Benim milliyetçim, senin milliyetçin…

Ne Ümit Özdağ, Sinan Oğan’ı yerle yeksan eyliyor ne de Sinan Oğan Ümit Özdağ’ı bir kaşık suda boğuyor. Seçim evliliğini bozup medeni şekilde ayrılıyorlar. Size de garip gelmiyor mu?

BERKE KAYA 26 Mayıs 2023 GÖRÜŞ

Ne deniyor? 14 Mayıs seçimlerinin asıl galibi milliyetçiler!

Üstelik bunu BBC, DW gibi saygın kuruluşlar da yüksek sesle dile getiriyor.

Amerika’yı yeniden keşfediyoruz böylelikle.

Oysa çok uzağa değil, 2014 yerel seçimlerinde Ankara’ya bakalım:

AK Parti’nin adayı İ. Melih Gökçek.

CHP’nin adayı Mansur Yavaş.

MHP’nin adayı Mevlüt Karakaya.

BBP’nin adayı Remzi Çayır.

Bunlar 30 Mart gecesi ipi göğüsleyen ilk 4 parti ve 4 aday.

AK Parti %44,82 oy alıyor. CHP  %43,82… MHP %7,77… Ve BBP %1,32…

Manzara şu: Partilerin temsil ettikleri fikir demeyelim de siyasi iklimi, flamaları başka olsa da, adayların dördü de ‘milliyetçi’ paydasında.

Hepsinin toplam yüzdesi 97,73.

Bu mudur durum?

Galiba, budur!

Türkiye’nin başkentinde her yüz kişiden sadece biri kendini milliyetçi saymıyor.

Peki, nerede ‘diğerleri’?

Hani çok sesli, çok renkli, çok kültürlü bir toplumduk biz?

Attığımız oy mu birleştiriyor, aynılaştırıyor bizi?

***

Peki, kendini milliyetçi sayan seçmen her daim bu kadar fazla mıydı?

Alparslan Türkeş liderliğinde kurulan Milliyetçi Hareket Partisi’nden Milliyetçi Cephe’ye, Milliyetçi Çalışma Partisi’ne kadar uzanalım; aldıkları oy oranı yüzde 4 ila yüzde 7 aralığında olmuş hep.

İstisna: 1990’lı yıllar.

MHP 1995 seçimlerinde yüzde 8,18 alıyor; 1999’da yüzde 17,98 ile 57’inci hükümette kendine yer buluyor.

Ne oluyor da, böyle oluyor?

Aklıma bir çırpıda gelenleri sıralayayım:

Mardin Nusaybin’de çıkan çatışmada öldürülen PKK’lıların cenaze töreninde 1 kişi ölüyor, 500 kişi gözaltına alınıyor, ilçede sokağa çıkma yasağı uygulanıyor.

1 Mayıs olayları nedeniyle 1.100 kişi tutuklanıyor.

Çevrimli katliamı… Turan Dursun, Bahriye Üçok, Çetin Emeç, Uğur Mumcu, Eşref Bitlis, Ahmet Taner Kışlalı suikastları… Körfez Savaşı… Erzincan depremi…  1992 Cizre Nevruz’u… Madımak ve Başbağlar katliamı… İSKİ ve Civangate skandalı… Maden faciaları… Yemin krizi… Vs. vs.

Toplum korku iklimine girince (belki de bu çukura itilince demeliyim), saflar sıklaşıyor, milli hassasiyetler artıyor ve çare güçlüde, çoklukta bulunuyor.

Aradan 30 yıl geçmiş. Lakin manzara neredeyse aynı.

Maden faciaları yaşandı peş peşe… Hüda Par yemin krizi eşikte. Kahramanmaraş ve Hatay depremlerinde on binlerce can kaybettik. Ekonomik ve sosyal sonuçları olan pandemi yaşandı. İdbib’te 45 asker öldü.

Felaketlerin üst üste yaşandığı 2020’li yıllar.

Ülkenin bekası… Dış güçler…

Bir de bunlara beti benzeri görülmemiş bir ekonomik çöküş eklendi.

Dolayısıyla saflar sıklaştı, çare güçlüde ve çoklukta bulundu.

***

2019 İstanbul Ara Yerel Seçimi’nde, tantanalı ve hayli karanlık oyunlardan sonra ipi Ekrem İmamoğlu göğüslüyor.

İmamoğlu, CHP’nin adayı.

Arkasında Canan Kaftancıoğlu var. Kendisini seven gençlerin sosyal medyada verdiği isimle “Trinity Canan” var yani.

Kaftancıoğlu, belki de partide sola en yakın kişi. Ama İmamoğlu öyle mi?

Unutulmuştur diye hatırlatmak isterim; İmamoğlu, “Beylikdüzü’nde 9 sosyal tesis açtım, bir tanesinde alkol var mı?” diyor 2019’da, seçilmeden önce.

Sonra bu vecizeyi, seçime bir hafta kala, İsmail Küçükkaya’nın moderatörlüğünü yaptığı İmamoğlu-Yıldırım canlı yayın buluşmasında tekrarlıyor.

Yani dili sürçmemiş; bilinçle ve ısrarla söylüyor.

Şimdi soruyorum: Kendini solda, Atatürkçü olarak tanımlayan bir partinin adayı nasıl olur da, “belediyenin hiçbir sosyal tesisinde alkol içilmiyor” diyebilir?

Nasıl olur da “kadın ile erkek ayrı günlerde havuza giriyor” diyebilir?

Laiklik bu mudur? Çağdaşlık bu mudur? Özgürlük bu mudur?

Bir reklam vardı, hatırlar mısınız?

“Yok aslında birbirimizden farkımız, ama biz Osmanlı Bankası’yız!” derdi.

Galiba durum bundan ibaret.

Yok aslında birbirlerinden farkı. Sadece üstlerindeki çatı farklı.

***

Hal böyleyken, 14 Mayıs seçimleri arifesinde Muharrem İnce cumhurbaşkanı adaylığından çekildi. Hem de kimseyi işaret etmeden… Ve yüzer gezer denilen oyların önemli bir kısmını Sinan Oğan kaptı.

Kendi dahil, tüm Türkiye buna şaştı kaldı.

Sinan Oğan’a atılan oyların tamamı sahiden ‘milliyetçi’ oylar mı?

Milliyetçiliğin tarifi öyle keyfe keder bir hale geldi ki… Bugün, emin olun ki, Türkeş’i bile yeterince milliyetçi bulmayan milliyetçiler çıkacaktır.

Kemik, blok olduğu ve rahatlıkla güdülebileceği sanılan oylar üzerinden pazarlıklar başladı tuhaf bir biçimde.

Sinan Oğan, o vakte kadar savunduğu pek çok değeri yere serip ayaklarını sildikten sonra Cumhur İttifakı’nın güvenli ve ılıman kucağında derin bir nefes aldı.

Peşi sıra da dedikodu kazanı kaynadı: Neymiş efendim, Sinan Oğan MHP milletvekili iken Azeri petrollerinin Türkiye’ye taşınması sırasında komisyon, yani rüşvet almış. Bu olay Azerbaycan mahkemelerinde dava konusu olmuş. Hatta Sinan Oğan suçlu bulunmuş. Devlet Bahçeli de bunu duyar duymaz onu ihraç etmiş. Şimdi ise İlham Aliyev Sinan Oğan’a telefon edip ‘ya Erdoğan’ı desteklersin ya da dosyanı yeniden açar, ortalığa saçarım’ diye tehdit etmiş.

Bir gün Nagehan Alçı gibi düşüneceğim hiç aklıma gelmezdi. Bir milyon görüşü olsa, birine bile yakınlık duymayacak kadar uzağım ona aslında. Ama 24 Mayıs’ta öyle bir şey söyledi ki Nagehan Alçı: Ümit Özdağ ile Sinan Oğan ‘bilinçli rol paylaşımı’nda bulunuyorlar.

İlginç bir sözcük öbeği: Bilinçli rol paylaşımı.

Yani Devlet Bahçeli’nin temsil ettiği milliyetçi görüşe alternatif olarak görülen Sinan Oğan Cumhur İttifakı’na katılıyor, Meral Akşener’in temsil ettiği milliyetçi görüşe alternatif olarak görülen Ümit Özdağ da Millet İttifakı’na…

Dahası: Ne Ümit Özdağ, Sinan Oğan’ı yerle yeksan eyliyor ne de Sinan Oğan Ümit Özdağ’ı bir kaşık suda boğuyor. Seçim evliliğini bozup medeni şekilde ayrılıyorlar. Belki biraz küslük, çok az kıskançlık var, ama o kadarı da olur, değil mi?

Sonuçta 2 milyon 800 bine yakın seçmenin oyu söz konusu.

Oysa yazdım; YSK 5 Nisan’da 7 milyon yeni seçmenin sandığa gideceğini açıklıyor. Hemen akabinde, 25 Nisan’da yani, 5 milyon yeni seçmenin sandığa gideceğini duyuruyor.

Söyler misiniz: O kimsenin sormadığı 2 milyon seçmen nerede?

Tam da bu esnada Murat Ağırel, vahim bir iddiayla çıkageliyor. O da 2 milyon belirsiz seçmeni soruyor. Onun iddiası biraz farklı. Diyor ki 2 milyonun üzerinde fazla seçmen var.

Ve bu ahval içinde 28 Mayıs’a gidiyoruz.

***

Milliyetçilerin oylarını Cumhur’da toplayabileceğine inanan Sinan Oğan, biraz mübalağa ederek söylüyorum, ‘siyasal bir fetiş’ gibi davranıyor. Sözlük karşılığıyla söyleyeyim: Taparcasına bağlanılan ve sevilen kimse olarak görüyor kendini.

Ümit Özdağ ise o fetişizmden taşan yahut kaçan oyları, yine mübalağa ederek söylüyorum, zimmetine geçirme derdinde.

İkisinin de bahşettikleri bir şey yok.

Umarım ikisi de yokluklarının Türkiye siyasetinde bir boşluk yaratacağını düşünmüyordur.

Bütün bu tantana, benim bir anda, 20 günlük bir sürede buharlaştığını iddia ettiğim, Murat Ağırel’in de fazlalığından söz ettiği 2 milyon seçmen çevresinde dönüyor.

İyi de; HDP’ye oy vermiş ‘milliyetçi’ seçmenin çaresizliğini düşünebiliyor musunuz?

Buna artık kâbus demek mümkün değil. Kavram sepetine yeni bir terim eklemek gerek. Ama ne? Bilen beri gelsin lütfen…

Takip Et Google Haberler
Takip Et Instagram
WP2Social Auto Publish Powered By : XYZScripts.com