Bir zamanlar ‘Analar ağlamasın’dı, ‘Yeni Rejim’deyse farklı…

KRONOS 10 Mayıs 2020 GÜNDEM

Murat Sabuncu, T24: Türkiye’de ne yazık ki artık ‘cesaret oyunu’ haline gelen gazetecilik yapıyordum, pek çok meslektaşım gibi iftira ve kurgu dolu iddianamelerle özgürlüğümü kaybetmiştim. Ama annem o günlerde; ‘özgürlüğü, adaleti sadece kendimiz için istemiyoruz, düşüncesinden ötürü tutuklu-hükümlü herkes için istiyoruz’ talebimizi destekliyor, duruşmalarda içeride daha da uzun süre kalışımıza neden olacak savunmaları onaylıyordu. Cezaevinde hala tutuklu gazeteciler, siyasetçiler, hak savunucuları, avukatlar varken ‘kişisel hikayemden’ bahsedecek değilim. Sadece ‘annemin’ ve ‘tüm annelerin’ evlatlarının ‘gözünün bebeği olduğunu’, görebileceği mesafenin dışında kalan tüm alanlarda ‘yüreğinin nasıl yandığını’ hatırlatmak için yazılan bir yazı bu. Annem; cezaevinde düşüncesinden ötürü tutuklu bulunan pek çok ismi bana teker teker sorup durumlarıyla ilgili bilgi istiyor. Özellikle virüsün cezaevlerinde yaygınlaştığı şu günlerde bir zamanlar kendi evladının da kaldığı yerlerdeki diğer evlatlar için endişe ediyor. Eminim bu memlekette yaşayan milyonlarca anne de sadece kendi evladı için değil tüm evlatlar için endişe duyuyor, tüm evlatlar ve memleket için dua ediyor.

Hakkı Özdal, Gazete Duvar: Sekiz yaşındaki Ahmet Burhan Ataç ve Grup Yorum üyesi müzisyen İbrahim Gökçek’in saatler arayla gerçekleşen ölümleri, Türkiye’de ‘hukuk düzeni’ gibi bir mefhumu çoktan geride bırakmış olduğumuz gerçeğinin yanı sıra; bir vicdan ve insaf imgesine ilişmiş olduğuna inanılan, hukuk kuralları ve normlarının ötesinde, insani ve istisnai durumları gözeterek işlemesi beklenen bir tür ‘düşsel adalet’in de tamamen ortadan kalktığını –bir kez daha– gösterdi bize. Dinsel söylemin ‘Allah korkusu’ gibi bir alegoriyle, burjuva sosyolojinin ‘maşeri vicdan’ diyerek işaret ettiği o varsayılan ‘kolektif insaf’, işlevsiz bir demirbaş olarak bile yok artık. Kanser hastası küçücük bir çocuğun yurt dışında tedavi olabilme ümidini annesine pasaport vermeyerek söndüren, sonra, onu sürüklediği geri dönülmez karanlıkta, hapisteki babasıyla son bir kez bakışmasına, vedalaşmasına da –buna ilişkin kararı ‘sabaha bırakarak’– engel olan bir mekanik var onun yerine… Gizli tanık ifadeleriyle müebbet hapse mahkûm edilmiş gençlerin adil yargılanmak; muhalif müzisyenlerin özgürce şarkı söyleyebilmek için giriştikleri açlık eylemlerini küçük bir işaretle durdurabilecekken ölümlerini seyreden ve o ölümleri vahşi bir ‘kutlama’ vesilesine dönüştüren, cenazeler için “çıkarır yakarız” diyebilen bir kalabalığı bu cüret düzeyinde var eden bir mekanizma…

Sedef Erken, Cumhuriyet: Oğlumun çok az kelimesi var, o yüzden onunla hayata dair uzun uzun konuşamayız hiçbir zaman. Merak ettiklerini bana diğer çocuklar gibi soramaz. Hayatı ne kadar bildiğini, etrafında olan bitenin ne kadar farkında olduğunu anlama imkanlarım çok kısıtlı. Ancak her imkânsızlık kendi içinde yepyeni olanaklar yaratıyor. Oğlum bana armağan ettiği yalnızlık, içedönüklük, konuşamamak, anlaşılmamak gibi engellerin içinde kendi gerçeklerimi bulmamı kolaylaştırdı. Farklı bir çocuğun annesi olmak duygularımın daha derin katmanlarına ulaşmamda bir köprüye dönüştü zaman içinde. Anne olmaktan öteye geçip, anneliğin öğrencisi belledim kendimi. Bir daha hiçbir gün tarihi, günü, saati şaşırmadım ama artık hiçbirini eskisi kadar da önemsemedim. Belirsizlik ve zamansızlık içinde dimdik durmayı ben oğlumdan öğrendim.

Günün öne çıkan yorumları Kronos Podcast yayınında:
https://soundcloud.com/user-436877268/100520-kp

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com