Aynur Doğan, Vestfalya’nın inekleri ve konser yasakları

Dersimi iyi çalışmıştım. Aynur Doğan ile sadece "kuru bir röportaj" yapmayacak, hem yaptığı müziğe ilişkin hem de içinde konser verdiği salonun hikâyesinden yola çıkarak insanlık durumlarını konuşacaktım. Nasipte bu yazı varmış!

SELAHATTİN SEVİ 26 Mayıs 2022 KÜLTÜR

Konser yasağı ve aldığı tehditlerle yeniden gündeme gelen Kürt müzisyen Aynur Doğan‘ı dünya gözü ile yeniden görmek için Konzerthaus’un yolunu tuttuğumda son güzdü. Amacım Allah vergisi sesini canlı performansta duymak, fotoğrafını çekmek, mümkün olursa da bir söyleşi yapmaktı. Günler öncesinden yaptığım “profesyonel” iletişim girişimleri yanıtsız kalsa da, çoğu şeyi kervan yol alırken çözmeye alışık “coğrafya”yı da dikkate alarak salondaki yerimi aldım.

Dünya müziğinin kalbinin attığı en büyük uluslararası müzik platformunda, VOMEX 2021’de ikinci kez yılın sanatçısı unvanını kazanan Doğan, sahnede yine devleşmişti.

Kürt ve Alevi kültürünün korunmasına yönelik çalışmaları, siyasi baskılar karşısında sanatıyla gösterdiği duruş nedeniyle verilen ödülün hemen arkasından gerçekleşen ilk konserde sanatçı eski ve yeni albümlerinden eserler seslendirdi.

Koronavirüs vakalarının yoğun olduğu dönemde “test merkezi” olarak halka hizmet veren Konzerthaus’a gelenler, Doğan’ın hafızalarda yer eden Gönül Yarası filminde seslendirdiği “Dar Hejiroke”den Şivan Perwer’e ait popüler bir eser olan “Keçê Kurdan” stranlarına kadar Kürt coğrafyasının hüzünlerini de coşkularını da sahneye taşıdı.

Konserin tek Türkçe parçası ise sanatçının son albümü Hedûr’da (Avuntu) yer verdiği Zaralı Halil’den alınan “Ezim Ezim Eziliyor” türküsüydü.

Fotoğraf: Selahattin Sevi

YAPILAMAYAN SÖYLEŞİ…

Konser bittiğinde hızlıca koştuğu kulis kapısında kendimi tanıttım ve söyleşi yapmak istediğimi söyledim. “Böyle ayak üstü” uygun olmayacağını, “basın birimi” ile “profesyonel” iletişime geçmemi salık verdi. Eh, basın birimi kızkardeşi olunca, daha önceki girişimlerime yanıt verilmediğini hatırlatma gereğini bile duymadım. Soğuk bir Dortmund akşamında, sımsıcak memleket türküleri dinlemiş olmanın keyfini bozmadan konser salonundan Brückstraße’ye indim. Çoğu kez yaptığım gibi Yunanistanlı büfeci dostumdan içi dolu bir baget ve içecek alarak kalabalığa karıştım.

Oysa dersimi iyi çalışmıştım. Onunla sadece “kuru bir röportaj” yapmayacak, hem yaptığı müziğe ilişkin hem de içinde konser verdiği salonun hikâyesinden yola çıkarak insanlık durumlarını konuşacaktım. Öyle ya, Naziler tarafından 1938’de yıkılan eski sinagogun yerine inşa edilen opera binasından sonra en ünlü müzik salonu Dortmund Konzerthaus kent hafızasında özel bir yere sahipti. Bütün dünyada “kanatlı gergedan” heykeli ile sembolize edilen Brückstraße 21 numaradaki mekânın üzerine konumlandığı cadde ile de birlikte önemli tanıklıkları vardı.

Dortmund’un tren istasyonunu şehir merkezine bağlayan en eski ana caddesi Brückstraße, eski görkemli günlerinin aksine 1980’li yıllarda adını her türlü illegal ve kriminal olaylarla duyurmuştu. Bütün Kuzey-Ren Vestfalya eyaletinin adeta uyuşturucu merkezi olan cadde, yerel otoritelerin çabası ve 2002 yılındaki konser salonunun inşasıyla kapsamlı şekilde değişti. Ünlü heykel sanatçısı John A. Tobler’in 2002 tarihli “Kanatlı Demir Gergedan” heykeli salonun üst fuayesinde yerini alırken salonun ünü de bütün Avrupa’ya yayıldı. Dünyanın ünlü müzisyenleri peş peşe salonda konserler verdi.

SANATÇILAR İNEKLERE KONSER VERDİ

Yeni konser salonu modern yapısıyla kente değer katsa da insanlar hâlâ o caddeden geçmeye çekiniyordu. Konzerthaus yöneticilerinin aklına dahiyane bir fikir geldi. Kötü geçen bir müzik sezonunun ardından 2010-2011 yıllarında daha çok kişinin klasik müziğe ilgi duyması için bir kampanya yapıldı. Sanatçılar ineklere -evet ineklere- toplu bir konser verdi. Daha sonra ineklere tek tek o sezon gelecek kişiler ayrı ayrı dinletildi ve her bir süt şişesine hangi müzisyenin solo konser verdiği ineği sütü olduğu yazıldı.

Özel olarak tasarlanan nota şeklindeki ambalajı ile Dortmund Konser Sütleri hem beğenildi hem de Konzerthaus için amaçlanan ilgiyi sağladı.

Şimdi tamamen camdan yapılan giriş fuayesinden caddeye bakanlar alışveriş dükkanlarını, kebapçıları ve her renkten insanı görüyor.

Kısa zamanda Avrupa’nın en önde gelen müzik salonlarından biri haline gelen Dortmund Konzerthaus, sadece klasik müzik tutkunlarının değil, dünya müziğinin yeni yeteneklerine de kapısını aralıyor. Tıpkı, Aynur Doğan gibi…

FURYAYA DÖNÜŞEN YASAKLAR… 

Dünyanın başka türlü döndüğü ve başka yöne gittiği bir yüzyılda “ineklerin” bile duyarlı olduğu konulardan Kocaeli’nin AKP’li Derince Belediyesi ve yandaşları bîhaber tabii. Kendisine saygın müzik mekânlarının açıldığı sanatçıya “belediye” emriyle yasaklar getiriyor. Sonra bu yasak dalga dalga yayılarak diğer sanatçılara da uygulanıyor. Pandemi döneminde “kapatılan” kapılar sanki bir daha açılmamacasına yeniden yüzlerine kapatılıyor. Böylece sadece sanatçılar mı cezalandırılıyor. Tabi ki dinleyenler de, halk da…

Ahmet Kaya’ya ödül gecesinde çatal-bıçak fırlatan güruh ortada olmasa da ruhu Kocaeli’den Isparta’ya ve İstanbul’a her yerde.. Buyurun Takvim denen mevkuteye… Neymiş, “Devlet sınır ötesi harekata hazırlanırken CHP tayfası Apocularla konser yapıyor”muş…

Yeni Akit eksik kalır mı? “Terör sevici” diye nitelendirdiği Doğan’ın konserine ilişkin “AK Partili Derince İlçe Belediyesi’nin geçit vermediği terör sevici Aynur Doğan’a, CHP’li İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu kucak açtı” diyerek İstanbul’daki konserini de iptal ettirmeye çalışıyor.

CHP’den Meclis’e giren ve şimdi bağımsız olan, bir dönemin Ergenekon hükümlüsü Mehmet Ali Çelebi ile ‘şeytan üçgeni’ kurulmuş bile… O da, “Beş şehidimiz var. Damarımıza basmayın” diyerek Aynur Doğan’ı hedef gösteriyor.

Acaba diyorum, Dortmund Konzerthaus’un yaratıcı yöneticileri gibi mi yapsak?

Minik bir dipnot: Ben Aynur Doğan üzerinden konser yasaklarını eleştirmek için bu yazıyı yazarken memleketim Bursa’dan bir yasak haberi daha gelmiş. Aynur Doğan’ın 31 Mayıs’ta  Kültürpark Açıkhava Tiyatrosu’nda vereceği konser de iptal edilmiş.