Bitti denilen IŞİD neden yeniden canlandı? Türkiye’nin rolü ne?

IŞİD'in "uyuyan hücreleri"nin Türkiye'de de bulunduğuna ve harekete geçmek için uygun zamanı beklediğine dair uzmanların pek şüphesi yok.

ÖMER MURAT 06 Şubat 2022 HABER ANALİZ

İki hafta kadar önce IŞİD (DAEŞ) Suriye ve Irak’ta eş zamanlı olarak kimsenin beklemediği çapta eylemler gerçekleştirdi. Haseke’de IŞİD militanlarının maddi yetersizlikler nedeniyle kötü koşullarda tutulduğu hapishaneye iki yüz kadar militanla büyük bir baskın düzenleyerek mahpusları serbest bırakmaya çalıştı. Ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki hapishane ve çevresinde yaşanan, on gün süren çatışmalarda 380 kadar IŞİD’li öldü. SDG kendi kayıplarını gardiyanlar dahil 121 olarak açıkladı. Öte yandan bu saldırıyla aynı gün IŞİD militanları İran sınırındaki Calula yakınlarında Irak ordusuna yönelik bir başka baskın düzenleyerek 11 askeri öldürdü.

Cerablus şehrinde IŞİD’in hakim olduğu dönemde çizilen bir duvar resmi… (2015)

2014’den itibaren Rakka’dan Musul’a uzanan geniş bir bölgede hakimiyetini kuran IŞİD, ABD liderliğindeki uluslararası koalisyonun yürüttüğü operasyonlar sonucu, kontrol ettiği son toprak parçasını (Suriye-Irak sınırının Fırat nehriyle kesiştiği yerdeki Boghouz’u) Mart 2019’da kaybettikten ve Ekim 2019’da lideri Ebubekir el-Bağdadi’nin ABD özel kuvvetlerinin bir operasyonu sonucu öldürülmesinden sonra dağlık ve ücra köşelere çekilerek düşük yoğunluklu bir gerilla savaşı yürütüyordu. Örgütün belinin kırıldığı ve eski gücüne ulaşabilecek kabiliyetlerini kaybettiğine yönelik bir kanaat vardı. Son saldırılar bunun ciddi bir şekilde sarsılmasına yol açtı.

Görünen o ki, IŞİD Suriye ve Irak’ta istikrarlı devlet rejimlerinin kurulamaması nedeniyle yaşanan güvenlik boşluklarından ve siyasi çatışmalardan istifade ederek yeniden toparlanıyor. Beş-altı yıl önceki gücünden hala çok uzak olsa da özellikle kuzey Irak ve kuzeydoğu Suriye’de hücre yapılanması şeklinde örgütlenen militanlarıyla etkili saldırılar gerçekleştiriyor. 2019 sonrasında para ve silah kaynaklarının kısıtlı olması ve güçlü bir ortak liderliğin belirmemesi örgütü zayıf tutan temel etkenlerdi, ama artık bunun değişmeye başladığını gösteren işaretler var.

BUGÜNE NASIL GELİNDİ?

IŞİD’in ortaya çıkmasına yol açan ana sebepler Irak’ta 2003’de ABD’nin işgali sonrası güçlü bir devlet rejiminin kurulamamasının ve Suriye’de 11 yıldır süren iç savaşın bu ülkelerde yol açtığı güvenlik boşluğu… IŞİD’in mağlubiyeti ilan edildikten sonra Irak ve Suriye’de farklı ülkelerin desteklerine sahip, birbiriyle çatışma ve mücadele halinde olan devlet yapılanmaları ortaya çıktı.

Suriye iç savaşı sırasında milyonlarca kişi evlerini terketmek zorunda kalarak başta Türkiye olmak üzere başka ülkelere sığındı. Fotoğraf 2015’de Türkiye sınırına yığılan mültecileri gösteriyor.

Suriye iç savaşında bugüne kadar 500 binden fazla insan hayatını kaybetti, ülke nüfusunun yarısından fazlası (13 milyon kişi) evlerini terketmek zorunda kaldı, bunların yaklaşık yarısı (6,6 milyon kişi) başta Türkiye olmak üzere başka ülkelere sığındı.

Suriye haritası tam bir yamalı bohçayı andırıyor. Türkiye, Rusya, İran ve ABD’nin birbiriyle çakışan etkinlik alanları sözkonusu… İran ve Rusya’nın askeri ve siyasi destek verdiği Esad rejimi ülkenin yüzde 60’ında hakim durumda. Türkiye Fırat’ın doğusunda otonom bir idare kuran SDG’ye karşı PKK’nın uzantısı olduğu gerekçesiyle askeri harekatlar yürütürken ABD SDG’nin IŞİD’a karşı yürüttüğü operasyonlara askeri destek veriyor. Türkiye’nin askeri harekatlarla işgal ederek doğrudan idare ettiği sınırına bitişik bölgeler dışında, dolaylı olarak hakim olduğu Heyet Tahrir el-Şam (HTŞ) örgütünün idaresindeki İdlib var. Mart 2020’de sağlanan kırılgan ateşkes sonrası Esad rejimi ile HTŞ arasında düşük yoğunluklu bir çatışma devam ediyor. ABD’nin Suriye’nin Ürdün ve Irak’la sınırlarının kesiştiği güneydeki kritik El-Tanf bölgesinde bir askeri üssü bulunuyor. İran’ın Suriye’de artan etkinliğinden rahatsız olan İsrail sık sık İran destekli Şii milislere yönelik hava saldırıları düzenliyor.

Geçen yıl İdlib’te binlerce kişi, Esad rejimine karşı ayaklanmanın 10. yıldönümünü kutladı. Muhalifler Özgür Suriye Ordusu’nun bu üç yıldızlı bayrağını kullanmaktadır.

ŞAM VE MOSKOVA SADECE IŞİD’A DEĞİL SDG’YE DE TEPKİ GÖSTERDİ

HTŞ ile kesintilerle süren sıcak bir çatışma halinde bulunan Esad rejiminin Kürtlerle ilişkileri de gerilimli. ABD Yönetimi, SDG’nin Haseke’deki IŞİD ayaklanmasına yönelik yürüttüğü harekatları en üst düzeyde resmi açıklamalarla överken, Rusya ve Esad rejimi ağır eleştiriler getirdi. Rusya Dışişleri Bakanlığı “Ne ABD’nin ne de yerel Kürt yetkililerin, kontrol ettikleri kuzeydoğu Suriye topraklarında güvenliği sağlayamadığı açıktır” dedi. Moskova Suriye’de IŞİD’ı ortadan kaldırmanın, istikrar ve güvenliği sağlamanın tek yolunun SDG’nin hakim oldukları dahil ülkenin tümü üzerindeki kontrolün “meşru otorite” olarak tanımladığı Esad rejimine devredilmesinde gördüğünü vurguladı.

Suriye Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı açıklamada dikkat çekici şekilde hem IŞİD saldırısını, hem de SDG’nin yaptığı misilleme operasyonlarını “sivil ölümlerine ve sivil altyapının ciddi zarar görmesine yol açan suçlar” olarak nitelendirdi. Şam ABD’nin SDG’yi desteklemek için havadan yaptığı saldırıları da benzer şekilde “barbarca” nitelendirdi. Esad rejiminin SDG’ye yönelik tutumunu giderek sertleştirmesi, özünde bir Kürt örgütlenmesi olan SDG’nin hakimiyetindeki bölgelerde Arap nüfusun çoğunluğu oluşturduğu gerçeğiyle ilgili. Arap kabileleri SDG’nin idaresine tepkili. Bu memnuniyetsizlik IŞİD’in canlanabilmesine yol açan ortamı oluşturuyor. Araplar arasında SDG’nin kurduğu idarenin geçici olduğu, bir noktada Şam’ın kontrolü devralacağı kanaati (veya arzusu) güçlü… Bu nedenle, IŞİD’e karşı SDG’ye destek vermekte isteksiz davranıyorlar.

IRAK’TA DURUM SURİYE’DEN PEK FARKLI DEĞİL

Öte yandan IŞİD Irak’ta da tam olarak çözüme kavuşturulamamış Sünni-Şii çekişmesi kadar Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile Bağdat arasındaki anlaşmazlıkların yol açtığı gerilimden de istifade ediyor. Bu ülkelerde halkın temel ihtiyaçlarını karşılayan güçlü ve istikrarlı devlet idarelerinin hala ortaya çıkmamış olması IŞİD’e cansuyu oluyor. IŞİD’in Irak’ta operasyonlarını yoğunlaştırdığı yerler, IKBY ile Bağdat arasında sınır anlaşmazlığının yaşandığı, zengin petrol yataklarının bulunduğu bölgeler.

IŞİD Irak’ta sık sık kritik altyapıyı hedef alan saldırılar düzenliyor. Kerkük’te petrol kuyusu ve gaz dolum istasyonuna 2016’da düzenlediği intihar saldırısında dokuz kişi ölmüştü.

Kuzey Irak’ta IKBY’nin Peşmergesi ve Irak ordusu dışında, İran destekli Şii milisler olan Haşdi Şabi ile PKK bulunuyor. Bölgede ayrıca Türk Silahlı Kuvvetleri’nin üsleri de var. İran, Şii milisler aracılığıyla, kendisi için Suriye ve Lübnan’a giriş kapısı hüviyetindeki stratejik Sincar (Şengal) şehrinde ciddi bir hakimiyet kurmuş durumda. Tüm bu güçlerin kontrol ettikleri alanların kesin sınırları belirgin değil. Bu nedenle aralarında sık sık gerilimler yaşanıyor.

En fazla 15 kişilik hücreler halinde yapılanan IŞİD işte bu güçlerin genellikle sıcak çatışmaya düşmemek için bıraktığı tampon bölgelerden istifade ediyor. Peşmerge’nin koruduğu “Kürt Kontrol Hattı” ile Irak ordusunun karakollarının başladığı tampon bölgenin genişliği 30-40 km’ye kadar çıkıyor. IŞİD nüfusu az, küçük yerleşim birimlerinin bulunduğu bu alanlara yerleşerek suikastlar, intihar bombaları ve yollara yerleştirilmiş patlayıcılarla saldırılar düzenliyor. Halihazırda IŞİD’in kalesi hüviyetinde görülen bu çorak yerler şöyle sıralanıyor: Makhul ve Karacak tepeleri, Cellam çölü, Kerkük’ün güneyindeki vadiler, Rava ve Hatra arasındaki çöllük bölge, Anbar’daki Nuhayb kırsalı.

Suriye’de ise SDG ile idaresindeki Arap çoğunluk arasındaki gerilimden istifadeyle, özellikle Fırat’ın doğusundaki çöl bölgesinde faaliyet alanı buluyor. Köy ve kasabaları geceleri basarak yiyecek ve haraç topluyor, etnik ve mezhepsel bölünmelerin ve kötü yönetimin arttırdığı halktaki kızgınlıklardan yararlanıyor. Irak ve Suriye’de IŞİD tarafından yılın hemen her günü kabile liderlerine yönelik suikast, elektrik şebekelerini işlemez hale getiren bir sabotaj, yol kenarına yerleştirilmiş bir bomba ve benzeri türde çoğu küçük çaplı saldırılar gerçekleştiriliyor.

Azez kentinde geçen yıl bomba yüklü bir aracın patlaması sonucu en az 5 kişi hayatını kaybetmiş, 25 kişi de yaralanmıştı. Suriye ve Irak’ta farklı örgütler tarafından sık sık bu tür saldırılar düzenleniyor.

IŞİD’in yerel militanlarının çoğu 2019 sonrası normal hayatlarına dönmüş olsalar da Suriye ve Irak’taki siyasi ve ekonomik vaziyette iyileşme olmaması, onların silaha sarılmak üzere fırsat beklemeleri sonucunu doğuruyor. Bu militanların tam olarak sayısını kimse bilmiyor, bazı uzmanlar 20 bine kadar ulaştığı tahminlerini yürütüyor.

HASEKE HAPİSHANESİ VE EL-HOL KAMPI SAATLİ BOMBA GİBİLER

2019’da IŞİD’in kontrol ettiği son toprak parçası alındığında, teslim alınan binlerce IŞİD militanıyla ailelerine ne yapılacağı meselesi ortaya çıktı. Neticede kuzeydoğu Suriye’de alelacele bazı hapishane ve kamplar kuruldu. Haseke’deki bir okul kompleksi en büyük hapishanelerden biri yapıldı. Burada 2 bin kadarı yabancı ülke vatandaşı olmak üzere 10 bin kadar IŞİD militanı tutuluyor. Bunların içinde, hapishanede ayrı bir yerde tutulan 18 yaşından küçük 700 kadar erkek çocuğu da var. Çoğu ailelerinden koparılarak IŞİD savaşçısı haline getirilmişler. Hapishanenin fiziki koşulları o kadar insanı barındırmak için uygun değil, yeteri kadar yiyecek verilmiyor. Vaziyet içler acısı bir görüntü arz ediyor.

El-Hol Kampı

IŞİD’lilerin çoğu kadın ve çocuklardan oluşan aile üyeleri ise toplama kamplarında tutuluyor. Bunların en büyüğü olan el-Hol kampında 60 binden fazla insan yaşıyor, içlerinde ölmüş IŞİD militanlarının aileleri de var. Aralarında 50 kadar ülkeden 11 binin üzerinde yabancı ülke vatandaşı da bulunuyor. Zaten IŞİD destekçisi veya desteklemeye temayüllü olan bu kitle arasında, kampın koşullarının çok kötü olması nedeniyle militanlaşma had safhada… Hatta farklı hadiseler neticesi kampta IŞİD’le bağlantısı zayıf olan veya hiç olmayan bazı aileler de tutulduğundan bunlar da diğerleriyle karışarak iyice radikalleşme virüsüyle zehirleniyorlar. Başta on bin kişi için inşa edilmiş kampta yeterli yiyecek ve sağlık hizmeti yok… İnsanlar, hatta çocuklar kasten ölüme terk edildiklerine inandıklarından iyice bileniyorlar. Kamp içi şiddet, istismar, güvenlik güçleriyle çatışma artık vukūât-ı adiyeden kabul ediliyor.

KUZEYDOĞU SURİYE’DE BİR “GUANTANAMO” ORTAYA ÇIKTI

Başta geçici bir çözüm olarak geliştirilen gerek hapishanenin, gerekse toplama kampının akıbetinin ne olacağı tamamen belirsizliğini koruyor. Söz konusu yabancı ülkeler teslim almayı reddettiğinden bugüne kadar ancak bin kadar IŞİD’lı ülkelerine iade edilebilmiş. Üzerinden üç yıl geçmesine rağmen, örneğin yabancıları ilgili ülkelerin almaya zorlanması, daha iyi koşullarda hapishane ve kampların inşa edilmesi gibi kalıcı çözümler üzerinde kimse durmadı. Böylece kuzeydoğu Suriye’de kimsenin içindekileri ne yapacağını bilemediği “Guantanamo” benzeri bir hapishane ve toplama kampı ortaya çıkmış durumda.

Özellikle 700 kadar çocuk için hemen bir rehabilitasyon merkezinin kurulmasının uluslararası toplum tarafından öncelikli bir konu olarak ele alınması gerekirdi ama o da yapılmadı. O çocukların o şekilde hapishanede tutulmasının insan hakları ihlali olduğundan şüphe yok. SDG bu yanlışı kabul ediyor, onları bir rehabilitasyon merkezine yerleştirmeye hazır olduğunu ama bunun için maddi imkanları bulunmadığını söylüyor. Son hapishane baskını sırasında onlarca çocuğun hayatını kaybettiği, yüzlercesinin ise kayıplara karıştığı bildiriliyor.

EL-KUREYŞİ’NİN ÖLMESİNİN IŞİD’İ NE KADAR ZAYIFLATACAĞI ŞÜPHELİ

SDG neticede Haseke’deki isyanı bastırsa da, bunu ABD’nin yoğun desteğini alarak yapabilmiş olması, özellikle Arap halk nezdinde “geçici” bir idare olduğuna dair kanaati güçlendirecektir. SDG, hapishane baskını sırasında o denli aciz duruma düştü ki, ABD uzun zamandır ilk defa sadece hava değil, kara güçleriyle de destek göndermek zorunda kaldı. Öyle ya da böyle IŞİD “ölmediğini” duyurmayı başardı. IŞİD’in toparlanma sürecinde halka bu algıyı vermesi kendisi açısından çok önemli. Muhtemelen bu nedenle Biden Yönetimi harekete geçerek IŞİD’e hemen ağır bir darbe daha indirmeyi gerekli gördü ve İdlib’in Atme kasabasında yaşadığı tespit edilen IŞİD’in yeni lideri el-Kureyşi, Cuma günü (3 Şubat) ABD Özel Kuvvetlerinin tertiplediği bir operasyon sırasında, aynen el-Bağdadi gibi, kendisi ve ailesini bombayla patlatarak öldürdü.

El-Kureyşi’nin Atme’de yaşadığı bina… ABD Özel Kuvvetlerinin operasyonu başlayınca El-Kureyşi bomba patlatarak ailesiyle birlikte kendini öldürdü ve binanın üçüncü katı böyle moloz yığınına dönüştü. (AFP)

El-Kureyşi’nin öldürülmesinin IŞİD’in yaşadığı toparlanmayı ne derece sona erdireceği ise oldukça şüpheli… Çünkü örgüt uzunca bir süredir güçlü bir merkezi idareye bağımlı olmadan küçük hücreler şeklinde faaliyet gösteriyor. Yakalanmamak için sahaya inmeyen, hatta evinden bile çıkmadığı anlaşılan el-Kureyşi’nin kuryeler aracılığıyla yönettiği örgüt üzerindeki hakimiyeti de tartışma konusuydu. Pek çok IŞİD militanının el-Kureyşi’yi yolda görse tanımayacağı belirtiliyordu.

Neticede uluslararası ve bölgesel güçler bataklık kurutulmadan sineklerle mücadele etmenin beyhude bir uğraş olduğunu kabul edip harekete geçmedikçe IŞİD’in hortlak gibi dirilmesi kaçınılmaz gözüküyor. Bataklığın kurutulması, yani Suriye ve Irak’ta istikrarlı devlet rejimlerinin kısa vadede kurulabilmesi ve IŞİD’lilerin tutulduğu hapishane ve kamplarda durumun iyileştirilmesi ihtimalleri ise hiç güçlü değil. ABD’nin havadan verdiği kritik desteğin kalkması halinde Irak ve Suriye’deki rejimlerin IŞİD’e karşı operasyonlarının etkinliğinin düşmesi kaçınılmaz gibi… Afganistan’dan çekilme hadisesi ABD’nin Irak ve Suriye’de de günlerinin sayılı olduğu algılamasına yol açtı. IŞİD bu belirsizlikten istifade ederek militanlarını faal halde tutup daha baskın bir duruma gelebileceği elverişli zamanın ortaya çıkmasını bekliyor.

ABD askeri güçleriyle Suriye’de operasyonlar yürüten SDG kuvvetleri…

TÜRKİYE DE BATAKLIĞA GİRMİŞ DURUMDA

Konuya ilişkin uzmanların genel kanaati IŞİD’in, aynen Suriye ve Irak’ta olduğu gibi Türkiye’de de aktif hale geçmek için elverişli bir zamanı bekleyen “uyuyan hücrelerinin” bulunduğu şeklinde. Öte yandan bu hücrelerin asıl yoğunlaştığı yer ise yüz binlerce mültecinin sığındığı İdlib… Örgüt bölgenin karışıklığından istifadeyle orada halkın arasına daha kolay karışabiliyor. Bu itibarla el-Kureyşi’nin İdlib’in bir kasabasında ortaya çıkması hiç de tesadüf değildi.

İdlib meselesi ayrı bir yazıyı hak ettiğinden burada ayrıntılarına girmeyeceğim. Şimdilik sadece Erdoğan rejiminin uzunca bir süredir Suriye’deki militan/terörist örgütlenmelere yönelik siyasetini HTŞ ile olan özel ilişkisi üzerinden yürüttüğünü, bir kaç senedir El-Kaide ve IŞİD’e karşı şiddetli bir mücadele yürüten HTŞ’nin Afganistan’daki Taliban’ı kendisine örnek aldığını gösteren güçlü işaretler bulunduğunu vurgulamalıyım. Yani Nusra Cephesi kimliğini terk ederek farklı bir yapılanmaya dönüşme çabasına giren HTŞ küresel cihad yürütme iddiasındaki terör örgütlerine karşı kararlı bir tavır sergilerken, bir yandan ideolojisinde görece ılımlılaşmaya gitmekte, diğer yandan Batılı ülkeleri hedefinin sadece Suriye’de hakim olmakla sınırlı olduğuna ilişkin ikna etmeye çalışmaktadır.

Suriye’nin İdlib şehrininn havadan görünümü.

HTŞ’nin Türkiye üzerinden sağladığı kritik istihbaratlar sayesinde ABD tarafından el-Kaide ve IŞİD’e yönelik nokta saldırıların yürütüldüğüne dair şüpheler güçlüdür. Bu itibarla el-Kureyşi’nin İdlib’te Türkiye sınırına yakın bir yerde bulunmasının, IŞİD ile Erdoğan rejimi arasında “Kobani düştü, düşüyor” günlerinden kalma örtülü bir ittifaktan ziyade, HTŞ’yle çok daha açıktan kurulmuş yeni bir ittifakın güçlü bir başka işareti olması hiç de düşük bir ihtimal değildir.


 

Özetle Türkiye de neredeyse boğazına kadar bataklığa girmiş vaziyettedir ve bundan sonra oradan kendini sıyırmasının kolay bir yolu olduğundan da pek bahsedilemez.

  • Ömer Murat, Dış Politika ve Siyaset Uzmanı, Eski Diplomat