Sete yetişmek üzere Cannes Film Festivali’nden ayrılıp 2 saat önce Nice havalimanına geldim. 24 saattir check in yapmaya çalıştığım uçak overbooked (çifte rezervasyon) olduğu için uçağa alınmadım. Yarın sabah setim var ve uçamadım… Bu durumda olan 4 kişi daha var. Bu nasıl açıklanır?”

Kendine ayrıcalık istemiyor. Oysa iki reklam filminde oynadğı için burnu Kaf dağıında olan niceleri var.

Ayrıca mesuliyet sahibi. Görev bilinci gelişmiş. Doya doya tadını çıkarmak varken iltifatların… Koştura koştura havalimanına gidiyor. Sete yetişmek, set çalışanlarını mağdur etmemek adına.

FOTOĞRAF: DEPOPHOTOS

FARKLI VE ÖZGÜN HİKÂYELER PEŞİNDE

Farklı ve özgün hikâyelerin peşinde diyorduk. Kar ve Ayı, işte böylesi bir çalışma. Dünya prömiyerini 47’inci Toronto Uluslararası Film Festivali’nde yapıyor. Selcen Ergun’un ilk uzun metrajlı filmi.

Kar ve Ayı, Amerika’nın en köklü festivallerinden 66. San Francisco Uluslararası Film Festivali’nde Yeni Yönetmenler Ödülü’nün sahibi oluyor. İlk veya ikinci filmlere açık olan “Yeni Yönetmenler” başlıklı uluslararası bölümde gösterilen film, yarışmanın büyük ödülünü alıyor.

Türkiye prömiyerini 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde yapan ve festivalden En İyi İlk Film ile En İyi Kadın Oyuncu ödülleriyle dönen Kar ve Ayı, Belgrad Uluslararası Film Festivali’nde Eleştirmenler Ödülü, Brüksel Cinemamed Uluslararası Film Festivali’nde de Cineuropa Ödülü’nü kazanıyor.

Şöhret çoğu kişiyi baştan çıkarır. Hele hazımsız, hele çiğ biriyseniz, ayakta ve dik durmanız imkânsızdır. Önce sizi yukarı taşır, işine yaramayacağını hissettiği anda da aşağı bırakır. Gümbürtüyle yere çakılan şöhret bir daha belini doğrultamaz.

Merve Dizdar, Ömer dizisiyle ekranlarda fırtınalar estiriyor. Öyle seviliyor ki, her yaptığını takip eden, ona özenen bir hayran kitlesi var.

Ama o başka bir şeyin peşinde. Bir yardım seferberliğinde…

Çünkü 6 Şubat sabahı Kahramanmaraş’ta peş peşe iki deprem olmuş. O sarsıntı 11 ili etkilemiş. Devletin deprem bölgesinee ulaşması bile üç dört günü bulmuş.

Ve Merve Dizdar kendisini deprem bölgesine hizmet için adıyor.

Yardım malzemelerinin ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması için İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin Yenikapı’daki merkezinde halk ile iç içe çalışıyor.

Eğilmem, bunu taşımam, orası olmaz demiyor.

Dahası, oyunculukta kendisine avantaj sağlaayan empati, hayatında da var: Dizdar, yaşananlar nedeniyle hayli üzgün. O anları şöyle anlatıyor: “Yoğunluk var, ama hepimiz, herkes bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Bugünleri böyle atlatacağımızı düşünüyorum. İnanın hepimizin kafası, aklı, kalbi orada. Zaten herkes elinden geleni yapıyor, bunu görmek de mutlu ediyor insanı. Depremden beri hepimiz her gün çalışıyoruz. Atlatacağız inşallah.”

Üç lira, beş lira, belli kuruluşlara bağışta bulunup ‘sorumlu’ bir şöhret profili çizebilirdi. Ama buna tenezzül etmiyor. “Buradayız” diyerek aklının da, kalbinin de deprem bölgesinde olduğunu kanıtlıyor eylemleriyle.

Ama dedik ya, burası Türkiye. Paraya, şöhretin nimetlerine aldırış etmeyen bir oyuncuyu,  boyalı basın Cannes Film Festivali’ndeki kıyafetiyle hedef tahtasına oturtuyor.

Neyse ki, Merve Dizdar’ın ana dilinin imkânlarını zekâsıyla birleştirmeyi biliyor: Tarzını eleştirenlere tokat gibi yanıt veriyor: Bayılırım rüküşlüğe!

Şimdi gün onun günü… Ne yapsa hoş görülecek, takdir edilecek.

Emin olun ki, aynı disiplinle o gününe devam edecek ama…

Çünkü aldığı terbiye, karakteri aksine müsaade etmeyecek.

Etse… Ortalık Merve Dizdar diye inlediği şu saatlerde, devletin Anadolu Ajansı’na köpürmesi gerekirdi. Sinemamız sinema olalı, yönetmen olarak kalburüstü birkaç ödül almışken, oyunculuk alanında bu denli bir başarı hiç söz konusu olmamış. Ama koskoca devletin ajansı iki paragraf ile geçiştiriyor ‘olay’ı.

Hayat böyle.

Ne demişti John Lennon: Hayat siz planlar yaparken başınıza gelenlerdir.

Merve Dizdar, hayatının planını kimseye emanet etmeyecek kadar cesur ve bilinçli. Muhtemel ki, tek satırla bile olsa yanıt vermeyecektir Anadolu Ajansı’na.

Nerede kaldıysa oradan devam edecektir yaşamaya.

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram